KÖK HARFLER: خ ل ف
ANLAM:
خَلَفَ : Arkasından gelmek. Halef olmak, yerine geçmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
خَلَفَ (geniş zamanlı يَخْلُفُ mastar ismi خِلَافَةٌ):
خَلَفَهُ : Onun halifesi, halefi veya vekili idi ya da oldu.
خَلَفَهُ رَبُّهُ فِى قَوْمِهِ : Allah (c.c.) onu kavmi üzerine veya kavmi arasında bir Halife kıldı.
خَلَفْتُهُ : Ondan sonra onun yerine bir vekildim.
خَلَفَهُ : Onun ardından ya da ardınca geldi; onu yakından takip etti ya da onun ardında kaldı.
خَلَفَ (geniş zamanlı يَخْلُفُ mastar ismi خَلْفٌ ) : Başka birinin veya helak olmuş ya da ölmüş birinin ardından geldi, takip etti, yerine geldi ya da kaldı.
خَلَفَ اللَّيْلُ النَّهَارَ : Gece gündüzü takip etti (mastar isimleri: خَلْفٌ ve خِلْفَةٌ) .
خَلَفَ فُلَانًا : Böyle birini arkadan aldı ya da ele geçirdi.
خَلَفَهُ بِشَرٍّ : Onun ardından kötü konuştu.
خَلَفَ عَنْ اَصْحَابِهِ : Dostunun gerisinde ya da ardında kaldı; onlarla ilerlemedi.
خَلَفَ çekildi; kaçtı; bir dağa tırmandı manasına da gelmektedir.
خَلَفَ (mastar ismi خَلْفٌ ) : Hayırsızdı, kötüydü ya da o hale geldi (7:169).
خَلَفَ الْغُلَامُ (mastar isimleri خَلَافَةٌ ve خُلُوفٌ ) : Oğlan aptaldı, akılsızdı ya da zeka yönünden zayıftı.
خَلَفَ bir şeyi başka bir şeye karıştırdı, manasına da gelmektedir.
خَلَّفَ الشَّىْءَ : O şeyi ardında bıraktı; o şeyi defetti.
خَلَّفَهُ : Onu onun ardında bıraktı.
اِسْتَخْلَفَهُ : Onu onun halifesi, halefi kıldı ya da atadı.
تَخَلَّفَ عَنْهُمْ : Onlardan geri kaldı.
اَخْلَفَهُ : Onu onun ardında bıraktı ya da ondan geri koydu.
اَخْلَفَ وَعْدَهُ ve بِوَعْدِهِ : Sözünü yerine getirmedi ya da ondan döndü.
اِذَا وَعَدَ اَخْلَفَ : Bir söz verdiğinde, onu yerine getirmez (İsm-i fail: مُخْلِفٌ).
اَخْلَفَ الْغُلَامُ : Oğlan neredeyse ergenliğe ulaştı.
خَالَفَهُ (mastar ismi خِلَافٌ ) : Onunla anlaşamadı; ondan ayrı fikirdeydi; ona itaat etmedi ya da ona karşı geldi.
خَالَفَ بَيْنَ رِجْلَيْهِ : Bacaklarından birini öne, diğerini ise arkaya attı.
خَالَفَ بَيْنَ الشَّيْئَيْنِ : O iki şeyi aksi taraflara veya yönlere koydu.
خِلَافٌ : Çaprazlama veya farklı taraflar; bir şeyin aksi veya karşıtı; arkasından, ardından.
جَاءَ خِلَافَهُ : Onun arkasından geldi.
اِخْتَلَفَ (zıttı: اِتَّفَق) : Değişti, ihtilafa düştü, birbirinden ayrıldı, tenakuzlu oldu, arka arkaya geldi, muhtelif oldu, anlaşamadı.
تَخَالَفَ الْاَمْرَانِ : İki şey birbirine benzemiyordu.
