KÖK HARFLER: ب ي ن
ANLAM:
بَانَ : Bir şeyden ayrı veya koparılmış hale gelmek. Kendisini ayırmak veya çekilip araya mesafe koymak. Başıboş olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
بَانَ (geniş zamanlı يَبِينُ mastar isim بَيْنٌ): anlamları: (1) Bir şeyden ayrı veya koparılmış hale geldi; (2) kendisini ayırdı veya çekilip araya mesafe koydu; (3) başıboştu veya başıboş oldu.
بَانَ (geniş zamanlı يَبِينُ mastar isim بَيَانًا ve تِبْيَانًا ): Farklı, apaçık, aşikar, yalın, net ve açıktı ya da o hale geldi; ortadaydı veya ortaya çıktı.
بَانَ الْحَقُّ : Gerçek ortaya çıktı ve açıklık kazandı. O şeyi kesti, ayırdı ve kopardı.
ضَرَبَهُ فَاَبَانَ رَاْسَهُ : Ona vurdu ve kafasını kopardı مِنْ جَسَدِهِ (vücudundan).
اَبَانَ بِنْتَهُ : Onun kızıyla evlendi ve kız kocasına gitti.
اَبَانَ ayrıca şu anlamlarda kullanılır: (1) Açıkça, yalınlıkla veya etkili bir şekilde konuştu veya yazdı; (2) onu netleştirdi.
مَا اَبْيَنَهُ : anlamları: (1) Ne kadar da farklı, belirgin, açık, açıklayıcı, aşikar ve yalın; (2) beyan ve yazıda ne kadar da yalın, etkili veya açık.
مُبِينٌ (İsmi fail) : (1) Ayıran, koparan, bölücü; (2) kesen; ayıran, bölücü; açıklayıcı, açık, apaçık, aşikar, anlamlı, yalın kişi veya şey; yalın, açıklayıcı, açık, aşikar, vs. hale getiren kişi veya şey.
عَدُوٌّ مُبِينٌ : anlamları: (1) Aleni düşman; (2) açık bir düşman; (3) ayıran veya bölücü düşman (2:168).
كِتَابٌ مُبِينٌ : anlamları: (1) Bilinmesi gereken her şeyi açıklayan bir Kitap; (2) açık, aşikar bir Kitap (12:1); (3) her şeyi açıklayan kitap; (4) doğruyu yanlıştan ayıran kitap; (5) nimetleri açıkça anlatılmış kitap.
بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ : Açıklayıcı veya açık bir delil ile (14:10).
بَيَانٌ (mastar isim): (1) Birinin bir şeyi açıklayıcı, yalın, açık, belirgin ve aşikar hale getirmek için izlediği yol; (2) aşikarlık, açıklık, sadelik veya güzel konuşma ya da dili etkin kullanma; (3) kıvrak zekayla beyanın açıklığı; (4) aklından geçeni açıkça anlatan güzel konuşma, açıklık veya sadelik; (5) beyanda abartı veya laf salatası.
بَيَّنَ الشَّىْءُ : O şey açıklayıcı, açık, yalın, belirgin hale geldi.
بَيَّنَ الشَّىْءَ : O şeyi açık, açıklayıcı, vs. hale getirdi.
بَيِّنَةٌ (çoğul hali بَيِّنَاتٌ ) : anlamları: (1) Delil; (2) emare; (3) ispat, kanıt; (4) açık bir işaret veya açıklayıcı bir delil.
اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ : anlamları: (1) Net işaretler; (2) belli işaretler (3) açık, açıklayıcı, aşikar işaretler.
بَيِّنٌ : Açıklayıcı, açık.
بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ : Açık bir delil (18:15).
تَبَيَّنَ الشَّىْءَ : O şeyin doğruluğunu araştırdı; onu açıklığa kavuşturdu.
بَايَنَهُ : Onu terk etti.
اِسْتَبَانَ الشَّىْءُ : O şey açıklayıcı, açık hale geldi.
ذَاتُ الْبَيْنِ : Geçimsizlik, husumet, garez, nefret. Ayrıca birleşme, barış, arkadaşlık anlamı vardır.
فَاَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْ : anlamları: (1) O zaman aranızdaki kötü durumu iyileştirin veya nefret ve husumetinizi dindirin; (2) aranızdaki sevgi ve barış halini geliştirin; (3) birbirinizle aranızı düzeltin (8:1).
بَيْنٌ ayrıca mesafe ifade eder, “arasında, ortasında, içinde” anlamlarını taşır.
هٰذَا بَيْنَ بَيْنَ : Bu, iyi ve kötünün arasında; ne çok iyi ne çok kötü.
بَيْنَا ile بَيْنَمَا : O esnada veya iken.
بَيْنَمَا نَحْنُ كَذَا : Biz öyleyken.
مُبَيِّنَةٌ : (İsmi fail) Açıklayıcı, açık.
التِّبْيَانُ : Tebyin, izah, açıklığa kavuşturmak manasında masdarı gayrı kiyasî veya ismi masdardır.
بَيْنَ يَدَيْهِ Kinaî kullanılış olup zaman veya mekan cihetiyle “önünde, önündeki” manası muraddır.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet |
بَيَّنَ | fiil-II | 35 | Açık oldu, izhar etti | 2/118 |
أَبَانَ | fiil-IV | 1 | Fasih konuştu, açıkladı | 43/52 |
تَبَيَّنَ | fiil-V | 18 | Açığa çıktı, zahir oldu, açıklığa kavuşturdu | 41/53 |
اِسْتَبَانَ | fiil-X | 1 | Zahir oldu | 6/55 |
بَيِّنٌ | isim | 1 | Apaçık | 18/15 |
بَيِّنَةٌ | isim | 71 | Apaçık (müennes) | 57/9 |
مُبَيِّنَةٌ | isim | 6 | Açan, izhar eden | 65/1 |
مُبِينٌ | isim | 119 | Açık, izhar eden | 81/23 |
مُسْتَبِينٌ | isim | 1 | Açıklayan, izaha kavuşturan | 37/117 |
بَيَانٌ | isim | 3 | İzah, açıklama | 3/138 |
تِبْيَانٌ | isim | 1 | Tebyin, izah, açıklığa kavuşturma | 16/89 |
بَيْنَ | zarf | 266 | Arasında | 86/7 |
| Toplam: | 523 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- بَانَ (a)
- بَانَ (b)
- بَيَّنََ
- تَبَيَّنَ
- بَيِّنَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- بَانَ (a)
- بَانَ (b)
- بَيَّنَ
- تَبَيَّنَ
- بَيِّنَةٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Bâyin (Bâin) | بَايِن (بَائِن) | Aralayıcı. Ayıran. Ayırıcı. Yeni bir nikahla dönüş yapılabilen talak. |
|
Beyne | بَيْنَ | Arasında. | Beyne’l-milel |
Mâbeyn | مَا بَيْن | Ara. Aradaki şey. İki şeyin arası. |
|
Beyân | بَيَان | Söyleme, bildirme. Açıklama. İzah etme. Açık söyleme. Belli, apaçık. |
|
Beyânât | بَيَانَات | Demeç, bildiri. |
|
Beyyin | بَيِّن | Aşikar. Açıklanmış. Gün gibi vazih delil. |
|
Beyyine | بَيِّنَة | Kanıt, delil. | Çoğul: Beyyinât |
Beyyinen | بَيِّنًا | Vazıhan, aşikar olarak, alenen, açık olarak. |
|
Beynûnet | بَيْنُونَة | Fasıla, iki şey arasındaki mesafe, aralık. |
|
Tebyîn | تَبْيِين | Belirtme. Açıkça anlatma. |
|
Mübeyyin | مُبَيِّن | Açıklayan. Beyan eden. Meydana koyan. |
|
Mübeyyen | مُبَيَّن | Açıklayan. Beyan eden. Meydana koyan. |
|
Tibyân | تِبْيَان | Açık ifade ile beyan etme. Açıklama. |
|
Mübîn | مُبِين | Açık anlaşılır, aşikar, belli. |
|
Tebeyyün | تَبَيُّن | Belli olma. |
|
Mütebeyyin | مُتَبَيِّن | Meydana çıkan, anlaşılan. Tebeyyün eden. |
|
Tebâyün | تَبَايُن | İki şey arasındaki uyuşmazlık. Birbirinden ayrı ve başka olmak. İhtilaf vuku bulmak. Zıtlık. |
|
Mütebâyin | مُتَبَايِن | Birbirine uymayan. Birbirine zıt olan. Birbirinden ayrı. |
|
İstibâne | اِسْتِبَانَة | Açıklama, belli olma. Meydanda ve aşikar olma. |
|
Müstebîn | مُسْتَبِين | Açık ve meydanda olan. Zahir, aşikar. |
|
Müstebân | مُسْتَبَان | Vazıh, aşikar, beyanı açık olarak anlaşılan, açıklanmış. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
بَيَّنَ : Fiil-II.
