KÖK HARFLER: ن ع م
ANLAM:
نَعَمَ / نَعِمَ : Yaşamı mutlu ve hoş; büsbütün nimetler, rahatlık ve zenginlik ile dolu bir hale gelmek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
نِعْمَ | fiil-I | 18 | İyi! Çok iyi! Devam et! cesaret! Ne güzel! | 3/136 | Bazen ما ile birleşir: نِعِمَّا . Tam câmid mâzi fiil, medih |
نَعَّمَ | fiil-II | 1 | Nimetlendirdi, refeha kavuşturdu | 89/15 | |
أَنْعَمَ | fiil-IV | 17 | İyilik ve ihsanda bulundu | 19/58 | |
نَعْمَةٌ | isim | 2 | Rahat yaşayış, nimet (çoğul) | 44/27 | |
نَاعِمَةٌ | isim | 1 | Varlıklı, rahat | 88/8 | |
نِعْمَةٌ | isim | 50 | Nimet (maddi manevi bütün iyiliklere şamildir) | 52/29 | Çoğulu: نِعَمٌ – اَنْعُمٌ |
نَعْمَاءُ | isim | 1 | Nimet | 11/10 | |
نَعِيمٌ | isim | 17 | Çok nimet, rahat yaşayış, bolluk | 83/22 | |
نَعَمٌ | isim | 33 | Büyük baş hayvan | 43/12 | Çoğul: أَنْعَام |
نَعَمْ | cevap harfi | 4 | Evet | 7/44 | |
Toplam | 144 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- نَعُمَ
- لَانَ > bak: ل و ن
- رَخُصَ
- سَلِسَ
- دَمُثَ
- نَعَمَ
- نَعِمَ
- أَنْعَمَ
- نِعْمَةٌ (a)
- إِحْسَانٌ > bak: ح س ن
- حَسَنَةٌ > bak: ح س ن
- مَعْرُوفٌ > bak: ع ر ف
- عَطِيَّةٌ > bak: ع ط و
- صَدَقَةٌ > bak: ص د ق
- نُعْمَاءُ > bu kök
- مِنْحَةٌ
- نِعْمَةٌ (b)
- نِعْمَةٌ (c)
- نِعْمَةٌ (d)
- (أَنْعَامٌ (ج (a)
- (أَنْعَامٌ (ج (b)
- حَرْثٌ > bak: ح ر ث
Zıt Manada Kelimeler
- نَعُمَ
- نَعَمَ
- نَعِمَ
- أَنْعَمَ
- حَرَمَ > bak: ح ر م
- نِعْمَةٌ (a)
- نِعْمَةٌ (b)
- نِعْمَةٌ (c)
- نِعْمَةٌ (d)
AÇIKLAMA:
İN‘ÂM ile İHSÂN kelimeleri arasındaki fark
( ن ع م – ح س ن )
İn‘âm (ni‘met vermek), ancak ni‘met sahibinin bir başkasına iyilik yapmasıyla olur. Çünkü in‘âm yani ni‘met verme olayı, borca karşı şükrü gerekli kılar. Oysa ihsân böyle değildir. İnsan bizzat kendisine de ihsânda bulunabilir. İlim öğrenen birisi için, “kendisine ihsânda bulunuyor” denebilir fakat “kendisine ni‘met veriyor” ifadesi kullanılmaz. İhsân bazen hoş olmayan şeyler için söz konusu olabilir. Bir baba, acı ilaç içirmek, kan aldırmak veya hacamat yaptırmak sureti ile çocuğuna ihsânda bulunmuş olur. (Farklar Sözlüğü 280) Bknz: ( ح س ن )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Ni’met | نِعْمَة | İyilik, bağış, lütuf. Yaşamak için gerekli her şey. | Çoğulu: Niam, En’um |
Ni’me | نِعْمَ | Ne iyi, ne ala, ne güzel. |
|
Nâim | نَاعِم | Bolluk ve bahtiyarlık içinde yaşayış. Nizam-ü hal ve mal. |
|
Nâime | نَاعِمَة | Rahatlık içinde nazlı büyütülmüş kadın. |
|
En’âm | أَنْعَام | Büyük baş hayvanlar. |
|
Ten’îm | تَنْعِيم | Nimetlendirmek. Bolluk içinde olmak. Rahat ve refah kılmak. |
|
İn’âm | إِنْعَام | Zam yapma. İyilik etme. |
|
Mün’im | مُنْعِم | Nimet veren, yedirip içiren. |
|
Tena’um | تَنَعُّم | Nimetlenme, bolluk içinde yaşama. | Çoğulu: Tena’umât |
Müna’am | مُنَعَّم | Nimete nail olmuş kimse, nimetlenmiş olan. |
|
Naîm Cennetleri: Mutluluklarla dolu cennetler.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
نِعْمَ : Fiil-I (Tam câmid mâzi fiil, medih).