اِخْتَلَفُوا وَ تَخَالَفُوا فِى اَمْرٍ : Her birinin diğerinden farklı veya onun karşıtı bir fikri vardı ve onlar iş veya mevzu hususunda ihtilafa düştü.
اِخْتَلَفَ الْاَمْرُ بَيْنَهُمْ : Onlar arasında bir ihtilaf veya ters düşme nedeni olarak iş veya mevzu karmaşık veya karışık idi ya da o hale geldi.
اِخْتِلَافٌ (mastar ismi ): İhtilaf; ters düşme; ard arda gelme (İsm-i fail. مُخْتَلِفٌ).
خَلْفٌ : Geride olan mevki veya taraf; geçen; geride kalan; takip eden zaman.
جَاءَ خَلْفَهُ : Onun ardından, onun arkasından geldi.
لَبِثَ خَلْفَهُ : Onun ardında kaldı.
خَلْفٌ şu manalara da gelmektedir: Başkasının ardından gelen kişi; ölü veya yaşıyor olsun bu kişinin ardından kalan kişi; giden bir kişinin takipçisi veya yerine gelen; diğerlerinin ardında kalan kişiler; insanlardan geriye kalan bir şey; bir neslin ardından gelen bir nesil.
خَلَفٌ (eşanlamlısı: خَلْفٌ) bir oğul veya nesil, manasına gelmektedir. Ancak, bazılarına göre ilki hayırlı bir oğul veya nesil manasına gelmektedir. خَلْفٌ ise hayırsız bir evlat veya nesil manasına gelmektedir.
خَلَفُ صِدْقٍ hayırlı bir oğul veya nesil manasına gelirken, خَلْفُ سَوْءٍ hayırsız bir oğul veya nesil manasına gelmektedir.
بَقِينَا فِى خَلْفِ سَوْءٍ : Hayırsız bir nesil arasında kaldık.
خَلْفٌ içinde hayır olmayan bir kişi veya kişiler; içinde hiç iyilik olmayan bir şey; kötü bir söz; eski ve yıpranmış; bir usturanın başı manalarına da gelmektedir.
خِلْفَةٌ : Anlamları: (1) Bir ardından gelme biçimi veya usulü; (2). her tür farklılık; (3). gecenin veya gündüzün gelişi ve gidişi; (4). bir tankta sudan geri kalanlar; (5) dişler arasında yemekten arda kalanlar; (6) bir zamandan sonraki zaman; (7) bir kişi başkasından veya diğerlerinden farklı kılma.
يَمْشِينَ خِلْفَةً : Bir ileri bir geri giderler.
خَلِيفَةٌ (çoğulu: خَلَائِفُ ve خُلَفَاءُ): Yerine geçen; halef; yardımcı; vekil; vekaleten; en yüce veya en büyük hükümdar; ondan önceki kişinin yerini alan hükümran, özellikle bir Peygamberin halefi; birinden önce gelen ve onun tarafından takip edilen kişi.
خَالِفٌ : Bir savaş durumunda başkasından veya diğerlerinden geride kalan kişi; kötü veya hayırsız bir adam; kaldığı evdeki insanlardan çekilen bir köle; akılsız; aptal veya neredeyse hiç zekaya veya idraka sahip olmayan; içinde hiç iyilik olmayan bir kişi; sık sık sözünden cayan kişi; bir su çekicisi; yiyecek iştahı yokken güçsüz.
خَوَالِفُ şu iki sözcüğün de çoğuludur: خَالِفٌ ve خَالِفَةٌ ve şu manalara gelmektedir: bir savaş halinde geride kalan kişiler; geride kalan kadınlar veya geride kalan çocuklar; kötü veya hayırsız insanlar, akılsız veya aptal kişiler veya neredeyse hiç zekası olmayan kişiler veya içinde hiç iyilik olmayan kişiler.
قَوْمٌ خَوَالِفُ : İçinde hiç iyilik olmayan kişiler.
الخَلْفُ : Bir sonraki karn (yüzyıl, nesil, devir).