2:68 | قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَ |
Diyanet Meali: | “Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın.” dediler. |
2:69 | قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَا |
Diyanet Meali: | Onlar, “Bizim için Rabbine dua et de, rengi neymiş? açıklasın” dediler. |
2:70 | قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَ إِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا |
Diyanet Meali: | “Bizim için Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın. Çünkü sığırlar, bizce, birbirlerine benzemektedir.” dediler. |
2:118 | قَدْ بَيَّنَّا الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Biz âyetleri, kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık. |
2:159 | إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنْزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَىٰ مِنْ بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَٰئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, (hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder). |
2:160 | إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا وَأَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَأُولَٰئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lânetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. |
2:187 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, kendine karşı gelmekten sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara böylece açıklar. |
2:219 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz. |
2:221 | وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler. |
2:230 | وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir. |
2:242 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır. * |
2:266 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, düşünesiniz diye size âyetlerini böyle açıklıyor. |
3:103 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. |
3:118 | قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık. |
3:187 | وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, (onu gizlemeyeceksiniz)” diye sağlam söz almıştı. |
4:26 | يُرِيدُ اللَّهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek (ve tövbelerinizi kabul etmek) istiyor. |
4:176 | يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَنْ تَضِلُّوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. |
5:15 | قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | (Ey kitap ehli!) Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, (birçoğunu da affediyor). |
5:19 | قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَىٰ فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ |
Diyanet Meali: | (Ey kitap ehli!) Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada, (“Bize ne müjdeleyici bir peygamber geldi, ne de bir uyarıcı” demeyesiniz diye), işte size (hakikatı) açıklayan elçimiz (Muhammed) geldi. |
5:75 | انْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْآيَاتِ ثُمَّ انْظُرْ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ |
Diyanet Meali: | Bak, onlara âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da (haktan) çevriliyorlar. |
5:89 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz. |
6:105 | وَلِيَقُولُوا دَرَسْتَ وَلِنُبَيِّنَهُ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Sen iyi ders almışsın” desinler diye ve bir de bilen bir toplum için onu (Kur’an’ı) açıklayalım diye (âyetleri değişik biçimlerde işte böylece açıklıyoruz). |
9:115 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِلَّ قَوْمًا بَعْدَ إِذْ هَدَاهُمْ حَتَّىٰ يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine apaçık bildirmedikçe, Allah bir toplumu saptıracak değildir. |
14:4 | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. |
16:39 | لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي يَخْتَلِفُونَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | (Diriltecek ki) ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın… |
16:44 | وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve (onların da üzerinde düşünmeleri) için sana bu Kur’an’ı indirdik. |
16:64 | وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için (ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak) indirdik. |
16:92 | وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır. |
22:5 | ثُمَّ مِنْ مُضْغَةٍ مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ لِنُبَيِّنَ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım. |
24:18 | وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetleri açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. * |
24:58 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24:59 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
24:61 | كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte Allah, düşünesiniz diye âyetleri size böyle açıklar. |
43:63 | قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim.” |
57:17 | قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Düşünesiniz diye gerçekten, size âyetleri açıkladık. |
أَبَانَ : Fiil-IV.
43:52 | أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ |
Diyanet Meali: | “Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?” * |
تَبَيَّنَ : Fiil-V.
2:109 | حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | (Kitap ehlinden birçoğu), hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, (imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler). |
2:187 | وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ |
Diyanet Meali: | Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. |
2:256 | لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ |
Diyanet Meali: | Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. |
2:259 | فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” |
4:94 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. |
4:94 | كَذَٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُوا |
Diyanet Meali: | Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. |
4:115 | وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّىٰ |
Diyanet Meali: | Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız… |
8:6 | يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَمَا تَبَيَّنَ كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى الْمَوْتِ |
Diyanet Meali: | Gerçek apaçık ortaya çıktıktan sonra, sanki (göz göre göre) ölüme sürülüyorlarmış gibi seninle o konuda tartışıyorlardı. |
9:43 | عَفَا اللَّهُ عَنْكَ لِمَ أَذِنْتَ لَهُمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin verdin? * |
9:113 | مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar- Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne de mü’minlere. |
9:114 | فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلَّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَأَوَّاهٌ حَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi. |
14:45 | وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْأَمْثَالَ |
Diyanet Meali: | “Onlara ne yaptığımız ise size belli olmuştu. Size misaller de vermiştik.” |
29:38 | وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ |
Diyanet Meali: | Âd ve Semûd kavimlerini (de helâk ettik). Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. |
34:14 | فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ |
Diyanet Meali: | Süleyman’ın cesedi yıkılınca cinler anladılar ki, eğer gaybı bilmiş olsalardı aşağılayıcı azap içinde kalmamış olacaklardı. |
41:53 | سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنْفُسِهِمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. |
47:25 | إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisingeri dönenleri, şeytan aldatıp peşinden sürüklemiştir. |
47:32 | وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىٰ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar) ve kendilerine hidayet yolu belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelenler hiçbir şekilde Allah’a zarar veremezler. |
49:6 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, (bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için) o haberin doğruluğunu araştırın. |
اِسْتَبَانَ : Fiil-X.
