KÖK HARFLER: ر و ح
ANLAM:
رَاحَ : (Gün) şiddetli bir biçimde rüzgarlı olmak.
AÇIKLAMA:
رَوْحٌ ve رُوحٌ kelimeleri temelde aynıdır. Fakat رُوحٌ kelimesi,
- “Nefese” ad olarak konmuştur. “Nefesin” رُوحٌ olarak adlandırılmasının nedeni, ruhun bir bölümünü oluşturmasıdır. Bu yönüyle türe, cinsin adının verilmesine benzer. Mesela, insanın canlı (حَيَوَانٌ) olarak adlandırılması gibi.
- Ayrıca “kendisiyle, hayatın ve hareketin husule geldiği ve faydalı şeylerin celb edilip zararlı şeylerinden def edilmesinin Yüce Allah’tan dilendiği, istendiği cüze” isim olmuştur. Yüce Allah’ın şu sözünde zikredilen budur: وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي : Sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir” (17/85). Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي : Ona ruhumdan üfledim (15/29). Burada Yüce Allah’ın رُوحٌ kelimesini kendisine izafe etmesi, milk yani sahiplik bildiren türden bir izafettir. Ayrıca bu izafette özellikle رُوحٌ kelimesinin kullanılmış olması, ruhu şereflendirmekte ve yüceltmektedir. Bu yönüyle Yüce Allah’ın şu sözüne benzer: وَطَهِّرْ بَيْتِيَ : Evimi temizle (22/Hac 26). Şöyle buyurmuştur: يَا عِبَادِيَ : Ey Kullarım! (39/Zümer 53).
- “Meleklerin eşrafı, büyükleri رُوحٌ olarak adlandırılmıştır. Mesela: يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلائِكَةُ صَفًّا : O gün Rûh ve melekler, sıra sıra dururlar (78/38); تَعْرُجُ الْمَلائِكَةُ وَالرُّوحُ : Melekler ve Ruh yükselirler (70/4); نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ : Onu Güvenilir Ruh indirmiştir (26/193).
- Hz. Cebrail (a.s.) bununla adlandırılmıştır. Cebrail (a.s.) Yüce Allah’ın şu sözlerinde “Ruhu’l Kudüs” olarak adlandırılmıştır: قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ : De ki: “Ruhulkudüs onu indirdi” (16/Nahl 102); وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ : Onu Ruhu’l-Kudüs’le güçlendirdik (2/253).
- Şu ayette Hz. İsa (a.s.) bununla adlandırılmıştır: وَكَلِمَتُهُ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ : …Meryem’e ilka eylediği kelimesi ve O’ndan bir ruhtur (4/171). Hz. İsa (a.s.)’ın böyle adlandırılmasının nedeni, “ölüleri diriltme vasfına veya mucizesine sahip olmasıdır”.
- Yüce Allah’ın şu sözünde “Kur’an-ı Kerim” رُوحٌ olarak adlandırılmıştır: وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِنْ أَمْرِنَا : İşte sana da böyle emrimizden bir ruh vahyettik (42/52). Böyle adlandırılmasının nedeni “Kur’an’ın Yüce Allah’ın şu sözünde vasfedilen uhrevi hayatın sebebi olmasıdır”: وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ : Âhiret yurdu gerçek hayattır (29/Ankebût 64).
رَوْحٌ : Nefes alıp verme.
أَرَاحَ اْلإِنْسَانُ : Şu kişi nefes alıp verdi.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ : Ona rahatlık ve reyhân vardır (56/89). Buradaki رَيْحَانٌ kelimesi “bir رَائِحَةٌ’sı (yani rayihası, kokusu veya güzel kokusu) olan şey” demektir.
Şöyle denilmiştir: رَيْحَانٌ kelimesi temelde “rızık” anlamındadır. Bu temel anlamdan sonra “yenen daneye” رَيْحَانٌ denir. Yüce Allah’ın şu sözünde geçer: وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ : Yapraklı ve hoş kokulu taneler (55/12). Bir bedeviye “Nereye gidiyorsun?” diye sorulunca o da: “Allah’ın رَيْحَانٌ’ını yani rızkını arıyorum” diye karşılık vermiştir. Kelimenin temel anlamı, zikrettiğimiz şekildedir.
Hadis-i şerifte de şöyle rivâyet edilmektedir: “ اَلْوَلَدُ مِنْ رَيْحَانِ اللهِ : “Çocuklar Allah’ın reyhanındandır.” Belki de “çocuk Allah’ın bahşettiği bir rızık olduğundan dolayı” Allah Resulü (s.a.v.) böyle demiştir.
