KÖK HARFLER: ف ض ل
ANLAM:
فَضِلَ / فَضَلَ : Kalmak, artmak. Daha büyük miktar veya rakam verildikten sonra biraz artmak, kalmak. Fazla olmak. Belirli bir ölçüden fazla olmak. Bir kişi veya şeye üstün gelmek, onu geçmek. Fazilet ve iyilik bakımından birisine karşı üstünlük sağlamak.
فَضِلَ / فَضُلَ : Fazilete veya mükemmel niteliklere sahip olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
فَضَّلَ | fiil-II | 17 | Üstün kıldı, üstün saydı, üstünlüğüne hükmetti | 4/95 | Meçhul: فُضِّلَ |
تَفَضَّلَ | fiil-V | 1 | Kendisini daha üstün saydı | 23/24 | |
فَضْلٌ | isim | 84 | Üstünlük, mükemmellik, hayır, fazl, kerem | 3/174 | |
تَفْضِيلٌ | isim | 2 | Üstün kılmak, üstün saymak | 17/21 | |
Toplam | 104 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
- فَضَّلَ
- أَفْضَلُ
- فَضْلٌ
- فَضِيلَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- فَضَّلَ
- أَفْضَلُ
- فَضْلٌ
- فَضِيلَةٌ
AÇIKLAMA:
FAZL ile İHSÂN kelimeleri arasındaki fark
( ف ض ل – ح س ن )
İhsân, zorunlu veya zorunsuz olabilir. Oysa fazl, kimse için zorunlu değildir. Fazl, zorunlu bir sebep olmaksızın birisine lütufta bulunmaktır. (Farklar Sözlüğü 282) Bknz: ( ح س ن )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Fazl | فَضْل | 1: Alimlere yakışır olgunluk. 2: İman, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, marifet, üstünlük. |
|
Fazla | ——— | Çok ziyade, artık, artan. |
|
Fâzıl | فَاضِل | Fazilet sahibi. Üstün kimse. | Çoğulu: Fuzalâ’ |
Fuzûl | فُضُول | Fazla olan. |
|
Fuzûlî | فُضُولِى | Fazla olana ait. |
|
Fazîlet | فَضِيلَة | Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. |
|
Efdal | أَفْضَل | Daha üstün, en üstün, erdemli. Ziyadeler, fazlalar, çoklar. |
|
Fodul | ——— | Üstünlük taslayan, kibirlenen. |
|
Tafzîl (Tafdîl) | تَفْضِيل | Bir şeyi üstün kılmak. |
|
Mufazzal | مُفَضَّل | Başkalarına üstün tutulmuş. Tafdil edilmiş. |
|
Mufâzala | مُفَاضَلَة | Fazilet ve meziyetle birbiri ile yarışma. |
|
İfzâl | إِفْضَال | Bağışlama, lütufta bulunma. |
|
Tefazzul | تَفَضُّل | Üstünlük taslama, fazilet satma. |
|
Mütefazzıl | مُتَفَضِّل | Meziyet, fazilet ve bilgi yarışına çıkan. |
|
Tefâzul | تَفَاضُل | Fazilet yarışına çıkma. |
|
Mütefâzıl | مُتَفـاضِل | 1: Bilgi ve fazilet hususunda yarış eden.2: Fazla,artık. |
|
İstifzâl | اِسْتِفْضَال | Artırma, çoğaltma, ziyadeleştirme. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
فَضَّلَ : Fiil-II. Meçhul: فُضِّلَ
2:47 | اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın. |
2:122 | اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu hatırlayın. |
2:253 | تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. |
4:32 | وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللَّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. |
4:34 | الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. |
4:95 | فَضَّلَ اللَّهُ الْمُجَاهِدِينَ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِينَ دَرَجَةً |
Diyanet Meali: | Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, cihattan geri kalanlardan üstün kılmıştır. |
4:95 | وَفَضَّلَ اللَّهُ الْمُجَاهِدِينَ عَلَى الْقَاعِدِينَ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Ama mücahitleri büyük bir mükâfat ile cihattan geri kalanlara üstün kılmıştır. |
6:86 | وَإِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطًا وَكُلًّا فَضَّلْنَا عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | İsmail’i, Elyasa’ı, Yûnus’u ve Lût’u da doğru yola erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık. * |
7:140 | قَالَ أَغَيْرَ اللَّهِ أَبْغِيكُمْ إِلَٰهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizi âlemlere üstün kılmış iken, Allah’tan başka ilâh mı araştırayım size?” * |
13:4 | وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلَىٰ بَعْضٍ فِي الْأُكُلِ |
Diyanet Meali: | Ama biz ürünleri konusunda bir kısmını bir kısmına üstün kılıyoruz. |
16:71 | وَاللَّهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ فِي الرِّزْقِ |
Diyanet Meali: | Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. |
16:71 | فَمَا الَّذِينَ فُضِّلُوا بِرَادِّي رِزْقِهِمْ عَلَىٰ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ |
Diyanet Meali: | Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki (rızıkta hep eşit olsunlar). |
17:21 | انْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | Bak nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. |
17:55 | وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَىٰ بَعْضٍ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik. |
17:70 | وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَىٰ كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلًا |
Diyanet Meali: | Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. |
27:15 | وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur” dediler. |
45:16 | وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Onları güzel ve temiz yiyeceklerle rızıklandırdık ve onları (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık. |
تَفَضَّلَ : Fiil-V.