6:55 | وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Suçluların yolu da açığa çıksın diye âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız. * |
بَيِّنٌ : İsim. Sıfat.
18:15 | لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا |
Diyanet Meali: | “Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” |
بَيِّنَةٌ : İsim.
2:87 | وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. |
2:92 | وَلَقَدْ جَاءَكُمْ مُوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَنْتُمْ ظَالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Mûsâ size açık mucizeler getirmişti de, arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilâh edinmiştiniz.* |
2:159 | إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ مَا أَنْزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدَىٰ مِنْ بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِ أُولَٰئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, (hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder). |
2:185 | أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَىٰ وَالْفُرْقَانِ |
Diyanet Meali: | (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği (Ramazan ayıdır). |
2:209 | فَإِنْ زَلَلْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan çizerseniz, bilin ki Allah, gerçekten mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.* |
2:213 | وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, (aralarındaki kıskançlık yüzünden) anlaşmazlığa düştüler. |
2:253 | وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. |
2:253 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. |
3:86 | وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ |
Diyanet Meali: | (İman ettikten), Peygamberin hak olduğuna şahitlik ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten (sonra inkâr eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir)? |
3:105 | وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. |
3:183 | قُلْ قَدْ جَاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذِي قُلْتُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benden önce size nice peygamberler, açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi.” |
3:184 | فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık delilleri, (hikmetli sayfaları ve aydınlatıcı kitabı) getiren peygamberler de yalanlanmıştı. |
4:153 | ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ |
Diyanet Meali: | Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı tanrı edindiler. |
5:32 | وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. |
5:110 | وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنْكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Hani sen, İsrailoğullarına açık mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan kurtarmıştım. |
6:57 | قُلْ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَكَذَّبْتُمْ بِهِ مَا عِنْدِي |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) kesin bir belge üzereyim. Siz ise onu yalanladınız.” |
6:157 | فَقَدْ جَاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ |
Diyanet Meali: | İşte size Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. |
7:73 | قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً |
Diyanet Meali: | “Gerçekten size Rabbinizden (benim peygamber olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi. İşte size bir mucize olarak Allah’ın şu devesi…” |
7:85 | قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ |
Diyanet Meali: | “Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın.” |
7:101 | وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا |
Diyanet Meali: | Andolsun, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat onlar (daha önce yalanladıklarına) inanacak değillerdi. |
7:105 | قَدْ جِئْتُكُمْ بِبَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَرْسِلْ مَعِيَ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | Ben size Rabbinizden açık bir delil (mucize) getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder. |
8:42 | لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, olacak bir işi, mü’minlerin zaferini gerçekleştirmek için böyle yaptı ki), ölen açık bir delille ölsün, (yaşayan da açık bir delille yaşasın). |
8:42 | وَيَحْيَىٰ مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍ وَإِنَّ اللَّهَ لَسَمِيعٌ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Fakat Allah, olacak bir işi, mü’minlerin zaferini gerçekleştirmek için böyle yaptı ki, ölen açık bir delille ölsün), yaşayan da açık bir delille yaşasın. Şüphesiz Allah, elbette hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
9:70 | أَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. (Ama inanmadılar, Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, (ama onlar kendilerine zulmediyorlardı). |
10:13 | وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا |
Diyanet Meali: | (Andolsun, sizden önceki nice nesilleri) peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri hâlde (yalanlayıp zulmettikleri vakit helâk ettik). Onlar zaten inanacak değillerdi. |
10:15 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir (veya onu değiştir)” dediler. |
10:74 | فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. |
11:17 | أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, (yalnız dünyalık isteyen kimse) gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an) … desteklemektedir. |
11:28 | أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِهِ |
Diyanet Meali: | “Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş (de siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayacak mıyız)?” |
11:53 | قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak değiliz.” |
11:63 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً |
Diyanet Meali: | Salih, dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet (peygamberlik) vermişse, (O’na karşı geldiğim takdirde beni Allah’tan kim koruyabilir)?” |
11:88 | أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | “Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!” |
14:9 | جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّوا أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlara peygamberleri mucizeler getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına götürdüler… |
16:44 | بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ |
Diyanet Meali: | (O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla (gönderdik). |
20:72 | قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلَىٰ مَا جَاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا |
Diyanet Meali: | Sihirbazlar şöyle dediler: “Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz.” |
20:133 | أَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Önceki kitaplarda olanların apaçık delili (olan Kur’an) onlara gelmedi mi? |
29:39 | وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. |
30:9 | وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | (Yine onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler. Yeryüzünü sürüp işlemişler) ve orayı kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi. |
30:47 | فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا |
Diyanet Meali: | Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. |
35:25 | جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ |
Diyanet Meali: | Oysa peygamberleri onlara apaçık delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi. |
35:40 | أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلَىٰ بَيِّنَتٍ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? |
40:22 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi şu idi: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar inkâr ediyorlardı. |
40:28 | أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Rabbim Allah’tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi.” |
40:34 | وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti… |
40:50 | قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | (Cehennem bekçileri) derler ki: “Size peygamberleriniz açık mucizeler getirmemiş miydi?” |
40:66 | قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبِّي |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbimden bana apaçık deliller gelince, Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı.” |
40:83 | فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar (ve onları alaya aldılar). |
43:63 | وَلَمَّا جَاءَ عِيسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ |
Diyanet Meali: | İsa, apaçık mucizeleri getirdiği zaman şöyle demişti: “Ben size hikmeti getirdim…” |
45:17 | وَآتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْأَمْرِ |
Diyanet Meali: | Onlara din işi konusunda açık deliller verdik. |
47:14 | أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ |
Diyanet Meali: | Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen (ve nefislerinin arzularına uyan) kimseler gibi midir? |
57:25 | لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı (ve mizanı, ölçüyü) indirdik… |
61:6 | فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler. |
64:6 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Bu, peygamberlerinin, onlara apaçık mucizeler getirmeleri … sebebiyledir. |
98:1 | لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنْفَكِّينَ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi.* |
98:4 | وَمَا تَفَرَّقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.* |
2:99 | وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَمَا يَكْفُرُ بِهَا إِلَّا الْفَاسِقُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz sana apaçık âyetler indirdik. Bunları ancak fasıklar inkâr eder.* |
2:211 | سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُمْ مِنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. |
3:97 | فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ |
Diyanet Meali: | Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. |
17:101 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. |
19:73 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendilerine apaçık bir şekilde okunduğu zaman, inkâr edenler, inananlara, “İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis (ve mahfili daha güzeldir)?” dediler. |
22:16 | وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir.* |
22:72 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, o kâfirlerin yüz ifadelerinden inkârlarını anlarsın. |
24:1 | سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir sûredir. (Düşünüp öğüt almanız için) onda apaçık âyetler indirdik. |
28:36 | فَلَمَّا جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, onlara delillerimizi apaçık olarak getirince onlar, “Bu, ancak uydurulmuş bir sihirdir…” dediler. |
29:35 | وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık.* |
29:49 | بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ |
Diyanet Meali: | Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. |
34:43 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz apaçık bir şekilde onlara okunduğunda, “Bu sadece, atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden sizi alıkoymak isteyen bir adamdır” dediler. |
45:25 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا |
Diyanet Meali: | Onlara âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman onların delilleri ancak, “(Doğru söyleyenler iseniz) babalarımızı getirin” demek oldu. |
46:7 | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur’an) için, düşünmeden “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler.* |
57:9 | هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَىٰ عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | O, (sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için) kulu Muhammed’e apaçık âyetler indirendir. |
58:5 | وَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | Oysa biz apaçık âyetler indirdik. Kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır. |
مُبَيِّنَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Müennes.