رِيحٌ : Rüzgar. Söylendiğine göre, “hareket eden hava” demektir. Yüce Allah’ın Kur’an’da tekil lafızla إِرْسَالُ الرِّيحِ (rüzgar gönderme) şeklinde zikrettiği yerlerin genelinde “azabı” ifade eder. Çoğul lafızla zikredildiği yerlerin tümünde de “rahmeti” ifade eder. Mesela: إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا : Biz onların üstüne şiddetli bir kasırga gönderdik (54/19); فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا : Biz onların üzerine bir kasırga ve sizin görmediğiniz ordular gönderdik (33/9); كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ : Dondurucu bir rüzgâra benzer (3/117); اشْتَدَّتْ بِهِ الرِّيحُ : Rüzgârın hışımla saçıp savurduğu (14/18).
Şu sözünde de çoğul olarak zikretmiştir: وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ : Biz rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik (15/22); وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ : Rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi O’nun âyetlerindendir (30/46); وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا : Rüzgârları müjde olarak gönderen O’dur (7/57).
Şu sözüne gelince: اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا : Allah rüzgâr göndererek bulutu sürer (30/48). Burada “rahmet” anlamında olduğu çok açıktır. Çoğul lafızla da okumuştur. Bu daha sahihtir.
رِيحٌ kelimesi bazen müstear olarak “galebe, üstünlük” anlamında da kullanılır. Mesela: وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ : Rüzgârınız/Kuvvetiniz elden gider (8/46).
“Suyun kokusu değişti” anlamında أَرْوَحَ الْمَاءُ denmiştir. Bu söz yalnızca “taaffünle, kokuşmayla” ilgili olarak kullanılır.
رِيحَ اْلغَدِيرُ-يُرَاحُ : Selin bıraktığı su birikintisine, gölete rüzgar (رِيحٌ) dokundu veya vurdu.
أَرَاحُوا : Rüzgâra ya da rüzgarlı bir döneme girdiler.
دُهْنٌ مُرَوَّحٌ : Güzel kokuyla kokulanmış yağ. Hadis-i şerifte şöyle rivâyet edilmiştir: لَمْ يَرَحْ رَائِحَةَ الْجَنَّةِ : Yani “cennet kokusunu bulamaz, duyamaz, alamaz.” (لَمْ يَرَحْ sözü, لَمْ يَجِدْ anlamındadır).
مَرْوَحَةٌ : Rüzgârın estiği yer.
مِرْوَحَةٌ : Rüzgârı bir yere doğru sevk etmede, sürmede kullanılan alet, yelpaze.
رَائِحَةٌ : Havaya koku yayılması ya da hava ile yelpazelenme (تَرَوُّهُ الْهَوَاء).
رَاحَ فُلاَنٌ إِلَى أَهْلِهِ sözü ise, “filan kişi ailesinin yanına rüzgar (رِيحٌ) gibi süratle geldi” anlamına ya da “ailesinin yanına dönmesi ile meserretten, sevinçten dolayı رِيحٌ’e (yani rahata) kavuştu” anlamına gelir.
“Rahat, huzur, sükun veya kolaylık; sıkıntının, üzüntünün veya zahmetin, yorgunluğun, bitkinliğin sona ermesi” anlamına gelen رَاحَةٌ kelimesi رَوْحٌ kelimesinden gelir.
“Onu kolaylıkla yap” anlamında اِفْعَلْ ذَلِكَ فِي سَرَاحٍ وَرَوَاحٍ denir.
اَلْمُرَاوَحَةُ فِي الْعَمَلِ : iki işi veya fiili nöbetleşe, sırayla yapmak yani, bir kere birini, bir kere diğerini yapmak.
رَوَاحٌ kelimesi müstear olarak “nısfınnehardan, öğlenden itibaren develerin, davarın (koyunların veya keçilerin) ve sığırların insana döndüğü (يُرَاحُ) vakit” için kullanılmıştır. Buradan hareketle “devrelerimizi güneşin nısfınnehardan, meridyen düzleminden batışa geçtikten sonra, akşamleyin ya da öğleden sonra otlak yerlerinden alınıp geceleyin dinlenecekleri yerlerine geri sürdük veya geri getirdik” anlamında أَرَحْنَا إِبَلَنَا denmiştir.
“Ona hakkını veya borçu geri verdim” anlamına gelen أَرَحْتُ إِلَيْهِ حَقَّهُ sözü ise, أَرَحْتُ اْلإِبِلَ kullanımından müsteardır.
