KÖK HARFLER: س و أ
ANLAM:
سَاءَ : (Bir şey) kötü, fena, yanlış, çirkin olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
(geniş zaman يَسُوءُ mastar isim سَوَاءٌ ve سَوْءٌ):
سَاءَ الشَّىْءُ : O şey kötü, fena, yanlış, çirkin, vb. idi ya da o hale geldi.
سَاءَ مَا فَعَلَ فُلَانٍ : Falanca birinin yaptığı kötüdür.
سَائَتْ سِيرَتُهُ : Doğası kötüydü ya da o hale geldi.
سَائَهُ (geniş zaman يَسُوؤُهُ mastar isim سَوْءٌ ve سُوءٌ ve سَوَاءٌ) : Ona kötülük yaptı; ona hoşlanmadığı veya nefret ettiği şeyi yaptı; onun canını sıktı, onu üzdü ya da incitti.
سُؤْتُ وَجْهَ فُلَانٍ : Allah (c.c.) böyle birinin yüzünü hayır veya refahtan uzak kılsın, dedim.
سَاءَ بِهِ ظَنُّهُ : Ona karşı kötü bir fikir edindi.
سِيئَ بِهِمْ : Onlar yüzünden üzgündü.
اَسَاءَ : Kötülük veya fenalık yaptı.
اَسَاءَ اِلَيْهِ ve اَسَاءَ لَهُ ve اَسَاءَ عَلَيْهِ : Ona kötülük yaptı.
سَوْءٌ (bir kimseye veya eyleme istinaden kullanıldığında): رَجُلُ سَوْءٍ : Kötü bir doğaya veya amellere sahip bir kimse; fena veya kötü bir adam.
عَمَلُ سَوْءٍ : Kötü veya fena bir amel.
عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ : Onların üzerine kötü bir felaket vardır.
سُوءٌ : Kötülük, yanlışlık, fenalık; ayıp, haksız, günah veya kötü davranış; kötü, fena veya yanlış her şey; durumun veya koşulun kötülüğü; zarar; hasar; ziyan; şeytanın etkisi altında olma, delilik, çıldırma; cüzzam; ateş; Cehennem; gözde zayıflık.
دَائِرَةُ السَّوْءِ : Bozgun ve kötülük; ziyan, hasar; dert ve eza; lanetlenme, yıkım veya çöküntü.
سَيِّئَةٌ : Kötü hareket veya eylem; bir yanlış, bir cürüm, kasten olan benzeri bir şey; bir kişinin uğruna cezayı hak ettiği bir günah, bir suç; kötü kaza; bir facia; bir talihsizlik; bir dert veya bela; malların ve hayata dair rahatlıkların yetersizliği; durumun darlığı; kusur.
سَيِّئٌ (şu sözcüğün eril hali: سَيِّئَةٌ ) : Kötü; fena.
قَوْلٌ سَيِّئٌ : Kötü bir deyiş.
سَوْئَةٌ : Her tür kötü, yanlış, nahoş veya menfur deyiş veya eylem veya huy veya uygulama; birinin ortaya çıktığında utandığı, saklamak istediği her tür deyiş veya eylem; her tür yüz kızartıcı eylem; bir erkek veya bir kadının üreme organlarının dış kısmı; edep yerleri; ceset; ölü bir beden (çoğulu: سَوْاٰتٌ).
اَسْوَاَ : En kötü.
هُوَ اَسْوَاُ الْقَوْمِ : O insanların en kötüsüdür; Kötü, fena, menfur (bir kimseye istinaden kullanıldığında).