4:19 | إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir.) Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında, (kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın). |
24:34 | وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler indirdik. |
24:46 | لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah, dilediği kimseyi doğru yola iletir. * |
33:30 | مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber’in hanımları!) İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir. |
65:1 | وَلَا يَخْرُجْنَ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ |
Diyanet Meali: | Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince evlerinden çıkarmayın), kendileri de çıkmasınlar. |
65:11 | رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِ اللَّهِ مُبَيِّنَاتٍ |
Diyanet Meali: | (İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için) size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber (gönderdi). |
مُبِينٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
10:61 | وَلَا أَصْغَرَ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرَ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | (Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun … hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. |
11:6 | وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. |
11:7 | لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | İnkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler. |
11:25 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”* |
11:96 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile gönderdik.* |
12:1 | الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Elif Lâm Râ. Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.* |
12:5 | إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” |
12:30 | قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz.” |
14:10 | تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin.” |
15:1 | الر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْآنٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.* |
15:18 | إِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.* |
15:79 | فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu’ayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.* |
15:89 | وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım.”* |
16:4 | خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir. |
16:35 | فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | Peygamberlere düşen sadece apaçık bir tebliğdir. |
16:103 | لِسَانُ الَّذِي يُلْحِدُونَ إِلَيْهِ أَعْجَمِيٌّ وَهَٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur’an ise gayet açık bir Arapça’dır. |
17:53 | إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوًّا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır. |
21:54 | قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | İbrahim, “Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi.* |
22:11 | خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir. |
22:49 | قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım.”* |
23:45 | ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik. |
24:54 | وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir. |
26:2 | تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.* |
26:30 | قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?” dedi.* |
26:32 | فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.* |
26:97 | تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”* |
26:115 | إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”* |
26:195 | بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Apaçık Arapça bir dil ile…* |
27:1 | طس تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Tâ-Sîn. Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir.* |
27:75 | وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.* |
27:79 | فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun.* |
28:2 | تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir.* |
28:15 | قَالَ هَٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi. |
28:18 | قَالَ لَهُ مُوسَىٰ إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Mûsâ da ona, “Belli ki sen azgın bir kimsesin” dedi. |
28:85 | قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ مَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir.” |
29:18 | وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | “Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir.” |
29:50 | قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” |
31:11 | بَلِ الظَّالِمُونَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Hayır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler. |
33:36 | وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır. |
33:58 | فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | (Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler), bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir. |
34:3 | وَلَا أَصْغَرُ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرُ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “(Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz). Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.” |
34:24 | وَإِنَّا أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَىٰ هُدًى أَوْ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “O hâlde, ya biz hidayet veya apaçık bir sapıklık üzereyiz, ya da siz!” |
34:43 | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Yine hak kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler, “Bu, ancak apaçık bir büyüdür” dediler. |
36:12 | وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir. |
36:17 | وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | “Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.”* |
36:24 | إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”* |
36:47 | إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz.” |
36:60 | أَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.” |
36:69 | إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. |
37:15 | وَقَالُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | (Dediler ki:) “Bu bir büyüden başka bir şey değildir.”* |
37:106 | إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْبَلَاءُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”* |
37:156 | أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?* |
38:70 | إِنْ يُوحَىٰ إِلَيَّ إِلَّا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Bana ancak, benim sadece bir uyarıcı olduğum vahyediliyor.”* |
39:22 | فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Allah’ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler. |
40:23 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki biz Mûsâ’yı mucizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.* |
43:15 | إِنَّ الْإِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz insan apaçık bir nankördür. |
43:18 | أَوَمَنْ يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Süs içerisinde (narin bir biçimde) yetiştirilen ve tartışmada (delilini erkekler gibi) açıklayamayanı mı Allah’a isnad ediyorlar?* |
43:29 | بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Doğrusu onları (Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım.* |
43:40 | أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?* |
43:62 | وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.* |
44:10 | فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Göğün açık bir duman getireceği günü bekle.* |
44:13 | أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Nerede onlarda öğüt almak?! Oysa kendilerine (gerçeği) açıklayan bir peygamber gelmişti.* |
44:19 | وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Allah’a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil (mucize) getiriyorum.”* |
44:33 | وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.* |
46:7 | قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | (Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman), o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur’an) için, düşünmeden “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler. |
46:9 | إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” |
46:32 | أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. |
48:1 | إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.* |
51:38 | وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Mûsâ kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu açık bir delil ile Firavun’a göndermiştik.* |
51:50 | فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz ben, size O’nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.* |
51:51 | وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.* |
52:38 | فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | (Yoksa onların, kendisi vasıtasıyla (ilâhî vahyi) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Eğer varsa) dinleyenleri, açık bir delil getirsin! |
2:168 | وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. |
2:208 | وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. |
3:164 | وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
4:20 | أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız? |
4:50 | انْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَكَفَىٰ بِهِ إِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Bak, Allah’a karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.* |
4:91 | وَأُولَٰئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | İşte bunlara karşı size apaçık bir yetki verdik. |
4:101 | إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. |
4:112 | فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | (Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa), şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur. |
4:119 | وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür. |
4:144 | أَتُرِيدُونَ أَنْ تَجْعَلُوا لِلَّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Kendi aleyhinize Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? |
4:153 | وَآتَيْنَا مُوسَىٰ سُلْطَانًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik. |
4:174 | قَدْ جَاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Size Rabbinizden kesin bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik. |
5:15 | قَدْ جَاءَكُمْ مِنَ اللَّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir. |
5:92 | فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | Şayet yüz çevirirseniz bilmiş olun ki, elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir. |
5:110 | فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Onlardan inkâr edenler, “Bu, ancak açık bir büyüdür” demişlerdi. |
6:7 | لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Yine o inkâr edenler, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi. |
6:16 | مَنْ يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُ وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | (O günün azabı) kimden savuşturulursa, gerçekten (Allah) ona acımıştır. İşte bu apaçık kurtuluştur.* |
