KÖK HARFLER: ص د ق
ANLAM:
صَدَقَ : Doğru söz söylemek, doğru olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
صَدَقَ (geniş zaman يَصْدُقُ mastar isim صَدْقٌ ve صِدْقٌ): Hakikatten bahsetti, söyledi, ifade etti veya anlattı; doğru sözlüydü (şu sözcüğün zıttı: كَذَبَ). İmam Ragıp der ki صِدْقٌ ve كَذِبٌ “ister geçmiş veya geleceğe dair olsun, ister bir vaat, isterse bir vaatten başkası olsun esasen söylenendedir; yalnızca bilgi şeklinde söylenendedir”. صِدْقٌ kelimesinin söylenenle akılda algılanan ve bahsedilen şeyin dolaylı olarak uyuşması olduğunu ve aksi halde tam صِدْقٌ olmadığını, söyler.
صَدَقَ فِى الْحَدِيثِ : Hakikatı anlattı ya da söyledi.
صَدَقَ فِى الْقِتَالِ : İyi dövüştü; dövüşte kendini gösterdi.
صَدَقَهُ النَّصِيحَةَ : Ona samimi bir nasihat verdi ya da ona nasihat verirken samimiydi.
صَدَقَ الصُّبْحُ : Gün açık bir biçimde aydınlandı.
صَدَقَنِى وَعْدَهُ : Bana olan sözünü yerine getirdi; bana olan sözüne sadıktı.
صَدَّقَ : Hakikatı kabul etti.
صَدَّقَهُ : Hakikatı ona atfetti ya da isnat etti; dediğinin doğru olduğunu kabul etti ya da inandı; ona “Sen doğruyu söyledin” dedin; o kişi (veya şeyi) doğru sözlü veya gerçeği söyleyen biri olarak gördü, bildirdi ya da ortaya koydu; onu doğruladı ya da söylediği şeyin doğruluğunu tasdik etti (eşanlamlı حَقَّقَهُ).
تَصَدَّقَ عَلَيْهِ اَوْ صَدَّقَ عَلَيْهِ : Ona sadaka (صَدَقَةٌ) verdi. Sadaka istedi ya da dilendi, manasına da gelmektedir.
صِدْقٌ : Anlamları:(1) Hakikat, gerçek; (2) söylenenle akılda algılananın uyuşması; (3) sertlik, sağlamlık, sıkılık veya selamet, şu sözcükle eşanlamlı: شِدَّةٌ ; mukavemet, güç veya kuvvet; (5) enerji, dinçlik (6)cesaret, cesurluk.
رَجُلُ صِدْقٍ : İyi bir mizaca, yaradılışa veya karaktere sahip bir kimse (zıt hali رَجُلُ سَوْءٍ ).
ثَوْبُ صِدْقٍ : İyi kalitede bir kumaş.
صَادِقٌ (ismi fail): Dürüst, doğru sözlü veya doğrucu; hakikatı konuşma veya söyleme.
صِدْقٌ صَادِقٌ : Üstün veya yüce hakikat.
حَمْلَةٌ صَادِقَةٌ : Ciddi bir saldırı.
تَمْرٌ صَادِقُ الْحَلَاوَةِ : Çok lezzetli hurmalar.
صِدِّيقٌ : Çokça veya sıklıkla hakikatı konuşan veya söyleyen kişi; alışıldığı üzere dürüst olan veya hakikatının meziyeti üstün olan kişi, her daim ve fazlasıyla dürüst olan kişi; sözünü işi veya eylemiyle tasdik eden kişi; hiç yalan söylemeyen ve doğası gereği ve alışıldığı üzere dürüst olan, yalan söylemek elinden gelmeyen kişi (şu sözcüğün pekiştirmeli hali: صَادِقٌ).
صَدِيقٌ : Bir arkadaş.
اَصْدَقُ : daha dürüst ve en dürüst.
تَصْدِيقٌ : Yerine getirme, onaylama, tasdik.
مُصَدِّقٌ : Yerine getiren; uygulayan; sadaka toplayan.
