ك ف ف

KÖK HARFLER: ك ف ف

ANLAM: 

كَفَّ : Bir şeyden kaçınmak ya da çekinmek. Bir şeyden kaçınmasını veya çekinmesini sağlamak. Onu o şeyden engellemek, men etmek, alıkoymak, dizginlemek ya da savmak.

AÇIKLAMA:

xx

DİĞER BAZI TÜREVLER:

xx

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek
كَفَّ fiil-I 8 Bir şeyden kaçındı veya çekindi 48/24
كَافَّةٌ isim 5 Topyekun, topluca 2/208
كَفٌّ isim 2 El; parmaklarla avuç 13/14

Toplam 15

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Benzer Manada Kelimeler

  • كَفَّ (a)
  • كَفَّ (b)
    • تَوَقَّفَ > bak: و ق ف
    • أَوْقَفَ > bak: و ق ف
    • رَدَعَ
    • كَبَحَ
    • أَلْجَمَ
  • كَفٌّ (a)
  • كَفٌّ (b)
  • كَفَّةٌ
    • جَانِبٌ > bak: ج ن ب
    • نَاحِيَةٌ
  • كَفِيفٌ
  • كَافَّةٌ
    • جَمْعَاء > bak: ج م ع
    • قَاطِبَةٌ

Zıt Manada Kelimeler

  • كَفَّ (a)
  • كَفَّ (b)
    • أَجَازَ > bak: ج و ز
    • سَوَّغَ > bak: س و غ
    • سَمَحَ
    • أَبَاحَ
  • كَفٌّ
    • تَسْوِيغٌ > bak: س و غ
    • سَمَاحٌ
    • إِبَاحَةٌ
  • كَفِيفٌ
  • كَافَّةٌ

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Keff كَفّ Avuç. Çoğulu: Küfûf
Kefe كَفَة Terazi gözlerinden her biri. Terazi kefesi
Kâffe كَافَّة Hep. Bütün. Cümle.
Kifâf كِفَاف Yetecek kadar olma. Terazi kefeleri.
Kepçe ——— Sulu yiyecekleri karıştırmaya ve dağıtmaya yarayan, uzun saplı, yuvarlak ve derince kaşık.
Arapça + Farsça
Tekeffüf تَكَفُّف El uzatarak dilencilik etme. Avuç açma. Dilenme.
İstikfâf اِسْتِكْفَاف Dilenci gibi el uzatma. Kanaat etme, az şeyi yeter bulup razı olma.
Küfe كُفَّة Genellikle söğüt veya başka ağaç dallarından örülen, yük taşımaya yarayan, kaba ve dayanıklı sepet. Kefen

Kefe kelimesi, “1. avuç, el ayası, 2. kepçe, çanak, terazi gözü” anlamındaki kaffa (كفّة) sözcüğünden gelmektedir. (Nişanyan Sözlük) 

Küfe kelimesi, “hasırdan veya ince tahtadan yapılmış sepet” anlamındaki kuffa (كفّة) sözcüğünden gelmektedir. (Nişanyan Sözlük)

Kefen kelimesi kefene (كفن) fiilinden gelmektedir fakat bu kelimenin nihai anlamı “hasır küfe, cenaze defni için kullanılan hasır sepet” anlamındaki kuffa (كفّة) sözcüğünden gelir. (Nişanyan Sözlük) 

Tekfin kelimesi, “kefenleme” anlamındaki tekfîn (تكفين) sözcüğünden gelmektedir.

Nişanyan Sözlük, kepçe kelimesinin Farsça kökenli olduğunu söyler. Bu kelime, “«avuç gibi şey», tas, kepçe” anlamındaki kafçe (كفچه) sözcüğünden gelmektedir. Fakat bu kelimenin “kep/kef” kısmı, “avuç, el ayası” anlamına gelen Arapça kaffa (كفّة) kelimesi ile ortak bir köke sahiptir.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

كَفَّ :  Fiil-I. 

4:77 أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ
Diyanet Meali: Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın…” denilenleri görmedin mi?
4:84 عَسَى اللَّهُ أَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُوا
Diyanet Meali: Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü kırar.
4:91 فَإِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُوا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّوا أَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ
Diyanet Meali: Eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları yakalayın..
5:11 إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَنْ يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ
Diyanet Meali: Hani bir topluluk size el uzatmaya (tecavüze) kalkışmıştı da, Allah (buna engel olmuş) onların ellerini sizden çekmişti.
5:110 وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنْكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ
Diyanet Meali: Hani sen, İsrailoğullarına açık mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan kurtarmıştım.
21:39 لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ
Diyanet Meali: İnkâr edenler, yüzlerinden ateşi savamayacakları vakti bir bilseler!
48:20 فَعَجَّلَ لَكُمْ هَٰذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْ
Diyanet Meali: Şimdilik bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir.
48:24 وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ
Diyanet Meali: O, Mekke’nin göbeğinde, (sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra), onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendir.

كَافَّةٌ : İsim. 

2:208 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً
Diyanet Meali: Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslâm’a) girin.
9:36 وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكِينَ كَافَّةً
Diyanet Meali: (Fakat) Allah’a ortak koşanlar (sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa), siz de onlarla topyekûn savaşın.
9:36 كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةً
Diyanet Meali: Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa, (siz de onlarla topyekûn savaşın).
9:122 وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَافَّةً
Diyanet Meali: (Ne var ki) mü’minlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir.
34:28 وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا
Diyanet Meali: Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

كَفَّيْ : İsim. İkili isim. Nasb / Cerr Hali (Nun düşmüş). Tekili: كَفٌّ

13:14 لَا يَسْتَجِيبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ إِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاءِ
Diyanet Meali: …onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak (ağzına gelsin diye) suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. 
18:42 وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلَىٰ مَا أَنْفَقَ فِيهَا
Diyanet Meali: Derken bütün serveti helâk edildi. (Yıkılmış çardakları üzerine çökmüş hâldeki bağına) yaptığı harcamalar karşısında ellerini oğuşturuyordu.