خَلْف Arka, geri. ( قُدَّامٌ ‘nün zıddı)
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
خَلَفَ | fiil-I | 5 | Arkasından geldi, halef oldu, yerine geçti | 19/59 | |
خَلَّفَ | fiil-II | 1 | Tehir etti, geriye bıraktı, arkada bıraktı | 9/118 | Meçhulü: خُلِّفَ |
خَالَفَ | fiil-III | 2 | Karşı çıktı, (عن) yüz çevirdi, geri döndü | 24/63 | |
أَخْلَفَ | fiil-IV | 14 | Yerine getirmedi, döndü, (على) geri verdi | 20/97 | Meçhul Muzari: يُخْلَفُ |
تَخَلَّفَ | fiil-V | 1 | Geride kaldı, arkada durdu | 9/120 | |
اِخْتَلَفَ | fiil-VIII | 35 | Değişti, birbirinden ayrıldı, arka arkaya geldi | 45/17 | Meçhulü: اُخْتُلِفَ |
اِسْتَخْلَفَ | fiil-X | 5 | Halife tayin etti, tasarruf hakkı verdi | 24/55 | |
خَلِيفَةٌ | isim | 9 | Halife, yerine geçen, halef olan | 2/30 | Çoğulu: خَلَائِفُ ve خُلَفَاءُ |
خَالِفٌ | isim | 3 | Savaşa katılmayıp geride kalan | 9/83 | Çoğul: خَوَالِفُ |
مُخْلِفٌ | isim | 1 | Yerine getirmeyen, dönen, ifa etmeyen | 14/47 | |
مُخَلَّفٌ | isim | 4 | Tehir edilen, geriye kalan, arkada bırakılan | 48/16 | |
اِخْتِلَافٌ | isim | 7 | Değişmek, birbirinden ayrılmak, arka arkaya gelmek | 4/82 | |
مُخْتَلِفٌ | isim | 10 | Değişen, muhtelif | 35/27 | |
مُسْتَخْلِفٌ | isim | 1 | Halife tayin edilen, tasarruf hakkı verilen | 57/7 | |
خِلْفَةٌ | isim | 1 | Yerine geçen, arkasından gelen | 25/62 | |
خِلَافٌ | isim | 6 | Arka, sonra, çapraz | 17/76 | |
خَلْفَ | zarf | 22 | Arka | 36/45 | |
Toplam | 127 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
Zıt Manada Kelimeler
- خَلَفَ
- خَالَفَ
- خَلْفَ
- خُلْفٌ
- اِخْتِلَافٌ
- مُخْتَلِفٌ
AÇIKLAMA:
İHTİLÂF ile TEFÂVÜT kelimeleri arasındaki fark
( خ ل ف – ف و ت )
Her türlü tefâvüt yerilmiştir. İhtilâf’ın ise tamamı kötü ve yerilmiş değildir. Nitekim Yüce Allah “Gece ve gündüzün ihtilâfı, onun eseridir” (Mülk/3) buyurmaktadır. Geceyle gündüzün ihtilâfı bir yasa doğrultusunda sürüp gider ve ihtilâf, failinin ilmine delalet eder. Tefavüt ise bir yasaya bağlı olmaksızın gerçekleşen ihtilâftır ve tefâvüt, failinin cehaletine delalet eder. (Farklar Sözlüğü 222) Bknz: ( ف و ت )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Half | خَلْف | Ard. Arka. Kendinden sonra gelen. |
|
Halef | خَلَف | Birinin ardından gelip onun makamına geçen kimse, ardıl, selef karşıtı. | Halef selef olmak |
Halîfe | خَلِيفَة | Birinin yerine geçen kimse. | Hulefâ’ Hulefâ-i Râşidîn |
Hilâf | خِلَاف | Aykırı, karşıt, ters. |
|
Hilâfet | خِلَافَة |
Bir kimseye halef olmak ve onun yerine geçmek. Halifelik.