مُصَدِّقٌ : Şu kelimeler arasında bir farklılık vardır: مُصَدِّقٌ ve مُصَدِّقٌ بِهِ ve مُصَدِّقٌ لَه. Bu kelime bir şeyi doğru olarak görme manasında kullanıldığında, ya ardından bir edat gelmez ya da ardından ب edatı gelir. Ancak, yerine getirme manasında kullanıldığında, ardından ل edatı gelir.
مُصَدِّقٌ ve مُتَصَدِّقٌ eşanlamlıdır : Zekat veren kişi.
صَدَقَةٌ : Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için yapılan her şey; yardım veya sadaka; Zekat, yoksullara verilen belirlenmiş para.
اَصْدَقَ الْمَرْأَةَ : O kadın için bir mehir belirledi ya da tahsis etti.
صَدَاقٌ ve صِدَاقٌ ve صَدُقَةٌ : Bir geline verilen bir mehir; düğün hediyesi veya hediye.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
صَدَقَ | fiil-I | 15 | Doğru söz söyledi, doğru oldu | 5/113 | |
صَدَّقَ | fiil-II | 10 | Tasdik etti, kabullendi, doğruladı | 70/26 | |
تَصَدَّقَ | fiil-V | 6 | Sadaka verdi | 12/88 | |
صِدْقٌ | isim | 14 | Kemalde olan, doğruluk, doğru sözlülük, sadâkat | 6/115 | |
صَادِقٌ | isim | 60 | Doğru söyleyen, doğru olan, sadık | 15/64 | Müennesi: صَادِقَةٌ |
صَدِيقٌ | isim | 2 | Arkadaş | 26/101 | |
صِدِّيقٌ | isim | 6 | Çok doğru sözlü, sözünün doğruluğunu fiiliyle gösteren, çok sadık, çok doğru | 12/46 | Müennes: صِدِّيقَةٌ |
أَصْدَقُ | isim | 2 | En doğru sözlü, daha doğru sözlü | 4/87 | |
مُصَدِّقٌ | isim | 19 | Tasdik eden, doğrulayan | 46/12 | |
صَدَقَةٌ | isim | 13 | Sadaka | 9/103 | |
صَدُقَةٌ | isim | 1 | Mehir | 4/4 | |
تَصْدِيقٌ | isim | 2 | Tasdik etmek, kabullenmek | 10/37 | |
مُتَصَدِّقٌ | isim | 3 | Sadaka veren | 33/35 | Müennesi: مُتَصَدِّقَةٌ |
مُصَّدِّقٌ | isim | 2 | Sadaka veren | 57/18 | Müennesi: مُصَّدِّقَةٌ |
Toplam | 155 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- صَدَقَ (a)
- صَدَقَ (b)
- صَدَّقَ
- صَادَقَ
- صِدْقٌ
- صَدَقَةٌ
- صَدَاقَةٌ
- صَدِيقٌ
Zıt Manada Kelimeler
- صَدَقَ (a)
- صَدَقَ (b)
- صَدَّقَ
- صَادَقَ
- صِدْقٌ
- صَدَقَةٌ
- صَدَاقَةٌ
- صَدِيقٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Sıdk | صِدْق | Doğruluk, gerçeklik. Temiz kalplilik, halisiyet. Sadakat. |
|
Sâdık | صَادِق | Doğru, gerçek, hakiki; yalan olmayan, sahte olmayan. Sadakatli, samimi, bağlı. |
|
Sadâkat | صَدَاقَة | İçten bağlılık, sağlam, güçlü dostluk. |
|
Sadaka | صَدَقَة | Yoksullara yardım olarak karşılıksız verilen şey. |
|
Sıddîk | صِدِّيق | Hiç yalan söylemeyen, doğru konuşan, sözünün eri. Allah’a ve Peygamberine çok sadık olan. |
|
Tasdîk | تَصْدِيق | Doğrulama. Onay, onaylama. | Tasdîk etmek |
Musaddık | مُصَدِّق | Onaylayan, tasdik eden. Gerçekliğini ve geçerliliğini resmi yazı ile bildiren. İmzalayan. |
|
Esdak | أَصْدَق | Çok sadık, doğru ve emniyetli kimse. |
|
Mısdâk | مِصْدَاق | Bir şeyin doğru olduğunu kanıtlayan şey, ölçüt. | Mısdakıyyât |
Tasadduk | تَصَدُّق | Sadaka vermek. Allah rızası için fakirlere ve ihtiyacı olanlara, para veyahut ihtiyaca göre herhangi bir şey vermek. |
|
Mütesaddık | مُتَصَدِّق | Tasadduk eden. Sadaka veren. |
|
Sıtkı | صِدْقِى | Yalan söylemeyen, dürüst. Erkek ismi. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
صَدَقَ : Fiil-I.
