KÖK HARFLER: أ و ل
ANLAM:
اٰلَ : Birisine dönmek ya da başvurmak. (Bir şey) azalmak, yetersiz ve eksik kalmak. Önde yer almak; önce, ilk veya başta gelmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اٰلَ (geniş zamanlı يَؤُولُ):
اٰلَ اِلَيْهِ : Ona döndü ya da başvurdu.
اٰلَ عَنْهُ : Ondan geri döndü veya eski haline döndü.
اٰلَ اِلَيْهِ بِنَسَبٍ : Onunla akrabalık bağı vardı.
اٰلَ الشَّىْءُ : O şey azaldı veya yetersiz ve eksik kaldı.
اٰلَ اللَّبَنُ : Süt yoğunlaştı.
اٰلَ مِنْ فُلَانٍ : Birinden kaçtı.
اٰلَ (geniş zamanlı يَؤُولُ veya اَوِلَ geniş zamanlı يَاْوَلُ) aynı zamanda şu anlamlara da gelir: O kişi veya şey önde yer aldı; önceydi, ilk veya başta gelendi. Eşanlamlısı: وَاَلَ: muhtemelen bu sözcükten türemiştir.
اٰلَ رَعِيَّتَهُ : Tebalarını yönetti veya onlara hükmetti; onların meselelerini yönetti.
اٰلَ عَلَيْهِمْ : Onlar üzerinde hakimiyet kurdu; meselelerini yönetti.
اٰلَ مَالَهُ : Servetini iyi bir şekilde idare etti.
اَوَّلَ الرُّؤْيَا : Rüyayı açıkladı, yorumunu yaptı.
تَاْوِيلٌ (mastar isim): Yorum veya açıklama; mana; tabir; nihai sonucu açıklama; son; netice, bir şeyin sonucu veya akıbeti.
اٰلٌ : Bir adamın mesela اَهْل (bir aile) ile durumu: onun ilişkileri; hısımları; aynı baba veya atadan gelen en yakın soy ilişkileri; evindeki insanlar; yandaşları; arkadaşları; bir lidere mensupları olarak din veya akrabalık açılarından bağı olan kişiler. Bu kelime “Ehil, aile, akraba, yakınlar” demektir. İzafetle kullanılır. Ekseriya hanedan sahiplerine izafe edilir.
اٰلُ النَّبِىِّ : Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) yandaşları, akrabalığı olanlar veya olmayanlar, hısımları (yandaşları olsun veya olmasın) ve eşleri.
اَوَّلٌ : İlk; başta gelen.
الاَوَّل : Ahirin zıddı olup, ilk, birinci, önceki, evvelki manasına gelir. Müennes (dişil)i: اُولٰي Çoğulu: اَوَائِلُ-اَوَّلِينَ-اَوَّلُونَ
اُلُوا veya اُولُوا (çoğuldur ve tekil hali yoktur; اُولَاتُ dişi hali) Sahip olma, sahiplik; işleyicileri; işlenmişler; imalatlar.
اُولُو الْاَمْرِ : Yetki sahibi veya yetkisi olan.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
أَوَّلٌ | isim | 82 | İlk; başta gelen | 2/41 | Müennes: أُولَى |
أُولُو | isim | 45 | Sahip olma, sahiplik | 2/179 |
|
آلٌ | isim | 26 | Ehil, aile, akraba, yakınlar | 2/49 |
|
تَأْوِيلٌ | isim | 17 | Yorum veya açıklama | 12/21 |
|
| Toplam | 170 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- آلَ
- تَأَوَّلَ
- آلٌ
- أَوَّلُ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Evvel | أَوَّل | İlk. İlk başlangıç. | Çoğul: Evvelûn, Evvelîn, Evâil |
Evvelâ | أَوَّلًا | Önce, ilk önce, ilkin. |
|
Evveliyyet | أَوَّلِيَّة | *Evvel oluş. |
|
Evveliyyât | أَوَّلِيَّات | *Başlangıçlar. |
|
Ûlâ | أُولٰى | Birinci, ilk, evvel. |
|
Âl | آل | Sülale, soy, hanedan. |
|
Meâl | مَآل | 1: Anlam, kavram, mefhum. 2: Ortaya çıkan şey, sonuç, netice. |
|
Te’vîl | تَأْوِيل | Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme. Başka anlam verme. Yorum. Yorumlama. |
|
Müevvil | مُؤَوِّل | Başka mana veren. Başka mana ile açıklayan. Tevil eden. |
|
Müevvel | مُؤَوَّل | Te’vil edilmiş. Zahiri manadan başka mana verilmiş. Tefsir edilmiş olan. Tabir edilmiş. |
|
Teevvül | تَأَوُّل | Manası başka olma. Başka anlama gelme. |
|
Âlet | آلَة | Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne. |
|
Te’vil, bir sözü veya davranışı, görünür anlamından başka bir anlamda kabul etmek, onu esas anlamına geri çevirmektir.