مُرَاحٌ : Develerin akşamleyin ya da öğleden sonra, otlak yerlerinden alınıp geceleyin dinlenmek üzere geri sürüldükleri veya getirildikleri yer.
تَرَوَّحَ الشَّجَرُ ve رَاحَ الشَّجَرُ-يَرَاحُ : Ağaç yarıp yapraklandı.
رَوْحٌ kelimesinde “genişlik” anlamının olduğu düşünülerek “Derin olmayan قَصْعَةٌ denen çanağa” قَصْعَةٌ رَوْحَاءُ denmiştir.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَلاَ تَيْأَسُوا مِنْ رَوْحِ اللّهِ : Allah’ın ravhinden ümidinizi kesmeyin (12/87). Yani “Yüce Allah’ın gamı, tasayı veya kederi üzerinizden kaldırmasından, izale etmesinden veya gidermesinden ve rahmetinden…” Zira bu da رَوْحٌ’ın bir parçasıdır. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
رَاحَ (geniş zaman يَرَاحُ mastar ismi رِيحٌ): O (bir) gün şiddetli bir biçimde rüzgarlıydı.
رَاحَ الْبَيْتُ : Rüzgar eve girdi.
رَاحَ (geniş zaman يَرَاحُ mastar ismi رَوْحٌ): Rüzgar sayesinde serin ve rahattı ya da o hale geldi.
رَاحَ (geniş zaman يَرَاحُ mastar ismi رَاحٌ): Hareketli, canlı, aktif, çabuk veya hızlı idi ya da o hale geldi. رَاحَ (geniş zaman يَرُوحُ mastar ismi رَوَاحًا ).
رَاحَ الْقَوْمَ veya رَاحَ عِنْدَهُمْ : Akşam veya öğleden sonra ümmete gitti ya da herhangi bir zamanda onlara gitti.
اَلرَّوَاحُ (mastar ismi) hem gündüzün son veya ikinci kısmında gitme, hem gece veya gündüz herhangi bir zamanda gitme, manasına gelmektedir.
رَاحَتْهُ الرِّيحُ : Rüzgar o şeyi cezalandırdı.
رَاحَ الشَّىْءَ (geniş zaman يَرَاحُ mastar ismi رَوْحٌ ve geniş zaman يَرِيحُ mastar ismi رِيحٌ): O şeyi kokladı; kokusunu aldı.
مَنْ قَتَلَ نَفْسًا مُعَاهِدَةً لَمْ يَرَحْ رَائِحَةَ الْجَنَّةِ : Barış koşullarında iken ya da barış teminatı verilmişken bir kimseyi katleden kişi cennetin kokusunu alamayacaktır. (Hadis-i şerif)
رَاحَ مِنْكَ مَعْرُوفًا : Senden bir iyilik edindim.
اَرَاحَ الْاِبِلَ : Akşamleyin (veya öğleden sonra) develeri (otlama yerlerinden gece kaldıkları yere) geri götürdü.
رَوْحٌ : Hafif bir rüzgar; bir esinti; nefes; kıvanç, mutluluk; kederden veya üzüntüden uzaklaşma, rahatlama; Allah’ın (c.c.) merhameti.
رَيْحَانٌ : Güzel bir kokuya sahip belirli bir bitki; kokulu otlar; Allah’ın (c.c.) bereketi, lütfu veya nimeti; rızk. Evlat.
رُوحٌ : Ruh, tin, hayati esas; ilham; vahiy; Allah’ın (c.c.) Kelamı; Yüce Kur’an; melek; kıvanç, mutluluk ve Allah’ın (c.c.) merhameti.
رُوحُ الْقُدُسِ : Allah’ın (c.c.) yüce veya kutsal kelamı ya da Ruh veya kutsallık meleği. Genellikle, Cebrail meleğini ifade etmek için kullanılan ifadeler (2:87).
رِيحٌ : Rüzgar; nefes; güç, veya kuvvet; prestij, hakimiyet; devlet, iyi talihin dönmesi; düşmana karşı destek, zafer veya fetih; iyi, güzel veya hoş bir şey. (Çoğul hali: رِيَاحٌ). Çoğul hali genellikle olumlu bir manada kullanılırken, tekil hali olumsuz bir manada kullanılmaktadır.
رِيحٌ غَلِيظَةٌ : Gaz kokusu; koku; güzel koku.