2:271 | إِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَ |
Diyanet Meali: | Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! |
3:136 | وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ |
Diyanet Meali: | (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir! |
3:173 | فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ |
Diyanet Meali: | (Bu söz) onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. |
4:58 | إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
8:40 | وَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَوْلَاكُمْ نِعْمَ الْمَوْلَىٰ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse bilin ki Allah sizin dostunuzdur. O, ne güzel dosttur… |
8:40 | وَنِعْمَ النَّصِيرُ |
Diyanet Meali: | O, ne güzel yardımcıdır! |
13:24 | سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ |
Diyanet Meali: | “Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!” * |
16:30 | وَلَدَارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah’a karşı gelmekten sakınanların yurdu ne güzeldir. |
18:31 | نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا |
Diyanet Meali: | O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir! |
22:78 | وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَىٰ |
Diyanet Meali: | Ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, (ne güzel yardımcıdır)! |
22:78 | وَنِعْمَ النَّصِيرُ |
Diyanet Meali: | Ne güzel yardımcıdır! |
29:58 | تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ |
Diyanet Meali: | (İman edip salih amel işleyenler var ya, onları) içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları (cennet köşklerine yerleştireceğiz). Çalışanların mükâfatı ne güzeldir! |
37:75 | وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Nûh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz! * |
38:30 | وَوَهَبْنَا لِدَاوُودَ سُلَيْمَانَ نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ |
Diyanet Meali: | Dâvûd’a Süleyman’ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, Allah’a çok yönelen bir kimse idi. * |
38:44 | إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ |
Diyanet Meali: | Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi. |
39:74 | نَتَبَوَّأُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَاءُ فَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ |
Diyanet Meali: | “(Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi) cennetten dilediğimiz yere konmak üzere (bu yurda varis kılan Allah’a mahsustur). Salih amel işleyenlerin mükâfatı ne güzelmiş!” |
51:48 | وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ |
Diyanet Meali: | Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz. * |
77:23 | فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz! * |
نَعَّمَ : Fiil-II.
89:15 | فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ |
Diyanet Meali: | İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, “Rabbim bana ikram etti” der. * |
أَنْعَمَ : Fiil-IV.
1:7 | صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bizi doğru yola), kendilerine nimet verdiklerinin yoluna (ilet.) |
2:40 | اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا بِعَهْدِي |
Diyanet Meali: | Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin… |
2:47 | اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın. |
2:122 | يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi … hatırlayın. |
4:69 | وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَأُولَٰئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği (peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi) kimselerle birliktedirler. |
4:72 | قَالَ قَدْ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيَّ إِذْ لَمْ أَكُنْ مَعَهُمْ شَهِيدًا |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz, aranızda öyle kimseler var ki, onların her biri savaşa gitme konusunda hakikaten pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse), “Allah, bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım” der. |
5:23 | قَالَ رَجُلَانِ مِنَ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُوا عَلَيْهِمُ الْبَابَ |
Diyanet Meali: | Korkanların içinden Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle demişti: “Onların üzerine kapıdan girin.” |
8:53 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَىٰ قَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez. |
17:83 | وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ |
Diyanet Meali: | İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. |
19:58 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ مِنْ ذُرِّيَّةِ آدَمَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, Âdem’in … soyundan kendilerine Allah’ın nimet verdiği nebîlerdir. |
27:19 | وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ |
Diyanet Meali: | Dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana (ve ana babama) verdiğin nimetlere şükretmeye (ve razı olacağın salih ameller işlemeye) sevk et…” |
28:17 | قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِلْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi. * |
33:37 | وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. |
33:37 | وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ |
Diyanet Meali: | Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama ve Allah’tan sakın)” diyordun. |
41:51 | وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ |
Diyanet Meali: | İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. |
43:59 | إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | İsa, sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur. * |
46:15 | قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ |
Diyanet Meali: | Şöyle der: “Bana (ve anne babama) verdiğin nimetlere şükretmemi, (senin razı olacağın salih amel işlememi) bana ilham et.” |
نَعْمَةٌ : İsim.
