KÖK HARFLER: ض ي ق
ANLAM:
ضَاقَ : Dar veya sıkıntılı olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
ضَاقَ (geniş zaman يَضِيقُ mastar isim ضَيْقٌ ve ضِيقٌ): O şey dar veya sıkıntılı idi ya da o hale geldi.
ضَاقَ عَلَيْهِ الْاَمْرُ : İş onun için sıkıntılı idi ya da o hale geldi.
ضَاقَ صَدْرُهُ : Göğsü sıkıntıya düştü ya da daraldı.
ضَاقَ عَنْهُ صَدْرُكَ : Aklın, o şeyden uzaklaştı.
ضَاقَ الْمَالُ عَنِ الدُّيُونِ : Mal, borçları karşılamak için yetersizdi.
ضَاقَ بِالْاَمْرِ زَرْعًا : İş, onun için zor veya ıstıraplı idi.
ضَاقَ ذَرْعُهُ بِهِ : Kudreti ve gücü zor hale geldi, onun yüzünden aciz hissetti. (Şunun altında da bakınız: ذَرَع)
ضَاقَ الرَّجُلُ : O kimse cimriydi ya da o hale geldi.
ضَيَّقَهُ : O şeyi sıktı, daralttı.
ضَيَّقْتُ عَلَيْهِ الشَّىْءَ : O şeyi onun için daralttım, ya da zor hale getirdim.
ضَيَّقْتُ عَلَيْهِ : Onu daralttım.
ضَائِقٌ (ismi fail) : Dar veya daralmış olma ya da o hale gelme.
ضَيْقٌ : Dar veya sıkıntılı.
شَىْءٌ ضَيْقٌ : Dar veya sıkıntılı bir şey.
صَدْرٌ ضَيْقٌ : Daralmış bir göğüs.
ضَيْقُ الْخُلْقِ : Mizaç olarak dar veya cimri.
اَلضَّيْقُ وَ الضِّيقُ : Sıkıntı, darlık; keder veya üzüntüden dolayı zihni daraltan; zaruret.
اَلضَّيْقُ وَ الضَّيَقُ : Şüphe.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
ضَاقَ | fiil-I | 7 | Daraldı, sıkıştı, aciz kaldı | 9/118 |
ضَيَّقَ | fiil-II | 1 | Sıkıntıya soktu, sıkıştırdı | 65/6 |
ضَيْقٌ | isim | 2 | Daralmak | 27/70 |
ضَائِقٌ | isim | 1 | Daralmış, sıkışmış | 11/12 |
ضَيِّقٌ | isim | 2 | Dar, sıkışık | 25/13 |
| Toplam | 13 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- ضَاقَ
- ضَيَّقَ (a)
- ضَيَّقَ (b)
- حَاصَرَ > bak: ح ص ر
- ضَايَقَ > bu kök
- شَارَسَ
- ضَغَطَ
- ضِيقٌ (a)
- ضِيقٌ (b)
- ضَائِقَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- ضَاقَ
- ضَيَّقَ (a)
- ضَيَّقَ (b)
- ضِيقٌ (a)
- ضِيقٌ (b)
- ضَائِقَةٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Zîk | ضِيق | Darlık, sıkıntı. |
|
Mazîk | مَضِيق | Dar geçit. | Çoğulu: Mezâik |
Dayyık | ضَيِّق | Pek dar. |
|
Tazyîk | تَضْيِيق | Daraltma, baskı. |
|
Muzâyaka | مُضَايَقَة | Sıkıntı, darlık. |
|
Tazayyuk | تَضَيُّق | Daralma |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
ضَاقَ : Fiil-I.
9:25 | وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِرِينَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisin geriye dönüp kaçmıştınız. |
9:118 | حَتَّىٰ إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmişti.. |
9:118 | وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ أَنْفُسُهُمْ |
Diyanet Meali: | Vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmıştı. |
11:77 | وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا |
Diyanet Meali: | Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı. |
15:97 | وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz. * |
26:13 | وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ |
Diyanet Meali: | “Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).” * |
29:33 | وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا |
Diyanet Meali: | Elçilerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. |
ضَيَّقَ : Fiil-II.
65:6 | وَلَا تُضَارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّ |
Diyanet Meali: | Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. |
ضَيْقٌ : İsim.
16:127 | وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme. |
27:70 | وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme. * |
ضَائِقٌ : İsim. İsm-i Fâil.
11:12 | فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Belki de sen … sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. |
ضَيِّقٌ : İsim.
6:125 | وَمَنْ يُرِدْ أَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا |
Diyanet Meali: | Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü daraltır, sıkar. |
25:13 | وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا |
Diyanet Meali: | Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler. * |