KÖK HARFLER: ح ر ر
ANLAM:
حَرَّ : Özgür olarak ya da asil ve özgür bir soydan doğmak; susamak; (gün) sıcak olmak.
AÇIKLAMA:
حَرَارَةٌ : Sıcak, sıcaklık. بُرُودَةٌ kelimesinin zıddıdır. İki kısma ayrılır:
- Sıcaklığın kaynağı olan, ısı veren cisimlerden dolayı havada ortaya çıkan sıcaklık. Örneğin güneşin ve ateşin harareti, sıcaklığı gibi.
- Bir durumdan dolayı bedende ortaya çıkan sıcaklık. Mesela hummalı kişide bulunan hararet gibi.
Şöyle kullanılır:
حَرَّ يَوْمُنَا ve حَرَّ الرِّيحُ : Günümüz ve rüzgar sıcaktı ya da sıcak hale geldi. Mastarı حَرٌّ ve حَرَارٌ ve حَرَارَةٌ şekillerinde gelir. Ayrıca حُرَّ يَوْمُنَا şeklinde de kullanılır. Böyle olan güne يَوْمٌ مَحْرُورٌ denir. “Adam Susadı” anlamına gelen حَرَّ الرَّجُلُ kullanımında da böyledir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَقَالُوا لَا تَنْفِرُوا فِي الْحَرِّ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أشَدُّ حَرّاً Bu sıcakta sefere çıkmayın, dediler. Onlara: Cehennem ateşi bundan daha sıcaktır, de (9/81).
Yine şöyle buyurmuştur: وَلا الظِّلُّ وَلاَ الْحَرُورُ Gölge ile sıcaklık bir olmaz (35/21).
اِسْتَحَرَّ اْلقَيْظُ : Yazın en sıcak günlerinde sıcaklık şiddetli derecede arttı.
حَرَرٌ : Susuzluktan dolayı karaciğerde ortaya çıkan kuruluk.
حَرَّةٌ kelimesi ise, حَرٌّ kelimesinin teklidir. “Taşları siyah renkte ve sanki ateşte yakılmış gibi aşınmış olan ve kolaylıkla ufalanan taşlık arazi” anlamına gelir.
Mesel olarak “soğuk günde susuzluk” anlamında حَرَّةٌ تَحْتَ قِرَّةٍ denir.
حَرَّةٌ : Kendisine arız olan bir hararetten, sıcaklıktan dolayı kararan taş. Buradan müsteâr olarak “savaş kızıştı; katl, öldürme şiddetlendi” anlamında اِسْتَحَرَّ اْلقَتْلُ denmiştir.
حَرُّ الْعَمَلِ : İşin şiddeti, zorluğu, güçlüğü. Şöyle denmiştir: إِنَّمَا يَتَوَلَى حاَرَّهاَ مَنْ تَوَلَّى قَارَّهَا : Ancak işi yapan ve faydalanan, cezaya ve dayağa katlanır.
حُرٌّ : Kölenin karşıtı, hür. حُرٌّ بَيِّنُ الْحَرُورِيَّة وَالْحَريَّة denir. Hür olduğu her hâlinde belli olan kişi demektir. Hürriyet iki kısımdır:
- Başkasının kendisi üzerinde herhangi bir hakimiyeti olmayan kimse, yani, kendisine bir şeyle ilgili veya herhangi bir konuda hükmün icra edilmediği kimse için kullanılır. Mesela, اَلْحُرُّ بِالْحُرِّ Hür erkeğe karşı hür erkek (2/178).
- Dünyevî kazançlara karşı hırs, tamah veya açgözlülük gibi yerilen kuvvelerinin kendisine malik, sahip olamadığı kimse için kullanılır. Bunun zıddı olan ubudiyete, kulluğa Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle işaret etmiştir: تَعِسَ عَبْدُ الدِّرْهَمِ، تَعِسَ عَبْدُ الدِّينَارِ : Dirhemin, dinarın kulu olanlar yok olsun.
“Şehvetin kölesinin gerçek köleden daha zelil olduğu” söylenmiştir.
تَحْرِيرٌ : Köle olan bir insanı hür yapmak, azat etmek.
Şu ayette birinci anlamdadır: فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ Bunun cezası mü’min bir köleyi azat etmektir (4/92).