6:59 | وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | (Yerin karanlıklarında da hiçbir tane), hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın. |
6:74 | إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.” |
6:142 | وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. |
7:22 | وَأَقُلْ لَكُمَا إِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” |
7:60 | قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Kavminin ileri gelenleri, “Biz seni açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.* |
7:107 | فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Mûsâ, asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir ejderha.* |
7:184 | أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا مَا بِصَاحِبِهِمْ مِنْ جِنَّةٍ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Onlar düşünmediler mi ki (çok iyi tanıdıkları, kendileriyle iç içe yaşamış olan) arkadaşlarında (Peygamber’de) delilikten eser yoktur. O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.* |
10:2 | قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | O kâfirler, “Bu elbette apaçık bir sihirbazdır” dediler? |
10:76 | فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا إِنَّ هَٰذَا لَسِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Katımızdan kendilerine hak (mucize) gelince, “Şüphesiz bu, apaçık bir sihirdir” dediler.* |
12:8 | وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, (Yûsuf ve kardeşi Bünyamin babamıza bizden daha sevgilidir). Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.” |
16:82 | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Eğer yüz çevirirlerse, artık sana düşen açık bir tebliğden ibarettir.* |
19:38 | لَٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. |
24:12 | وَقَالُوا هَٰذَا إِفْكٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | “Bu, apaçık bir iftiradır” deselerdi ya! |
24:25 | وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | Ve onlar Allah’ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir. |
27:13 | فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler.* |
27:16 | إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur.” |
27:21 | لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim.”* |
36:77 | أَوَلَمْ يَرَ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.* |
37:113 | وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِهِ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de. |
39:15 | أَلَا ذَٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | “İyi bilin ki bu, apaçık hüsranın ta kendisidir.” |
43:2 | وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Apaçık Kitab’a andolsun ki…* |
44:2 | وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Apaçık olan Kitab’a andolsun ki…* |
45:30 | فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | (İnanıp salih ameller işleyenlere gelince), Rableri onları rahmetine sokacaktır. İşte bu apaçık başarıdır. |
61:6 | فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler. |
62:2 | وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
64:12 | فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki elçimize düşen sadece apaçık bir tebliğdir. |
67:26 | قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “O bilgi, ancak Allah katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”* |
67:29 | فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Siz, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!” |
71:2 | قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | Nûh, şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”* |
81:23 | وَلَقَدْ رَآهُ بِالْأُفُقِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Andolsun o, Cebrâil’i apaçık ufukta gördü.* |
مُسْتَبِينٌ : İsim. İsm-i Fâil. İstif’âl Bâbı (X. Bâb).
37:117 | وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.* |
بَيَانٌ : İsim.
3:138 | هَٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.* |
55:4 | عَلَّمَهُ الْبَيَانَ |
Diyanet Meali: | Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti.* |
75:19 | ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ |
Diyanet Meali: | Sonra onu açıklamak da bize aittir.* |
تِبْيَانٌ : İsim.
16:89 | وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama … olarak indirdik. |
بَيْنَ : Zarf.
2:66 | فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık.* |
2:68 | قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَٰلِكَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ şöyle dedi: “Rabbim diyor ki: O, ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır.” |
2:97 | فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَىٰ قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللَّهِ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki) o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı … olarak senin kalbine indirmiştir.” |
2:102 | فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهِ |
Diyanet Meali: | Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. |
2:113 | فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah verecektir. |
2:136 | لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” |
2:164 | وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, … rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. |
2:182 | فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Vasiyet edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden korkan bir kimse, (tarafların) aralarını düzeltirse ona hiçbir günah yoktur. |
2:188 | وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ |
Diyanet Meali: | Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. |
2:213 | وَأَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. |
2:213 | وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. |
2:224 | وَلَا تَجْعَلُوا اللَّهَ عُرْضَةً لِأَيْمَانِكُمْ أَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah’ı siper yapmayın. |
2:232 | فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ أَنْ يَنْكِحْنَ أَزْوَاجَهُنَّ إِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِ |
Diyanet Meali: | (Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman) kendi aralarında aklın ve dinin gereklerine uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel olmayın. |
2:237 | وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. |
2:255 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ |
Diyanet Meali: | O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. |
2:282 | وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ |
Diyanet Meali: | Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. |
2:282 | إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, (onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur). |
2:285 | لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ |
Diyanet Meali: | “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” |
3:3 | نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. |
3:19 | وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. |
3:23 | يُدْعَوْنَ إِلَىٰ كِتَابِ اللَّهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun ki), aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar… |
3:30 | وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُوءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | (Herkesin yaptığı iyiliği) ve yaptığı kötülüğü (hazır bulacağı günde kişi), kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. |
3:30 | وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُوءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | (Herkesin yaptığı iyiliği) ve yaptığı kötülüğü (hazır bulacağı günde kişi), kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. |
3:50 | وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَلِأُحِلَّ لَكُمْ بَعْضَ الَّذِي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim…” |
3:55 | ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” |
3:64 | قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَىٰ كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin…” |
3:64 | قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَىٰ كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin…” |
3:84 | لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.” |
3:103 | فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا |
Diyanet Meali: | (Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de) O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. |
3:140 | وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. |
4:23 | وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ |
Diyanet Meali: | (Size şunlarla evlenmek haram kılındı): … iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. |
4:29 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. |
4:35 | إِنْ يُرِيدَا إِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللَّهُ بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. |
4:58 | وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ |
Diyanet Meali: | Ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi (emrediyor). |
4:65 | فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, (sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe) iman etmiş olmazlar. |
4:73 | لَيَقُولَنَّ كَأَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ مَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Eğer Allah’tan size bir lütuf, zafer erişse), bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım (da büyük bir başarıya, ganimete ulaşsaydım).” |
4:73 | لَيَقُولَنَّ كَأَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ مَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya (ganimete) ulaşsaydım.” |
4:90 | إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ |
Diyanet Meali: | Ancak sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar başka… |
4:90 | إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ |
Diyanet Meali: | Ancak sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar başka… |
4:92 | وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet (ve mü’min bir köle azad etmek) gerekir. |
4:92 | وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet (ve mü’min bir köle azad etmek) gerekir. |
4:105 | إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. |
4:114 | إِلَّا مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ أَوْ إِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, (onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur). |
4:128 | فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًا |
Diyanet Meali: | (Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endişe ederse), uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. |
4:129 | وَلَنْ تَسْتَطِيعُوا أَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ |
Diyanet Meali: | Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. |
4:141 | فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecektir. |
4:143 | مُذَبْذَبِينَ بَيْنَ ذَٰلِكَ لَا إِلَىٰ هَٰؤُلَاءِ وَلَا إِلَىٰ هَٰؤُلَاءِ |
Diyanet Meali: | Onlar küfür ile iman arasında bocalayıp dururlar. Ne bunlara (mü’minlere) ne de şunlara (kâfirlere) bağlanırlar. |