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
سَاءَ | fiil-I | 30 | Kötü oldu. Ne kötü! | 58/15 | Meçhulü: سِيءَ . Otuz fiilin 23 tanesi câmid: Tam câmid mâzi fiil, zem : 63/2 |
أَسَاءَ | fiil-IV | 5 | Kötülük işledi, ameli ifsad etti | 30/10 | |
أَسْوَأُ | isim | 3 | En kötü, en kötüsü | 41/27 | Müennes: سُوأَى |
مُسِىءٌ | isim | 1 | Kötülük yapan | 40/58 | |
سَوْءٌ | isim | 9 | Kötü, kötülük | 48/6 | |
سُوءٌ | isim | 50 | Şer, kötülük, afet, bela | 2/49 | |
سَيِّئٌ | isim | 62 | (Büyük, küçük her türlü) günah, kötü, zararlı, kötülük | 35/43 | Müennes: سَيِّئَةٌ |
سَوْئَةٌ | isim | 7 | Örtülmesi gerekli olan ayıp ve çirkin yer | 7/26 | |
Toplam | 167 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Sû’ | سُوء | Kötü, kötülük. | Sû-i kasd, Sû-i zann |
Seyyi’ | سَيِّء | Kötü, fena. |
|
Seyyie | سَيِّئَة | 1: Yanlış veya kötü bir davranış sonucu karşılaşılan kötü durum. 2: Kötülük, günah, suç. Yaramazlık, fenalık. | Çoğul: Seyyiât |
Müsî’ | مُسِيء | Yaramaz, itaatsiz, iş görmez. Kötülük işleyen. |
|
Sû-i kasd, Sû-i zann, Sû-i niyet, Sû-i isti’mal (suistimal) kelimeleri, sû’ kelimesi ile yapılmış olan terkiplerdir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
سَاءَ : Fiil-I. Meçhulü: سِيءَ . (Otuz fiilin 23 tanesi câmid: Tam câmid mâzi fiil, zem : 63/2).
3:120 | إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ |
Diyanet Meali: | Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. |
4:22 | إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاءَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Çünkü bu bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir yoldur. |
4:38 | وَمَنْ يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِينًا فَسَاءَ قَرِينًا |
Diyanet Meali: | Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır. |
4:97 | فَأُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصِيرًا |
Diyanet Meali: | İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir. |
4:115 | نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّىٰ وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir. |
5:66 | مِنْهُمْ أُمَّةٌ مُقْتَصِدَةٌ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ سَاءَ مَا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür! |
5:101 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَسْأَلُوا عَنْ أَشْيَاءَ إِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. |
6:31 | وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَىٰ ظُهُورِهِمْ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ |
Diyanet Meali: | Bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek, (“Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler). Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür! |
6:136 | وَمَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَىٰ شُرَكَائِهِمْ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah için olan ise ortaklarınkine ekleniyor.. Ne kötü hükmediyorlar! |
7:177 | سَاءَ مَثَلًا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَأَنْفُسَهُمْ كَانُوا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalan sayan ve ancak kendilerine zulmeden bir kavmin durumu ne kötüdür! * |
9:9 | فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِهِ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | İnsanları O’nun yolundan alıkoydular. Bunların yapmakta oldukları şeyler gerçekten ne kötüdür! |
9:50 | إِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ |
Diyanet Meali: | Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. |
11:77 | وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا |
Diyanet Meali: | Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı. |
16:25 | لِيَحْمِلُوا أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ |
Diyanet Meali: | Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının da bir kısmını yüklenirler. Dikkat et, yüklendikleri ne kötüdür. * |
16:59 | أَيُمْسِكُهُ عَلَىٰ هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ أَلَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ |
Diyanet Meali: | Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar! |
17:7 | فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ |
Diyanet Meali: | İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler. |
17:32 | وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنَا إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاءَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur. * |
18:29 | بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءَتْ مُرْتَفَقًا |
Diyanet Meali: | O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir. |
20:101 | خَالِدِينَ فِيهِ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا |
Diyanet Meali: | Onlar o günahın cezası içinde ebediyen kalacaklardır. Sûra üfürüleceği gün, bu ağır yük onlar için ne kötü bir yüktür! * |
25:66 | إِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.” * |
26:173 | وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi! * |
27:58 | وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kötüydü! * |
29:4 | أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَنْ يَسْبِقُونَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. Ne kötü hükmediyorlar! * |
29:33 | وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا |
Diyanet Meali: | Elçilerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. |
37:177 | فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur! * |
45:21 | سَوَاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ |
Diyanet Meali: | Hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar! |
48:6 | وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Allah onlara gazap etmiş, onları lânetlemiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir varış yeridir! |
58:15 | أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür! * |
63:2 | فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | İnsanları Allah’ın yolundan çevirdiler. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür! |
67:27 | فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Onu (azabı) yakından gördükleri zaman inkâr edenlerin yüzleri kötüleşir. |
أَسَاءَ : Fiil-IV.
