س ر ر

KÖK HARFLER: س ر ر

ANLAM: 

سَرَّ : Birisini mutlu etmek, onu sevindirmek.

AÇIKLAMA:

إِسْرَارٌ : İlân etmenin (إِعْلَانٌ) zıddıdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلانِيَةً : Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfetsinler (14/31). Yine şöyle buyurmuştur: وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ : Allah gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri de bilir (64/4); وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ : İsterseniz sözünüzü gizleyin veya onu açıklayın (67/13).

“Hem maddi hem de manevi konularda” kullanılır.

سِرٌّ : Nefiste, içte ketmedilen, saklanan söz. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى : Allah gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir (20/7). Yine şöyle buyurmuştur: أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ : Allah, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını bilir (9/78).

سَارَّهُ : Birine bir şeyi veya sırrı ketm etmesini, saklamasını tavsiye etti.

تَسَارَّ الْقَوْمُ : 

  1. Topluluk, birbirine bir şeyi veya sırrı ketm etmesini, gizli tutmasını, saklamasını tavsiye ettiler; 
  2. veya birbiriyle fısıldaştılar; 
  3. gizlice, gizli bir şekilde konuştular ya da 
  4. birbirine sırları açıkladılar, haber verdiler.

Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ : Azâbı gördükleri zaman, içlerinde pişmanlık duyarlar (10/54). Yani, “nedameti ketmederler, saklarlar…”

Şöyle denmiştir: Buradaki اَسَرَّ fiili “izhar etmek” anlamındadır. Zira Yüce Allah’ın, يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلاَ نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا : Keşke geri döndürülseydik de Rabbimizin âyetlerini inkâr etmeseydik (6/27) sözü de buna delalet eder.

Fakat bu doğru değildir. Çünkü ketmettikleri bu nedamet, “Ah ne olurdu bir geri çevrilsek de, Rabbimizin ayetlerini inkar etmesek, müminlerden olsaydık.” (6/27) sözünde izhar ettikleri şeye işaret etmemektedir.

أَسْرَرْتُ إِلَى فُلاَنٍ حَدِيثًا : Falan kişiye bir sözü gizlice ilettim. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَى بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا : Hani, Peygamber, eşlerinden birine bir sözü gizlice söylemişti (66/3). 

Şu sözüne gelince: تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ : Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz (60/1). Yani “kendilerine karşı gizlediğiniz sevgiye onları muttali kılıyorsunuz”. “İzhar ediyorsunuz” anlamında da tefsir edilmiştir. Bu sahih bir tefsirdir. Çünkü bir başkasına gizlice bildirmek demek, her ne kadar başkalarından gizlenmiş olduğu anlamına gelse de, diğer taraftan kendisine gizlice bildirilen kimseye o sırrın izhar edildiği anlamına gelir. Dolayısıyla Arapların أَسْرَرْتُ إِلَى فُلاَنٍ (Falancaya gizlice söyledim) sözleri, bir yönden “izhar etme” bir yönden de “gizleme” anlamı taşır. Yüce Allah’ın şu sözünde bu çerçevededir: وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا : Onlarla gizli gizli konuştum (71/9).

Ayrıca kinayeli olarak “nikah; yani evlilik veya cimâ” سِرٌّ kelimesi ile ifade edilmiştir. Bunun nedeni “onun (nikahın; yani evliliğin veya cimânın) gizlenmesidir.” Müsteâr olarak “hâlis, safi” anlamında kullanılıp “Şu kişi, nesep ya da aile olarak kavminin en hâlisidir, en safisidir, en iyisidir” anlamında هُوَ فِي سِرِّ قَوْمِهِ denmiştir. Buradan hareketle “vadinin, derenin en iyi veya en verimli yerine” سِرُّ الْوَادِي ve سَرَارَةُ الْوَادِي denmiştir.

سُرَّةُ الْبَطْنِ : Göbek bağı kesildikten sonra karnın ortasında kalan kısım, göbek. “Karnın şişmanlık sebebiyle oluşan buruşukluklarını, kırışıklıklarını gizlemesinden” dolayı böyle adlandırılmıştır. “Göbekten kesilen göbek bağına” da سُرّ ve سُرَر denir. “El ayasındaki buruşukluklara, kırışıklıklara” أسِرَّةُ الرَّاحَةِ ve “alındaki buruşukluklara, kırışıklıklara” da أَسَارِيرُ الْجَبْهَةِ denir.

سَرَارٌ : Ayın ay sonunda gözlerden gizlendiği, saklandığı, görünmediği gün.

