KÖK HARFLER: ح د د
ANLAM:
حَدَّ : Bir kişi veya şeye engel olmak, mani olmak, engel teşkil etmek; alıkoymak, zaptetmek, mahrum bırakmak, yasaklamak, kısıtlamak; bir kişiyi bir şeyden geri püskürtmek, defetmek, bertaraf etmek.
AÇIKLAMA:
x
حَدٌّ : İki nesnenin karışmasına mani olan aralarındaki engel, sınır. “Şöyle bir şeye, ayırt edilmesini sağlayacak bir حَدٌّ koydum” anlamında حَدَدْتُ كَذَا denir.
حَدُّ الدَّارِ : Bir evin diğerinden ayırt edilmesini sağlayan sınır.
حَدُّ الشَّيْءِ : Bir nesneyi, sahip olduğu anlamı ihata eder ve başkasından da ayırt eder bir şekilde vasfetmek.
“Zina ve içkinin had cezasının” حَدُّ الزِّنَا ve حَدُّ الْخَمْرِ olarak adlandırılmasının nedeni, bu işe cüret eden kişinin bir daha bunun benzerini tekrarlamasına ve
başkalarının da onun girdiği bu yola girmesine mani, engel olmasıdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırını aşarsa (65/1); تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَعْتَدُوهَا Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, onları aşmayın (2/129);اَلأعْرَابُ أشَدُّ كُفْراً وَنِفَاقاً وَأجْدَرُ ألاََّ يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا أنْزَلَ اللّهُ Bedevi Araplar kâfirlikte ve münafıklıkta daha aşırı; Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını bilmemeye daha yatkın kimselerdir (9/97). Buradaki حُدُودٌ kelimesi “hükümler” anlamındadır.
Şöyle denmiştir: Bununla “Allah’ın indirdiğinin taşıdığı anlamların hakikatleri kastedilmiştir. Allah’ın hudutları dört kısımdır:
- Bir kısmının, artırma ya da eksiltme yoluyla aşılması caiz değildir. Mesela farz namazlardaki rekat sayıları gibi.
- Bir kısmının artırılması caizdir fakat eksiltilmesi caiz değildir. Bunun en tipik örneği zekâttır. Alt sınırı korunmuş, üst sınırı serbest bırakılmıştır.
- Bir kısmının eksiltilmesi caizdir fakat artırılması caiz değildir.
- Bir kısmında ise, bunların her ikisi de caizdir.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ Allah’a ve Peygamberine karşı gelenler (58/5). Yani “Allah ve Resulü ile mücadele edenler ya da onlara karşı gelenler…” Bu kullanımda göz önünde bulundur lan nokta ya مُمَانَعَةٌ (mücadele etme veya karşı gelme) anlamı ya da “demirin kullanılmasıdır”.
حَدِيدٌ : Demir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَأنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ …bir de demiri indirdik, onda hem çetin bir sertlik… (57/25).
حَدَّدْتُ السِّكِّينَ : Bıçağın ağzını (حَدٌّ) incelttim.
أحْدَدْتُهُ : Şuna bir حَدٌّ yaptım, onun için bir sınır belirledim.
Temelde bu anlamlara geldikten sonra, mesela görme duyusu ve basiret gibi, “ya yapı yönünden ya da anlam yönünden zâtında bir incelik ya da keskinlik bulunan her şey” için حَدِيدٌ kelimesi kullanılır. Bundan dolayı mesela “Onun bakışı ince ya da keskindir” anlamında هُوَ حَدِيدُ النَّظَر ve “Onun anlayışı ince ya da keskindir” anlamında هُوَ حَدِيدُ الْفَهْم denilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ Bugün artık gözün/görüşün kesindir (50/22).
“Bir demir (حَدِيدٌ) gibi tesir eden, etkili olan dile “keskin dil” anlamında لِسَانٌ حَدِيدٌ denir. Bir yönüyle لِسَانٌ صَارِمٌ ve لِسَانٌ مَاضٍ kullanımlarına benzer. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: سَلَقُوكُم بِألْسِنَةٍ حِدَادٍ Sizi keskin dilleriyle incitirler (33/19).
Men etme, engelleme anlamı olduğu düşünüldüğünden dolayı “kapıcı” حَدَّادٌ diye adlandırılmıştır. Ayrıca “rızkı ve bahtı, şansı kesilmiş adama” رَجُلٌ مَحْدُودٌ denmiştir. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَدَّ (geniş zaman يَحُدُّ mastar ismi حَدٌّ): O kişi veya şey o kişi veya şeye engel oldu, mani oldu, engel teşkil etti, alıkoydu, zaptetti, mahrum bıraktı, yasakladı ya da kısıtladı; bir kişiyi bir şeyden geri püskürttü, defetti ya da bertaraf etti.
حَدَّ السِّكِّينَ : Bıçağı biledi.
حَدَّ بَصَرَهُ اِلَيْهِ : O kişiye ya da şeye keskin bir bakış attı, kararlı ya da dikkatli bir bakış attı.
حَدٌّ : Önleme, engelleme, bir engel, bir kısıtlama, engelleme, yasaklama veya tecrit; Allah’ın (c.c.) sınırlayıcı hükmü veya emri; birbirlerine karışmasını önlemek için iki şey ya da yer arasında bulunan bir bölme, bir sınır, hudud, bir duvar veya bir set; bir limit veya sınır; bir tanım; bir şeyin uç sınırı ya da en ucu; eşik; cephane ve silahlar; bir kenar, bölge veya taraf; rütbe, kademe veya mevki (çoğul hali: حُدُودٌ).
جَاوَزَ الْحَدَّ : Haddi (sınırı) aştı.
تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ : İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır (2:187).
حِدَةٌ : bir kılıcın veya bıçağın keskinliği ya da asabiyetin keskinliği.