2:177 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. |
3:95 | قُلْ صَدَقَ اللَّهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah, doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun.” |
3:152 | وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللَّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِإِذْنِهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan va’dini gerçekleştirdi. |
5:113 | وَنَعْلَمَ أَنْ قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَ الشَّاهِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona, (gözü ile) görmüş şahitlerden olalım.” |
9:43 | عَفَا اللَّهُ عَنْكَ لِمَ أَذِنْتَ لَهُمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُوا |
Diyanet Meali: | Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, (yalancıları bilinceye kadar) beklemeden niçin onlara izin verdin? |
12:26 | إِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, o (Yûsuf) yalancılardandır.” |
21:9 | ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَأَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. |
27:27 | قَالَ سَنَنْظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | Süleyman, Hüdhüd’e şöyle dedi: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz.” * |
29:3 | فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir. |
33:22 | قَالُوا هَٰذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ |
Diyanet Meali: | “İşte bu, Allah’ın ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir” dediler. |
33:23 | مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. |
36:52 | هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.” |
39:74 | وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي صَدَقَنَا وَعْدَهُ |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle derler: “Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren Allah’a mahsustur.” |
47:21 | فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | İş ciddileşince Allah’a verdikleri söze bağlı kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu. |
48:27 | لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. |
صَدَّقَ : Fiil-II.
28:34 | فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي |
Diyanet Meali: | “Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder.” |
34:20 | وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ |
Diyanet Meali: | Şeytan, onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. (İnananlardan bir grup dışında) hepsi ona uydular. |
37:37 | بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir. * |
37:105 | قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.” * |
39:33 | وَالَّذِي جَاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Dosdoğru Kur’an’ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah’a karşı gelmekten sakınanlardır. * |
56:57 | نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ |
Diyanet Meali: | Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? * |
66:12 | وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah), … Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan (İmran kızı Meryem’i de inananlara örnek gösterdi). |
70:26 | وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ |
Diyanet Meali: | Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir. * |
75:31 | فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّىٰ |
Diyanet Meali: | O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı. * |
92:6 | وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | Ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse…* |
تَصَدَّقَ : Fiil-V. Muzarisi: يَصَّدَّقُ Aslı: يَتَصَدَّقُ
2:280 | وَأَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır. |
4:92 | وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ إِلَّا أَنْ يَصَّدَّقُوا |
Diyanet Meali: | (Kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, bir mü’min köleyi azad etmesi) ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. |
5:45 | وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُ |
Diyanet Meali: | Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. |
9:75 | وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللَّهَ لَئِنْ آتَانَا مِنْ فَضْلِهِ لَنَصَّدَّقَنَّ |
Diyanet Meali: | İçlerinden, “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz (ve mutlaka salihlerden oluruz)” diye Allah’a söz verenler de vardır. |
12:88 | فَأَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَا إِنَّ اللَّهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقِينَ |
Diyanet Meali: | “Zahiremizi tam ölç, ayrıca bize sadaka ver. Şüphesiz Allah, sadaka verenleri mükâfatlandırır.” |
63:10 | فَأَصَّدَّقَ وَأَكُنْ مِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de) sadaka verip iyilerden olsam!” |
صِدْقٌ : İsim.
