KÖK HARFLER: ن ب ذ
ANLAM:
نَبَذَ : Bir şeyi atmak; o şeyi bırakmak.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
نَبَذَ | fiil-I | 10 | Attı | 2/101 | Meçhulü: نُبِذَ Meçhul muzari: يُنْبَذُ |
إِنْتَبَذَ | fiil-VIII | 2 | Ayrıldı, çekildi | 19/16 | |
Toplam | 12 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Nebz | نَبْذ | Bırakmak. Az miktar, cüz’i. |
Nebze | نَبْذَة | Az şey, az. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
نَبَذَ : Fiil-I. Meçhulü: نُبِذَ Meçhul muzari: يُنْبَذُ
2:100 | أَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَبَذَهُ فَرِيقٌ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa, içlerinden birtakımı o antlaşmayı bozmadı mı? |
2:101 | نَبَذَ فَرِيقٌ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, Allah’ın Kitab’ını (Tevrat’ı) arkalarına attılar. |
3:187 | فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Fakat onlar (verdikleri sözü) arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. |
8:58 | وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَاءٍ |
Diyanet Meali: | (Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. |
20:96 | فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا |
Diyanet Meali: | (Sâmirî, şöyle dedi:) “Elçinin izinden bir avuç avuçladım da onu attım.” |
28:40 | فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ |
Diyanet Meali: | Biz de onu ve askerlerini yakaladık ve onları denize attık (Orada boğuldular). |
37:145 | فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ سَقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Derken biz onu hasta bir hâlde sahile attık. * |
51:40 | فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu. * |
68:49 | لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ |
Diyanet Meali: | Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı. * |
104:4 | كَلَّا لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِ |
Diyanet Meali: | Hayır! Andolsun ki o, Hutâme’ye atılacaktır. * |
اِنْتَبَذَ : Fiil-VIII.
19:16 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Kitap’ta (Kur’an’da) Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. * |
19:22 | فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا |
Diyanet Meali: | Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi. * |