KÖK HARFLER: ق ط ع
ANLAM:
قَطَعَ : Bir şeyi kesmek. Yol kesmek. Arkadaşıyla tüm ilişkilerini kesmek. Bir şeyi parça parça kesmek; o şeyi parçalamak, yırtmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
قَطَعَ | fiil-I | 12 | Kesti | 59/5 | Meçhulü: قُطِعَ |
قَطَّعَ | fiil-II | 12 | Çokca yahut iyice kesti | 12/31 | Meçhul: قُطِّعَ Meçhul Muzari: يُقَطَّعُ |
تَقَطَّعَ | fiil-V | 5 | Acıktı, kopukluk oldu | 6/94 |
|
قِطْعٌ | isim | 4 | Parça, bölüm | 11/81 | Çoğul: قِطَعٌ |
قَاطِعَةٌ | isim | 1 | Katileştiren, kesinlik kazandıran | 27/32 |
|
مَقْطُوعٌ | isim | 2 | Helak olmuş; helak edilmiş | 15/66 | Müennes: مَقْطُوعَةٌ |
| Toplam | 36 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
- قَطَعَ
- تَقَطَّعَ
- قِطْعَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- قَطَعَ
- تَقَطَّعَ
AÇIKLAMA:
FASL ile KAT‘ kelimeleri arasındaki fark
( ف ص ل – ق ط ع )
Fasl (ayırmak), açıkça görülen bir kesme, koparma işlemidir. Kat‘ ise, açık da olabilir veya gizli de olabilir, yapışık ve karışık bir şeyi kesmek gibi. Bu nedenle ayrılan şeylerin biri diğerinden tam olarak ayrılmadıkça, fasl kelimesi kullanılmaz. Buradan hareketle, birinin haklı olduğu ortaya çıktığı zaman, iki hasımın aralarını ayırmaya fasıl denir. Dolayısıyla, bu kişinin arkadaşıyla alakası ortadan kalkar ve ikisi birbirinden ayrılmış olurlar. (Farklar Sözlüğü 211) Bknz: ( ف ص ل )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Kat’ | قَطْع | Kesme, ayırma. | Mesafe kat’ etmek |
Kat’î | قَطْعِى | Kesin. |
|
Kat’an | قَطْعًا | Hiçbir zaman, asla, katiyyen. |
|
Kâtı’ (Kâtıa) | قَاطِع | Kesen, kesici. |
|
Kıt’a | قِطْعَة | Dünyanın kara parçalarından her biri. |
|
Kıtâât | قِطَاعَات | Bölümler, cüzler, parçalar. |
|
Maktû’ (Maktûa) | مَقْطُوع | Kesilmiş, kat olunmuş. | Çoğulu: Maktûât |
Maktûan | مَقْطُوعًا | Toptan. |
|
Makta’ | مَقْطَع | Kesilen yer, kat’edilen yer, kesinti yeri. |
|
Mukâtaa | مُقَاطَعَة | Kesişmek. |
|
İktâ’ | إِقْطَاع | İslâm devletlerinde hükümdarın, bir hizmet karşılığı olarak bir toprak ya da gelirini bir memura ya da askere vermesi yöntemi. |
|
İktâât | إِقْطَاعَات | Vakfedilen arazi. |
|
İnkıtâ’ | اِنْقِطَاع | Kesilme, kesinti. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
قَطَعَ : Fiil-I. Meçhulü: قُطِعَ
2:27 | وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. |
3:127 | لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنْقَلِبُوا خَائِبِينَ |
Diyanet Meali: | Bir de Allah bunu, inkâr edenlerden bir kısmını helâk etsin veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye yaptı. * |
5:38 | وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا |
Diyanet Meali: | Yaptıklarına bir karşılık hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. |
6:45 | فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. * |
7:72 | وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَمَا كَانُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik. |
8:7 | وَيُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, sözleriyle hakkı meydana çıkarmak ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. |
9:121 | وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِيًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Ve bir vadiyi katetmezler ki (bunlar), (Allah’ın, yaptıklarının daha güzeliyle kendilerini mükâfatlandırması için) hesaplarına yazılmış olmasın. |
13:25 | وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar… |
22:15 | ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ |
Diyanet Meali: | Sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi? |
29:29 | أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ |
Diyanet Meali: | “Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek misiniz?” |
59:5 | مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَىٰ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. |
69:46 | ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. * |
قَطَّعَ : Fiil-II. Meçhul: قُطِّعَ Meçhul Muzari: يُقَطَّعُ
5:33 | أَنْ يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ |
Diyanet Meali: | (… cezası); ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi… |
7:124 | لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ |
Diyanet Meali: | “Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim…” |
7:160 | وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أَسْبَاطًا أُمَمًا |
Diyanet Meali: | Biz onları on iki kabile hâlinde topluluklara ayırdık. |
7:168 | وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الْأَرْضِ أُمَمًا |
Diyanet Meali: | Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık. |
12:31 | فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Kadınlar Yûsuf’u görünce, onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. |
12:50 | ارْجِعْ إِلَىٰ رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ اللَّاتِي قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ |
Diyanet Meali: | “Efendine dön de, ellerini kesen o kadınların derdi ne idi, diye sor.” |
13:31 | وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı bir Kur’an olacak olsaydı … |
20:71 | فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ |
Diyanet Meali: | “Şimdi andolsun, sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim…” |
22:19 | فَالَّذِينَ كَفَرُوا قُطِّعَتْ لَهُمْ ثِيَابٌ مِنْ نَارٍ |
Diyanet Meali: | Bunlardan inkâr edenler için ateşten giysiler biçilmiştir. |
26:49 | لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım.” |
47:15 | وَسُقُوا مَاءً حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءَهُمْ |
Diyanet Meali: | Bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilenler… |
47:22 | فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ تَوَلَّيْتُمْ أَنْ تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ |
Diyanet Meali: | Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi? * |
تَقَطَّعَ : Fiil-V
2:166 | وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ |
Diyanet Meali: | (O anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır. |
6:94 | لَقَدْ تَقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ |
Diyanet Meali: | Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır. |
9:110 | لَا يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذِي بَنَوْا رِيبَةً فِي قُلُوبِهِمْ إِلَّا أَنْ تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْ |
Diyanet Meali: | Kurmuş oldukları binaları, (ölüp de) kalpleri paramparça olmadıkça yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir. |
21:93 | وَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ كُلٌّ إِلَيْنَا رَاجِعُونَ |
Diyanet Meali: | (İnsanlar) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Hepsi de ancak bize dönecekler. * |
23:53 | فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ |
Diyanet Meali: | (İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. * |
قِطْعٌ : İsim. Çoğulu : قِطَعٌ
11:81 | فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ |
Diyanet Meali: | “Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın.” |
15:65 | فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | “Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git.” |
قِطَعٌ : İsim. Tekili: قِطْعٌ
10:27 | كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا |
Diyanet Meali: | Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. |
13:4 | وَفِي الْأَرْضِ قِطَعٌ مُتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِنْ أَعْنَابٍ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları vardır. |
قَاطِعَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes.
27:32 | مَا كُنْتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ |
Diyanet Meali: | “Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem.” |
مَقْطُوعٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
15:66 | وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ |
Diyanet Meali: | Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: “Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak.” * |
مَقْطُوعَةٌ: İsim. İsm-i Mef’ûl. Müennes. Müzekkeri: مَقْطُوعٌ
56:33 | لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ |
Diyanet Meali: | Tükenmeyen ve yasaklanmayan (çok çeşitli meyveler içinde)…* |