KÖK HARFLER: و ض ع
ANLAM:
وَضَعَ : Koymak, dikmek, kurmak. Alçaltmak. İndirmek. Çıkartmak.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama |
وَضَعَ | fiil-I | 21 | İndirdi, alçalttı, çıkarttı | 55/10 | Meçhulü: وُضِعَ |
أَوْضَعَ | fiil-IV | 1 | Düşürdü, sokuşturdu | 9/47 |
|
مَوَاضِعٌ | isim | 3 | Yer (çoğul) | 5/13 | Tekil: مَوْضِعٌ |
مَوْضُوعَةٌ | isim | 1 | (Önlerine) konulmuş | 88/14 |
|
| Toplam | 26 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- وَضُعَ
- وَضَعَ (a)
- وَضَعَ (b)
- وَضَعَ (c)
- وَضَعَ (d)
- وَضَعَ (e)
- حَطَّ > bak: ح ط ط
- وَضَعَ (f)
- وَلَدَ > bak: و ل د
- أَنْجَبَ
- مَوْضِعٌ
Zıt Manada Kelimeler
- وَضُعَ
- وَضَعَ (a)
- وَضَعَ (b)
- وَضَعَ (c)
- وَضَعَ (d)
- وَضَعَ (e)
- رَفَعَ > bak: ر ف ع
- وَضَعَ (f)
- عَقِمَ > bak: ع ق م
AÇIKLAMA:
TEVÂZU‘ ile TEZELLÜL kelimeleri arasındaki fark
( و ض ع – ذ ل ل )
Tezellül, “boyun eğilen kimseye direnme konusunda acziyet göstermek ve karşı tarafın baskın olduğunu kabul etmek”tir. Tevâzu‘ ise, “karşısındaki kişiye direnmeye gücü yetse bile alçak gönüllü olarak davranmak”tır (Farklar Sözlüğü 369) Bknz: ( ذ ل ل )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Vaz’iyyet | وَضْعِيَّة | Duruş şekli, hey’et. |
|
Mevzû’ | مَوْضُوع | Konu. |
|
Mevzûa | مَوْضُوعَة | Konu. Konut. |
|
Mevzûât | مَوْضُوعَات | Bahsedilen hususlar. Bir şeyin esasını teşkil eden hususat. |
|
Mevzi’ | مَوْضِع | Bir şey konulacak yer. | Çoğulu: Mevâzi’ |
Muvâdaa (Muvâzaa) | مُوَاضَعَة | Danışıklık. Karşılıklı anlaşarak aslı olmayan bir şeyi ortaya atmak. |
|
Tevâzu’ | تَوَاضُع | Yerine koymak. Kendi yerini bilmek. |
|
Mütevâzı’ | مُتَوَاضِع | Tevazu eden, alçakgönüllü, kibirsiz. Gösterişsiz. |
|
İttizâ’ | اِتِّضَاع | Alçak gönüllülük, tevazu, mütevazilik. |
|
Mütevazi kelimesi, indirmek kökü ile ilişkilidir. Dik başlı, kibirli ya da burnu havada olan kişilerin zıddını ifade eder. Bu kişilerde gözlenen bir yükselme, dikilme yönelimine karşı aşağı doğru boyun bükme, eğilme meyli vardır.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
وَضَعَ : Fiil-I. Meçhulü: وُضِعَ
3:36 | فَلَمَّا وَضَعَتْهَا |
Diyanet Meali: | Onu doğurunca… |
3:36 | قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنْثَىٰ |
Diyanet Meali: | “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” |
3:36 | قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنْثَىٰ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ |
Diyanet Meali: | “Rabbim!” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir.- |
3:96 | إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir. * |
4:102 | وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِنْ كَانَ بِكُمْ أَذًى مِنْ مَطَرٍ أَوْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَنْ تَضَعُوا أَسْلِحَتَكُمْ |
Diyanet Meali: | Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. |
7:157 | وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. |
18:49 | وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. |
21:47 | وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. |
22:2 | وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا |
Diyanet Meali: | Her hamile kadın karnındaki çocuğunu düşürür. |
24:58 | مِنْ قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهِيرَةِ |
Diyanet Meali: | Sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit… |
24:60 | فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ |
Diyanet Meali: | Zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. |
35:11 | وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır, ne de doğurur. |
39:69 | وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاءِ |
Diyanet Meali: | Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir.. |
41:47 | وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ |
Diyanet Meali: | Dişi ancak O’nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. |
46:15 | حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا |
Diyanet Meali: | Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! |
47:4 | فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاءً حَتَّىٰ تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا |
Diyanet Meali: | Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. |
55:7 | وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ |
Diyanet Meali: | Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. * |
55:10 | وَالْأَرْضَ وَضَعَهَا لِلْأَنَامِ |
Diyanet Meali: | Allah, yeri yaratıklar için var etti. * |
65:4 | وَأُولَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَنْ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. |
65:6 | وَإِنْ كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّىٰ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. |
94:2 | وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَ |
Diyanet Meali: | Yükünü üzerinden kaldırmadık mı? * |
أَوْضَعَ : Fiil-IV.
9:47 | وَلَأَوْضَعُوا خِلَالَكُمْ يَبْغُونَكُمُ الْفِتْنَةَ |
Diyanet Meali: | Sizi fitneye düşürmek için aranızda koşuşturacaklardı. |
مَوَاضِعُ : İsim. Çoğul. Tekili: مَوْضِعٌ
4:46 | مِنَ الَّذِينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ |
Diyanet Meali: | Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. |
5:13 | يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ |
Diyanet Meali: |
Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. |
5:41 | سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ |
Diyanet Meali: | Sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler. Kelimelerin (ifade içindeki) yerlerini bildikten sonra yerlerini değiştirirler. |
مَوْضُوعَةٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Müennes.
88:14 | وَأَكْوَابٌ مَوْضُوعَةٌ |
Diyanet Meali: | Konulmuş kadehler.. * |