KÖK HARFLER: ح س ن
ANLAM:
حَسُنَ : (Bir kişi veya şey) iyi olmak, hoş olmak, güzel olmak, alımlı veya sevimli olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَسُنَ (geniş zamanlı يَحْسُنُ mastar ismi حُسْنًا ve حَسَنًا): O kişi veya şey iyiydi, hoştu, güzeldi, alımlıydı veya sevimliydi ya da o hale geldi.
حَسُنَ زَيْدٌ : Zeyd çok iyidir.
اَحْسَنَ : İyi olanı yaptı; iyi yaptı.
اَحْسَنَهُ : O şeyi iyi veya güzel yaptı; o şeyi güzelleştirdi ya da süsledi.
اَحْسَنَهُ : Onu iyi biliyordu.
هُوَ يُحْسِنُ الْعَرَبِيَّةَ : Arap dilini iyi biliyor.
مَااَحْسَنَهُ وَاَحْسِنْ بِهِ : O ne kadar da iyi.
حُسْنٌ ve حَسَنٌ : İyi; mükemmel; iyilik veya hoşluk; güzellik veya sevimlilik; vücuttaki kısımların birbirlerine olan kesin oranı; arzu edilen her şey; aklın onayladığı herhangi bir şey, doğal istek ile onaylanan gibi; akıl veya görme veya zihinsel algı ile onaylanan şey (çoğulu: حِسَانٌ).
حَدِيثٌ حَسَنٌ : İyi bir otoritenin geleneği.
حَسَنٌ وَ حُسْنٌ iyi, hoşnut edici veya hoş söylem veya konuşma anlamına da gelmektedir.
حَسَنَةٌ (şu sözcüğün dişil hali: حَسَنٌ): İyi bir amel veya eylem; Allah’a (c.c.) itaat etme şekillerinden biri; iyi bir amelin mükafatı; iyi bir yarar, ihsan, nimet veya lütuf; hayata dair rahatlık ve kolaylıkların bolluğu; koşulların çokluğu ve başarı.
اَحْسَنُ (dişil hali şudur: حَسْنَاءُ ve حُسْنَى ) : Daha iyi, daha mükemmel, daha güzel; en iyi, en mükemmel, en güzel.
اِحْسَانٌ : Yarar, hayır; iyilik; lütuf, güzellik, nezaket; en iyi yol.
مُحْسِنٌ : Diğerlerine iyilik yapan kişi; erdemli kişi; çok bilgili kişi.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
حَسُنَ | fiil-I | 3 | Güzel oldu. Ne güzeldir! | 4/69 | Tam câmid mâzi fiil, medih. فَعُلَ kalıbı |
أَحْسَنَ | fiil-IV | 21 | Güzel yaptı, iyilik etti, güzel davrandı | 65/11 |
|
حُسْنٌ | isim | 13 | Hissi veya manevi güzellik | 33/52 |
|
حَسَنٌ | isim | 21 | Güzel, Hoşa giden | 3/37 |
|
حَسَنَةٌ | isim | 31 | Nail olunan nimet, güzel, iyilik, hayır, taat | 60/6 |
|
أَحْسَنُ | isim | 36 | En güzel, daha güzel | 95/4 |
|
حُسْنَى | isim | 18 | Nimet, sevap | 92/6 | İkili: حُسْنَيَيْن |
مُحْسِنٌ | isim | 39 | Güzel yapan, iyilik eden, nimetlendiren | 77/44 | Müennesi: مُحْسِنَةٌ |
إِحْسَانٌ | isim | 12 | Güzel yapmak, iyilik etmek, nimetlendirmek | 2/83 |
|
| Toplam | 194 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَسُنَ
- حَسَّنَ
- حَسَنٌ (a)
- حَسَنٌ (b)
- مُطَهَّمٌ
- حُسْنٌ
- حَسَنَةٌ
- (مَحَاسِنُ (ج
- مَنَاقِبُ > bak: ن ق ب
- مَمَادِحُ
Zıt Manada Kelimeler
- حَسُنَ
- حَسَّنَ
- حَسَنٌ
- حُسْنٌ
- حَسَنَةٌ
- (مَحَاسِنُ (ج
AÇIKLAMA:
İN‘ÂM ile İHSÂN kelimeleri arasındaki fark
( ن ع م – ح س ن )
