KÖK HARFLER: و ج ه
ANLAM:
وَجَهَ : Bir kimsenin yüzüne vurmak; bir kimseyi kovmak. İtibarlı, haysiyetli, saygıdeğer hale gelmek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
وَجَّهَ | fiil-II | 2 | Yöneltti, tarafına çevirdi | 6/79 | |
تَوَجَّهَ | fiil-V | 1 | Yöneldi | 28/22 | |
وَجْهٌ | isim | 72 | Yüz, mecazen: zat, başlangıç | 55/27 | Çoğulu: وُجُوهٌ |
وِجْهَةٌ | isim | 1 | Yönelme yeri, teveccüh edilen yer | 2/148 | |
وَجِيهٌ | isim | 2 | Şerefli, itibarlı | 33/69 | |
Toplam | 78 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- وَجَّهَ (a):
- وَجَّهَ (b)
- حَرَّكَ > bak: ح ر ك
- وَجَّهَ (c)
- وَاجَهَ (a)
- وَاجَهَ (b)
- وَاجَهَ (c)
- قَابَلَ > bak: ق ب ل
- اِتَّجَهَ اِلَى > bu kök
- اِتَّجَهَ
- وَجْهٌ (a)
- وَجْهٌ (b)
- وَجْهٌ (c)
- وَجْهٌ (d)
- وَجْهٌ (e)
- وَجِيهٌ
- مَاجِدٌ > bak: م ج د
- شَرِيفٌ
- وُجْهَةٌ
- جِهَةٌ
- اِتِّجَاهٌ
- قَصْدٌ > bak: ق ص د
- وُجْهَةٌ > bu kök
- مَنْحًى
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Vech (Vecih) | وَجْه | Yüz, çehre, surat. Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan.Satıh. Ön. Alın. Cephe. Sebep. |
Vecîh | وَجِيه | Güzel, hoş. Uygun. |
Vücûh | وُجُوه | Çehreler, yüzler, suretler. |
Viche (Veche) | وِجْهَة | Teveccüh ve istikbal olunan nesne. Yan, taraf. Yüz. |
Vicâh | وِجَاه | Yüzleşme. |
Vecîhî | وَجِيهِى | Güzellik, hoşluk, uygunlukla ilgili. |
Cihet | جِهَة | Yön, yan, taraf. |
Tevcîh | تَوْجِيه | Döndürmek, yöneltmek. Tefsir etmek. |
Muvâcehe | مُوَاجَهَة | Yüzleşme, yüz yüze gelme. Karşı, ön. |
Teveccüh | تَوَجُّه | Yönelme. Güler yüz gösterme. |
Müteveccih | مُتَوَجِّه | Yönelmiş, dönmüş. |
Tevâcüh | تَوَاجُه | Yüz yüze olma. |
Mütevâcih | مُتَوَاجِه | Yüzleşen, yüz yüze gelen. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
وَجَّهَ : Fiil-II.
6:79 | إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا |
Diyanet Meali: | “Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm.” |
16:76 | وَهُوَ كَلٌّ عَلَىٰ مَوْلَاهُ أَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍ |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle iki adamı da misal verdi: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez), efendisine sadece bir yüktür. Nereye gönderse olumlu bir sonuç alamaz. |
تَوَجَّهَ : Fiil-V.
28:22 | وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَىٰ رَبِّي أَنْ يَهْدِيَنِي سَوَاءَ السَّبِيلِ |
Diyanet Meali: | (Şehirden çıkıp) Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi. * |
وَجْهٌ : İsim. Çoğulu: وُجُوهٌ
2:112 | بَلَىٰ مَنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُ أَجْرُهُ عِنْدَ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Hayır, öyle değil! Kim “ihsan” derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. |
2:115 | وَلِلَّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. |
2:144 | قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. |
2:144 | فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ |
Diyanet Meali: | (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. |
2:144 | وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ |
Diyanet Meali: | (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. |
2:149 | وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) Mescid-i Haram’a doğru dön. |
2:150 | وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a doğru çevir. |
2:150 | وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ |
Diyanet Meali: | (Ey mü’minler!) Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü Mescid-i Haram’a doğru çevirin. |
2:177 | لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ |
Diyanet Meali: | İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. |
2:272 | وَمَا تُنْفِقُونَ إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir). Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. |
3:20 | فَإِنْ حَاجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلَّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ |
Diyanet Meali: | Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.” |
3:106 | يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ |
Diyanet Meali: | O gün bazı yüzler ağarır, (bazı yüzler kararır). |
3:106 | وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ |
Diyanet Meali: | (O gün bazı yüzler ağarır), bazı yüzler kararır. |
3:106 | فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ |
Diyanet Meali: | Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi?” denilir. |
3:107 | وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللَّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ |
Diyanet Meali: | Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır. * |
4:43 | فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ |
Diyanet Meali: | (Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız) o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. |
4:47 | آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَىٰ أَدْبَارِهَا |
Diyanet Meali: | Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden, yanınızda bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. |
4:125 | وَمَنْ أَحْسَنُ دِينًا مِمَّنْ أَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ |
Diyanet Meali: | Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden … kimsenin dininden daha güzeldir? |
5:6 | فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ |
Diyanet Meali: | (Namaza kalkacağınız zaman) yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi (ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı) yıkayın. |
5:6 | فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | (Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan gelir veya kadınlara dokunur da su bulamazsanız), o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). |
5:108 | ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلَىٰ وَجْهِهَا |
Diyanet Meali: | Bu (usul), şahitliği lâyıkıyla yerine getirmelerini sağlamak için en uygun çaredir. |
6:52 | وَلَا تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ |
Diyanet Meali: | Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma. |
6:79 | إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا |
Diyanet Meali: | “Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm.” |
7:29 | وَأَقِيمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ |
Diyanet Meali: | “Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun.” |
8:50 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ يَتَوَفَّى الَّذِينَ كَفَرُوا الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura canlarını alırken bir görseydin. |
10:26 | وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ |
Diyanet Meali: | Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. |
10:27 | كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا |
Diyanet Meali: | Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. |
10:105 | وَأَنْ أَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | (Yine bana şöyle emredildi): “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dîne çevir. Sakın Allah’a ortak koşanlardan olma.” |
12:9 | اقْتُلُوا يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ |
Diyanet Meali: | “Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin.” |
12:93 | اذْهَبُوا بِقَمِيصِي هَٰذَا فَأَلْقُوهُ عَلَىٰ وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | “Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın…” |
12:96 | فَلَمَّا أَنْ جَاءَ الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَىٰ وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Müjdeci gelip gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. |
13:22 | وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan …lardır. |
14:50 | سَرَابِيلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشَىٰ وُجُوهَهُمُ النَّارُ |
Diyanet Meali: | Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini de ateş bürüyecektir. * |
16:58 | وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالْأُنْثَىٰ ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! * |
17:7 | فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ |
Diyanet Meali: | İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, (daha önce girdikleri gibi) yine mescide (Beyt-i Makdis’e) girsinler … diye (üzerinize yine düşmanlarınızı gönderdik.) |
17:97 | وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا |
Diyanet Meali: | Onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. |
18:28 | وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ |
Diyanet Meali: | Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte sabret. |
18:29 | وَإِنْ يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ |
Diyanet Meali: | (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. |
20:111 | وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا |
Diyanet Meali: | Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır. * |
21:39 | لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, yüzlerinden (ve sırtlarından) ateşi savamayacakları (ve hiçbir yardım da görmeyecekleri) vakti bir bilseler! |
22:11 | وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انْقَلَبَ عَلَىٰ وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ |
Diyanet Meali: | Şâyet başına bir kötülük gelirse, gerisingeri (küfre) dönüverir. O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. |
22:72 | تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَ |
Diyanet Meali: | (Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman), o kâfirlerin yüz ifadelerinden inkârlarını anlarsın. |
23:104 | تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ |
Diyanet Meali: | Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar. * |
25:34 | الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا |
Diyanet Meali: | Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha kötüdürler… |
27:90 | وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ |
Diyanet Meali: | Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. |
28:88 | لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ |
Diyanet Meali: | O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. |
30:30 | فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا |
Diyanet Meali: | Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. |
30:38 | ذَٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. |
30:39 | وَمَا آتَيْتُمْ مِنْ زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ |
Diyanet Meali: | (İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz). Ama Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır. |
30:43 | فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ |
Diyanet Meali: | (Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce) yüzünü dosdoğru dine çevir. |
31:22 | وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُ إِلَى اللَّهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىٰ |
Diyanet Meali: | Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. |
33:66 | يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا |
Diyanet Meali: | Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Resûl’e itaat edeydik” diyecekler. * |
39:24 | أَفَمَنْ يَتَّقِي بِوَجْهِهِ سُوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, (o gün azaptan emin olan kimse gibi midir)? |
39:60 | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü Allah’a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. |
43:17 | وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlardan biri, Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir. * |
47:27 | فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken hâlleri nasıl olacak? * |
48:29 | سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ |
Diyanet Meali: | Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. |
51:29 | فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. “Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)” dedi * |
54:48 | يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ |
Diyanet Meali: | Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, “Cehennemin dokunuşunu tadın!” denecek. * |
55:27 | وَيَبْقَىٰ وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ |
Diyanet Meali: | Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır. * |
67:22 | أَفَمَنْ يَمْشِي مُكِبًّا عَلَىٰ وَجْهِهِ أَهْدَىٰ أَمَّنْ يَمْشِي سَوِيًّا عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ |
Diyanet Meali: | Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi? * |
67:27 | فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Onu (azabı) yakından gördükleri zaman inkâr edenlerin yüzleri kötüleşir… |
75:22 | وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün birtakım yüzler aydındır. * |
75:24 | وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün birtakım yüzler de asıktır. * |
76:9 | إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا |
Diyanet Meali: | (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” * |
80:38 | وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, * |
80:40 | وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. * |
83:24 | تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ |
Diyanet Meali: | Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün. * |
88:2 | وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir. * |
88:8 | وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün birtakım yüzler vardır ki, nimet içinde mutludurlar. * |
92:20 | إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَىٰ |
Diyanet Meali: | (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar). * |
3:72 | آمِنُوا بِالَّذِي أُنْزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُوا آخِرَهُ |
Diyanet Meali: | (Kitap ehlinden bir grup), “Mü’minlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, (belki onlar size bakarak dönerler” dedi). |
وِجْهَةٌ : İsim.
2:148 | وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ |
Diyanet Meali: | Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! |
وَجِيهٌ : İsim.
3:45 | اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | “Adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlıdır…” |
33:69 | فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا وَكَانَ عِنْدَ اللَّهِ وَجِيهًا |
Diyanet Meali: | Nihayet Allah onu onların dediklerinden temize çıkarmıştı. Mûsâ, Allah katında itibarlı bir kimse idi. |