4:150 | وَيُرِيدُونَ أَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللَّهِ وَرُسُلِهِ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler), Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler… |
4:150 | وَيُرِيدُونَ أَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya… |
4:152 | وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ أُولَٰئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Allah’a ve peygamberlerine iman edenler) ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. |
5:14 | فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Bu sebeple, biz de aralarına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kini salıverdik. |
5:17 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | “Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır.” |
5:18 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır. |
5:25 | فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Artık bizimle, o yoldan çıkmışların arasını ayır.” |
5:25 | فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Artık bizimle, o yoldan çıkmışların arasını ayır.” |
5:42 | فَإِنْ جَاءُوكَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. |
5:42 | وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer hükmedecek olursan, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever. |
5:46 | وَقَفَّيْنَا عَلَىٰ آثَارِهِمْ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ |
Diyanet Meali: | O peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. |
5:46 | وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | (Ona, içerisinde hidayet ve nur bulunan), önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak (İncil’i verdik). |
5:48 | وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, (onları gözetici) olarak indirdik. |
5:48 | فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Artık, Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve (sana gelen haktan ayrılıp da) onların arzularına uyma. |
5:49 | وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma… |
5:64 | وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. |
5:91 | إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ |
Diyanet Meali: | Şeytan, içki (ve kumar)la, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak … ister. |
6:19 | قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً قُلِ اللَّهُ شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir.” |
6:19 | قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً قُلِ اللَّهُ شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir.” |
6:58 | قُلْ لَوْ أَنَّ عِنْدِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ لَقُضِيَ الْأَمْرُ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizin acele istediğiniz azap şayet benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu.” |
6:58 | قُلْ لَوْ أَنَّ عِنْدِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ لَقُضِيَ الْأَمْرُ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizin acele istediğiniz azap şayet benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu.” |
6:92 | وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden … bir kitaptır. |
6:94 | لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır. |
7:44 | فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَنْ لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir. |
7:46 | وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الْأَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُلًّا بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur, A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. |
7:57 | وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | O, rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir. |
7:87 | فَاصْبِرُوا حَتَّىٰ يَحْكُمَ اللَّهُ بَيْنَنَا |
Diyanet Meali: | “Artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin.” |
7:89 | رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet.” |
7:89 | رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet.” |
8:24 | وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ |
Diyanet Meali: | Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız. |
8:63 | وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Ve (Allah), onların kalplerini uzlaştırandır. |
8:63 | لَوْ أَنْفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مَا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Şayet yeryüzündeki şeyleri tümüyle harcasaydın, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın. |
8:63 | وَلَٰكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Fakat, Allah onların arasını uzlaştırdı. |
8:72 | إِلَّا عَلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ |
Diyanet Meali: | (Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse), sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, (yardım etmek üzerinize borçtur). |
8:72 | فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ إِلَّا عَلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ |
Diyanet Meali: | (Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse), sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, (yardım etmek üzerinize borçtur). |
9:107 | وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْرِيقًا بَيْنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için (ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye) bir mescit yapanlar vardır. |
10:19 | وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer (azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di. |
10:28 | فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَاؤُهُمْ مَا كُنْتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | Artık onların (ortak koştuklarıyla) aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki: “Siz bize ibadet etmiyordunuz.” |
10:29 | فَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | “Şimdi ise sizin bize tapınmanızdan habersiz olduğumuza dair sizinle bizim aramızda şâhit olarak Allah yeter.”* |
10:29 | فَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | “Şimdi ise sizin bize tapınmanızdan habersiz olduğumuza dair sizinle bizim aramızda şâhit olarak Allah yeter.”* |
10:37 | وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | Fakat o, kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitab’ı (Allah’ın Levh-i Mahfuz’daki yazısını) açıklayıcı olarak, indirilmiştir. |
10:45 | وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَنْ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar (yeni ayrılmışlar) gibi, aralarında tanışırlar. |
10:47 | فَإِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onların peygamberi geldiği (tebliğini yaptığı) zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez. |
10:54 | وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir. |
10:93 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir. |
11:43 | وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ |
Diyanet Meali: | Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu. |
11:110 | وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer daha önce Rabbinin bir sözü geçmemiş olsaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. |
12:100 | وَجَاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ أَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي |
Diyanet Meali: | “Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; (Rabbim beni zindandan çıkararak) ve sizi çölden getirerek (bana çok iyilikte bulundu).” |
12:100 | وَجَاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ أَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْنِي وَبَيْنَ إِخْوَتِي |
Diyanet Meali: | “Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; (Rabbim beni zindandan çıkararak) ve sizi çölden getirerek (bana çok iyilikte bulundu).” |
12:111 | مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَىٰ وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | Kur’an, uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden… |
13:43 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve bir de yanında kitap (Kur’an) bilgisi bulunanlar yeter.” |
13:43 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve bir de yanında kitap (Kur’an) bilgisi bulunanlar yeter.” |
15:85 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. |
16:92 | تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ أَنْ تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرْبَىٰ مِنْ أُمَّةٍ |
Diyanet Meali: | Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, (ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın). |
16:94 | وَلَا تَتَّخِذُوا أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا |
Diyanet Meali: | Yeminlerinizi aranızda hile ve fesat sebebi yapmayın. Sonra sağlamca bastıktan sonra ayak(larınız) kayar. |
16:124 | وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. |
17:45 | جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ حِجَابًا مَسْتُورًا |
Diyanet Meali: | (Kur’an okuduğunda), seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. |
17:45 | جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ حِجَابًا مَسْتُورًا |
Diyanet Meali: | (Kur’an okuduğunda), seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. |
17:53 | وَقُلْ لِعِبَادِي يَقُولُوا الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. |
17:96 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir.”* |
17:96 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarından hakkıyla haberdardır, onları hakkıyla görendir.”* |
17:110 | وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut. |
18:19 | وَكَذَٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. |
18:21 | وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Böylece biz, insanları onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu) ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını (bilsinler). Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. |
18:32 | وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًا |
Diyanet Meali: | (Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş), bağların çevresini hurmalarla donatmıştık, ikisinin arasına da bir ekinlik koymuştuk. |
18:52 | فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed! Allah’ın, “Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın” diyeceği), onların da çağıracakları, fakat kendilerine (çağırdıklarının) cevap vermeyecekleri ve bizim de aralarına bir uçurum koyacağımız (günü hatırla)! |
18:93 | حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًا لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا |
Diyanet Meali: | İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu* |
18:94 | فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَىٰ أَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا |
Diyanet Meali: | “Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” |
18:94 | فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَىٰ أَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا |
Diyanet Meali: | “Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” |
18:95 | فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا |
Diyanet Meali: | “Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım.” |