اِذْ هَبَّتْ رِيَاحُكَ فَاغْتَنِمْهَا : İyi talihin gelirse veya iyi talihin dönerse, ondan faydalan.
فُلَانٌ يَحِيلُ مَعَ كُلِّ رِيحٍ : Falanca biri her bir rüzgarla döner.
فُلَانٌ كَالرِّيحِ الْمُرْسِلَةِ : Falanca biri oldukça cömerttir.
رَجُلٌ سَاكِنُ الرِّيحِ : Sakin, vakur veya ağırbaşlı bir kimse.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | |
أرَاحَ | fiil-IV | 1 | Hayvanı akşam vakti ağıla soktu | 16/6 |
رَوَاحٌ | isim | 1 | Gidiş, akşam üzeri dönüş | 34/12 |
رَوْحٌ | isim | 3 | Allah’ın rahmeti | 12/87 |
رُوحٌ | isim | 21 | 1: Ruh. 2: Cebrail a.s. | 2/87 |
رِيحٌ | isim | 29 | Rüzgar | 10/22 |
رَيْحَانٌ | isim | 2 | Rızık, hoş kokulu şey | 55/12 |
Toplam | 57 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Rûh | رُوح | Kur’an. Hz. İsa. Hz. Cebrail. | Çoğul: Ervâh |
Rûhî | رُوحِى | Ruhsal, ruhla ilgili. |
|
Rûhânî | رُوحَانِى | 1: Ruhla ilgili. 2: Dinle ilgili, dinî bir havası olan, manevi. Cismani karşıtı. |
|
Rîh | رِيح | Rüzgar, yel. | Çoğul: Riyâh |
Revh | رَوْح | İç açıklığı. Rahat. Rahmet. |
|
Revâh | رَوَاح | Öğleden akşama kadar olan vakit. |
|
Râhat | رَاحَة | 1: İnsanda üzüntü, sıkıntı, tedirginlik olmama durumu, huzur. 2: Aldırmaz, gamsız. 3: Kolay bir biçimde, kolaylıkla. |
|
Râyiha | رَايِحَة | Koku, hoş koku. |
|
Reyhân | رَيْحَان | Hoş, güzel koku. | Reyhânî |
Tervîh | تَرْوِيح | Rayiha verme. Kokutma. Kokusunu artırma. |
|
Tervîha | تَرْوِيحَة | Teravih namazının her dört rekatı. |
|
Terâvîh | تَرَاوِيح | Ramazan ayı boyunca, yatsı namazından sonra kılınan namaz. |
|
Terevvuh | تَرَوُّح | Bir şeyden koku alma. |
|
İrtiyâh | اِرْتِيَاح | Genişleme, ferahlama, feraha erme. Rüzgarlanıp rahatlama. |
|
İstirvâh | اِسْتِرْوَاح | 1: Rahatlama, istirahat etme. 2: Şiddetle koklama. |
|
İstirâhat | اِسْتِرَاحَة | Dinlenme, rahat etme. |
|
Müsterîh | مُسْتَرِيح | Bütün kaygılardan kurtulup gönlü rahata kavuşan, içi rahat olan. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أرَاحَ : Fiil-IV.
16:6 | وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ |
Diyanet Meali: | Onları akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken de sizin için bir güzellik (ve zevk) vardır. * |
رَوَاحٌ : İsim.
34:12 | وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgârı verdik. |
رَوْحٌ : İsim.
12:87 | وَلَا تَيْأَسُوا مِنْ رَوْحِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.” |
12:87 | إِنَّهُ لَا يَيْأَسُ مِنْ رَوْحِ اللَّهِ إِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” |
56:89 | فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ |
Diyanet Meali: | Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. * |
رُوحٌ : İsim.