Alet kelimesi bu kökten gelir, “düzen, düzenek, araç” anlamındadır. Kök anlam “döndü, geri döndü, geri geldi” şeklindedir. Bu kelimenin nihai anlamı da “dönen şey,” belki “çömlekçi çarkı” olmalıdır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
أَوَّلٌ : İsim. Müennes: أُولَى
2:41 | وَلَا تَكُونُوا أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ |
Diyanet Meali: | Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. |
3:96 | إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir. * |
5:114 | تَكُونُ لَنَا عِيدًا لِأَوَّلِنَا وَآخِرِنَا |
Diyanet Meali: | (Meryem oğlu İsa, “Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki); önce gelenlerimize (zamanımızdaki dindaşlarımıza) ve sonradan geleceklerimize bir bayram (ve senden gelen bir mucize) olsun.” |
6:14 | قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi.” |
6:25 | يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler. |
6:163 | لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذَٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.” * |
7:38 | قَالَتْ أُخْرَاهُمْ لِأُولَاهُمْ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ أَضَلُّونَا |
Diyanet Meali: | (Nihayet hepsi orada toplandığı zaman) peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için, “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar.” |
7:39 | وَقَالَتْ أُولَاهُمْ لِأُخْرَاهُمْ فَمَا كَانَ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ |
Diyanet Meali: | Öncekiler sonrakilere, “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur.” derler. |
7:143 | فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi. |
8:31 | لَوْ نَشَاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هَٰذَا إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “İstesek biz de bunun benzerini elbette söyleriz. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.” |
8:38 | وَإِنْ يَعُودُوا فَقَدْ مَضَتْ سُنَّتُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer (düşmanlık ve savaşa) dönerlerse, öncekilere uygulanan ilâhî kanun devam etmiş olacaktır. |
9:13 | وَهَمُّوا بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَءُوكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | (Yeminlerini bozan), peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan (bir kavimle savaşmaz mısınız)? |
9:108 | لَمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَىٰ مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَنْ تَقُومَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. |
15:10 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik. * |
15:13 | لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Önceki milletlerin (helâkine dair Allah’ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur’an’a) inanmazlar. * |
17:5 | فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَنَا |
Diyanet Meali: | Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. |
17:7 | وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | Daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis’e) girsinler … diye… |
17:51 | فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُعِيدُنَا قُلِ الَّذِي فَطَرَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | Diyecekler ki: “Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek?” De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” |
17:59 | وَمَا مَنَعَنَا أَنْ نُرْسِلَ بِالْآيَاتِ إِلَّا أَنْ كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ |
Diyanet Meali: | Bizi, (Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. |
18:48 | وَعُرِضُوا عَلَىٰ رَبِّكَ صَفًّا لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, “Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz…” denir. |
18:55 | إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلًا |
Diyanet Meali: | (İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine), ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri engel olmuştur). |
20:65 | قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَىٰ |
Diyanet Meali: | Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz” dediler. * |
21:5 | بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِآيَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الْأَوَّلُونَ |
Diyanet Meali: | “Hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin.” |
21:104 | كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ |
Diyanet Meali: | Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız. |
23:81 | بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler. * |
25:5 | وَقَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ اكْتَتَبَهَا |
Diyanet Meali: | “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir…” dediler. |
26:51 | إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” * |
26:137 | إِنْ هَٰذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir.” * |
26:196 | وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu (Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı. * |
27:68 | إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.” |
28:43 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. |
28:70 | لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَىٰ وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | (O, Allah’tır). O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’na mahsustur. |
33:33 | وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. |
35:43 | فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. |