5:119 | قَالَ اللَّهُ هَٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” |
6:115 | وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلًا لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Rabbinin kelimesi (Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. |
10:2 | وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Ve iman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı bulunduğunu müjdele… |
10:93 | وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik. |
17:80 | وَقُلْ رَبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla…” |
17:80 | وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ |
Diyanet Meali: | “(Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar.” |
19:50 | وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا |
Diyanet Meali: | Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onlar için yüce bir doğruluk dili var ettik (güzel bir söz ile anılmalarını temin ettik). * |
26:84 | وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” * |
33:8 | لِيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَنْ صِدْقِهِمْ وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah, bunu) doğru kimseleri doğruluklarından hesaba çekmek için (yapmıştır.) Kâfirlere de elem dolu bir azap hazırlamıştır. * |
33:24 | لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bunun böyle olması Allah’ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması … içindir. |
39:32 | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءَهُ |
Diyanet Meali: | Kim, Allah’a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu (Kur’an’ı) yalanlayandan daha zalimdir? |
39:33 | وَالَّذِي جَاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Dosdoğru Kur’an’ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah’a karşı gelmekten sakınanlardır. * |
46:16 | وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va’ddir. |
54:55 | فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَلِيكٍ مُقْتَدِرٍ |
Diyanet Meali: | Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler. * |
صَادِقٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennesi: صَادِقَةٌ
2:23 | وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin). |
2:31 | فَقَالَ أَنْبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. |
2:94 | فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!” |
2:111 | قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.” |
3:17 | الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنْفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْأَسْحَارِ |
Diyanet Meali: | Sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah’tan) bağışlanma dileyenlerdir. * |
3:93 | قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” |
3:168 | قُلْ فَادْرَءُوا عَنْ أَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.” |
3:183 | فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” |
5:119 | قَالَ اللَّهُ هَٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” |
6:40 | أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa böyle bir durumda) siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer (putların size yararı dokunduğu iddianızda) doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın). |
6:143 | نَبِّئُونِي بِعِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilerek haber verin.” |
6:146 | ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ |
Diyanet Meali: | İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz. |
7:70 | فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı bize getir.” |
7:106 | قَالَ إِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِآيَةٍ فَأْتِ بِهَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen” dedi. * |
7:194 | فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُوا لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi hemen onları çağırın da size cevap versinler (duanıza icabet etsinler). |
9:119 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. * |
10:38 | وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, (haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin) ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.” |
10:48 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, (söyleyin) bu tehdit ne zaman (gerçekleşecek)?” diyorlar. * |
11:13 | وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, (siz de onun gibi uydurma on sûre getirin).” |
11:32 | فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.” |
12:17 | وَمَا أَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın.” |
12:27 | وَاِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir.” * |
12:51 | أَنَا رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِهِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Ondan ben murad almak istedim. Şüphesiz Yûsuf doğru söyleyenlerdendir.” |
12:82 | وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ الَّتِي كُنَّا فِيهَا وَالْعِيرَ الَّتِي أَقْبَلْنَا فِيهَا وَإِنَّا لَصَادِقُونَ |
Diyanet Meali: | “Bulunduğumuz kent halkına ve aralarında olduğumuz kervana da sor. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.” * |
15:7 | لَوْ مَا تَأْتِينَا بِالْمَلَائِكَةِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!” * |
15:64 | وَأَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ |
Diyanet Meali: | “Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.” * |
19:54 | إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resûl, bir nebî idi. |
21:38 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Bir de “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. * |
