KÖK HARFLER: ن ه ي
ANLAM:
نَهٰى : Bir şeyi yapmayı birisine yasaklamak. Onu o şeyi yapmaktan menetmek. Bir şeyden vazgeçmek. O şeyi bırakmak.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
نَهَى | fiil-I | 32 | Yasakladı | 79/40 | |
تَنَاهَى | fiil-VI | 1 | Birbirlerine yasak etti(ler), vazgeçti(ler) | 5/79 | |
اِنْتَهَى | fiil-VIII | 16 | Vazgeçti, bıraktı | 5/91 | |
مُنْتَهَى | isim | 3 | Nihayet bulma, varış, sona erme | 53/42 | |
مُنْتَهٖى | isim | 1 | Vazgeçen, bırakan | 5/91 | |
نَاهِى | isim | 1 | Yasaklayan | 9/112 | |
نُهَى | isim | 2 | Akıl (çoğul) | 20/54 | Tekil: نُهْيَةٌ |
Toplam | 56 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
- نَهَى
- أَنْهَى
- (أَنْهَى (إِلَى
- أَبْلَغَ > bak: ب ل غ
- عَرَّفَ > bak: ع ر ف
- أَفَادَ
- اِنْتَهَى (a)
- اِنْتَهَى (b)
- نَهْيٌ
- نُهْيَةٌ (a)
- نُهْيَةٌ (b)
- مُتَنَاهٍ
- مُفْرِطٌ > bak: ف ر ط
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Nehy (Nehiy) | نَهْي | Bir işin yapılmasını yasak etme, engelleme, menetme. | Çoğulu: Nevâhî |
Nühye | نُهْيَة | Akıl. | Çoğulu: Nuhâ |
Nâhî | نَاهِى | Nehyeden, yasak eden, önleyen. |
|
Nihâyet | نِهَايَة | Son. | İlâ nihâye |
Nihâî | نِهَائِى | En son, sonuncu. |
|
Menhiyyât | مَنْهِيَّات | Şer’an haram edilenler. Yasak edilmiş, İlahi emirle men’edilmiş olanlar. Nehyedilenler. Yasak olanlar. |
|
İntihâ’ | إِنْتِهَاء | Son, nihayet. |
|
Müntehî | مُنْتَهِى | Sona eren. Son. Bir şeyi tamamlayan. Biten. |
|
Müntehâ | مُنْتَهَى | Son, en son derece, en son yer, nihayet. Son uç. |
|
Nâ-mütenâhî | نَا مُتَنَاهِى | Sonsuz, ucu bucağı olmayan. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
نَهَى : Fiil-I. Meçhulü: نُهِيَ Meçhul Muzari: يُنْهَى
3:104 | وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. |
3:110 | تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder (ve Allah’a iman eder)siniz. |
3:114 | يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler… |
4:31 | إِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz. |
4:161 | وَأَخْذِهِمُ الرِّبَا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ |
Diyanet Meali: | (Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları), kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri (sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık). |
5:63 | لَوْلَا يَنْهَاهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْأَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمُ الْإِثْمَ |
Diyanet Meali: | Bunları, din adamları ve bilginler günah söz söylemekten (ve haram yemekten) sakındırsalardı ya! |
6:26 | وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْأَوْنَ عَنْهُ |
Diyanet Meali: | Onlar başkalarını ondan (Kur’an’dan) alıkoyarlar, hem de kendileri ondan uzak kalırlar. |
6:28 | وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer çevrilselerdi, elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar. |
6:56 | قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizin, Allah’tan başka ibadet ettiğiniz şeylere ibadet etmem bana kesinlikle yasaklandı.” |
7:20 | وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَٰذِهِ الشَّجَرَةِ إِلَّا أَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ |
Diyanet Meali: | Ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, (ya da cennette ebedî kalacaklardan olmayasınız) diye yasakladı.” |
7:22 | وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ |
Diyanet Meali: | Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı?” diye seslendi. |
7:157 | يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ |
Diyanet Meali: | O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, (kötü ve pis şeyleri haram) kılar. |
7:165 | أَنْجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | (Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca), biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri (yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla) yakaladık. |
7:166 | فَلَمَّا عَتَوْا عَنْ مَا نُهُوا عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ |
Diyanet Meali: | Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik. * |
9:67 | يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ أَيْدِيَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir, birbirlerinin benzeridir). Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. |
9:71 | يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | (Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.) İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılarlar… |
11:62 | أَتَنْهَانَا أَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا |
Diyanet Meali: | “Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor musun?” |
11:88 | وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ |
Diyanet Meali: | “Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum.” |
11:116 | فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! |
15:70 | قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler. * |
16:90 | وَيَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz Allah), … hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. |
22:41 | أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. |
29:45 | إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. |
31:17 | يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ |
Diyanet Meali: | “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy.” |
40:66 | قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبِّي |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbimden bana apaçık deliller gelince, Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı.” |