44:27 | وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ |
Diyanet Meali: | Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler! * |
73:11 | وَذَرْنِي وَالْمُكَذِّبِينَ أُولِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. * |
نَاعِمَةٌ : İsim. İsm-i Fâil.
88:8 | وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün birtakım yüzler vardır ki, nimet içinde mutludurlar. * |
نِعْمَةٌ : İsim. Çoğulu: نِعَمٌ – اَنْعُمٌ
2:40 | اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا بِعَهْدِي |
Diyanet Meali: | Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin… |
2:47 | اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın. |
2:122 | اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın. |
2:150 | فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِي وَلِأُتِمَّ نِعْمَتِي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Zalimlerden korkmayın, benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayayım ve doğru yolu bulasınız. |
2:211 | وَمَنْ يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ |
Diyanet Meali: | Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır. |
2:231 | وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın üzerinizdeki nimetini, (size öğüt vermek için) indirdiği Kitab’ı (ve hikmeti) hatırlayın. |
3:103 | وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. |
3:103 | فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا |
Diyanet Meali: | O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. |
3:171 | يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ |
Diyanet Meali: | (Şehitler) Allah’ın nimetine, keremine (ve Allah’ın, mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğine) sevinirler. |
3:174 | فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ |
Diyanet Meali: | Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler. |
5:3 | الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي |
Diyanet Meali: | Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım. |
5:6 | وَلَٰكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez.) Fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz. |
5:7 | وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمِيثَاقَهُ الَّذِي وَاثَقَكُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve (“işittik, itaat ettik” dediğinizde) ona verdiğiniz ve sizi kendisiyle bağladığı sağlam sözü hatırlayın. |
5:11 | اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَنْ يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya (tecavüze) kalkışmıştı da, Allah (buna engel olmuş) onların ellerini sizden çekmişti. |
5:20 | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Hani Mûsâ, kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Allah’ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın.” |
5:110 | يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَىٰ وَالِدَتِكَ |
Diyanet Meali: | “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün.” |
8:53 | ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَىٰ قَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez. |
12:6 | وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَىٰ آلِ يَعْقُوبَ |
Diyanet Meali: | “(İşte Rabbin seni böylece seçecek, … ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi) sana ve Yakub soyuna da nimetlerini tamamlayacaktır.” |
14:6 | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُم |
Diyanet Meali: | Hani Mûsâ kavmine, “Allah’ın size olan nimetini anın” demişti. |
14:28 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللَّهِ كُفْرًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın nimetini küfre değişenleri görmedin mi? |
14:34 | وَآتَاكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَأَلْتُمُوهُ وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا |
Diyanet Meali: | O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. |
16:18 | وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا إِنَّ اللَّهَ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki Allah’ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. * |
16:53 | وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللَّهِ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ |
Diyanet Meali: | Size ulaşan her nimet Allah’tandır. Sonra size bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman yalnız O’na yalvarır yakarırsınız. * |
16:71 | أَفَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ |
Diyanet Meali: | Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar? |
16:72 | أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللَّهِ هُمْ يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Öyleyken onlar batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar? |
16:81 | كَذَٰلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Böylece Allah, müslüman olasınız diye üzerinizde olan nimetini tamamlıyor. |
16:83 | يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللَّهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın nimetini bilirler, sonra da inkâr ederler. Onların çoğu kâfirlerdir. * |
16:112 | فَكَفَرَتْ بِأَنْعُمِ اللَّهِ فَأَذَاقَهَا اللَّهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden (yaptıklarına karşılık), Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı. |
16:114 | وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer yalnız O’na ibadet ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin. |
16:121 | شَاكِرًا لِأَنْعُمِهِ اجْتَبَاهُ وَهَدَاهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | O’nun nimetlerine şükreden (bir önderdi). Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. * |
26:22 | وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | “Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir.” * |
27:19 | وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ |
Diyanet Meali: | Dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana (ve ana babama) verdiğin nimetlere şükretmeye (ve razı olacağın salih ameller işlemeye) sevk et.” |