|
|
Kalfa | ——— | Aşaması çırakla usta arasında bulunan zanaatçı. (Ustanın arkasından gelen??) |
|
Tahlîf | تَخْلِيف | Ant içirme, yemin ettirme. |
|
Muhâlif | مُخَالِف | Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olan, aykırı olan kimse. | Muhâlefet |
İhtilâf | اِخْتِلَاف | Ayrılık, anlaşmazlık, aykırılık, uyuşmazlık. Çekişme. | İhtilaflı |
Muhtelif | مُخْتَلِف | 1: Zıt, birbirini tutmayan. 2: Çeşit çeşit, çeşitli. |
|
Tehâlüf | تَخَالُف | Aykırılık. | Tehâlüf etmek |
Mütehâlif | مُتَخَالِف | Birbirine muhalif olan. Birbirine uymayan. Birbirini tutmayan. |
|
Tahallüf | تَخَلُّف | Uygunsuzluk. |
|
İstihlâf | اِسْتِخْلَاف | Ardıl (halef) olma. |
|
Müstahlef | مُسْتَخْلَف | Kendi yerine geçirilmiş. Başkasının yerine konulmuş. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
خَلَفَ : Fiil-I.
7:142 | وَقَالَ مُوسَىٰ لِأَخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, kardeşi Hârûn’a, “Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol.” dedi. |
7:150 | وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِنْ بَعْدِي |
Diyanet Meali: | Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız!” dedi. |
7:169 | فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُوا الْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Derken, onların ardından yerlerine Kitab’a (Tevrat’a) varis olan (kötü) bir nesil geldi. |
19:59 | فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ |
Diyanet Meali: | Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. |
43:60 | وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer dileseydik, içinizden yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık. * |
خَلَّفَ : Fiil-II. Meçhulü: خُلِّفَ
9:118 | وَعَلَى الثَّلَاثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُوا حَتَّىٰ إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ |
Diyanet Meali: | Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. |
خَالَفَ : Fiil-III.
11:88 | وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ |
Diyanet Meali: | “Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum.” |
24:63 | فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar. |
أَخْلَفَ: Fiil-IV. Meçhul Muzari: يُخْلَفُ
2:80 | قُلْ أَتَّخَذْتُمْ عِنْدَ اللَّهِ عَهْدًا فَلَنْ يُخْلِفَ اللَّهُ عَهْدَهُ |
Diyanet Meali: | Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez.-” |
3:9 | رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ فِيهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va’dinden dönmez.” * |
3:194 | رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَىٰ رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize va’dettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, va’dinden dönmezsin.” * |
9:77 | فَأَعْقَبَهُمْ نِفَاقًا فِي قُلُوبِهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَا أَخْلَفُوا اللَّهَ مَا وَعَدُوهُ |
Diyanet Meali: | Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları (ve yalan söyledikleri) için O da kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar (sürecek) bir nifak soktu. |
13:31 | حَتَّىٰ يَأْتِيَ وَعْدُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar… Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. |
14:22 | إِنَّ اللَّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım.” |
20:58 | فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَا أَنْتَ مَكَانًا سُوًى |
Diyanet Meali: | “Bunun için seninle bizim aramızda; uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız bir buluşma vakti belirle.” |
20:86 | أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ أَمْ أَرَدْتُمْ أَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُمْ مَوْعِدِي |
Diyanet Meali: | “(Ayrılışımdan sonra) çok zaman mı geçti, yoksa üzerinize Rabbinizden bir gazap inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze uymadınız (ve buzağıya taptınız)?” |
20:87 | قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا |
Diyanet Meali: | Şöyle dediler: “Sana verdiğimiz sözden kendi isteğimizle caymış değiliz.” |
20:97 | وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَنْ تُخْلَفَهُ |
Diyanet Meali: | Senin için, asla kaçamayacağın bir ceza daha var. |
22:47 | وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ |
Diyanet Meali: | Bir de senden acele azap istiyorlar. Hâlbuki Allah asla va’dinden caymaz. |
30:6 | وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, (onlara zafer konusunda) bir vaadde bulunmuştur. Allah, vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler. * |
34:39 | وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” |
39:20 | لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَعْدَ اللَّهِ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ الْمِيعَادَ |
Diyanet Meali: | Onlar için (cennette) üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Allah, va’dinden dönmez. |
تَخَلَّفَ : Fiil-V.