17:7 | إِنْ أَحْسَنْتُمْ أَحْسَنْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا |
Diyanet Meali: | İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. |
30:10 | ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَنْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Sonra, Allah’ın âyetlerini yalanladıkları için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu. |
41:46 | مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. |
45:15 | مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | Kim salih bir amel işlerse, kendi lehine işlemiş olur. Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. * |
53:31 | لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا |
Diyanet Meali: | (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması … için (böyle)dir. |
أَسْوَأُ : İsim. Müennesi: سُوأَى
39:35 | لِيُكَفِّرَ اللَّهُ عَنْهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ أَجْرَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, işlediklerinin en kötüsünü örtmek ve onlara (yaptıklarının en güzeli ile) karşılık vermek için (onları böyle mükâfatlandırdı). |
41:27 | وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız. |
سُوأَى : İsim. Müzekkeri: أَسْوَأُ
30:10 | ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَنْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra, Allah’ın âyetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu. * |
مُسِىءٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
40:58 | وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ |
Diyanet Meali: | Kör ile gören, iman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. |
سَوْءٌ : İsim.
9:98 | وَيَتَرَبَّصُ بِكُمُ الدَّوَائِرَ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Ve size belâlar gelmesini beklerler. Kötü belâlar kendi başlarına olsun. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
16:60 | لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ وَلِلَّهِ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ |
Diyanet Meali: | Kötü sıfatlar ahirete inanmayanlara aittir. En yüce sıfatlar ise Allah’ındır. |
19:28 | يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا |
Diyanet Meali: | “Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” * |
21:74 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah’ın emrinden çıkan kimseler) idiler. |
21:77 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz onlar kötü bir toplumdu. Bu yüzden biz de onları topyekûn suda boğduk. |
25:40 | وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, senin kavmin, belâ yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. |
48:6 | وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللَّهِ ظَنَّ السَّوْءِ |
Diyanet Meali: | Bir de, Allah’ın, hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve Allah’a ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. |
48:6 | عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kötülük girdabı onların başına olsun! Allah onlara gazap etmiş, onları lânetlemiştir. |
48:12 | وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنْتُمْ قَوْمًا بُورًا |
Diyanet Meali: | Bu, sizin gönüllerinize güzel gösterildi de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak eden bir kavim oldunuz. |
سُوءٌ : İsim.