24:6 | فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi… |
24:9 | وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Beşinci defada da eğer kocası doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi (kadından cezayı kaldırır.) * |
26:31 | قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu,” dedi. * |
26:154 | مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.” * |
26:187 | فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.” * |
27:49 | ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra da velisine; ‘Biz onun ailesinin öldürülüşüne şahit olmadık. Biz kesinlikle doğru söyleyenleriz’, diyeceğiz.” |
27:64 | أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” |
27:71 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. * |
28:49 | قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَىٰ مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım.” * |
29:29 | إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Kavminin cevabı, “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah’ın azabını getir bize” demeden ibaret oldu. |
32:28 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْفَتْحُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, şu fetih ne zamanmış?” diyorlar. * |
33:8 | لِيَسْأَلَ الصَّادِقِينَ عَنْ صِدْقِهِمْ وَأَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | (Allah, bunu) doğru kimseleri doğruluklarından hesaba çekmek için (yapmıştır.) Kâfirlere de elem dolu bir azap hazırlamıştır. * |
33:24 | لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِنْ شَاءَ |
Diyanet Meali: | Bunun böyle olması Allah’ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi (yahut onların tövbesini kabul etmesi) içindir. |
33:35 | وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ |
Diyanet Meali: | İtaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar… |
34:29 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek” diyorlar. * |
36:48 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?” diyorlar. * |
37:157 | فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı! * |
40:28 | وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir.” |
44:36 | فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin.” * |
45:25 | مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | (Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman) onların delilleri ancak, “Doğru söyleyenler iseniz babalarımızı getirin” demek oldu. |
46:4 | أَوْ أَثَارَةٍ مِنْ عِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyenler iseniz (bundan önceki bir kitap), yahut bir bilgi kalıntısı olsun (getirin bana)!” |
46:22 | فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir.” |
49:15 | أُولَٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ |
Diyanet Meali: | İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir. |
49:17 | بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah size lütufta bulunmuş oluyor.” |
51:5 | إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ |
Diyanet Meali: | Size vaad olunan şey elbette doğrudur. * |
52:34 | فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyenler iseler, haydi onun gibi bir söz getirsinler! * |
56:87 | تَرْجِعُونَهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | (Eğer hesaba çekilmeyecekseniz) ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize! * |
59:8 | وَيَنْصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ |
Diyanet Meali: | (Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken) ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken (yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir). İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir. |
62:6 | فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Samimi iseniz haydi ölümü isteyin!” |
67:25 | وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. * |
68:41 | أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını! * |
صَادِقَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: صَادِقَةٌ
33:35 | وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ |
Diyanet Meali: | Doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar… |
صَدِيقٌ : İsim.
24:61 | أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ |
Diyanet Meali: | Veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarlarına sahip olduğunuz evlerde ya da dostlarınızın evlerinde (yemek yemenizde de bir sakınca yoktur). |
26:101 | وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Candan bir dostumuz da yok.” * |
صِدِّيقٌ : İsim. Müennesi: صِدِّيقَةٌ
4:69 | فَأُولَٰئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | (Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse), işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. |
12:46 | يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ أَفْتِنَا فِي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ |
Diyanet Meali: | (Zindana varınca), “Yûsuf! Ey doğru sözlü! Rüyada yedi semiz ineği (yedi zayıf ineğin yemesi … hakkında bize yorum yap.” |
19:41 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Kitap’ta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi. * |
19:56 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Kitap’ta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi. * |
57:19 | وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru kimseler ve Allah katında şahitler)dir. |
صِدِّيقَةٌ : İsim. Müennes. Müzekkeri: صِدِّيقٌ
5:75 | وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ |
Diyanet Meali: | Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilâh olabilirler?) İkisi de yemek yerlerdi. |
أَصْدَقُ : İsim.