İn‘âm (ni‘met vermek), ancak ni‘met sahibinin bir başkasına iyilik yapmasıyla olur. Çünkü in‘âm yani ni‘met verme olayı, borca karşı şükrü gerekli kılar. Oysa ihsân böyle değildir. İnsan bizzat kendisine de ihsânda bulunabilir. İlim öğrenen birisi için, “kendisine ihsânda bulunuyor” denebilir fakat “kendisine ni‘met veriyor” ifadesi kullanılmaz. İhsân bazen hoş olmayan şeyler için söz konusu olabilir. Bir baba, acı ilaç içirmek, kan aldırmak veya hacamat yaptırmak sureti ile çocuğuna ihsânda bulunmuş olur. (Farklar Sözlüğü 280) Bknz: ( ن ع م )
İHSÂN ile NEF‘ kelimeleri arasındaki fark
( ح س ن – ن ف ع )
Nef‘, fayda sağlama kasdı, niyeti olmadan da olabilir. İhsân ise, iyilik kasdı olmaksızın olmaz. (Farklar Sözlüğü 281) Bknz: ( ن ف ع )
FAZL ile İHSÂN kelimeleri arasındaki fark
( ف ض ل – ح س ن )
İhsân, zorunlu veya zorunsuz olabilir. Oysa fazl, kimse için zorunlu değildir. Fazl, zorunlu bir sebep olmaksızın birisine lütufta bulunmaktır. (Farklar Sözlüğü 282) Bknz: ( ف ض ل )
HÜSN ve KASÂMET ve VESÂMET ve BEHCET ve SABAHAT ve MELÂHAT kelimeleri arasındaki fark
( ح س ن – ق س م – و س م – ب ه ج – ص ب ح – م ل ح )
Kasâmet, “yüz hatlarını ve bir kısmı diğer kısmı ile orantılı uzuvları da kapsayan bir güzelliktir. Hüsn ise, bütünde ve ayrıntıda olduğu gibi, fiillerde ve ahlakta da olur. Oysa kasâmet, sadece şekillerde söz konusudur.
Vesâmet, “bakan tarafından görülen ve tevessüm (teemmül) anında artan güzelliktir. Bir şey teemmül edildiğinde, tevessemtuhû (onu düşündüm) ifadesi kullanılır. Vesâmet, hüsn’den daha beliğdir. Çünkü güzel bir şeye tekrar tekrar bakıldığında ve onun hakkında tevessüm (teemmül) artırıldığında ondaki güzellik eksilir. Vesîm, “bakıldıkça güzelliği artan” anlamına gelir.
Behcet, “kalbe ferahlık veren güzellik”tir. Behcet’in asıl anlamı sürûrdur. İbtehece “sevindi” anlamına gelir. “Gönle sevinç katan güzellik” behcet diye isimlendirilmiştir. Behcet, bir şeyin renginin ve parlaklığının güzelliğidir.
Sabahat, “yüzün ışık saçması ve görünümün berrak olması”dır. “Demir vs. kıvılcımı” anlamına gelen “sabah” kelimesinden alınmıştır. Sabaha sabah denilmesi, ışık saçması sebebiyledir.
Melâhat ise, “ayrıntıda güzel olmasa bile, genel olarak tatlılıkla vasıflanan şey”dir.
(Farklar Sözlüğü 387) Bknz: ( ق س م – و س م – ب ه ج – ص ب ح – م ل ح )
HÜSN ile CEMÂL kelimeleri arasındaki fark
( ح س ن – ج م ل )
Cemâl, “fiil, ahlak, mal çokluğu ve cisim/beden gibi insanı şöhrete ulaştıran ve yücelten şey”dir. Şöyle denebilir: Leke fî hâze’l emri cemâlun (senin bu işte bir cemâlin var). Oysa aynı anlamda, leke fîhi hüsnün (senin onda bir hüsnün var) denilmez.
Asıl anlamı itibarıyla hüsn, “sûret”tir (şekildir). Daha sonra fiiller ve ahlak hakkında da kullanılmıştır. Asıl anlamı itibarıyla cemâl; fiiller, ahlak ve görünür durumlar için kullanılır. Daha sonra “sûret” (şekil) için de kullanılmıştır.