36:79 | قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir.” |
37:59 | إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ |
Diyanet Meali: | “Nasıl, ilk ölümümüzden başka (ölmeyecek miymişiz)? Bize azap edilmeyecek miymiş?” * |
37:168 | لَوْ أَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı…” * |
39:12 | وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi.” * |
41:21 | وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | “İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O’na döndürülüyorsunuz.” |
43:6 | وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki daha önceki toplumlara da nice peygamberler göndermiştik. * |
43:8 | فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشًا وَمَضَىٰ مَثَلُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, onlardan daha çetinlerini de helâk ettik. Öncekilerin örneği geçti! * |
43:81 | قُلْ إِنْ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.” * |
44:35 | إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِينَ |
Diyanet Meali: | “İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz.” * |
44:56 | لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. |
46:17 | فَيَقُولُ مَا هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu. |
53:25 | فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Oysa, Ahiret de dünya da Allah’ındır. * |
53:50 | وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz O, önce gelen Âd kavmini (ve Semûd kavmini) helâk etti…* |
53:56 | هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır. * |
56:13 | ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Onların çoğu öncekilerdendir. * |
56:39 | ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Bunların birçoğu öncekilerdendir. |
56:49 | قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler…” * |
56:62 | وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya! * |
57:3 | هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | O, ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir. * |
59:2 | هُوَ الَّذِي أَخْرَجَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مِنْ دِيَارِهِمْ لِأَوَّلِ الْحَشْرِ |
Diyanet Meali: | O, kitap ehlinden inkâr edenleri ilk toplu sürgünde yurtlarından çıkarandır. |
68:15 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der. * |
77:16 | أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Biz öncekileri helâk etmedik mi? * |
77:38 | هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır. * |
79:25 | فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı. * |
83:13 | إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der. * |
92:13 | وَإِنَّ لَنَا لَلْآخِرَةَ وَالْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir. * |
93:4 | وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır. * |
9:83 | إِنَّكُمْ رَضِيتُمْ بِالْقُعُودِ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَاقْعُدُوا مَعَ الْخَالِفِينَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü siz baştan yerinizde oturup kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte oturun.” |
9:100 | وَالسَّابِقُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ |
Diyanet Meali: | İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar… |
16:24 | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ مَاذَا أَنْزَلَ رَبُّكُمْ قَالُوا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara “Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman, “Öncekilerin masalları” dediler. * |
20:21 | قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “Tut onu. Korkma! Biz, onu yine eski durumuna döndüreceğiz.” * |
20:51 | قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Ya geçmiş nesillerin hâli ne olacak?” dedi. * |
20:133 | أَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Önceki kitaplarda olanların apaçık delili (olan Kur’an) onlara gelmedi mi? |
23:24 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.” |
23:68 | أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? |
23:83 | إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Bu, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir. |
26:26 | قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir” dedi. * |
26:184 | وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.” * |
28:36 | وَمَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz geçmiş atalarımızın zamanında böyle bir şeyin varlığını duymadık.” |
37:17 | أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ |
Diyanet Meali: | “Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?” * |
37:71 | وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı. * |
37:126 | اللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah…* |
44:8 | يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Yaşatır, öldürür. O, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir. |
50:15 | أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler. * |
56:48 | أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ |
Diyanet Meali: | “Evvelki atalarımız da mı?” * |
87:18 | إِنَّ هَٰذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda vardır. * |
6:94 | وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَىٰ كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. |
6:110 | وَنُقَلِّبُ أَفْئِدَتَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِهِ أَوَّلَ مَرَّةٍ |
Diyanet Meali: | Biz onların kalplerini ve gözlerini ters döndürürüz de ilkin ona iman etmedikleri gibi (mucize geldikten sonra da inanmazlar)… |
أُولُو : isim.
