KÖK HARFLER: س و د
ANLAM:
سَادَ : Şana, şerefe, onura, vb. sahip bir lider, efendi, usta olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
سَادَ (geniş zaman يَسُودُ mastar isim سِيَادَةٌ): Şana, şerefe, onura, vb. sahip bir lider, efendi, usta idi ya da o hale geldi.
سَادَ قَوْمَهُ : Halkının lideriydi ya da o hale geldi, üzerlerinde hakimiyet uyguladı.
سَيِّدٌ : Bir lider, efendi, usta; bir prens veya kral; bir kadının kocası; rütbe, asalet veya saygınlık sahibi bir kimse; bir halkın en yüce gönüllü, zahid veya asil olanı; bir liberal, feyizli kimse; merhametli; hoşgörülü; öfkesine yenilmeyen kişi; zekada diğerlerine baskın çıkan kişi; herhangi şeyin en saygın veya yüce olanı (çoğulu: سَائِدٌ ve سَادَةٌ ve اَسْيَادٌ).
سَيِّدُ الْكَلَامِ : En iyi söylev.
سَيِّدُ الْقَوْمِ : Halkın lideri.
اِسْوَدَّ : O şey veya kişi kapkara (اَسْوَدُ) hale geldi.
اِسْوَدَّ وَجْهُهُ : Yüzü kapkara oldu, yani yüzü kederini dışa vurur bir hale geldi; utançtan ötürü veya yapmış olduğu bir fiilden dolayı üzgün, kederli, şaşırmış, kafası karışmış veya doğru yolunu görmeye muktedir olmayan bir hale geldi; gözden düştü.
مُسْوَدٌّ : Kara (şu sözcükten: اِسْوَدَّ).
وَجْهٌ مُسْوَدٌّ : Kapkara bir yüz veya kederli bir yüz (dişil ve çoğulu: مُسْوَدَّةٌ).
اَيَّامٌ مُسْوَدَّةٌ : Zor veya sıkıntılı, ıstırap veren günler.
وُجُوهٌ مُسْوَدَّةٌ : Kara yüzler ya da utançtan veya kederden kararmış veya siyahlaşmış yüzler.
مُسْوَدَّةٌ : Bir kitap veya benzerinin asıl kopyası.
اِسْوَدَّ : İtibar, kademe veya saygınlık bakımından daha üstün ve en üstün; daha veya en liberal veya feyizli.
هُوَ اَسْوَدُ مِنْ فُلَانٍ : Kademe olarak falanca birinden daha üstündür, ya da böyle birinden daha liberaldir.
اَلْاَسْوَدُ مِنَ الْقَوْمِ : İnsanlardan en ağırbaşlı veya yüce veya feyizli olanı (çoğul hali: سُودٌ).
اَسْوَدُ : Siyah; siyah ırk. ( سَوْدَاءُ dişil hali).
اَلْاَسْوَدَانِ : Yılan ve akrep, vb.; hurmalar ve su.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
اِسْوَدَّ | fiil-X | 2 | Siyahlaştı, karardı | 3/106 | |
أسْوَدُ | isim | 2 | Siyah, kara | 2/187 | Çoğul: سُودٌ |
مُسْوَدٌّ | isim | 3 | Siyahlaşmış, kararmış | 16/58 | Müennes: مُّسْوَدَّةٌ |
سَيِّدٌ | isim | 3 | Efendi, bey | 12/25 | Çoğulu: سَادَةٌ |
Toplam | 10 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- سَادَ (a)
- سَادَ (b)
- أَسْوَدُ
- أَدْهَمُ > bak: د ه م
- سُؤْدَدٌ
- سَيِّدٌ (a)
- سَيِّدٌ (b)
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Esved | أَسْوَد | Çok siyah. |
|
Sevdâ’ | سَوْدَاء | 1: Siyah. 2: Aşk. 3: Hırs. |
|
Sevâd | سَوَاد | Karalık. Karaltı. | Çoğul: Esvide |
Sûd | سُود | Rengi kara olan şeyler. |
|
Süveydâ’ | سُوَيْدَاء | Siyahlık. |
|
Seyyid | سَيِّد | 1: Efendi. 2: Hz. Peygamber’in soyundan olan kimse. | Çoğul: Sâde |
Tesvîd | تَسْوِيد | Yazı ile karalama. Yazmak, müsvedde yapmak. | Çoğul: Tesvîdât |
Müsvedde | مُسْوَدَّة | Temize çekilmek üzere yazılmış şey. | Çoğul: Müsveddât |
Sevde | سَوْدَاء | Siyah, esmer, esmer güzeli. |
|
Sûdan | سُودَان | Sudan ülkesinin adı, Araplar tarafından verilmiştir. Kızıldeniz’den kıtanın batı ucuna kadar ki bölgede siyahların yaşadığı yer anlamındadır. |
|
Soda | ——— | 1: Sindirimi kolaylaştırmak, susuzluğu gidermek, içkileri sulandırmak için kullanılan, içinde sodyum karbonat bulunan, köpüren su. 2:Temizlik işlerinde kullanılan bir çeşit tuz. |
|
SODYUM | ——— | Atom numarası 11, atom ağırlığı 22,990, yoğunluğu 0.971 olan, 97,5 °C’de eriyen, deniz ve kaya tuzlarında, doğada birleşik olarak çok yaygın bulunan, beyaz, parlak, mum gibi yumuşak bir element |
|
Soda kelimesi dilimize Fransızca ve İngilizceden geçmiştir fakat o dillere de İtalyanca üzerinden Arapçadan geçmiştir. “Kara şey, kara sıvı, soda” anlamındaki esved, suvvâd (أسود / سوّاد) kelimelerinden türetilmiş. (Nişanyan Sözlük)
Sodyum kelimesi, soda kelimesine getirilen “-ium” eki ile türetilmiştir. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
اِسْوَدَّ : Fiil-IX.
3:106 | يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ |
Diyanet Meali: | O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. |
3:106 | فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ |
Diyanet Meali: | Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi?” (denilir.) |
أَسْوَدُ : İsim. Sıfat.
2:187 | وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ |
Diyanet Meali: | Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. |
سُودٌ : İsim. Sıfat. Çoğul. Tekili: أسْوَدُ
35:27 | وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ |
Diyanet Meali: | Dağlardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var, simsiyah taşlar da var. |
مُسْوَدٌّ : İsim. İsm-i Fâil. IX. Bâb (İf’ilâl Bâbı).
16:58 | وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالْأُنْثَىٰ ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! * |
43:17 | وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlardan biri, Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir. * |
مُّسْوَدَّةٌ : İsim. Sıfat. Müennes. Müzekkeri: مُسْوَدٌّ
39:60 | تَرَى الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. |
سَيِّدٌ : İsim. Çoğulu: سَادَةٌ
3:39 | اَنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيٰى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًاوَنَبِیًّا مِنَ الصَّالِحٖينَ |
Diyanet Meali: | “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler.” |
12:25 | وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ |
Diyanet Meali: | Kadın, Yûsuf’un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine rastladılar. |
33:67 | وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا |
Diyanet Meali: | Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.” * |