2:49 | وَإِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan Firavun ailesinden kurtarmıştık. |
2:169 | إِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّوءِ وَالْفَحْشَاءِ |
Diyanet Meali: | O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı emreder. |
3:30 | وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُوءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | (Herkesin yaptığı iyiliği) ve yaptığı kötülüğü (hazır bulacağı günde kişi), kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. |
3:174 | فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ |
Diyanet Meali: | Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler. |
4:17 | إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللَّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَرِيبٍ |
Diyanet Meali: | Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. |
4:110 | وَمَنْ يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللَّهَ يَجِدِ اللَّهَ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur. * |
4:123 | مَنْ يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir. |
4:148 | لَا يُحِبُّ اللَّهُ الْجَهْرَ بِالسُّوءِ مِنَ الْقَوْلِ إِلَّا مَنْ ظُلِمَ |
Diyanet Meali: | Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. |
4:149 | إِنْ تُبْدُوا خَيْرًا أَوْ تُخْفُوهُ أَوْ تَعْفُوا عَنْ سُوءٍ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيرًا |
Diyanet Meali: | Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir. * |
6:54 | أَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” |
6:157 | سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ آيَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, (yapmakta oldukları engellemeden dolayı) azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. |
7:73 | وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir azap yakalar.” |
7:141 | وَإِذْ أَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık. Onlar size en kötü işkenceyi uyguluyorlardı. |
7:165 | فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ أَنْجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca, biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. |
7:167 | وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü tattıracak kimseleri göndereceğini bildirmişti. |
7:188 | وَلَوْ كُنْتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ |
Diyanet Meali: | “Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı.” |
9:37 | زُيِّنَ لَهُمْ سُوءُ أَعْمَالِهِمْ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah, inkârcı toplumu doğru yola iletmez. |
11:54 | إِنْ نَقُولُ إِلَّا اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوءٍ |
Diyanet Meali: | Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” |
11:64 | وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ |
Diyanet Meali: | “Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar.” |
12:24 | كَذَٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاءَ إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı. |
12:25 | قَالَتْ مَا جَزَاءُ مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوءًا إِلَّا أَنْ يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kadın dedi ki: “Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır.” |
12:51 | قُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُوءٍ |
Diyanet Meali: | Kadınlar, “Hâşâ! Allah için, biz onun bir kötülüğünü bilmiyoruz” dediler. |
12:53 | إِنَّ النَّفْسَ لَأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّي |
Diyanet Meali: | “(Ben nefsimi temize çıkarmam), çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder.” |
13:11 | وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَالٍ |
Diyanet Meali: | Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur. |
13:18 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ سُوءُ الْحِسَابِ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ |
Diyanet Meali: | İşte hesabın kötüsü bunlar içindir. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır! |
13:21 | وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır. * |
13:25 | أُولَٰئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ |
Diyanet Meali: | İşte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır. |
14:6 | إِذْ أَنْجَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | “Hani O sizi, Firavun ailesinden kurtarmıştı. Onlar sizi işkencenin en ağırına uğratıyorlardı.” |
16:27 | قَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim verilenler ise şöyle derler: “Şüphesiz bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kâfirlerin üzerinedir.” |
16:28 | فَأَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِنْ سُوءٍ |
Diyanet Meali: | Onlar teslim olup, “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk” derler. |
16:59 | يَتَوَارَىٰ مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ |
Diyanet Meali: | Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. |
16:94 | فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا وَتَذُوقُوا السُّوءَ بِمَا صَدَدْتُمْ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Sonra sağlamca bastıktan sonra ayak(larınız) kayar da Allah yolundan sapmanız sebebiyle kötü azabı tadarsınız. |
16:119 | ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ عَمِلُوا السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ وَأَصْلَحُوا إِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tövbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. * |
20:22 | وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَىٰ جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَىٰ |
Diyanet Meali: | “Elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak, (alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın.” * |
26:156 | وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | “Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.” * |
27:5 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Onlar, azabın en kötüsü kendilerine has olan kimselerdir. |
27:11 | إِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.” * |
27:12 | وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ |
Diyanet Meali: | “Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz olarak çıksın.” |
27:62 | أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ |
Diyanet Meali: | Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran mı? |