29:67 | أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar hâlâ batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar? |
31:20 | وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً |
Diyanet Meali: | (Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini) ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını (görmediniz mi)? |
31:31 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَتِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi ki, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah, bunu âyetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. |
33:9 | اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا |
Diyanet Meali: | Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani (düşman) ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. |
35:3 | يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Allah’tan başka (size göklerden ve yerden rızık veren) bir yaratıcı var mı? |
37:57 | وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum.” * |
39:8 | ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | (İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır.) Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur… |
39:49 | ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | (İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır.) Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, “Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir” der. |
43:13 | لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | (O, bütün çiftleri yaratan), üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız … diye (sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır). |
46:15 | قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ |
Diyanet Meali: | Şöyle der: “Bana (ve anne babama) verdiğin nimetlere şükretmemi, (senin razı olacağın salih amel işlememi) bana ilham et.” |
48:2 | لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın… |
49:8 | فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, kendi katından bir lütuf ve nimet olarak böyle yaptı. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. * |
52:29 | فَذَكِّرْ فَمَا أَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) O hâlde, sen öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde, sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli. * |
54:35 | نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَا كَذَٰلِكَ نَجْزِي مَنْ شَكَرَ |
Diyanet Meali: | Katımızdan bir nimet olarak (bir seher vakti onları kurtardık). Şükredenleri işte böyle mükâfatlandırırız. * |
68:2 | مَا أَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ |
Diyanet Meali: | Sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin. * |
68:49 | لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ |
Diyanet Meali: | Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı. * |
92:19 | وَمَا لِأَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزَىٰ |
Diyanet Meali: | O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. * |
93:11 | وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ |
Diyanet Meali: | Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat. * |
نَعْمَاءُ : İsim.
11:10 | وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاءَ بَعْدَ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي |
Diyanet Meali: | Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, “Kötülükler benden gitti” diyecektir. |
نَعِيمٌ : İsim.
5:65 | لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَأَدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | (Eğer kitap ehli iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı), muhakkak onların kötülüklerini örterdik ve onları Naim cennetlerine koyardık. |
9:21 | وَجَنَّاتٍ لَهُمْ فِيهَا نَعِيمٌ مُقِيمٌ |
Diyanet Meali: | (Rableri onlara, kendi katından bir rahmet, bir hoşnutluk) ve kendilerine içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler (müjdelemektedir). |
10:9 | تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar. |
22:56 | فَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Artık iman edip salih ameller işlemiş olanlar Naîm Cennetleri’ndedirler. |
26:85 | وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | “Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” * |
31:8 | إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, iman edip salih amel işleyenler için (içlerinde ebedî kalacakları) Naîm cennetleri vardır. * |
37:43 | فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Onlar Naîm cennetlerindedirler. * |
52:17 | إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. * |
56:12 | فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Onlar, Naîm cennetlerindedirler. * |
56:89 | فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Fakat ölen kişi Allah’a yakın kılınmışlardan ise), ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. * |
68:34 | إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır. * |
70:38 | أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? * |
76:20 | وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. * |
82:13 | إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler. * |
83:22 | إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler. * |
83:24 | تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün. * |
102:8 | ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz? * |
نَعَمٌ : İsim. Çoğul: أَنْعَام
3:14 | وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْأَنْعَامِ |
Diyanet Meali: | (Kadınlar, oğullar), yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar (ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi). |
4:119 | وَلَآمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ الْأَنْعَامِ |
Diyanet Meali: | “(Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım) ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar.” |
5:1 | أُحِلَّتْ لَكُمْ بَهِيمَةُ الْأَنْعَامِ إِلَّا مَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَاَنْتُمْ حُرُمٌ |