Arab dilindeki aslı itibarıyla cemâl, büyüklük anlamına gelir. Bu anlamdan hareketle, parçalardan daha büyük olması sebebiyle cümle (bütün) denilmiştir. Yine yaratılış itibarıyla büyük olduğu için erkek deve, cemel diye isimlendirilmiştir. (Farklar Sözlüğü 389) Bknz: ( ج م ل )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hasen (Hasan) | حَسَن | 1. Güzel, süslü. 2. güzel işler, hayırlar. | Hasen hadis |
Hasene | حَسَنَة | Güzel, iyi. Hayırlı iş, iyilik. |
|
Hasenât | حَسَنَات | Yararlı, iyi, güzel işler. | Hasenenin çoğulu. |
Hisân | حِسَان | Mümtaz kimseler, seçkin kişiler. Güzel kadınlar veya kızlar. |
|
Hüsn | حُسْن | Güzellik. İyilik. Eksiksizlik. Cemal ile kemal. | Hüsn-ü zan |
Hüsnâ | حُسْنَى |
Çok, en çok, pek çok güzel (Ahsen’in müennesi).
|
|
Hüsnî (Hüsniyye) | حُسْنِي | Güzelliğe ait, güzellikle ilgili. |
|
Hesnâ | حَسْنَاء | 1: Güzel kadın. 2: Hanım, kadın. |
|
Ahsen | أَحْسَن | Daha güzel, çok güzel, en güzel. | Çoğul: Ehâsin |
Mehâsin | مَحَاسِن | İyilikler. İyi ahlaklar. |
|
Tahsîn | تَحْسِين | 1: Beğenme, alkışlama. Güzel bulma. 2: Güzelleştirme. |
|
Muhassin | مُحَسِّن | Güzelleştiren, güzellik veren. |
|
İhsân | إِحْسَان | 1: İyilik etme, iyi davranma. 2: Bağışlama, bağışta bulunma. 3: Bağışlanan şey, kayra, lütuf, inayet, atıfet. 4: Karşılık beklemeden yapılan yardım, iyilik. | İhsânen |
Muhsin | مُحْسِن | 1: İyilikte, bağışta bulunan, ihsan eden. |
|
İstihsân | اِسْتِحْسَان | Beğenmek, güzel bulmak. Bir şeyin iyi olduğu kanaatında bulunmak. Beğenilmek. |
|
Bu kökten türeyen Hasan, Hüseyin, Muhsin, Muhâsin, İhsan, Tahsin, Hüsnü, Hüsniye, Ahsen, Hesnâ gibi dilimize geçmiş çok sayıda özel isim vardır.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَسُنَ : Fiil-I (Tam câmid mâzi fiil, medih. فَعُلَ kalıbı).
4:69 | وَحَسُنَ أُولَٰئِكَ رَفِيقًا |
Diyanet Meali: | Bunlar ne güzel arkadaştır. |
18:31 | مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا |
Diyanet Meali: | Orada tahtlar üzerine kurularak (altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir). O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir! |
25:76 | خَالِدِينَ فِيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا |
Diyanet Meali: | Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır! * |
أَحْسَنَ : Fiil-IV.