سُرُورٌ : İçte ketmedilen, gizlenen sevinç. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا : Allah yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç vermiştir (76/11).

Yüce Allah’ın cennetliklerle ilgili şu sözüne gelince: وَيَنْقَلِبُ إِلَى أَهْلِهِ مَسْرُورًا : Kendi ailesine sevinç içinde dönecektir (84/9) ve cehennemliklerle ilgili şu sözüne gelince: إِنَّهُ كَانَ فِي أَهْلِهِ مَسْرُورًا : Çünkü o, ailesi içinde sevinçliydi (84/13). Burada, “ahiret sürûrunun dünya sürûrunun tersi şeklinde olacağına” dikkat çekilmektedir.

سَرِيرٌ : Sürûrdan dolayı üzerine oturulan şey. Zira nimetin başı budur. Çoğulu أَسِرَّةٌ ve سُرُرٌ şekillerinde gelir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ : Art arda dizilmiş koltuklar üzerinde yaslanmış olarak (52/20); فِيهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌ : Orada yükseltilmiş tahtlar vardır (88/13); وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُونَ : Evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık (43/34).

  1. Biçim olarak سَرِيرٌ’e benzetilerek ve 
  2. Yüce Allah’a dönüşü ve Allah Rasulünün (s.a.v.) اَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ “Dünya müminin zindanıdır” sözünde işaret edilen zindandan kurtuluşu nedeniyle ölüye erişen sürûrun verdiği iyimserlikten dolayı “ölü, üzerine taşınmazdan evvel boş tabuta” سَرِيرُ الْمَيِّتِ denmiştir. (Müfredât)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

سَرَّ (geniş zaman يَسُرُّ mastar isim سُرُورٌ ve مَسَرَّةٌ):

سَرَّهُ : Onu mutlu etti, o kişi veya şey onu sevindirdi.

سُرَّ : Kıvançlı, mutluydu, sevinçliydi; onun (çocuğun) göbek kordonu kesildi.

سَرَّهُ : Onu göbeğinden bıçakladı.

 اَسَرَّهُ : O şeyi gizledi, sakladı; o şeyi ortaya çıkardı ya da bilinir hale getirdi.

اَسَرُّوا النَّدَامَةَ : İçten içe pişmanlık duyarlar ya da pişmanlıklarını içlerine atarlar, gizlerler veya pişmanlıklarını açık ederler (34:33).

اَسَرَّ اِلَيْهِ حَدِيثًا : Ona bir hikaye anlattı.

اَسْرَرْتُهُ : Ona gizlilik isnat ettim; onunla özel olarak konuştum.

اَسَرَّ الْفَاتِحَةَ : Kısık bir sesle ezberden Fatiha suresini okudu.

سِرٌّ : Bir giz; gizli bir şey (aynı zamanda şu şekilde: سَرِيرَةٌ); gizem; açığa çıkarılan bir şey (çoğul hali şu şekildedir: اَسْرَارٌ)

اَلسِّرُّ şu manaya da gelmektedir: Kalp; akıl; aklın gizli yerleri; gizli düşünceler; ruh; gizlilik veya mahremiyet.

 قَدَّسَ اللّٰهُ سِرَّهُ : Allah (c.c.) ruhunu günahlarından arındırsın.

سِرًّا وَ عَلَانِيَّةً : Gizli ve açık olarak (2:274).

فُلَانٌ سِرٌّ بِهٰذَا الْاَمْرِ : Falanca birinin bu işe dair özel bir bilgisi vardır.

هُوَ كَرِيمُ السِّرِّ كَثِيرُ الْبِرِّ : Özünde cömert ve oldukça hayırlı.

اَرْضٌ سِرٌّ : Verimli toprak; iyilik veya mükemmellik.

سَرِيرَةٌ : Bir giz; bir adamı işinden sebep mutlu eden gizli bir faaliyet; kalp veya akıl. سَرَائِرُ çoğul haldedir.

هُوَ طَيِّبُ السَّرِيرَةِ : Yüce bir aklı ve kalbi var.

سُرُورٌ : Mutluluk veya kıvanç; memnuniyet; sevinç.

سَرَّاءُ : Mutluluk; memnuniyet, yaşam sevinci, cefanın zıttı.

هُوَ صَدِيقٌ فِى السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ : Mutlulukta da cefada da o arkadaştır.

مَسْرُورٌ : Mutlu veya kıvançlı.

سَرِيرٌ : Bir yatma yeri; yüksek bir sedir veya bir gövde üzerindeki sedir; egemenlik, hakimiyet, saltanat veya otorite; ferahlık, rahatlık veya refah. سُرُرٌ ve اَسِرَّةٌ çoğul haldedir.

