KÖK HARFLER: ح ص ر
ANLAM:
حَصَرَ : Birini sıkıştırmak, etrafını sarmak; onu hapsetmek, mahkum etmek, alıkoymak, engellemek, kısıtlamak, önüne geçmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَصَرَ (geniş zamanlı يَحْصُرُ ve يَحْصِرُ mastar ismi حَصْرٌ):
حَصَرَهُ : O kişi veya şey onu sıkıştırdı, hatta geçti ya da etrafını sardı; o kişi veya şey onu hapsetti, mahkum etti, alıkoydu, engelledi, kısıtladı ya da önüne geçti.
اَحْصَرَهُ : O şey (bir hastalık ya da düşman taraf) onu yolculuk etmekten ya da arzuladığı bir şeyden alıkoydu, engelledi, kısıtladı ya da önüne geçti.
حَصَرَهُ : O şeyin bütününü aldı, o şeyi elde etti, o şeyi kendine aldı.
حَصَرَ الرَّجُلُ : O kişi fikrini ifade edemeyecek durumdaydı ya da o hale geldi; adam, utandığından ötürü veya kafa karışıklığından konuşmasında duraksadı.
حَصِرَ بِالسِّرِّ : Sırrı gizledi.
حَصِرَ صَدْرُهُ : Göğsü sıkıştı.
حَصِرَ عَنْهُ : O şeyi yapamayacak durumdaydı.
حَصِرَ : Cimriydi ya da o hale geldi.
حَصِرَ فِى الْقِرَاءَةِ : Okurken duraksadı.
حَاصَرَهُمُ الْعَدُوُّ (mastar ismi مُحَاصَرَةٌ) : Düşman, onları kuşatma altına aldı ya da etraflarını sardı.
الحَصُورُ : Nefsini şehvani şeylerden men eden kimse, nefsine hâkim olan.
حَصِيرٌ : Hapishane. Hasır, serildiğinde güzelliğiyle büyüleyen bir elbise veya süslenmiş kıyafet parçası; bir yatak; bir oturma yeri; yerin yüzeyi; su; bir yol veya patika; bir sıra adam. Bir kral manasına da gelmektedir, çünkü gözden uzaktır ya da onu görmeye gelenlerin ona erişimini engeller.
حَصِيرٌ = مَحْصُورٌ : Bir kalede zor durumda olan veya kuşatılmış biri; ya da bir şeyi yapması engellenmiş ya da alıkonulmuş ya da kısıtlanmış ya da sınırlandırılmış kişi; kabızlıktan muzdarip kişi.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
حَصِرَ | fiil-I | 2 | Daraldı, sıkıldı | 4/90 |
أَحْصَرَ | fiil-IV | 2 | Mani oldu, alıkoydu, araya girdi | 2/273 |
حَصُورٌ | isim | 1 | Nefsine hakim olan | 3/39 |
حَصِيرٌ | isim | 1 | Hapishane, hasır (Oturma yeri) | 17/8 |
| Toplam | 6 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَصَرَ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hasr | حَصْر | Bir şeyin içine alma. Yalnız bir şeye mahsus kılma. |
|
Husr | حُصْر | Peklik, kabızlık. |
|
Hasir | حَصِر | Bir şey söyler vaya okurken dili tutulan kimse. Kekeme insan. |
|
Hasîr | حَصِير | Canı dar kişi. Dar nesne. Mahbus. Hasır. Sazla veya yaprakla örülmüş taban örtüsü. | Hasır |
Hâsir | حَاصِر | Muhasara eden, etrafını çeviren, hasreden. |
|
Hasûr | حَصُور | Manevi mücahededen dolayı kadınlara yaklaşmaya rağbet etmeyen. |
|
Hisâr | حِصَار | 1: Bir şehrin veya önemli bir yerin korunması için taştan yapılmış, yüksek duvarlı ve kuleli, çevresinde hendekler bulunan küçük kale, kermen, germen. 2: Kuşatma, etrafını çevirme. |
|
Mahsûr | مَحْصُور | Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş. |
|
Muhâsara | مُحَاصَرَة | 1: Kuşatma. 2: Çevirme. |
|
İhsâr | إِحْصَار | Birisini işinden alıkoymak. |
|
İnhisâr | اِنْحِصَار | 1: Tekel. 2: Tek başına sahip olma. |
|
Münhasır | مُنْحَصِر | 1: Bir kimse veya bir şey için ayrılmış, mahsus. 2: Sınırlanmış, sınırlı. |
|
Hasır | ——— | Saz, kabuk, yaprak vb. bir bitki maddesiyle örülmüş taban veya tavan örtüsü. |
|
Hasır kelimesi, “1. bataklık kamışı, 2. kamıştan örme yaygı” anlamındaki hasîr (حصير) sözcüğünden alıntıdır. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَصِرَ : Fiil-I.
4:90 | أَوْ جَاءُوكُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَنْ يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْ |
Diyanet Meali: | Yahut ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sığdıramayıp (tarafsız olarak) size gelenler başka. |
9:5 | وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍ |
Diyanet Meali: | Onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. |
أَحْصَرَ : Fiil-IV.
2:196 | فَإِنْ أُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِ |
Diyanet Meali: | Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. |
2:273 | لِلْفُقَرَاءِ الَّذِينَ أُحْصِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan fakirler içindir. |
حَصُورٌ : İsim.
3:39 | أَنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَىٰ مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا |
Diyanet Meali: | (Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona,) “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim Yahya’yı müjdeler” (diye seslendiler). |
حَصِيرٌ : İsim.
17:8 | وَجَعَلْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ حَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapmışızdır. |