4:87 | وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ حَدِيثًا |
Diyanet Meali: | Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan? |
4:122 | وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ قِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan? |
مُصَدِّقٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
2:41 | وَآمِنُوا بِمَا أَنْزَلْتُ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | Elinizdeki Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğim (Kur’an’a) iman edin. |
2:91 | وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | Ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. |
2:97 | فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَىٰ قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللَّهِ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki) o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, (mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici) olarak senin kalbine indirmiştir.” |
3:3 | نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. |
3:39 | أَنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَىٰ مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı … olarak Yahya’yı müjdeler.” |
3:50 | وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ |
Diyanet Meali: | “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak…” |
4:47 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | Ey kendilerine kitap verilenler! Yanınızda bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. |
5:46 | مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ |
Diyanet Meali: | Önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak… |
5:46 | فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ |
Diyanet Meali: | (Ona), içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan … (İncil’i verdik). |
5:48 | وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, (onları gözetici) olarak indirdik. |
35:31 | وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana vahyettiğimiz kitap (Kur’an), kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır. |
37:52 | يَقُولُ أَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّقِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin?” derdi. * |
46:12 | وَهَٰذَا كِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِيًّا لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak … üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır. |
46:30 | إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَىٰ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, (gerçeğe ve doğru yola ileten) bir kitap dinledik.” |
61:6 | إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı … (olarak gönderdiği) peygamberiyim.” |
2:89 | وَلَمَّا جَاءَهُمْ كِتَابٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Allah katından ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince (onu inkâr ettiler). |
2:101 | وَلَمَّا جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlara, Allah katından ellerinde bulunan Kitab’ı (Tevrat’ı) doğrulayıcı bir peygamber gelince… |
3:81 | ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ |
Diyanet Meali: | “Sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz…” |
6:92 | وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden (ve şehirler anasını ve bütün çevresini uyarasın diye) indirdiğimiz bir kitaptır. |
صَدَقَةٌ : İsim.
2:196 | فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ أَوْ صَدَقَةٍ أَوْ نُسُكٍ |
Diyanet Meali: | Fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. |
2:263 | قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى |
Diyanet Meali: | Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. |
4:114 | لَا خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِنْ نَجْوَاهُمْ إِلَّا مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, (yahut da insanların arasını düzeltmeyi) emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. |
9:103 | خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et. |
58:12 | إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً |
Diyanet Meali: | Peygamber ile baş başa konuşacağınız zaman, baş başa konuşmanızdan önce bir sadaka verin. |
صَدَقَاتٌ : İsim. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: صَدَقَةٌ
2:264 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْأَذَىٰ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. |
2:271 | إِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَ |
Diyanet Meali: | Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! |
2:276 | يَمْحَقُ اللَّهُ الرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ |
Diyanet Meali: | Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). |
9:58 | وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِ فَإِنْ أُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا |
Diyanet Meali: | İçlerinden sadakalar konusunda sana dil uzatanlar da var. Kendilerine ondan bir pay verilirse, hoşnut olurlar… |
9:60 | إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Sadakalar (zekâtlar, Allah’tan bir farz olarak) ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar … içindir. |
9:79 | الَّذِينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّعِينَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ فِي الصَّدَقَاتِ |
Diyanet Meali: | Sadaka vermekte gönülden davranan müminlere dil uzatanlar… |
9:104 | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ |
Diyanet Meali: | Onlar, kullarının tövbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu bilmediler mi? |
58:13 | أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ |
Diyanet Meali: | Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? |
صَدُقَاتٌ : İsim. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: صَدُقَةٌ
4:4 | وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً |
Diyanet Meali: | Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. |
تَصْدِيقٌ : İsim. Mastar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
10:37 | وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | Fakat o, kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitab’ı (Allah’ın Levh-i Mahfuz’daki yazısını) açıklayıcı olarak, (indirilmiştir). |
12:111 | مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَىٰ وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | Kur’an, uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden… |
مُتَصَدِّقِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Tefa’ul Bâbı (V. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُتَصَدِّقٌ
12:88 | وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَا إِنَّ اللَّهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقِينَ |
Diyanet Meali: | “Ayrıca bize sadaka ver. Şüphesiz Allah, sadaka verenleri mükâfatlandırır.” |
33:35 | وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ |
Diyanet Meali: | Sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar… |
مُتَصَدِّقَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tefa’ul Bâbı (V. Bâb). Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُتَصَدِّقَةٌ
33:35 | وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ |
Diyanet Meali: | Sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar… |
مُصَّدِّقِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Tefa’ul Bâbı (V. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: مُصَّدِّقٌ
57:18 | إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. |
مُصَّدِّقَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tefa’ul Bâbı (V. Bâb). Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُصَّدِّقَةٌ
57:18 | إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. |