زَالَ عَنْ سَرِيرِهِ : Gücü, otoritesi, sürdüğü ferahlık, rahatlık bitti.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Açıklama
سَرَّ fiil-I 1 Sevindirdi 2/69
أَسَرَّ fiil-VI 18 Gizledi, sır verdi 20/62
سُرُرٌ isim 6 Üzerinde oturulan koltuk, yatak, divan v.b. eşya (çoğul) 37/44 Tekil: سَرِيرٌ
سُرُورٌ isim 1 Sevinç 76/11
مَسْرُورٌ isim 2 Sevinç içinde olan 84/9
إِسْرَارٌ isim 2 Gizlemek; sır vermek 71/9
سَرَّاءُ isim 2 Sevinç veren hayır ve nimet, ferahlık 7/95
سِرٌّ isim 12 Sır, gizlilik 20/7 Çoğul: سَرَآئِرُ

Toplam 44


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

  • سَرَّ
    • أَبْهَجَ > bak: ب ه ج
    • أَفْرَحَ > bak: ف ر ح
    • أَسْعَدَ > bak: س ع د
    • أَحْبَرَ > bak: ح ب ر
    • أَطْرَبَ
    • أَغْبَطَ
  • سُرَّ
    • فَرِحَ > bak: ف ر ح
    • اِبْتَهَجَ > bak: ب ه ج
    • اِسْتَبْشَرَ > bak: ب ش ر
    • اِغْتَبَطَ
  • أَسَرَّ(a)
    • هَمَسَ > bak: ه م س
    • أَنْبَأَ > bak: ن ب أ
    • (أَخْبَرَ (فِى السِّرِّ > bak: خ ب ر
  • أَسَرَّ(b)
  • سَارٌّ
  • سَرَّاءُ
    • نَعْمَةٌ > bak: ن ع م
    • رَخَاءٌ > bak: ر خ و
    • رَفَاهٌ
  • سُرُورٌ
  • سَرِيرٌ

Zıt Manada Kelimeler

AÇIKLAMA:

İSTİBŞÂR ve SÜRÛR ve FERAH kelimeleri arasındaki fark

( ب ش رس ر رف ر ح )

İstibşâr, “müjdelenme sebebiyle sevinmek” anlamına gelir. Beşera’nın asıl anlamı, “yüzün dış çizgilerinde sevincin açıkça görülmesi”dir. 

Sürûr (sevinç), hakiki anlamda bir fayda veya lezzet sebebiyle gerçekleşir. Zıddı hüzn’dür. Bilindiği gibi hüzn, felaketler sebebi ile olur.  

Ferah, kendisinde bir fayda veya lezzet olmayan bir şey sebebiyle de olur. Zıddı gamm’dır. İnsan, gerçekte bir zarar söz konusu olmaksızın, zarar olduğunu zannederek gamm duyabilir. Aynı şekilde  insan, hakikati olmayan bir şey sebebiyle ferahlık duyabilir. Rüya görenin, rüyadaki iyilikler sebebiyle ferahlaması gibi. Oysa gerçek olmayan bir şey sebebiyle hüzn ve sürûr caiz değildir. (Farklar Sözlüğü 394) Bknz: ( ب ش رف ر ح )

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Sırr سِرّ Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey.
Serâir سَرَائِر Gizli şeyler, sırlar.
Esrâr أَسْرَار Gizler, sırlar.
Serr سَرّ Neşeli ve sevinçli olma.
Sürûr سُرُور Sevinç. Neşeli olmak.
Serîr سَرِير Taht. Yatacak yer.
Serrâ’ سَرَّاء Sevinçli oluş.
Mesrûr مَسْرُور Sevinmiş, sevinçli.
Tesrîr تَسْرِير Sevindirme, sevindirilme.
İsrâr إِسْرَار Sır saklamak, gizlemek. 
Meserret مَسَرَّة Sevinç.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

سَرَّ : Fiil-I.

2:69قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ
Diyanet Meali:(Mûsâ) şöyle dedi: “Rabbim diyor ki, o, sapsarı; rengi, bakanların içini açan bir sığırdır” dedi.

أَسَرَّ : Fiil-IV.