9:120 | مَا كَانَ لِأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْأَعْرَابِ أَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden geri kalmak, (kendi canlarını onun canından üstün tutmak) yaraşmaz. |
اِخْتَلَفَ : Fiil-VIII. Meçhulü: اُخْتُلِفَ
2:113 | فَاللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, kıyamet gününde hükmü Allah verecektir. |
2:176 | وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise derin bir ayrılık içindedirler. |
2:213 | وَأَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. |
2:213 | وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. |
2:213 | فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. |
2:253 | وَلَٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُمْ مَنْ آمَنَ وَمِنْهُمْ مَنْ كَفَرَ |
Diyanet Meali: | Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkâr edenler de. |
3:19 | وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. |
3:55 | ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” |
3:105 | وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. |
4:157 | وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. |
5:48 | إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir. |
6:164 | ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir. |
8:42 | وَلَوْ تَوَاعَدْتُمْ لَاخْتَلَفْتُمْ فِي الْمِيعَادِ |
Diyanet Meali: | (Onlar sayıca sizden öylesine fazla idi ki), şâyet buluşmak üzere sözleşmiş olsaydınız (durumu fark edince) sözleşmenizde ayrılığa düşerdiniz (savaşa yanaşmazdınız). |
10:19 | وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلَّا أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُوا |
Diyanet Meali: | İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. |
10:19 | وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer (azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di. |
10:93 | وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْعِلْمُ |
Diyanet Meali: | Ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. |
10:93 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir. |
11:110 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de onun hakkında ayrılığa düşülmüştü. |
16:39 | لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي يَخْتَلِفُونَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | (Diriltecek ki) ayrılığa düştükleri şeyi onlara anlatsın… |
16:64 | وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için … indirdik. |
16:92 | وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır. |
16:124 | إِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Cumartesi gününe saygı, ancak onda görüş ayrılığına düşenlere farz kılındı. |
16:124 | وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. |
19:37 | فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | (Fakat hıristiyan) gruplar, aralarında ayrılığa düştüler. Büyük bir günü görüp yaşayacakları için vay kâfirlerin hâline! * |
22:69 | اللَّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hakkında ayrılığa düşüp durduğunuz şeyler konusunda, kıyamet günü Allah aranızda hüküm verecektir. * |
27:76 | إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bu Kur’an, İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu açıklıyor. * |
32:25 | إِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin kıyamet günü, üzerinde ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda onlar arasında hüküm verecektir. * |
39:3 | إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. |
39:46 | أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | “Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin.” |
41:45 | وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun! Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de, onda ayrılığa düşmüşlerdi. |
42:10 | وَمَا اخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُ إِلَى اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. |
43:63 | قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | (İsa, apaçık mucizeleri getirdiği zaman) şöyle demişti: “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim.” |
43:65 | فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Ama aralarından çıkan gruplar ayrılığa düştüler. Elem dolu bir günün azâbından vay o zulmedenlerin hâline! * |
45:17 | فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Ama onlar ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki hasetten dolayı ayrılığa düştüler. |
45:17 | إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin, hakkında ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kıyamet günü, aralarında hüküm verecektir. |
اِسْتَخْلَفَ : Fiil-X.