2:195 | وَأَحْسِنُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever. |
3:172 | لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا أَجْرٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır. |
4:128 | وَإِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. |
5:93 | ثُمَّ اتَّقَوْا وَأَحْسَنُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde, (daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur). Allah, iyilik edenleri sever. |
6:154 | ثُمَّ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذِي أَحْسَنَ |
Diyanet Meali: | Sonra iyilik yapanlara nimeti tamamlamak … için Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. |
10:26 | لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَىٰ وَزِيَادَةٌ |
Diyanet Meali: | Güzel iş yapanlara (karşılık olarak) daha güzeli ve bir de fazlası vardır. |
12:23 | قَالَ مَعَاذَ اللَّهِ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | O ise, “Allah’a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler” dedi. |
12:100 | وَقَدْ أَحْسَنَ بِي إِذْ أَخْرَجَنِي مِنَ السِّجْنِ وَجَاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ |
Diyanet Meali: | “Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu.” |
16:30 | لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَلَدَارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ |
Diyanet Meali: | Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. |
17:7 | إِنْ أَحْسَنْتُمْ |
Diyanet Meali: | İyilik ederseniz… |
17:7 | أَحْسَنْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا |
Diyanet Meali: | (İyilik ederseniz) kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. |
18:30 | إِنَّا لَا نُضِيعُ أَجْرَ مَنْ أَحْسَنَ عَمَلًا |
Diyanet Meali: | Elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz. |
18:104 | وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعً |
Diyanet Meali: | Oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı. |
28:77 | وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap.” |
28:77 | وَلَا تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | “Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap.” |
32:7 | الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنْسَانِ مِنْ طِينٍ |
Diyanet Meali: | O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı. * |
39:10 | لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ |
Diyanet Meali: | “Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir.” |
40:64 | وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ |
Diyanet Meali: | (Allah), … size şekil verip de şekillerinizi güzel kılan ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. |
53:31 | وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى |
Diyanet Meali: | (Bu, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması), iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması için (böyle)dir. |
64:3 | وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş yalnız O’nadır. |
65:11 | قَدْ أَحْسَنَ اللَّهُ لَهُ رِزْقًا |
Diyanet Meali: | Allah, gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir. |
حُسْنٌ : İsim.
2:83 | وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ |
Diyanet Meali: | “Herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” (diye söz almıştık). |
3:14 | ذَٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَآبِ |
Diyanet Meali: | Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır. |
3:148 | فَآتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. |
3:195 | وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ |
Diyanet Meali: | “Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” |
13:29 | الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ طُوبَىٰ لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ |
Diyanet Meali: | İnanan ve salih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır. * |
18:86 | قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَنْ تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَنْ تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا |
Diyanet Meali: | “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. |
27:11 | إِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.” * |
29:8 | وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا |
Diyanet Meali: | Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik. |
33:52 | لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَا أَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ |
Diyanet Meali: | Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helâl değildir. |
38:25 | فَغَفَرْنَا لَهُ ذَٰلِكَ وَإِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفَىٰ وَحُسْنَ مَآبٍ |
Diyanet Meali: | Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır. * |
38:40 | وَإِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفَىٰ وَحُسْنَ مَآبٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır. * |
38:49 | هَٰذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ |
Diyanet Meali: | Bu bir öğüttür. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri vardır. * |
42:23 | وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا |
Diyanet Meali: | Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. |
حَسَنٌ : İsim. Sıfat.
2:245 | مَنْ ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ |
Diyanet Meali: | Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. |
3:37 | فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. |
3:37 | فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. |
5:12 | وَأَقْرَضْتُمُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | “(Fakirlere gönülden yardımda bulunarak) Allah’a güzel bir borç verirseniz, elbette sizin kötülüklerinizi örterim…” |
8:17 | وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلَاءً حَسَنًا إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için (Allah öyle yaptı). Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
11:3 | وَأَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki (sizi belirlenmiş bir süreye, ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın. |
11:88 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!” |
16:67 | تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | (Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden) hem içki, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. |
16:75 | وَمَنْ رَزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًا |
Diyanet Meali: | (Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile), kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan (kimseyi misal verir). |
18:2 | وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Salih ameller işleyen mü’minleri, güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek … için (dosdoğru bir kitap kıldı). |
20:86 | قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Rabbiniz, size güzel bir vaadde bulunmadı mı?” dedi. |
22:58 | وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ قُتِلُوا أَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللَّهُ رِزْقًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara muhakkak güzel bir rızık verecektir. |
28:61 | أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, (sonra da kıyamet günü hesaba çekilmek için huzura getirilecek) kimse gibi midir? |
48:16 | فَإِنْ تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْرًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | “Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir.” |
55:70 | فِيهِنَّ خَيْرَاتٌ حِسَانٌ |
Diyanet Meali: | Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır. * |
55:76 | مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍ |
Diyanet Meali: | Onlar yeşil yastıklara ve güzel yaygılara yaslanırlar, (nimetlenirler). * |
57:11 | مَنْ ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a güzel bir borç verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat ödesin. Ona çok değerli bir mükâfat da vardır. * |
57:18 | إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. |
64:17 | إِنْ تُقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer siz Allah’a güzel bir borç verirseniz, Allah onu size, kat kat öder ve sizi bağışlar. |
73:20 | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. |
35:8 | أَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا فَإِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, (ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır)? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır. |
حَسَنَةٌ : İsim.