حَدِيدٌ : Demir; keskin kılıç; silah; demirden alet (çoğul hali حَدَائِدُ).
رَجُلٌ حَدِيدٌ : Keskin zekâya veya anlayışa sahip bir adam.
رَائِحَةٌ حَدِيدَةٌ : Keskin bir koku.
حَادَّهُ اَوْ حَادَدَهُ : Onun düşmanıydı ya da düşmanı oldu; ona karşı sinirliydi ya da kızgındı ya da o hale geldi.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
حَادَّ | fiil-III | 4 | Muhalefet etti, düşmanlık yaptı, hücum etti | 58/22 |
|
حُدُودٌ | isim | 14 | Sınır, hudut (Çoğul) | 2/230 | Tekili: حَدٌّ |
حَدِيدٌ | isim | 6 | Keskin, demir | 17/50 |
|
حِدَادٌ | isim | 1 | Keskin (Yaralayıcı, dokunaklı) (Çoğul) | 33/19 | Tekili: حَدِيدٌ |
| Toplam | 25 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَدَّدَ
- أَحَدَّ
- اِحْتَدَّ
- حَدٌّ
- شَفَا > bak: ش ف و
- نَصْلٌ
- شِفْرَةٌ
- شَفَيرٌ
- حَادٌّ
- حِدَّةٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hadd | حَدّ | Sınır. Çizgi. Uç. Cürüm. Şeriatın ceza hükümlerinin tatbiki. | Çoğul: Hudûd |
Hadîd | حَدِيد | Demir, çelik. Sert, kavî olan. | Çoğul: Hadâid |
Hadde | حَدَّة | 1: Madenleri tel durumuna getirmek için kullanılan ve türlü çapta delikleri olan çelik araç. 2: Haddeleme işleminde,haddelenen parçaları indirgeyen silindir biçimli sert demir ya da çelikten yapılmış araç. |
|
Hidâd | حِدَاد | Dul olan bir kadının matem tutup süsten vazgeçmesi. |
|
Hiddet | حِدَّة | Öfke, kızgınlık. |
|
Hidâdet | حِدَادَة | Demircilik. |
|
Mahdûd | مَحْدُود | Sınırlı. |
|
Haddâd | حَدَّاد | Demir işleri yapan usta, demirci, çilingir. |
|
Muhaddid | مُحَدِّد | Keskinleştirici, bileyici. |
|
Muhadded | مُحَدَّد | Sınırı belirtilmiş olan. Sınırlanmış, tahdid edilmiş. |
|
Tahdîd | تَحْدِيد | Sınırlama, daraltım. |
|
İhdâd | إِحْدَاد | Keskinleştirme. |
|
İnhidâd | اِنْحِدَاد | Keskinleşme, incelme, sivri olma. |
|
İhtidâd | اِحْتِدَاد | Keskinleşmek. |
|
Muhadde | مُحَدَّة | Bilenmiş. | ؟؟؟ |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَادَّ : Fiil-III.
9:63 | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّهُ مَنْ يُحَادِدِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَأَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Allah’a ve Resûlüne karşı gelen kimseye, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmediler mi? |
58:5 | إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ كُبِتُوا كَمَا كُبِتَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve Resûlüne düşmanlık edenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. |
58:20 | إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ فِي الْأَذَلِّينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve peygamberine düşman olanlar var ya, işte onlar en aşağı kimselerin arasındadırlar. * |
58:22 | لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. |
حُدُودٌ : İsim. Çoğul. Tekili: حَدٌّ
2:187 | تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا |
Diyanet Meali: | Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. |
2:229 | إِلَّا أَنْ يَخَافَا أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında.. |
2:229 | فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيمَا افْتَدَتْ بِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer onlar Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur. |
2:229 | تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَعْتَدُوهَا |
Diyanet Meali: | Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşmayın. |
2:229 | وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir. |
2:230 | فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا أَنْ يَتَرَاجَعَا إِنْ ظَنَّا أَنْ يُقِيمَا حُدُودَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Onlar (kadın ile ilk kocası) Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. |
2:230 | وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın, anlayan bir toplum için açıkladığı ölçüleridir. |
4:13 | تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ |
Diyanet Meali: | İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu cennetlere sokar. |
4:14 | وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. |
9:97 | الْأَعْرَابُ أَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَأَجْدَرُ أَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ |
Diyanet Meali: | Bedevîler inkâr ve nifak bakımından daha ileri ve Allah’ın peygamberine indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. |
9:112 | وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | …Kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele. |
58:4 | ذَٰلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bunlar, Allah’a ve Resûlüne hakkıyla iman edesiniz, diyedir. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. |
65:1 | لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِنْ بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Apaçık bir hayâsızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. |
65:1 | وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. |
حَدِيدٌ : İsim.
17:50 | قُلْ كُونُوا حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا |
Diyanet Meali: | De ki: “(Şüphe mi var?) İster taş olun ister demir!” * |
18:96 | آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ |
Diyanet Meali: | “Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. |
22:21 | وَلَهُمْ مَقَامِعُ مِنْ حَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Onlar için bir de demirden topuzlar vardır. * |
34:10 | يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ |
Diyanet Meali: | “Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tespih edin” dedik ve … demiri ona yumuşattık. |
50:22 | فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ |
Diyanet Meali: | “Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir” (denir.)” |
57:25 | وَأَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar). |
حِدَادٌ : İsim. Çoğul. Tekili: حَدِيدٌ
33:19 | فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِأَلْسِنَةٍ حِدَادٍ أَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ |
Diyanet Meali: | Korku gidince de ganimete karşı aşırı düşkünlük göstererek sizi keskin dillerle incitirler. |