28:32 | اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ |
Diyanet Meali: | “Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın.” |
33:17 | قُلْ مَنْ ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer Allah size bir kötülük dilese, sizi Allah’tan koruyacak kimdir? Yahut size bir rahmet dilese, (buna engel olacak kimdir)?” |
35:8 | أَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, (ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır)? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır… |
39:24 | أَفَمَنْ يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, (o gün azaptan emin olan kimse gibi midir)? |
39:47 | لَافْتَدَوْا بِهِ مِنْ سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | (Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa), kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. |
39:61 | وَيُنَجِّي اللَّهُ الَّذِينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّوءُ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları başarıları sebebiyle kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz. |
40:37 | وَكَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. |
40:45 | فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Allah, onu, onların hilelerinin kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini, azâbın en kötüsü kuşattı. * |
40:52 | يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ |
Diyanet Meali: | O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermez. Lânet de onlaradır, kötü yurt da onlaradır. * |
47:14 | أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِه |
Diyanet Meali: | Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen (ve nefislerinin arzularına uyan) kimseler gibi midir? |
60:2 | وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ |
Diyanet Meali: | Size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar. |
سَيِّئٌ : İsim. Müennesi: سَيِّئَةٌ
9:102 | وَآخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلًا صَالِحًا وَآخَرَ سَيِّئًا |
Diyanet Meali: | Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. |
35:43 | اسْتِكْبَارًا فِي الْأَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). |
35:43 | وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِ |
Diyanet Meali: | Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. |
17:38 | كُلُّ ذَٰلِكَ كَانَ سَيِّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا |
Diyanet Meali: | Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir. * |
سَيِّئَةٌ : İsim. Müennes. Müzekkeri: سَيِّئٌ
2:81 | بَلَىٰ مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ |
Diyanet Meali: | Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. * |
3:120 | إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. |
4:78 | وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِنْدِكَ |
Diyanet Meali: | Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. |
4:79 | وَمَا أَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ |
Diyanet Meali: | Sana ne kötülük gelirse kendindendir. |
6:160 | وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez. |
7:95 | ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّىٰ عَفَوْا |
Diyanet Meali: | Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar… |
7:131 | وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَطَّيَّرُوا بِمُوسَىٰ وَمَنْ مَعَهُ |
Diyanet Meali: | Eğer başlarına bir kötülük gelirse, Mûsâ ve beraberindekilerin uğursuzluğuna yorarlardı. |
10:27 | وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا |
Diyanet Meali: | Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir. |
13:6 | وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ |
Diyanet Meali: | Bir de senden, iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorlar. |
13:22 | وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ |
Diyanet Meali: | Ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. |
23:96 | ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ |
Diyanet Meali: | Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz. * |
27:46 | قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ |
Diyanet Meali: | Salih, onlara “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz?” dedi. |
27:90 | وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ |
Diyanet Meali: | Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. |
28:54 | وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ |
Diyanet Meali: | (İşte onların, sabredip) kötülüğü iyilikle savmaları ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamaları karşılığında, (mükâfatları kendilerine iki kez verilecektir). |
28:84 | وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar. |
30:36 | وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ إِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer kendi işledikleri şeyler sebebiyle başlarına bir kötülük gelirse, bir de bakarsın ki ümitsizliğe düşerler. |
40:40 | مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا |
Diyanet Meali: | “Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür.” |
41:34 | وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ |
Diyanet Meali: | İyilikle kötülük bir olmaz. |
42:40 | وَجَزَاءُ سَيِّئَةٍ |
Diyanet Meali: | Bir kötülüğün karşılığı… |
42:40 | سَيِّئَةٌ مِثْلُهَا |
Diyanet Meali: | Onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). |
42:48 | وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنْسَانَ كَفُورٌ |
Diyanet Meali: | Ama elleriyle yaptıkları işler yüzünden onlara bir kötülük dokunursa, o zaman da insan pek nankördür. |
4:85 | وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. |
سَيِّئَاتٌ : İsim. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: سَيِّئَةٌ
2:271 | وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّئَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Ve günahlarınızdan bir kısmına da keffaret olur. |
3:193 | رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْأَبْرَارِ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.” |
3:195 | لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, onların günahlarını elbette örteceğim. (Allah katından bir mükâfat olmak üzere), onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım.” |
4:18 | وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّىٰ إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الْآنَ |
