KÖK HARFLER: ق ب ل
ANLAM:
قَبِلَ : Kabul etmek, tasdik etmek, isteyerek almak, razı olmak ve bağışlamak, mükâfatlandırmak; müsamaha gösterip icabet etmek. Hoşnut olup karşılığını vermek, benimseyip benimsetmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
قَبِلَ | fiil-I | 9 | Kabul etti, isteyerek aldı, razı oldu ve bağışladı, mükafatlandırdı, benimseyip benimsetti | 9/104 | Meçhul Muzari: يُقْبَلُ |
أَقْبَلَ | fiil-IV | 9 | Çıkıp geldi, karşıladı, öne atıldı, yöneldi | 12/71 | |
تَقَبَّلَ | fiil-V | 10 | Kabul etti | 46/16 | Meçhulü: تُقُبِّلَ Meçhul Muzarisi: يُتَقَبَّلُ |
قَابِلٌ | isim | 1 | Kabul eden | 40/3 | |
قَبُولٌ | isim | 1 | Rıza ile karşılama, kabul buyurma | 3/37 | |
مُتَقَابِلٌ | isim | 4 | Karşısına geçen, karşılıklı | 15/47 | |
مُسْتَقْبِلٌ | isim | 1 | Karşılayan, karşılayıcı, yönelen | 46/24 | |
قِبْلَةٌ | isim | 7 | Kıble, namazda teveccüh edilen yön, mescid, namaz kılınan yer | 2/145 | |
قَبِيلٌ | isim | 2 | Cemaat, kefil, aşiret, avane (çoğul) | 7/27 | |
قَبَائِلُ | isim | 1 | Kabile (çoğul) | 49/13 | Tekil: قَبِيلَةٌ |
قُبُلٌ | isim | 3 | Ön, göz önündeki | 12/26 | |
قِبَلٌ | isim | 4 | Yön, cihet, ön taraf, karşı koyma gücü, mukavemet | 70/36 | |
قَبْلُ | zarf | 242 | Önce | 69/9 | |
Toplam | 294 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- قَبِلَ
- أَقْبَلَ (a)
- أَقْبَلَ (b)
- قَبِيلَةٌ
- قِبَلٌ
- قِبْلَةٌ (a)
- جَنُوبٌ > bak: ج ن ب
- قِبْلَةٌ (b)
- قَبِيلٌ
- مُقْبِلٌ
- آتٍ > bak: أ ت ي
- قَاضِمٌ
- قَبُولٌ (a)
- قَبُولٌ (b)
- قِبَلَ
Zıt Manada Kelimeler
- قَبِلَ
- أَقْبَلَ (a)
- أَقْبَلَ (b)
- قِبَلٌ
- قِبْلَةٌ
- شِمَالٌ > bak: ش م ل
- قَبِيلٌ
- فَرْدٌ > bak: ف ر د
- مُقْبِلٌ
- قَبُولٌ (a)
- قَبُولٌ (b)
- قِبَلَ
AÇIKLAMA:
İKBAL ile MECÎ’ kelimeleri arasındaki fark
( ج ي أ – ق ب ل )
İkbal kelimesi “yüz tarafından gelmek”tir. Mecî’ ise “hangi yönden olursa olsun gelmek”tir (Farklar Sözlüğü 461) Bknz: ( ج ي أ )
MUKÂBELE ile CEZA kelimeleri arasındaki fark
( ج ز ي – ق ب ل )
Bir şeyin cezası (karşılığı), o şeyden daha az olabilir fakat mukâbelesi ancak misli ile olur. (Farklar S. 47) (Mukâbele: İki şey arasında eşitlik, denklik.) Bknz: ج ز ي
İCÂBET ile KABÛL kelimeleri arasındaki fark
( و ج ب – ق ب ل )
Kabûl, “ameller” için kullanılır. “Allah onun amellerini kabul etsin” denilir. İcâbet ise dualar için kullanılır. “Allah onun dualarına icâbet etsin” denilir. (Farklar Sözlüğü 326) Bknz: ( و ج ب )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Kabl | قَبْل | Önce, önceki. | (hissi) kable(l vuku), mâkabl |
Kabûl | قَبُول | 1: Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olma 2: Konukları veya işi olanları yanına, katına alma 3: Sunulan bir şeyi, armağanı alma. 4: Bir öneriyi uygun bulma, onaylama. |
|
Kâbil | قَابِل | Olabilir, mümkün. | kâbiliyyet |
Kabîl | قَبِيل | 1: Türlü, gibi, benzer. 2: Tür, cins. |
|
Kablî | قَبْلِى | Denemeye dayanmadan, doğruluğu koşulsuz kabul edilen, apriori. |
|
Makbûl | مَقْبُول | 1: Kabul edilen. 2: Beğenilen, hoş karşılanan 3: Geçer, geçerli. 4: Kabul olunmuş, alınmış. |
|
Kabâle (Kabala) | قَبَالَة | 1: Yahudilerde, yazılı olarak konulmuş olan Tanrı kanunlarının yanında, ağızdan ağıza geçen din buyruklarının, İbrani felsefesinin ve efsane yazılarının bütünü. 2: Bu öğretinin yandaşlarının bütünü. 3: Doğaüstü varlıklarla ilişki kurma sanatı. 4: Götürü, toptan. |
|
Kabîle | قَبِيلَة | Birlikte yaşayan, konup göçen, bir sülaleden türemiş insanlar. Bir reisin idaresi altında bulunan ve ekserisi aynı soydan gelen insanlar. |
|
Kıble | قِبْلَة | Bazı ibadetler yerine getirilirken dönülen Kâbe’nin bulunduğu yön. |
|
Mukâbil | مُقَابِل | 1: Bir şeye karşılık olarak yapılan, bir şeyin karşılığı olan. 2: Bir şeyin karşısında bulunan. 3: Karşılık olarak. 4: Rağmen. |
|
Mukâbele | مُقَابَلَة | 1: Karşılık verme, karşılama, karşılık. 2: Karşı gelme, başkaldırma. 3: Karşılaştırma, karşılıklı yapılan okuma. |
|
İkbâl | إِقْبَال | 1: Birine doğru dönme. 2: Baht, talih. 3: İşlerin yolunda gitmesi, bahtlı, saadetli, mutlu olması. 4: Arzu, istek. |
|
Tekabbül | تَقَبُّل | Kabul etmek. |
|
Mütekabbil | مُتَقَبِّل | Kabul eden, üstüne alan. |
|
Tekâbul | تَقَابُل | 1: Karşılık olma, karşılama. 2: Karşı olum. |
|
Mütekâbil | مُتَقَابِل | Karşılıklı |
|
İstikbâl | اِسْتَقْبَال | 1: Gelecek 2: Karşılama. |
|
Müstakbil | مُسْتَقْبِل | İstikbal eden, karşılayan. |
|
Müstakbel | مُسْتَقْبَل | 1: İleri bir tarihte beklenen, gelecek 2: Gelecek zaman, istikbal. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
قَبِلَ : Fiil-I. Meçhul Muzari: يُقْبَلُ