23:24 | مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor.” |
فَضْلٌ : İsim.
2:64 | فَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı, herhâlde ziyana uğrayanlardan olurdunuz. |
2:90 | أَنْ يُنَزِّلَ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, kullarından dilediğine lütfuyla indirdiği (vahyi inkâr etmeleri ne kötüdür)! |
2:105 | وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir. |
2:198 | لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur. |
2:237 | وَأَنْ تَعْفُوا أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Bununla birlikte (ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. |
2:243 | إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların çoğu şükretmezler. |
2:251 | وَلَٰكِنَّ اللَّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir. |
2:268 | وَاللَّهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًا وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
3:73 | قُلْ إِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Lütuf Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” |
3:74 | يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | O, rahmetini dilediğine has kılar. Allah, büyük lütuf sahibidir. * |
3:152 | وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, mü’minlere karşı çok lütufkârdır. |
3:170 | فَرِحِينَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Rableri katında Allah’ın), lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak (rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından) kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de (hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine) sevinirler. |
3:171 | يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ |
Diyanet Meali: | (Şehitler) Allah’ın nimetine, keremine ve Allah’ın, mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler. * |
3:174 | فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ |
Diyanet Meali: | Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler. |
3:174 | وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللَّهِ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | Ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir. |
3:180 | وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. |
4:32 | وَاسْأَلُوا اللَّهَ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
4:37 | وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Ve Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen (kimselerdir). |
4:54 | أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَىٰ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Yoksa, insanları; Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı? |
4:70 | ذَٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللَّهِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ عَلِيمًا |
Diyanet Meali: | Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter. * |
4:73 | وَلَئِنْ أَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِنَ اللَّهِ لَيَقُولَنَّ كَأَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ مَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım…” |
4:83 | وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç, muhakkak şeytana uyardınız. |
4:113 | وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ أَنْ يُضِلُّوكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. |
4:113 | وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | (Allah, sana kitabı ve hikmeti indirmiş) ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana lütfu çok büyüktür. |
4:173 | فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدُهُمْ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | (İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah) onların mükâfatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha da fazlasını verecektir. |
4:175 | فَسَيُدْخِلُهُمْ فِي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍ |
Diyanet Meali: | (Allah’a iman edip ona sımsıkı sarılanları ise Allah), kendisinden bir rahmet ve lütfa kavuşturacaktır. |
5:2 | وَلَا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًا |
Diyanet Meali: | Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere (sakın saygısızlık etmeyin). |
5:54 | ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
7:39 | وَقَالَتْ أُولَاهُمْ لِأُخْرَاهُمْ فَمَا كَانَ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ |
Diyanet Meali: | Öncekiler sonrakilere, “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur.” derler. |
8:29 | وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir. |
9:28 | وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ إِنْ شَاءَ |
Diyanet Meali: | Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. |
9:59 | وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ سَيُؤْتِينَا اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَرَسُولُهُ |
Diyanet Meali: | “Bize Allah yeter. Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Resûlü ileride bize yine verir.” deselerdi… |
9:74 | وَمَا نَقَمُوا إِلَّا أَنْ أَغْنَاهُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Sırf, Allah ve Resûlü kendi lütfu ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar. |
9:75 | وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللَّهَ لَئِنْ آتَانَا مِنْ فَضْلِهِ لَنَصَّدَّقَنَّ |
Diyanet Meali: | İçlerinden, “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz” diye Allah’a söz verenler de vardır. |
9:76 | فَلَمَّا آتَاهُمْ مِنْ فَضْلِهِ بَخِلُوا بِهِ وَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, lütuf ve kereminden onlara verince, onda cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler. * |
10:58 | بِفَضْلِ اللَّهِ وَبِرَحْمَتِهِ فَبِذَٰلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ |
Diyanet Meali: | “Ancak Allah’ın lütuf ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.” |
10:60 | إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah insanlara karşı çok lütufkârdır, fakat onların çoğu (O’nun nimetlerine) şükretmezler. |
10:107 | وَإِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَادَّ لِفَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. |
11:3 | وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ |
Diyanet Meali: | Ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. |
11:3 | يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ |
Diyanet Meali: | Sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. |
11:27 | وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz.” |
12:38 | ذَٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ |
Diyanet Meali: | “Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur.” |
16:14 | وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir. |
17:12 | وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | Rabbinizden lütuf isteyesiniz diye gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. |
17:66 | رَبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Rabbiniz, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütendir. |
17:87 | إِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ إِنَّ فَضْلَهُ كَانَ عَلَيْكَ كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Ancak Rabbin’den bir rahmet olarak böyle yapmadık. Çünkü O’nun sana olan lütfu büyüktür. * |
24:10 | وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tövbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı, hâliniz nice olurdu? * |
24:14 | وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer size dünya ve ahirette Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu iftiradan dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu! * |
24:20 | وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah’ın lütfu ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok esirgeyici ve çok merhametli olmasaydı, hâliniz nice olurdu? * |
24:21 | وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَىٰ مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı. |
24:22 | وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, (düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. |
24:32 | إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. |
24:33 | وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّىٰ يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. |
24:38 | لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | (Bütün bunları) Allah, kendilerini yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandırsın ve lütfundan onlara daha da fazlasını versin diye (yaparlar). |
27:16 | وَأُوتِينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | “Bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur.” |
27:40 | فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.” |
27:73 | وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu şükretmezler. * |
28:73 | وَمِنْ رَحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz diye sizin için yarattı. |
30:23 | وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Geceleyin uyumanız ve gündüzün O’nun lütfundan istemeniz de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:45 | لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Çünkü Allah inanıp yararlı iş işleyenlere lütfundan karşılık verecektir. |
30:46 | وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | O, bunu, emriyle gemilerin yol alması, O’nun lütfundan rızkınızı aramanız ve şükretmeniz için yapar. |
33:47 | وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ بِأَنَّ لَهُمْ مِنَ اللَّهِ فَضْلًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | Mü’minlere kendileri için Allah’tan büyük bir lütuf olduğunu müjdele. * |
34:10 | وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Davud’a tarafımızdan bir lütuf verdik. “Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin” dedik. |
35:12 | وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. |
35:30 | لِيُوَفِّيَهُمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, kendilerine mükâfatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar). |
35:32 | وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur. |
35:35 | الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِنْ فَضْلِهِ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ |
Diyanet Meali: | “O, lütfuyla bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz.” |
40:61 | إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler. |
42:22 | لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ |
Diyanet Meali: | Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu büyük lütuftur. |
42:26 | وَيَسْتَجِيبُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَزِيدُهُمْ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir. |
44:57 | فَضْلًا مِنْ رَبِّكَ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ |
Diyanet Meali: | Bunlar, Rabbinden bir lütuf olarak verilmiştir. İşte bu büyük başarıdır. * |
45:12 | اللَّهُ الَّذِي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, içinde gemilerin, emriyle akıp gitmesi, O’nun lütfunu aramanız için denizi sizin hizmetinize verendir. |
48:29 | تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا |
Diyanet Meali: | Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. |
49:8 | فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, kendi katından bir lütuf ve nimet olarak böyle yaptı. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. * |
57:21 | ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. |
57:21 | وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Allah, büyük lütuf sahibidir. |
57:29 | يَعْلَمَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَلَّا يَقْدِرُونَ عَلَىٰ شَيْءٍ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Bunları açıkladık ki), kitap ehli, Allah’ın lütfundan hiçbir şeyi kendilerine has kılmaya güçlerinin yetmeyeceğini bilsinler. |
57:29 | وَأَنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Ve lütfun, Allah’ın elinde olduğunu, onu dilediği kimseye vereceğini (bilsinler). |
57:29 | وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Allah, büyük lütuf sahibidir. |
59:8 | يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | (Bu mallar özellikle), Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken (yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir). |
62:4 | ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. |
62:4 | وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Allah, büyük lütuf sahibidir. |
62:10 | فَانْتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Namaz kılınınca) artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. |
73:20 | وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını (bilmektedir). |
تَفْضِيلٌ : İsim. Mastar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
17:21 | وَلَلْآخِرَةُ أَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَأَكْبَرُ تَفْضِيلًا |
Diyanet Meali: | Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür, üstünlükler daha büyüktür. |
17:70 | وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَىٰ كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلًا |
Diyanet Meali: | Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. |