Şu ayette ise ikinci anlamdadır: رَبِّ اِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّراً Ya Rabbi! Ben karnımdaki çocuğu, her türlü endişeden arınmış, her kayıttan azade olarak sırf sana adadım (3/35).
Şöyle denmiştir: kendi çocuğundan, Yüce Allah’ın “…oğullar ve torunlar…” (16/72) şeklinde ifade ettiği tarzda dünyevi bir fayda beklemeyip aksine onu yalnızca kuluğa adamıştır. Bundan dolayı eş-Şabî buradaki مُحَرَّرٌ kelimesinin “kuluğa adanmış olarak” anlamına geldiğini; Mücahid ise, “mabede hizmetkar olarak” anlamına geldiğini söylemiştir. Cafer ise “dünya işlerinden azat edilmiş” anlamında olduğunu söylemiştir. Bu görüşlerin tümü de aynı anlama işaret etmektedir.
حَرَّرْتُ الْقَوْمَ : Tutsak bir topluluğu serbest bıraktım ve azat ettim.
حَرُّ الْوَجْهِ : Yüzün, ihtiyacının kendisini köleleştirmediği yeri.
حُرُّ الدَّارِ : Evin ortası.
أَحْرَارُ الْبَقْلِ : Pişirilmeden yenen otlar ya da baklagillerden bitkiler.
بَاتَتِ الْمَرْأةُ بِلَيْلَةِ حُرَّةٍ : kadın hür bir gece geçirdi. Bu kullanımların hepsi de müsteârdır.
حَرِيرٌ : İpek. Rakîk, ince elbise, kumaş. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ Oradaki elbiseleri de ipektir (35/33). (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَرَّ (geniş zaman يَحَرُّ ve يَحِرُّ ve يَحُرُّ mastar ismi حَرٌّ ve حُرُورٌ ve حَرَارَةٌ):
حَرَّ الْعَبْدَ (geniş zaman يَحَرُّ): Köleyi azat etti.
حَرَّ : Özgür olarak ya da asil ve özgür bir soydan doğmuştu; susamıştı ya da o hale geldi; o (gün) sıcaktı ya da o hale geldi.
حَرَّ الْمَاءَ (geniş zaman يَحَرُّ ve يَحِرُّ ve يَحُرُّ): Suyu ısıttı.
حَرَّرَ (mastar ismi تَحْرِيرٌ) : Yaşadığı müddetçe kendini kilisenin veya dinin veya Allah’ın (c.c.) hizmetine adadı.
حَرَّرَ الْكِتَابَ : İyi veya ihtişamlı, tam veya harfiyen bir yazı ya da mektup kaleme aldı.
فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ : Mümin bir köle azat etmek (hürriyetine kavuşturmak) (4:92).
مُحَرَّرٌ : Kölelikten azat edilmiş; serbest bırakılmış; ebeveynleri tarafından bir kilisenin ya da dinin hizmetine adanmış çocuk.
حَرُورٌ ve حَرٌّ : Sıcaklık; kalbin acıdan veya öfkeden veya ıstıraptan ve keder ya da sıkıntıdan yanması; işin zorluğu ya da vahameti.
حَرُورٌ : Sıcak bir rüzgar; (eşanlamlısı: سَمُومٌ ) veya gece esen sıcak bir rüzgar; bazen gündüz de eser (سَمُومٌ gündüz esen sıcak bir rüzgardır ve bazen gece eser ya da birbirlerinin yerine geçebilirler); güneşin sıcaklığı ya da mutlak sıcaklık; devamlı sıcaklık; Cehennem ateşi.
حَارٌّ : Sıcak.
حُرِّيَّةٌ : Özgürlük durumu veya hali.
حُرٌّ : Özgür, saf veya özgür doğmuş; cömert veya asil veya asil soydan.
حُرُّ الْوَجْهِ : Yüzün en belirgin yeri.
حَرِيرٌ : Öfkeden kudurmuş ya da etkilenmiş; ipek, ipekten yapılmış bir giysi ya da nesne.