2:77أَوَلَا يَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Diyanet Meali:Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da. *
5:52فَيُصْبِحُوا عَلَىٰ مَا أَسَرُّوا فِي أَنْفُسِهِمْ نَادِمِينَ
Diyanet Meali:Ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar.
10:54وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ
Diyanet Meali:Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar. Aralarında adaletle hükmedilir.
11:5أَلَا حِينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Diyanet Meali:Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.
12:19‘قَالَ يَا بُشْرَىٰ هَٰذَا غُلَامٌ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً
Diyanet Meali:“Müjde! Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Onu alıp bir ticaret malı olarak sakladılar.
12:77فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِي نَفْسِهِ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ أَنْتُمْ شَرٌّ مَكَانًا
Diyanet Meali:Yûsuf, bunu içinde sakladı ve onlara belli etmedi. İçinden, “Siz kötü bir durumdasınız” dedi.
13:10سَوَاءٌ مِنْكُمْ مَنْ أَسَرَّ الْقَوْلَ وَمَنْ جَهَرَ بِهِ
Diyanet Meali:(O’na göre) içinizden sözü gizleyen ile açığa vuran … eşittir.
16:19وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Diyanet Meali:Allah, gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir. *
16:23لَا جَرَمَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Diyanet Meali:Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. 
20:62فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَىٰ
Diyanet Meali:Sihirbazlar, işlerini kendi aralarında tartıştılar ve  gizli gizli konuştular. *
21:3وَأَسَرُّوا النَّجْوَى الَّذِينَ ظَلَمُوا هَلْ هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ
Diyanet Meali:O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: “Bu da ancak sizin gibi bir insan.”
34:33وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ
Diyanet Meali:Azabı görünce de içten içe pişmanlık duyarlar.
36:76فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Diyanet Meali: (Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz. *
60:1تُسِرُّونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا اَعْلَنْتُمْ
Diyanet Meali:Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz.  Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim.
64:4يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Diyanet Meali:Göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir.
66:3وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَىٰ بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا
Diyanet Meali:Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti.
67:13وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Diyanet Meali:Sözünüzü gizleyin, yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir. *
71:9ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنْتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا
Diyanet Meali:“Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.” *

سُرُرٌ : İsim. Çoğul. Tekili: سَرِيرٌ

15:47وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ
Diyanet Meali:Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar. *
37:44عَلَىٰ سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ
Diyanet Meali:Koltuklar üzerinde karşılıklı olarak otururlar. *
43:34وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِئُونَ
Diyanet Meali: Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar..
52:20مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ
Diyanet Meali:Sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak… Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir. *
56:15عَلَىٰ سُرُرٍ مَوْضُونَةٍ
Diyanet Meali:Mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler. * 
88:13فِيهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌ
Diyanet Meali:Orada yüksek tahtlar (vardır.) *

سُرُورٌ : İsim.

76:11فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا
Diyanet Meali:Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. *

مَسْرُورٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.

84:9وَيَنْقَلِبُ إِلَىٰ أَهْلِهِ مَسْرُورًا
Diyanet Meali:Sevinçli olarak ailesine dönecektir. *
84:13إِنَّهُ كَانَ فِي أَهْلِهِ مَسْرُورًا
Diyanet Meali:Çünkü o, (dünyada iken) ailesi içinde sevinçli idi. *

إِسْرَارٌ : İsim. Masdar. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).

47:26سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ
Diyanet Meali:… “Bazı işlerde size itaat edeceğiz” demelerindendir. Allah, onların gizlice konuşmalarını bilir.
71:9ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنْتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا
Diyanet Meali:“Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.” *

سَرَّاءُ : İsim. 

3:134الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ
Diyanet Meali:Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenlerdir.
7:95وَقَالُوا قَدْ مَسَّ آبَاءَنَا الضَّرَّاءُ وَالسَّرَّاءُ
Diyanet Meali:Ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler.

سِرٌّ : İsim.

2:235عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا
Diyanet Meali:Allah biliyor ki, siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz.Sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin.
2:274الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ
Diyanet Meali:Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır.
6:3وَهُوَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ
Diyanet Meali:Hâlbuki O, göklerde de Allah’tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da.
9:78أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ
Diyanet Meali:Allah’ın, içlerinde gizlediklerini ve fısıltılarını bildiğini  ve Allah’ın gaybleri çok iyi bilen olduğunu bilmediler mi? *
13:22وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ
Diyanet Meali:Onlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır.
14:31قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا يُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً
Diyanet Meali:İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar..
16:75وَمَنْ رَزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًا
Diyanet Meali:…Kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimse…
20:7وَإِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى
Diyanet Meali:Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da. *
25:6قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ
Diyanet Meali:(Ey Muhammed!) De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir.
35:29وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ
Diyanet Meali:Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.
43:80أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ
Diyanet Meali:Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar?

سَرَائِر : İsim. Çoğul. Tekili: سِرٌّ

86:9يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ
Diyanet Meali:Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla! *