18:95 | فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا |
Diyanet Meali: | “Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım.” |
18:96 | حَتَّىٰ إِذَا سَاوَىٰ بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُوا |
Diyanet Meali: | İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. |
19:64 | وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا |
Diyanet Meali: | (Cebrail, şöyle dedi:) “Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdekiler, (arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler) hep O’nundur.” |
19:64 | وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا |
Diyanet Meali: | (Cebrail, şöyle dedi: “Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdekiler), arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler (hep O’nundur). Rabbin unutkan değildir.” |
19:65 | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ |
Diyanet Meali: | (Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. |
20:6 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَىٰ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur.* |
20:58 | فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنْتَ مَكَانًا سُوًى |
Diyanet Meali: | “Bunun için seninle bizim aramızda; uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız bir buluşma vakti belirle.” |
20:58 | فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنْتَ مَكَانًا سُوًى |
Diyanet Meali: | “Bunun için seninle bizim aramızda; uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız bir buluşma vakti belirle.” |
20:62 | فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَىٰ |
Diyanet Meali: | Sihirbazlar, işlerini kendi aralarında tartıştılar ve gizli gizli konuştular.* |
20:94 | إِنِّي خَشِيتُ أَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben, İsrailoğullarının arasını açtın, (sözüme uymadın) demenden korktum.” |
20:103 | يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا |
Diyanet Meali: | Aralarında birbirlerine “(Dünya’da) sadece on (gün) kaldınız” diye gizli gizli konuşacaklar.* |
20:110 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا |
Diyanet Meali: | O, önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını) bilir. Onların bilgisi ise Rahmân’ı kuşatamaz.* |
21:16 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.* |
21:28 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler. |
21:93 | وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ |
Diyanet Meali: | (İnsanlar) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Hepsi de ancak bize dönecekler.* |
22:17 | إِنَّ اللَّهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ |
Diyanet Meali: | Allah, kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. Çünkü Allah, her şeye şahittir. |
22:56 | الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | İşte o gün mülk (hükümranlık) Allah’ındır. O, insanların arasında hükmünü verir. |
22:69 | اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkında ayrılığa düşüp durduğunuz şeyler konusunda, kıyamet günü Allah aranızda hüküm verecektir.* |
22:76 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Onların önlerindekini de (yaptıklarını da), arkalarındakini de (yapacaklarını da) bilir. Bütün işler hep Allah’a döndürülür.* |
23:53 | فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ |
Diyanet Meali: | (İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.* |
23:101 | فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ |
Diyanet Meali: | Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, (ne de birbirlerini arayıp soracaklardır). |
24:43 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ |
Diyanet Meali: | Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp (üst üste yığar). |
24:48 | وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Aralarında hüküm vermesi için Allah’a (Kur’an’a) ve peygambere çağırıldıkları zaman, bir de bakarsın ki içlerinden bir grup yüz çevirmektedir* |
24:51 | إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا |
Diyanet Meali: | Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. |
24:63 | لَا تَجْعَلُوا دُعَاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًا |
Diyanet Meali: | (Ey inananlar!) Peygamberin (sizi) çağırmasını aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. |
25:38 | وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helâk ettik.* |
25:48 | وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. |
25:50 | وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler.* |
25:53 | وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا |
Diyanet Meali: | (O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip) aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır. |
25:59 | الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan… |
25:67 | وَالَّذِينَ إِذَا أَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًا |
Diyanet Meali: | Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.* |
26:24 | قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.”* |
26:28 | قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir” dedi.* |
26:118 | فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.”* |
26:118 | فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.”* |
27:61 | وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا |
Diyanet Meali: | (Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan), onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? |
27:63 | وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | (Yahut karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren) ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? |
27:78 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ بِحُكْمِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında hükmünü verecektir. O, mutlak güç sahibidir, hakkıyla bilendir.* |
28:28 | قَالَ ذَٰلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, şöyle dedi: “Bu, seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husûmet yok.” |
28:28 | قَالَ ذَٰلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, şöyle dedi: “Bu, seninle benim aramda bir iş.” |
29:52 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir.” |
29:52 | كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir.” |
30:8 | مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Hem Allah, gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak (ve belirli bir süre için) yaratmıştır. |
30:21 | وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً |
Diyanet Meali: | (Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması) ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi (de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir). |
32:4 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan (sonra da Arş’a kurulandır). |
32:25 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin kıyamet günü, üzerinde ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda onlar arasında hüküm verecektir.* |
34:9 | أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَىٰ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? |
34:12 | وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Cinlerden de Rabbinin izniyle onun önünde çalışanlar vardı. |
34:18 | وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً |
Diyanet Meali: | Sebe’ halkı ile bereketlendirdiğimiz kentler arasına (her biri diğerinden) görülen kentler oluşturduk. |
34:18 | وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً |
Diyanet Meali: | Sebe’ halkı ile bereketlendirdiğimiz kentler arasına (her biri diğerinden) görülen kentler oluşturduk. |
34:19 | فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا |
Diyanet Meali: | Onlar ise, “Ey Rabbimiz! Yolculuğumuzun konakları arasını uzaklaştır” dediler. |
34:26 | قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak…” |
34:26 | ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | “Sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O, gerçeği apaçık ortaya koyan, hakkıyla bilendir.” |
34:31 | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَنْ نُؤْمِنَ بِهَٰذَا الْقُرْآنِ وَلَا بِالَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, “Biz bu Kur’an’a da ondan önceki kitaplara da asla inanmayız” dediler. |
34:46 | إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | “O, şiddetli bir azaptan önce sizin için ancak bir uyarıcıdır.” |
34:54 | وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِمْ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzuladıkları arasına bir engel konmuştur. |
34:54 | وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِمْ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzuladıkları arasına bir engel konmuştur. |
35:31 | وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana vahyettiğimiz kitap (Kur’an), kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır. |
36:45 | وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara, “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin” denildiğinde yüz çevirirler.* |
37:5 | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ |
Diyanet Meali: | O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir.* |
37:158 | وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا |
Diyanet Meali: | Allah ile cinler arasında da nesep bağı kurdular. |
37:158 | وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا |
Diyanet Meali: | Allah ile cinler arasında da nesep bağı kurdular. |
38:10 | أَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ |
Diyanet Meali: | Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler (bakalım!)* |
38:22 | خَصْمَانِ بَغَىٰ بَعْضُنَا عَلَىٰ بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet.” |
38:26 | يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver.” |
38:27 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا |
Diyanet Meali: | Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. |
38:66 | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ |
Diyanet Meali: | “O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”* |
39:3 | إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. |
39:46 | أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | “(Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan … Allah’ım!) Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin.” |
39:69 | وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir. |
39:75 | وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” denilmiştir. |
40:48 | قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ |
Diyanet Meali: | Büyüklük taslayanlar ise şöyle derler: “Biz hepimiz ateşin içindeyiz. Şüphesiz Allah, kullar arasında (böyle) hüküm vermiştir.”* |
41:25 | وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. |
41:34 | فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. |
41:34 | فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. |
41:45 | وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer (azabın ertelenmesi ile ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilirdi. |