2:48 | وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزِي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ |
Diyanet Meali: | Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz. |
2:123 | وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزِي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ |
Diyanet Meali: | Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı … günden sakının. |
3:85 | وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek. |
3:90 | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. |
3:91 | فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِمْ مِلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَىٰ بِهِ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya), dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. |
9:54 | وَمَا مَنَعَهُمْ أَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ إِلَّا أَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ |
Diyanet Meali: | Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca, Allah’ı (ve Resûlünü) inkâr etmeleri, (namaza ancak üşene üşene gelmeleri ve ancak gönülsüzce harcamaları) engel olmuştur. |
9:104 | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ |
Diyanet Meali: | Onlar, kullarının tövbesini kabul edenin Allah olduğunu bilmediler mi? |
24:4 | فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا |
Diyanet Meali: | (Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere) seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. |
42:25 | وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ |
Diyanet Meali: | O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayandır. |
أَقْبَلَ : Fiil-IV.
12:71 | قَالُوا وَأَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ |
Diyanet Meali: | Yûsuf’un kardeşleri onlara dönerek, “Ne yitirdiniz?” dediler. * |
12:82 | وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ الَّتِي كُنَّا فِيهَا وَالْعِيرَ الَّتِي أَقْبَلْنَا فِيهَا |
Diyanet Meali: | “Bulunduğumuz kent halkına ve aralarında olduğumuz kervana da sor.” |
28:31 | يَا مُوسَىٰ أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Çünkü sen güvenlikte olanlardansın.” |
37:27 | وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ |
Diyanet Meali: | Birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler). * |
37:50 | فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ |
Diyanet Meali: | Derken birbirlerine yönelip sorarlar. * |
37:94 | فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ |
Diyanet Meali: | Kavmi (telaş içinde) koşarak ona doğru geldi. * |
51:29 | فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak geldi, elini yüzüne vurdu. |
52:25 | وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ |
Diyanet Meali: | Birbirlerine dönüp (“Ne iyilik yaptınız da bu nimetlere ulaştınız?” diye) sorarlar. * |
68:30 | فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar. * |
تَقَبَّلَ : Fiil-V. Meçhulü: تُقُبِّلَ Meçhul Muzarisi: يُتَقَبَّلُ
2:127 | رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin.” |
3:35 | إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي |
Diyanet Meali: | “Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et.” |
3:37 | فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. |
5:27 | فَتُقُبِّلَ مِنْ أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْآخَرِ |
Diyanet Meali: | (Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da), birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. |
5:27 | إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْآخَرِ |
Diyanet Meali: | Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. |
5:27 | قَالَ لَأَقْتُلَنَّكَ قَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللَّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti. |
5:36 | وَمِثْلَهُ مَعَهُ لِيَفْتَدُوا بِهِ مِنْ عَذَابِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz yeryüzünde olanların hepsi) ve yanında bir o kadarı daha (kendilerinin olsa da) onu kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verecek olsalar, onlardan yine kabul edilmez. |
9:53 | قُلْ أَنْفِقُوا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Yine de ki: “İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın, sizden asla kabul olunmayacaktır.” |
14:40 | رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” * |
46:16 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا |
Diyanet Meali: | İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz (ve günahlarını bağışlayacağımız) bu kimseler (cennetlikler arasındadırlar). |
قَابِلٌ : İsim. İsm-i Fâil.