2:201 | وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً |
Diyanet Meali: | Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver…” diyenler de vardır. |
2:201 | وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” |
3:120 | إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. |
4:40 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır. |
4:78 | وَإِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هَٰذِهِ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. |
4:79 | مَا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللَّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ |
Diyanet Meali: | Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. |
6:160 | مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا |
Diyanet Meali: | Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. |
7:95 | ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّىٰ عَفَوْا |
Diyanet Meali: | Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar. |
7:131 | فَإِذَا جَاءَتْهُمُ الْحَسَنَةُ قَالُوا لَنَا هَٰذِهِ |
Diyanet Meali: | Fakat onlara iyilik geldiği zaman, “Bu bizimdir, (biz çalışıp kazandık)” derler. |
7:156 | وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | “Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” |
9:50 | إِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ |
Diyanet Meali: | Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. |
13:6 | وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ |
Diyanet Meali: | Bir de senden, iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorlar. |
13:22 | وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ |
Diyanet Meali: | Onlar, … ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. |
16:30 | لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَلَدَارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ |
Diyanet Meali: | Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. |
16:41 | وَالَّذِينَ هَاجَرُوا فِي اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً |
Diyanet Meali: | Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. |
16:122 | وَآتَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | Ona dünyada iyilik verdik. Şüphesiz o, ahirette de salihlerdendir. * |
16:125 | ادْعُ إِلَىٰ سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır. |
27:46 | قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ |
Diyanet Meali: | Salih, onlara dedi ki: ”Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz?” |
27:89 | مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا وَهُمْ مِنْ فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Her kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan emindirler. * |
28:54 | أُولَٰئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ |
Diyanet Meali: | İşte onların, sabredip kötülüğü iyilikle savmaları … karşılığında, mükâfatları kendilerine iki kez verilecektir. |
28:84 | مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim bir iyilik getirirse, ona bundan daha hayırlısı vardır. |
33:21 | لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için güzel bir örnek vardır. |
39:10 | لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ |
Diyanet Meali: | “Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir.” |
41:34 | وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ |
Diyanet Meali: | İyilikle kötülük bir olmaz. |
42:23 | وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ |
Diyanet Meali: | Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. |
4:85 | مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصِيبٌ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. |
60:4 | قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ |
Diyanet Meali: | İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. |
60:6 | لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. |
حَسَنَاتٌ : İsim. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: حَسَنَةٌ
7:168 | وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık. |
11:114 | إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ |
Diyanet Meali: | Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. |
25:70 | فَأُولَٰئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ |
Diyanet Meali: | Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. |
أَحْسَنُ : İsim.
2:138 | صِبْغَةَ اللَّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ |
Diyanet Meali: | “Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz” (deyin). * |
4:59 | ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا |
Diyanet Meali: | Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. |
4:86 | وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا |
Diyanet Meali: | Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. |
4:125 | وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ |
Diyanet Meali: | Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden (ve hakka yönelen İbrahim’in dinine tabi olan) kimsenin dininden daha güzeldir? |
5:50 | وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir? |
6:152 | وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُ |
Diyanet Meali: | Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. |
7:145 | فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِأَحْسَنِهَا |
Diyanet Meali: | “Şimdi onları kuvvetle tut, kavmine de emret. Onları en güzeliyle alsınlar (uygulasınlar).” |
9:121 | لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, yaptıklarının daha güzeliyle kendilerini mükâfatlandırması için… |
11:7 | لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا |
Diyanet Meali: | Hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için… |
12:3 | نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَٰذَا الْقُرْآنَ |
Diyanet Meali: | Sana bu Kur’an’ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. |
16:96 | وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذِينَ صَبَرُوا أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Elbette sabredenlere, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz. |
16:97 | وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz. |
16:125 | وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ |
Diyanet Meali: | Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. |
17:34 | وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُ |
Diyanet Meali: | Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. |
17:35 | وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا |
Diyanet Meali: | (Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın), doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir. |
17:53 | وَقُلْ لِعِبَادِي يَقُولُوا الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ |
Diyanet Meali: | Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. |
18:7 | إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا |
Diyanet Meali: | İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık. * |
19:73 | أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا |
Diyanet Meali: | “İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis ve mahfili daha güzeldir?” |
19:74 | وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce, mal mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helâk ettik. * |
23:96 | ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ |
Diyanet Meali: | Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz. * |
24:38 | لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | (Bütün bunları) Allah, kendilerini yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırsın ve lütfundan onlara daha da fazlasını versin diye (yaparlar). |
25:24 | أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا |
Diyanet Meali: | O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir. * |
25:33 | وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım. * |
29:7 | وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükâfatlandıracağız. |
29:46 | وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ |
Diyanet Meali: | (İçlerinden zulmedenler hariç), Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin. |
37:125 | أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Yaratıcıların en güzelini bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?” * |
39:18 | الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ |
Diyanet Meali: | Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya… |
39:23 | اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَ |
Diyanet Meali: | Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. |
39:35 | وَيَجْزِيَهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için (onları böyle mükâfatlandırdı). |
39:55 | وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun… |
41:33 | وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا |
Diyanet Meali: | Allah’a çağıran, salih amel işleyenden daha güzel sözlü kimdir? |
41:34 | ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ |
Diyanet Meali: | (İyilikle kötülük bir olmaz.) Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. |
46:16 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا |
Diyanet Meali: | İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz … bu kimseler (cennetlikler arasındadırlar). |
67:2 | الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا |
Diyanet Meali: | O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. |
95:4 | لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ |
Diyanet Meali: | Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. * |
23:14 | ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ |
Diyanet Meali: | Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir! |
حُسْنَى : İsim.
4:95 | وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | Gerçi Allah (mü’minlerin) hepsine de en güzel olanı (cenneti) va’detmiştir. |
9:107 | وَلَيَحْلِفُنَّ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا الْحُسْنَىٰ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kasdımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar. |
10:26 | لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَىٰ وَزِيَادَةٌ |
Diyanet Meali: | Güzel iş yapanlara (karşılık olarak) daha güzeli ve bir de fazlası vardır. |
16:62 | وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | En güzel sonuç kendilerininmiş diye dilleri de yalan uyduruyor. |
21:101 | إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنَىٰ أُولَٰئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır. * |
41:50 | وَلَئِنْ رُجِعْتُ إِلَىٰ رَبِّي إِنَّ لِي عِنْدَهُ لَلْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O’nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır.” |
53:31 | وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى |
Diyanet Meali: | İyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması için (böyle)dir. |
57:10 | وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَىٰ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) va’detmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. |
92:6 | وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | Ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse…* |
92:9 | وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | Ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa…* |
7:137 | وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ الْحُسْنَىٰ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ بِمَا صَبَرُوا |
Diyanet Meali: | Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, onların sabretmeleri karşılığında gerçekleşti. |
7:180 | وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ فَادْعُوهُ بِهَا |
Diyanet Meali: | En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin. |
13:18 | لِلَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | Rablerinin emrine uyanlar için mükâfatın en güzeli vardır. |
17:110 | أَيًّا مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | “(Rabbinizi ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın.) Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” |
18:88 | وَأَمَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاءً الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse, ona mükâfat olarak daha güzeli var.” |
20:8 | اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur. * |
59:24 | هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. |
حُسْنَيَيْنِ : İsim. İkili İsim. Tekili: حُسْنَى
9:52 | قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَا إِلَّا إِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz.” |
مُحْسِنٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
2:58 | وَقُولُوا حِطَّةٌ نَغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ وَسَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Ve ‘hıtta!’ (Ya Rabbi, bizi affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz.” |
2:112 | بَلَىٰ مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِنْدَ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Hayır, öyle değil! Kim “ihsan” derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. |
2:195 | وَأَحْسِنُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever. |
2:236 | وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Bu durumda -eli geniş olan gücüne göre), eli dar olan da gücüne göre olmak üzere- onlara, aklın ve dinin gereklerine uygun olarak (müt’a verin). Bu, iyilik yapanlar üzerinde bir borçtur. |
3:134 | وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever. |