42:14 | وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. |
42:14 | وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer (azabın) belli bir süreye kadar (ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. |
42:15 | وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ |
Diyanet Meali: | “(Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım) ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir.” |
42:15 | لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ |
Diyanet Meali: | “Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur.” |
42:15 | لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ |
Diyanet Meali: | “Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur.” |
42:15 | اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | “Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır.” |
42:21 | وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer (cezaların ertelenmesine dair) kesin hükmü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz, zâlimler için elem dolu bir azap vardır. |
42:38 | وَأَمْرُهُمْ شُورَىٰ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | İşleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar… |
43:32 | نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. |
43:38 | حَتَّىٰ إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ |
Diyanet Meali: | Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der.* |
43:38 | يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ |
Diyanet Meali: | “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” |
43:85 | وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! |
44:7 | رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer kesin olarak inanıyorsanız (bilin ki Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.* |
44:38 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık.* |
45:17 | فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Ama onlar ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki hasetten dolayı ayrılığa düştüler. |
45:17 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, (hakkında ayrılığa düştükleri şeyler konusunda) kıyamet günü, aralarında hüküm verecektir. |
46:3 | مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak (ve belirli bir süre için) yarattık. |
46:8 | كَفَىٰ بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ |
Diyanet Meali: | “Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter! O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” |
46:8 | كَفَىٰ بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ |
Diyanet Meali: | “Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter! O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” |
46:30 | إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَىٰ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, (gerçeğe ve doğru yola ileten) bir kitap dinledik.” |
48:29 | وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Muhammed, Allah’ın Resûlüdür.) Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. |
49:1 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. |
49:9 | وَإِنْ طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. |
49:9 | فَإِنْ فَاءَتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا |
Diyanet Meali: | Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. |
49:10 | إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. |
50:38 | وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı.* |
54:28 | وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ |
Diyanet Meali: | “Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun.”* |
55:20 | بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِ |
Diyanet Meali: | (Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar.* |
55:44 | يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَمِيمٍ آنٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler.* |
55:44 | يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَمِيمٍ آنٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler.* |
56:60 | نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ |
Diyanet Meali: | Aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.* |
57:12 | يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَىٰ نُورُهُمْ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Mü’min erkeklerle mü’min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün… |
57:13 | فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ |
Diyanet Meali: | Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet… |
57:20 | اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme … yarışından ibarettir. |
58:12 | إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً |
Diyanet Meali: | Peygamber ile baş başa konuşacağınız zaman, baş başa konuşmanızdan önce bir sadaka verin. |
58:13 | أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ |
Diyanet Meali: | Baş başa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? |
59:7 | كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). |
59:14 | بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَدِيدٌ تَحْسَبُهُمْ جَمِيعًا وَقُلُوبُهُمْ شَتَّىٰ |
Diyanet Meali: | Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. |
60:3 | لَنْ تَنْفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Yakınlarınız ve çocuklarınız size asla fayda vermeyecektir. Kıyamet günü Allah aranızı ayıracaktır. |
60:4 | وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ أَبَدًا |
Diyanet Meali: | “(Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar), sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” |
60:4 | وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ أَبَدًا |
Diyanet Meali: | “(Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar), sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” |
60:7 | عَسَى اللَّهُ أَنْ يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذِينَ عَادَيْتُمْ مِنْهُمْ مَوَدَّةً |
Diyanet Meali: | Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. |
60:7 | عَسَى اللَّهُ أَنْ يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذِينَ عَادَيْتُمْ مِنْهُمْ مَوَدَّةً |
Diyanet Meali: | Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. |
60:10 | ذَٰلِكُمْ حُكْمُ اللَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bu, Allah’ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
60:12 | وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber! Mü’min kadınlar) … elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek … (üzere geldikleri zaman, biatlarını kabul et…) |
61:6 | إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı (ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak gönderdiği) peygamberiyim.” |
65:6 | وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُمْ بِمَعْرُوفٍ |
Diyanet Meali: | Ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. |
65:12 | يَتَنَزَّلُ الْأَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Allah’ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu (ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını) bilesiniz. |
66:8 | نُورُهُمْ يَسْعَىٰ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. |
78:37 | رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمَٰنِ |
Diyanet Meali: | (Bunlar kendilerine; Rabbinden), göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan (bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir). |
4:35 | وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ أَهْلِهِ وَحَكَمًا مِنْ أَهْلِهَا |
Diyanet Meali: | Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. |
5:106 | شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. |
6:53 | أَهَٰؤُلَاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَا |
Diyanet Meali: | “Allah, aramızdan şu adamları mı iman nimetine lâyık gördü?” |
7:17 | ثُمَّ لَآتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ |
Diyanet Meali: | “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, (sağlarından ve sollarından) sokulacağım…” |
8:1 | فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْ |
Diyanet Meali: | “Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin…” |
13:11 | لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. |
16:66 | نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهِ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz sağmal hayvanlarda da sizin için bir ibret vardır.) Onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (süzülen) içenlere halis (ve içimi kolay) süt içiriyoruz. |
18:61 | فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ سَرَبًا |
Diyanet Meali: | Onlar iki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti.* |
18:78 | قَالَ هَٰذَا فِرَاقُ بَيْنِي وَبَيْنِكَ |
Diyanet Meali: | Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. |
18:78 | قَالَ هَٰذَا فِرَاقُ بَيْنِي وَبَيْنِكَ |
Diyanet Meali: | Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. |
19:37 | فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Fakat hıristiyan) gruplar, aralarında ayrılığa düştüler. Büyük bir günü görüp yaşayacakları için vay kâfirlerin hâline!* |
29:25 | وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | İbrahim, onlara dedi ki: “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz.” |
36:9 | وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا |
Diyanet Meali: | Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çektik. |
38:8 | أَأُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَا |
Diyanet Meali: | “O zikir (Kur’an) içimizden ona mı indirildi?” |
41:5 | وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ إِنَّنَا عَامِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O hâlde sen (istediğini) yap, şüphesiz biz de (istediğimizi) yapacağız.” |
41:5 | وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ إِنَّنَا عَامِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O hâlde sen (istediğini) yap, şüphesiz biz de (istediğimizi) yapacağız.” |
41:14 | إِذْ جَاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ |
Diyanet Meali: | Hani onlara peygamberler önlerinden ve arkalarından gelmişti… |
41:42 | لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنْزِيلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ |
Diyanet Meali: | Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. O, hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir.* |
43:65 | فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ |
Diyanet Meali: | Ama aralarından çıkan gruplar ayrılığa düştüler. |
46:21 | وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ |
Diyanet Meali: | Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olduğu (Âd kavminin kardeşini, Hûd’u hatırla). |
54:25 | أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ |
Diyanet Meali: | “Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir.”* |
72:27 | إِلَّا مَنِ ارْتَضَىٰ مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا |
Diyanet Meali: | Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür.* |
86:7 | يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ |
Diyanet Meali: | Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.* |