Diyanet Meali: | Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler (ile kâfir olarak ölenler)inki değildir. |
4:31 | إِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz. |
5:12 | لَأُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلَأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ |
Diyanet Meali: | “Elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım.” |
5:65 | وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْكِتَابِ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Eğer kitap ehli iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, muhakkak onların kötülüklerini örterdik. |
7:153 | وَالَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا وَآمَنُوا إِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman(larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. * |
7:168 | وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık. |
8:29 | إِنْ تَتَّقُوا اللَّهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter. |
10:27 | وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ |
Diyanet Meali: | Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları bir zillet kaplayacaktır. |
11:10 | وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاءَ بَعْدَ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي |
Diyanet Meali: | Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, “Kötülükler benden gitti” diyecektir. |
11:78 | وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ |
Diyanet Meali: | Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. |
11:114 | إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. |
16:34 | فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Bu sebeple işledikleri kötülüklerin cezası onlara ulaştı ve alay ettikleri şey kendilerini kuşattı. * |
16:45 | أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ يَخْسِفَ اللَّهُ بِهِمُ الْأَرْضَ |
Diyanet Meali: | Kötü işler yapmak için tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmesinden emin mi oldular? |
25:70 | فَأُولَٰئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
28:84 | فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar. |
29:4 | أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَنْ يَسْبِقُونَا |
Diyanet Meali: | Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. |
29:7 | وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ |
Diyanet Meali: | İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. |
35:10 | وَالَّذِينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّئَاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. |
39:48 | وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | (Dünyada) kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır. * |
39:51 | فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا |
Diyanet Meali: | Nihayet kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet etmişti. |
39:51 | وَالَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ هَٰؤُلَاءِ سَيُصِيبُهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا |
Diyanet Meali: | Onlardan zulmedenler var ya, kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet edecektir. |
40:9 | وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ |
Diyanet Meali: | “Onları kötülüklerden koru.” |
40:9 | وَمَنْ تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ |
Diyanet Meali: | “Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun.” |
40:45 | فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Allah, onu, onların hilelerinin kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini, azâbın en kötüsü kuşattı. * |
42:25 | وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ |
Diyanet Meali: | O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayandır. |
45:21 | أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا |
Diyanet Meali: | Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp (salih amel işleyenler) gibi kılacağımızı mı sanıyorlar? |
45:33 | وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıvermiştir. * |
46:16 | وَنَتَجَاوَزُ عَنْ سَيِّئَاتِهِمْ فِي أَصْحَابِ الْجَنَّةِ |
Diyanet Meali: | (İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz) ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. |
47:2 | وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَىٰ مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Ve Muhammed’e indirilene -ki o Rablerinden gelen haktır- inananların ise Allah günahlarını örtmüştür. |
48:5 | لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bütün bunlar Allah’ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. |
64:9 | وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a inanır ve salih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter. |
65:5 | وَمَنْ يَتَّقِ اللَّهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّئَاتِهِ وَيُعْظِمْ لَهُ أَجْرًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını büyütür. |
66:8 | عَسَىٰ رَبُّكُمْ أَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter… |
سَوْئَةٌ : İsim.
5:31 | يَبْحَثُ فِي الْأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْءَةَ أَخِيهِ |
Diyanet Meali: | (Nihayet Allah), ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen (bir karga gönderdi). |
5:31 | أَنْ أَكُونَ مِثْلَ هَٰذَا الْغُرَابِ فَأُوَارِيَ سَوْءَةَ أَخِي |
Diyanet Meali: | “(Yazıklar olsun bana!) Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten (âciz miyim ben)?” |
سَوْآتٌ : İsim. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: سَوْئَةٌ
7:20 | فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْآتِهِمَا |
Diyanet Meali: | Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi. |
7:22 | فَدَلَّاهُمَا بِغُرُورٍ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا |
Diyanet Meali: | Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. |
7:26 | يَا بَنِي آدَمَ قَدْ أَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْآتِكُمْ وَرِيشًا |
Diyanet Meali: | Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. |
7:27 | يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْآتِهِمَا |
Diyanet Meali: | Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak (ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın). |
20:121 | فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü. |