6:133 | إِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Dilerse sizi giderir (yok eder) ve sizden sonra da yerinize dilediğini getirir. |
7:129 | قَالَ عَسَىٰ رَبُّكُمْ أَنْ يُهْلِكَ عَدُوَّكُمْ وَيَسْتَخْلِفَكُمْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helâk edecek ve sizi bu yerde (Mısır’da) egemen kılıp, (nasıl davranacağınıza bakacaktır)” dedi. |
11:57 | وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | “Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O’na bir zarar veremezsiniz.” |
24:55 | وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, (kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi) onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına … dair vaadde bulunmuştur. |
24:55 | لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına (dair vaadde bulunmuştur). |
خَلِيفَةٌ : İsim. Çoğulu: خَلَائِفُ ve خُلَفَاءُ
2:30 | وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً |
Diyanet Meali: | Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. |
6:165 | وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapandır. |
7:69 | وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ |
Diyanet Meali: | “Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi.” |
7:74 | وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Hatırlayın ki Allah Âd kavminden sonra, sizi onların yerine getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi.” |
10:14 | ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra, nasıl davranacağınızı görelim diye, onların ardından yeryüzünde sizi onların yerine getirdik. * |
10:73 | وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. |
27:62 | أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? |
35:39 | هُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ |
Diyanet Meali: | O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkâr ederse inkârı kendi aleyhinedir. |
38:26 | يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver.” |
خَالِفِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: خَالِفٌ
9:83 | إِنَّكُمْ رَضِيتُمْ بِالْقُعُودِ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَاقْعُدُوا مَعَ الْخَالِفِينَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü siz baştan yerinizde oturup kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte oturun.” |
خَوَالِفُ : İsim. Kırık Çoğul. Tekili: خَالِفٌ
9:87 | رَضُوا بِأَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطُبِعَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular ve kalpleri mühürlendi. Artık onlar anlamazlar. * |
9:93 | رَضُوا بِأَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bunlar, geride kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte olmaya razı oldular. Allah da kalplerini mühürledi. Artık onlar bilmezler. |
مُخْلِفٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
14:47 | فَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ مُخْلِفَ وَعْدِهِ رُسُلَهُ |
Diyanet Meali: | Sakın Allah’ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! |
مُخَلَّفُونَ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: مُخَلَّفٌ
9:81 | فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلَافَ رَسُولِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın Resûlüne karşı gelerek (sefere çıkmayıp) geri bırakılanlar, oturup kalmalarına sevindiler. |
48:11 | سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا |
Diyanet Meali: | Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanları sana, “Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu” diyecekler. |
48:15 | سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انْطَلَقْتُمْ إِلَىٰ مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ |
Diyanet Meali: | Savaştan geri bırakılanlar, siz ganimetleri almaya giderken, “Bırakın biz de sizinle gelelim” diyeceklerdir. |
48:16 | قُلْ لِلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَىٰ قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanlarına de ki: “Siz, güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız.” |
اِخْتِلَافٌ : İsim. Mastar. İfti’âl Bâbı (VIII. Bâb).
2:164 | إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. * |
3:190 | إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِأُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. * |
4:82 | وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللَّهِ لَوَجَدُوا فِيهِ اخْتِلَافًا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. |
10:6 | إِنَّ فِي اخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz gece ve gündüzün ard arda değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır. * |
23:80 | وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ |
Diyanet Meali: | O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. |
30:22 | وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
45:5 | وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ رِزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır. * |
مُخْتَلِفٌ : İsim. İsm-i Fâil. İfti’âl Bâbı (VIII. Bâb).