2:87 | وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. |
2:253 | وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. |
4:171 | وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | (Meryem oğlu İsa Mesih), ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. |
5:110 | اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَىٰ وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
Diyanet Meali: | Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün. Hani, seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. |
15:29 | فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin.” * |
16:2 | يُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ |
Diyanet Meali: | (Allah, insanları uyarmaları için) emrini içeren vahiy ile melekleri kullarından dilediğine indirir. |
16:102 | قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِينَ آمَنُوا |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! De ki: “Ruhu’l-Kudüs (Cebrail), inananların inançlarını sağlamlaştırmak … üzere Kur’an’ı Rabbinden hak olarak indirdi.” |
17:85 | وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ |
Diyanet Meali: | Sana ruh hakkında soru soruyorlar. |
17:85 | قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” |
19:17 | فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا |
Diyanet Meali: | Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. |
21:91 | وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِنْ رُوحِنَا |
Diyanet Meali: | Irzını korumuş olan kadını da (Meryem’i de) hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. |
26:193 | نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ |
Diyanet Meali: | Onu güvenilir Ruh (Cebrail) indirmiştir. * |
32:9 | ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِنْ رُوحِهِ |
Diyanet Meali: | Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. |
38:72 | فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.” * |
40:15 | يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ |
Diyanet Meali: | Buluşma günü hakkında (insanları) uyarmak için, irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. |
42:52 | وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِنْ أَمْرِنَا |
Diyanet Meali: | İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. |
58:22 | أُولَٰئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. |
66:12 | وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِنْ رُوحِنَا |
Diyanet Meali: | (Allah), bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, İmran kızı Meryem’i (de inananlara örnek gösterdi). |
70:4 | تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ |
Diyanet Meali: | Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. * |
78:38 | يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا |
Diyanet Meali: | Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün… |
97:4 | تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ |
Diyanet Meali: | Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. * |
رِيحٌ : İsim. Çoğulu: رِيَاحٌ
2:164 | وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. |
3:117 | كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu), kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgârın durumu gibidir. |
7:57 | وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | O, rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir. |
8:46 | وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا |
Diyanet Meali: | Ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. |
10:22 | حَتَّىٰ إِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرِيحٍ طَيِّبَةٍ |
Diyanet Meali: | Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği … bir sırada… |
10:22 | وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رِيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ |
Diyanet Meali: | Yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder. |
12:94 | وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ |
Diyanet Meali: | Kervan (Mısır’dan) ayrılınca babaları, “Şüphesiz ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum” dedi. |
14:18 | أَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍ اشْتَدَّتْ بِهِ الرِّيحُ فِي يَوْمٍ عَاصِفٍ |
Diyanet Meali: | Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. |
15:22 | وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. |
17:69 | فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا مِنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْ |
Diyanet Meali: | (Yahut sizi tekrar denize döndürüp) üstünüze, kasıp kavuran bir fırtına yollayarak nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmasından (güvende misiniz)? |
18:45 | فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ |
Diyanet Meali: | (Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki), onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. |
21:81 | وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın hizmetine de güçlü esen rüzgârı verdik. |
22:31 | فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ |
Diyanet Meali: | (Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş de) kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir. |
25:48 | وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. |
27:63 | وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | Ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? |
30:46 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذِيقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları, yağmurun müjdecileri olarak göndermesi, Allah’ın (varlık ve kudretinin) delillerindendir. O, bunu, size rahmetinden tattırmak … için yapar. |
30:48 | اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları harekete geçirir. Allah, onları gökte (dilediği gibi, bazen) yayar (ve bazen yoğunlaştırır). |
30:51 | وَلَئِنْ أَرْسَلْنَا رِيحًا فَرَأَوْهُ مُصْفَرًّا لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِهِ يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer (ekinlerine zararlı) bir rüzgâr göndersek de o ekini sararmış görseler, ardından mutlaka nankörlük etmeye başlarlar. * |
33:9 | إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا |
Diyanet Meali: | Hani (düşman) ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. |
34:12 | وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgârı verdik. |
35:9 | وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَيِّتٍ |
Diyanet Meali: | Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa süreriz. |
38:36 | فَسَخَّرْنَا لَهُ الرِّيحَ تَجْرِي بِأَمْرِهِ رُخَاءً حَيْثُ أَصَابَ |
Diyanet Meali: | Biz de rüzgârı onun buyruğuna verdik. Rüzgâr, onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi. * |
41:16 | فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَحِسَاتٍ |
Diyanet Meali: | Biz de (onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için) o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. |
42:33 | إِنْ يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَىٰ ظَهْرِهِ |
Diyanet Meali: | O, dilerse rüzgârı durdurur da onlar denizin üstünde durakalırlar. |
45:5 | فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır. |
46:24 | بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُمْ بِهِ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır.” |
51:41 | وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ |
Diyanet Meali: | Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgârı göndermiştik. * |
54:19 | إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّ |
Diyanet Meali: | Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgâr gönderdik. * |
69:6 | وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ |
Diyanet Meali: | Âd kavmine gelince, onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi. * |
رَيْحَانٌ : İsim.
55:12 | وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ |
Diyanet Meali: | Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler vardır. * |
56:89 | فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَعِيمٍ |
Diyanet Meali: | Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. * |