Diyanet Meali: | İhramlı iken avlanmayı helâl saymamanız kaydıyla, okunacak (bildirilecek) olanlardan başka hayvanlar, size helâl kılındı. |
5:95 | وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ |
Diyanet Meali: | (İhramlı iken karada av hayvanı öldürmeyin.) Kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse (kendisine) bir ceza vardır. (Bu ceza, Kâ’be’ye ulaştırılmak üzere), öldürdüğünün dengi olup… |
6:136 | وَجَعَلُوا لِلَّهِ مِمَّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْأَنْعَامِ نَصِيبًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan O’na bir pay ayırdılar. |
6:138 | وَقَالُوا هَٰذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لَا يَطْعَمُهَا إِلَّا مَنْ نَشَاءُ بِزَعْمِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bir de asılsız iddialarda bulunarak dediler ki: “Bunlar yasaklanmış hayvanlar ve ekinlerdir. Onları bizim dilediklerimizden başkası yiyemez.” |
6:138 | وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا |
Diyanet Meali: | “(Şunlar da) sırtları (binilmesi ve yük yüklemesi) haram edilmiş hayvanlardır.” |
6:138 | وَأَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاءً عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Bir kısım hayvanları da keserken üzerlerine Allah’ın adını anmazlar. (Bütün bunları) Allah’a iftira ederek yaparlar. |
6:139 | وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ الْأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا |
Diyanet Meali: | Bir de dediler ki: “Şu hayvanların karınlarındaki yavrular (canlı olursa) sırf erkeklerimize aittir.” |
6:142 | وَمِنَ الْأَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًا |
Diyanet Meali: | Yine O, hayvanlardan da irili ufaklı var edendir. |
7:179 | أُولَٰئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُولَٰئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir. |
10:24 | فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْأَنْعَامُ |
Diyanet Meali: | (Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hâli gibidir ki), insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. |
16:5 | وَالْأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ |
Diyanet Meali: | Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır. Hem de onlardan yersiniz. * |
16:66 | وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً |
Diyanet Meali: | Şüphesiz (sağmal) hayvanlarda da sizin için bir ibret vardır. |
16:80 | وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْأَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ |
Diyanet Meali: | Hayvanların derilerinden gerek göç gününüzde, (gerek ikamet gününüzde) kolayca taşıyacağınız evler meydana getirdi. |
20:54 | كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ |
Diyanet Meali: | Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır. * |
22:28 | وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلَىٰ مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ |
Diyanet Meali: | Ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. |
22:30 | وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلَّا مَا يُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında bütün hayvanlar size helâl kılındı. |
22:34 | وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَىٰ مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ |
Diyanet Meali: | Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. |
23:21 | وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا |
Diyanet Meali: | Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. |
25:44 | إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar. |
25:49 | لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَامًا وَأَنَاسِيَّ كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye (gökten tertemiz bir su indirdik). * |
26:133 | أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ |
Diyanet Meali: | “Size hayvanlar, oğullar … veren…” * |
32:27 | فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ |
Diyanet Meali: | (Görmediler mi ki, biz yağmuru kupkuru yere gönderip) onunla hayvanlarının ve kendilerinin yiyeceği ekinler çıkarırız. |
35:28 | وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَٰلِكَ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. |
36:71 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ |
Diyanet Meali: | Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar. * |
39:6 | وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ |
Diyanet Meali: | Sizin için hayvanlardan (erkek ve dişi olarak) sekiz eş yarattı. |
40:79 | اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, bir kısmına binesiniz, bir kısmını da yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratandır. * |
42:11 | جَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا |
Diyanet Meali: | Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. |
43:12 | وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ |
Diyanet Meali: | Sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır. |
47:12 | وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler ise (dünya zevklerinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. |
79:33 | مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ |
Diyanet Meali: | Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı. * |
80:32 | مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ |
Diyanet Meali: | Sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için…* |
نَعَمْ : Cevap harfi.
7:44 | فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُوا نَعَمْ |
Diyanet Meali: | “Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” (diye seslenirler). Onlar, “Evet” derler. |
7:114 | قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Evet. Üstelik siz (ücretle de kalmayacaksınız) mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız” dedi. * |
26:42 | قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız” dedi. * |
37:18 | قُلْ نَعَمْ وَأَنْتُمْ دَاخِرُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).” * |