6:141 | وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ |
Diyanet Meali: | O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri … (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. |
11:118 | وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar ihtilafa devam edeceklerdir. |
16:13 | وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde rengarenk şeyleri de sizin için yaratmıştır. |
16:69 | يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. |
35:27 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا |
Diyanet Meali: | Görmüyor musun ki, Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü renkte ürünler çıkardık. |
35:27 | وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا |
Diyanet Meali: | Dağlardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var. |
35:28 | وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَٰلِكَ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. |
39:21 | ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا |
Diyanet Meali: | Sonra onunla renkleri çeşit çeşit ekinler çıkarıyor. Sonra ekinler kuruyor da onları sapsarı kesilmiş görüyorsun. |
51:8 | إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍ |
Diyanet Meali: | Muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz. * |
78:3 | الَّذِي هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri (büyük haberi mi)? * |
مُسْتَخْلَفِينَ : İsim. İsm-i Mef’ûl. İstif’âl Bâbı (X. Bâb) Tekili: مُسْتَخْلِفٌ
57:7 | وَأَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَفِينَ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah yolunda) harcayın. |
خِلْفَةٌ : İsim.
25:62 | وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا |
Diyanet Meali: | O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir. * |
خِلَافٌ : İsim.
5:33 | أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ |
Diyanet Meali: | Veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi… |
7:124 | لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ ثُمَّ لَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | “Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da (ibret olsun diye) sizin tümünüzü elbette asacağım.” * |
9:81 | فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلَافَ رَسُولِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın Resûlüne karşı gelerek (sefere çıkmayıp) geri bırakılanlar, oturup kalmalarına sevindiler. |
17:76 | وَإِذًا لَا يَلْبَثُونَ خِلَافَكَ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | (Bunu yapabilselerdi), senin ardından orada pek az kalırlardı. |
20:71 | فَلَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ |
Diyanet Meali: | “Şimdi andolsun, sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına asacağım.” |
26:49 | لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım.” |
خَلْفَ : Zarf.
3:170 | وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ |
Diyanet Meali: | Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de (hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine) sevinirler. |
4:9 | وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onlar hakkında endişeye kapılanlar, (yetimler hakkında da) ürperip korksunlar. |
7:17 | ثُمَّ لَآتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَائِلِهِمْ |
Diyanet Meali: | “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım.” |
7:169 | فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُوا الْكِتَابَ يَأْخُذُونَ عَرَضَ هَٰذَا الْأَدْنَىٰ |
Diyanet Meali: | Derken, onların ardından yerlerine Kitab’a (Tevrat’a) varis olan (kötü) bir nesil geldi. Şu geçici dünyanın değersiz malını alır (ve “nasıl olsa biz bağışlanacağız” derlerdi). |
10:92 | فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ آيَةً |
Diyanet Meali: | Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. |
13:11 | لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. |
19:59 | فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ |
Diyanet Meali: | Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. |
21:28 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler. |
22:76 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Onların önlerindekini de (yaptıklarını da), arkalarındakini de (yapacaklarını da) bilir. Bütün işler hep Allah’a döndürülür. * |
34:9 | أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَىٰ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? |
36:9 | وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. |
36:45 | وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara, “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin” denildiğinde yüz çevirirler.* |
41:14 | إِذْ جَاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Hani onlara peygamberler önlerinden ve arkalarından gelmiş, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin” demişlerdi. |
41:25 | وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. |
41:42 | لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ |
Diyanet Meali: | Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. |
46:21 | وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ |
Diyanet Meali: | Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan (Âd kavminin kardeşini, Hûd’u hatırla). |
72:27 | إِلَّا مَنِ ارْتَضَىٰ مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا |
Diyanet Meali: | Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür. * |
2:66 | فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık. * |
2:255 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ |
Diyanet Meali: | O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. |
8:57 | فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer onları savaşta yakalarsan, bunlar(a vereceğin ceza) ile arkalarındakileri de dağıt ki ibret alsınlar. * |
19:64 | لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ |
Diyanet Meali: | “Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler hep O’nundur.” |
20:110 | يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا |
Diyanet Meali: | O, önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını) bilir. Onların bilgisi ise Rahmân’ı kuşatamaz. * |