مَحْرُورٌ : İpek veya ipekle süslenmiş; ipekten yapılmış bir giysi ya da nesne.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
حَرٌّ | isim | 3 | Sıcak | 16/81 |
حَرُورٌ | isim | 1 | Sıcaklık, sıcak rüzgar | 35/21 |
حَرِيرٌ | isim | 3 | İpek | 35/33 |
حُرٌّ | isim | 2 | Hür | 2/178 |
تَحْرِيرٌ | isim | 5 | Azat etme | 58/3 |
مُحَرَّرٌ | isim | 1 | Tahsis edilmiş | 3/35 |
| Toplam | 15 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَرَّرَ (a)
- حَرَّرَ (b)
- حَارٌّ
- حَامٍ > bak: ح م ي
- سَاخِنٌ
- حَرٌّ
- لَظًى > bak: ل ظ ي
- قَيْظٌ
- حَرَارَةٌ
- سُخُونَةٌ
- لَظًى > bak: ل ظ ي
Zıt Manada Kelimeler
- حَرَّرَ (a)
- حَرَّرَ (b)
- حَارٌّ
- حَرٌّ
- حُرٌّ
- حُرَّةٌ
- أَمَةٌ > bak: أ م و
- حَرَارَةٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Harr | حَرّ | 1: Hararet, sıcaklık. Sıcak. 2: Hararetli. Kızgın. Çok sıcak. Yakıcı. |
|
Hârr(e) | حَارّ | Hararetli. Kızgın. Çok sıcak. Yakıcı. |
|
Hürr | حُرّ | Kimsenin baskısı, zorlaması olmadan meşru’ dairede istediği gibi yaşayabilen. Serbest. | Çoğul: Ahrâr |
Harûr | حَرُور | Sıcaklık. Güneşin kızgınlığı. |
|
Harîr | حَرِير | İpek. |
|
Harâret | حَرَارَة | 1: Isı. 2: Sıcaklık. 3: Susama, susuzluk. 4: Coşkunluk, ateşlilik |
|
Hürriyyet | حُرِّيَّة | Özgürlük. |
|
Mahrûr | مَحْرُور | Hararetli, ateşli. | Mahrûrâne |
Tahrîr | تَحْرِير | Hürriyete kavuşturmak. Yazmak. Yazılmak. Kaydetmek. |
|
Muharrir | مُحَرِّر | Yazar. |
|
Muharrer | مُحَرَّر | Yazılmış, yazılı, yazıya geçirilmiş. |
|
Aharr | أَحَرّ | Daha sıcak, en sıcak. |
|
Harrân | حَرَّان | Çok susuz. |
|
Harr kelimesinden; harlı, harsız (ateş) ve harlamak kelimeleri türetilmiştir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَرٌّ : İsim.
9:81 | وَقَالُوا لَا تَنْفِرُوا فِي الْحَرِّ |
Diyanet Meali: | “Bu sıcakta sefere çıkmayın” dediler. |
9:81 | قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Cehennemin ateşi daha sıcaktır.” Keşke anlasalardı. |
16:81 | وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُمْ بَأْسَكُمْ |
Diyanet Meali: | Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi. |
حَرُورٌ : İsim.
35:21 | وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُ |
Diyanet Meali: | Gölge ile sıcaklık bir olmaz. * |
حَرِيرٌ : İsim.
22:23 | يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ |
Diyanet Meali: | Orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir. |
35:33 | يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَلُؤْلُؤًا وَلِبَاسُهُمْ فِيهَا حَرِيرٌ |
Diyanet Meali: | Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. |
76:12 | وَجَزَاهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرِيرًا |
Diyanet Meali: | Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır. * |
حُرٌّ : İsim.
2:178 | كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ |
Diyanet Meali: | Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı (hür)… |
2:178 | بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْأُنْثَىٰ بِالْأُنْثَىٰ |
Diyanet Meali: | (Hüre karşı) hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın (kısas edilir). |
تَحْرِيرٌ : İsim. Masdar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
4:92 | وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ |
Diyanet Meali: | Kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, bir mü’min köleyi azad etmesi … |
4:92 | فَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ |
Diyanet Meali: |
(Öldürülen kimse) mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir.
|
4:92 | وَإِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ إِلَىٰ أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ |
Diyanet Meali: | Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek gerekir. |
5:89 | فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ مِنْ أَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ أَهْلِيكُمْ أَوْ كِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ |
Diyanet Meali: | Bu durumda yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir. |
58:3 | وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنْ نِسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ |
Diyanet Meali: | Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, bir köle azat etmelidirler. |
مُحَرَّرٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
3:35 | إِذْ قَالَتِ امْرَأَتُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا |
Diyanet Meali: | Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım” demişti. |