2:179 | وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. |
2:197 | وَتَزَوَّدُوا فَإِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوَىٰ وَاتَّقُونِ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının. |
2:269 | فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | (Kime hikmet verilmişse), şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar. |
3:7 | آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” (derler. Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar. |
3:13 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | Basireti olanlar için bunda elbette ibret vardır. |
3:18 | شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَأُولُو الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ |
Diyanet Meali: | Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şâhitlik ettiler. |
3:190 | وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِأُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | (Göklerin ve yerin yaratılışında), gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. |
4:8 | وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin… |
4:59 | أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. |
4:83 | وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَىٰ أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Kendilerine güvenlik, barış veya korku, savaş ile ilgili bir haber geldiğinde onu yayarlar). Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm) çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. |
4:95 | لَا يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ غَيْرُ أُولِي الضَّرَرِ |
Diyanet Meali: | Mü’minlerden özür sahibi olmaksızın (cihattan geri kalıp) oturanlarla, (Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler) eşit olamazlar. |
5:100 | فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ |
Diyanet Meali: | Ey akıl sahipleri! Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. |
8:75 | وَأُولُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَىٰ بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha lâyıktırlar. |
9:86 | اسْتَأْذَنَكَ أُولُو الطَّوْلِ مِنْهُمْ وَقَالُوا ذَرْنَا نَكُنْ مَعَ الْقَاعِدِينَ |
Diyanet Meali: | (“Allah’a iman edin ve Resûlü ile birlikte cihat edin” diye bir sûre indirildiğinde), onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve “Bizi bırak da oturup kalanlarla birlikte olalım” dediler. |
9:113 | وَلَوْ كَانُوا أُولِي قُرْبَىٰ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra, -yakınları da olsalar- (Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne de mü’minlere). |
11:116 | فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْاَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! |
12:111 | لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِأُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. |
13:19 | إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar. |
14:52 | وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | (Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar), Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye (insanlara bir bildiridir). |
17:5 | فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. |
20:54 | كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ |
Diyanet Meali: | Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır. * |
20:128 | يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ |
Diyanet Meali: | Yurtlarında dolaşıp durdukları, (kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi)? Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ibretler vardır. |
24:22 | وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, (düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. |
24:22 | أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَىٰ وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ |
Diyanet Meali: | (İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler) yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine (yemin etmesinler). |
24:31 | أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ |
Diyanet Meali: | (Zinetlerini), … yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden … (başkalarına göstermesinler). |
24:44 | يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | Allah, geceyi ve gündüzü döndürüp duruyor. Şüphesiz bunda basiret sahibi olanlar için bir ibret vardır. * |
27:33 | قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Biz güçlü kimseleriz…” |
27:33 | وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ |
Diyanet Meali: | “Ve çetin savaşçılarız. Emir senin.” |
28:76 | وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ |
Diyanet Meali: | Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. |
33:6 | وَأُولُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَىٰ بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitab’ına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. |
35:1 | جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَثْنَىٰ وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ |
Diyanet Meali: | (Hamd, gökleri ve yeri yaratan), melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan (Allah’a mahsustur). |
38:29 | لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | (Bu Kur’an), âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye (sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır). |
38:43 | وَوَهَبْنَا لَهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik. * |
38:45 | وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ أُولِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an. * |
39:9 | إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar. |
39:18 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُولَٰئِكَ هُمْ أُولُو الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | İşte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. |
39:21 | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki bunda akıl sahipleri için bir öğüt vardır. |
40:54 | هُدًى وَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olarak…* |
46:35 | فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُولُو الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) O hâlde, yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret. |
48:16 | سَتُدْعَوْنَ إِلَىٰ قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | “Siz, güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız.” |
59:2 | فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِ |
Diyanet Meali: | Ey basiret sahipleri, ibret alın. |
65:4 | وَأُولَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَنْ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. |
65:6 | وَإِنْ كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّىٰ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. |
65:10 | فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ الَّذِينَ آمَنُوا |
Diyanet Meali: | O hâlde, ey iman etmiş olan akıl sahipleri, Allah’a karşı gelmekten sakının! |
73:11 | وَذَرْنِي وَالْمُكَذِّبِينَ أُولِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. * |
آلٌ : İsim.