58:8 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَىٰ |
Diyanet Meali: | Gizlice konuşmaktan menedilip de, (menedildikleri şeyi işleyen ve günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları) görmedin mi? |
58:8 | ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ |
Diyanet Meali: | (Gizlice konuşmaktan menedilip de), menedildikleri şeyi işleyen ve günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları (görmedin mi)? |
59:7 | وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا |
Diyanet Meali: | Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. |
60:8 | لَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ |
Diyanet Meali: | Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, (sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmak)tan men etmez. |
60:9 | إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ |
Diyanet Meali: | Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, (sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmek)ten men eder. |
79:40 | وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَىٰ |
Diyanet Meali: | Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa…* |
96:9 | أَرَأَيْتَ الَّذِي يَنْهَىٰ |
Diyanet Meali: | Sen, (namaz kıldığında kulu bundan) engelleyeni gördün mü? * |
تَنَاهَى : Fiil-VI.
5:79 | كَانُوا لَا يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü! * |
إِنْتَهَى : Fiil-VIII.
2:192 | فَإِنِ انْتَهَوْا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. * |
2:193 | فَإِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَى الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır. |
2:275 | فَمَنْ جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّهِ فَانْتَهَىٰ فَلَهُ مَا سَلَفَ |
Diyanet Meali: | Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. |
4:171 | وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ انْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ |
Diyanet Meali: | “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. |
5:73 | وَاِنْ لَمْ يَنْتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır. |
8:19 | إِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَاءَكُمُ الْفَتْحُ وَإِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | (Ey inkârcılar!) Eğer fetih istiyorsanız işte size fetih geldi. Eğer (peygambere karşı gelmekten) vazgeçerseniz, bu sizin için daha hayırlı olur. |
8:38 | قُلْ لِلَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! İnkâr edenlere söyle: Eğer (iman edip, düşmanlık ve savaştan) vazgeçerlerse, geçmiş günahları bağışlanır. |
8:39 | فَإِنِ انْتَهَوْا فَإِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَصِيرٌ |
Diyanet Meali: | Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir. |
9:12 | فَقَاتِلُوا أَئِمَّةَ الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَا أَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ |
Diyanet Meali: | (Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa), küfrün elebaşlarıyla savaşın. Çünkü onlar yeminlerine riayet etmeyen kimselerdir. Umulur ki, vazgeçerler. |
19:46 | أَرَاغِبٌ أَنْتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْرَاهِيمُ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ |
Diyanet Meali: | “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım.” |
26:116 | قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!” * |
26:167 | قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!” * |
33:60 | لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ve Medine’de kötü haberler yayıp ortalığı karıştıranlar (tuttukları yoldan) vazgeçmezlerse, elbette seni onların üzerine gitmeye teşvik edeceğiz. |
36:18 | لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “(Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık). Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.” |
59:7 | وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُو |
Diyanet Meali: | Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. |
96:15 | كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ لَنَسْفَعًا بِالنَّاصِيَةِ |
Diyanet Meali: | Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden yakalarız. * |
مُنتَهَى : İsim. İsm-i Mef’ûl. İfti’âl Bâbı (VIII. Bâb).
53:14 | عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَىٰ |
Diyanet Meali: | Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında. * |
53:42 | وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ الْمُنْتَهَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz en son varış *. |
79:44 | إِلَىٰ رَبِّكَ مُنْتَهَاهَا |
Diyanet Meali: | Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir. * |
مُنْتَهُونَ : İsim. İsm-i Fâil. İfti’âl Bâbı (VIII. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: مُنْتَهٖى
5:91 | وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ |
Diyanet Meali: | (Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak); sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak (ister). Artık vazgeçiyor musunuz? |
نَاهُونَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: نَاهِى
9:112 | الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِ |
Diyanet Meali: | (Bunlar, …) iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. |
نُهَى : İsim. Çoğul. Tekili: نُهْيَةٌ
20:54 | كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ |
Diyanet Meali: | Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır. * |
20:128 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ibretler vardır. |