3:148 | فَآتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever. * |
4:125 | وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ |
Diyanet Meali: | Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden (ve hakka yönelen İbrahim’in dinine tabi olan) kimsenin dininden daha güzeldir? |
5:13 | فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever. |
5:85 | خَالِدِينَ فِيهَا وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Dedikleri bu söze karşılık Allah onlara), devamlı kalacakları, (içinden ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi). İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır. |
5:93 | ثُمَّ اتَّقَوْا وَأَحْسَنُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde, (daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur). Allah, iyilik edenleri sever. |
6:84 | وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَارُونَ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Zürriyetinden Dâvud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. |
7:56 | إِنَّ رَحْمَتَ اللَّهِ قَرِيبٌ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır. |
7:161 | وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا نَغْفِرْ لَكُمْ خَطِيئَاتِكُمْ سَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Kentin kapısından eğilerek tevazu ile girin ki biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere daha da fazlasını vereceğiz.” |
9:91 | مَا عَلَى الْمُحْسِنِينَ مِنْ سَبِيلٍ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | İyilikte bulunan kimselerin (kınanması) için de bir sebep yoktur. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
9:120 | إِنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, iyilik yapanların mükâfatını elbette zayi etmez. |
11:115 | وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Sabret! Çünkü, Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez. * |
12:22 | وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Olgunluk çağına erişince, ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız. * |
12:36 | نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz.” |
12:56 | نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَاءُ وَلَا نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Biz rahmetimizi istediğimize veririz ve iyi davrananların mükâfatını zayi etmeyiz. |
12:78 | إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Şüphesiz biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz.” |
12:90 | إِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü, kim kötülükten sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.” |
16:128 | إِنَّ اللَّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْا وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir. * |
22:37 | كَذَٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele. |
28:14 | وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَىٰ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız. * |
29:69 | وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir. * |
31:3 | هُدًى وَرَحْمَةً لِلْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Bunlar, hikmet dolu Kitab’ın); iyilik yapanlara bir hidayet ve rahmet olarak (indirilmiş âyetleridir). * |
31:22 | وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُ إِلَى اللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ |
Diyanet Meali: | Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. |
37:80 | إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. * |
37:105 | قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.” * |
37:110 | كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. * |
37:113 | وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِهِ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de. |
37:121 | إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. * |
37:131 | إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. * |
39:34 | لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ذَٰلِكَ جَزَاءُ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır. * |
39:58 | أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Yahut azabı gördüğünde, “Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam” demesin. * |
46:12 | لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَىٰ لِلْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere… |
51:16 | آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak (cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar). Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. * |
77:44 | إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. * |
مُحْسِنَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُحْسِنَةٌ
33:29 | فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | “Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” |
إِحْسَانٌ : İsim. Mastar. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
2:83 | لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا |
Diyanet Meali: | “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya … iyilik edeceksiniz…” |
2:178 | فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ |
Diyanet Meali: | Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. |
2:229 | الطَّلَاقُ مَرَّتَانِ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ |
Diyanet Meali: | (Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. |
4:36 | وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا |
Diyanet Meali: | Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya … iyilik edin. |
4:62 | ثُمَّ جَاءُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا إِحْسَانًا وَتَوْفِيقًا |
Diyanet Meali: | Sonra da “Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik” diye Allah’a yemin ederek sana geldikleri zaman (hâlleri nasıl olur)? |
6:151 | أَلَّا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا |
Diyanet Meali: | “O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın.” |
9:100 | وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُمْ بِإِحْسَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ |
Diyanet Meali: | (İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile), iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. |
16:90 | إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. |
17:23 | وَقَضَىٰ رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا |
Diyanet Meali: | Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. |
46:15 | وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا |
Diyanet Meali: | Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. |
55:60 | هَلْ جَزَاءُ الْإِحْسَانِ |
Diyanet Meali: | İyiliğin karşılığı, (yalnız iyiliktir). |
55:60 | إِلَّا الْإِحْسَانُ |
Diyanet Meali: | (İyiliğin karşılığı), yalnız iyiliktir. |