2:49 | وَإِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan Firavun ailesinden kurtarmıştık. |
2:50 | فَأَنْجَيْنَاكُمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Hani, sizin için denizi yarmış), sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda boğmuştuk. |
2:248 | فِيهِ سَكِينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَىٰ وَاٰلُ هٰرُونَ |
Diyanet Meali: | “Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır.” |
2:248 | وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلَائِكَةُ |
Diyanet Meali: | Hârûn ailesinin (geriye bıraktığından kalıntılar vardır). Onu melekler taşımaktadır.” |
3:11 | كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bunların durumu) Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir: |
3:33 | إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَىٰ آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) … seçip (âlemlere) üstün kıldı. |
3:33 | وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Ve İmran ailesini (soyunu seçip) âlemlere (üstün kıldı). |
4:54 | فَقَدْ آتَيْنَا آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. |
7:130 | وَلَقَدْ أَخَذْنَا آلَ فِرْعَوْنَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِنَ الثَّمَرَاتِ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, Firavun ailesini, (öğüt alsınlar diye) yıllarca süren kıtlık ve ürün eksikliği ile cezalandırdık. |
7:141 | وَإِذْ أَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Hani sizi Firavun ailesinden kurtarmıştık. Onlar size en kötü işkenceyi uyguluyorlardı. |
8:52 | كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bunların durumu tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr etmişlerdi… |
8:54 | كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Bunların durumu, tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlamışlardı… |
8:54 | فَأَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَأَغْرَقْنَا آلَ فِرْعَوْنَ |
Diyanet Meali: | Biz de onları günahları sebebiyle helâk etmiştik ve Firavun ailesini de suda boğmuştuk. |
12:6 | وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَىٰ آلِ يَعْقُوبَ |
Diyanet Meali: | “(Daha önce ataların İbrahim ve İshak’a) nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır.” |
14:6 | اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ أَنْجَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ |
Diyanet Meali: | “Allah’ın size olan nimetini anın. Hani O sizi, Firavun ailesinden kurtarmıştı.” |
15:59 | إِلَّا آلَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir. Lût’un karısı dışında) onların hepsini kurtaracağız. * |
15:61 | فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ |
Diyanet Meali: | Elçiler (melekler) Lût’un ailesine gelince…* |
19:6 | يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا |
Diyanet Meali: | “(Bana kendi tarafından); bana ve Yakub hanedanına varis olacak (bir çocuk bağışla) ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!” * |
27:56 | أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ |
Diyanet Meali: | “Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış(!)” |
28:8 | فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا |
Diyanet Meali: | Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. |
34:13 | اِعْمَلُٓوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا وَقَلِيلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ |
Diyanet Meali: | Ey Davûd ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır. |
40:28 | وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ |
Diyanet Meali: | Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü’min bir adam şöyle dedi… |
40:45 | وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Firavun ailesini, azâbın en kötüsü kuşattı. |
40:46 | وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir. |
54:34 | إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgâr gönderdik. Yalnız Lût’un ailesi başka. (Katımızdan bir nimet olarak) bir seher vakti onları kurtardık. * |
54:41 | وَلَقَدْ جَاءَ آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Firavun’un ailesine de uyarıcılar gelmişti. * |
تَأْوِيلٌ : İsim. Mastar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
3:7 | فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ |
Diyanet Meali: | (Kalplerinde bir eğrilik olanlar), fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. |
3:7 | وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. |
4:59 | ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا |
Diyanet Meali: | Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. |
7:53 | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا تَأْوِيلَهُ |
Diyanet Meali: | Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek) Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini) bekliyorlar. |
7:53 | يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki… |
10:39 | بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ |
Diyanet Meali: | Hayır öyle değil. Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve kendilerine yorumu gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. |
12:6 | وَكَذَٰلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | “İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek…” |
12:21 | وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. |
12:36 | نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz.” |
12:37 | قَالَ لَا يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَا |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm.” |
12:44 | وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ الْأَحْلَامِ بِعَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Biz böyle düşlerin yorumunu bilmiyoruz.” |
12:45 | وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَا أُنَبِّئُكُمْ بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ |
Diyanet Meali: | (Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olanı), nice zamandan sonra (Yûsuf’u) hatırladı ve, “Ben size onun yorumunu haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin” (dedi). |
12:100 | وَقَالَ يَا أَبَتِ هَٰذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur.” |
12:101 | رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin.” |
17:35 | وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا |
Diyanet Meali: | (Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın), doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir. |
18:78 | سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا |
Diyanet Meali: | “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.” |
18:82 | ذَٰلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا |
Diyanet Meali: | “İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.” |