49:13 | وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا |
Diyanet Meali: | Ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. |
قَبُولٌ : İsim.
3:37 | فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. |
مُتَقَابِلٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tefâul Bâbı (VI. Bâb).
15:47 | وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَىٰ سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar. * |
37:44 | عَلَىٰ سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ |
Diyanet Meali: | Koltuklar üzerinde karşılıklı olarak otururlar. * |
44:53 | يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ |
Diyanet Meali: | İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar. * |
56:16 | مُتَّكِئِينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette…* |
مُسْتَقْبِلٌ : İsim. İsm-i Fâil. İstif’âl Bâbı (X. Bâb).
46:24 | فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَٰذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا |
Diyanet Meali: | O azabı vadilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. |
قِبْلَةٌ : İsim.
2:142 | مَا وَلَّاهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُوا عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | “Onları (müslümanları) yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?” |
2:143 | وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنْتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ |
Diyanet Meali: | Biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, (gerisingeriye dönecekleri) ayırd edelim diye kıble yaptık. |
2:144 | قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. |
2:145 | وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. |
2:145 | مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَ وَمَا أَنْتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. |
2:145 | وَمَا بَعْضُهُمْ بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. |
10:87 | وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. |
قَبِيلٌ : İsim.
7:27 | إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. |
17:92 | أَوْ تَأْتِيَ بِاللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ قَبِيلًا |
Diyanet Meali: | “Yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe … (sana asla inanmayacağız).” |
قَبَائِلُ : İsim.
49:13 | وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا |
Diyanet Meali: | Ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. |
قُبُلٌ : İsim.
6:111 | وَحَشَرْنَا عَلَيْهِمْ كُلَّ شَيْءٍ قُبُلًا مَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Ve her şeyi karşılarında (hakikatın şahidleri olarak) toplasaydık, Allah dilemedikçe yine de iman edecek değillerdi. |
12:26 | إِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, o (Yûsuf) yalancılardandır.” |
18:55 | إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلًا |
Diyanet Meali: | (İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine), ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri engel olmuştur). |
قِبَلٌ : İsim.
2:177 | لَيْسَ الْبِرَّ أَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ |
Diyanet Meali: | İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. |
70:36 | فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ |
Diyanet Meali: | Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, … sana doğru koşuyorlar? * |
27:37 | ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا |
Diyanet Meali: | “Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla geliriz…” |
57:13 | لَهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | (Derken aralarına) kapısı olan (bir sur çekilir). Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır. |
قَبْلُ : Zarf
2:4 | وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. |
2:21 | اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız. |
2:25 | كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هَٰذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde, “Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!” diyecekler. |
2:89 | وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | (Kendilerine ellerindekini, Tevrat’ı tasdik eden bir kitap, Kur’an gelince onu inkâr ettiler). Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkârcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. |
2:91 | قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنْبِيَاءَ اللَّهِ مِنْ قَبْلُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” |
2:108 | أَمْ تُرِيدُونَ أَنْ تَسْأَلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Yoksa daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? |
2:118 | كَذَٰلِكَ قَالَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bilmeyenler, “Allah bizimle konuşsa, ya da bize bir mucize gelse ya!” derler.) Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. |
2:183 | كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. |
2:198 | وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ |
Diyanet Meali: | Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz. |
2:214 | أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? |
2:237 | وَإِنْ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَمَسُّوهُنَّ |
Diyanet Meali: | (Eğer onlara mehir tespit eder de) kendilerine el sürmeden boşarsanız, (tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır). |
2:254 | أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ |
Diyanet Meali: | Hiçbir alışverişin, (hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin) olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. |
2:286 | رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.” |
3:4 | مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | (O), daha önce (Tevrat’ı ve İncil’i) insanlar için birer hidayet olarak (indirmişti). |
3:11 | كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | (Bunların durumu) Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin durumu gibidir: Âyetlerimizi yalanladılar. |
3:93 | إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ |
Diyanet Meali: | Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, (yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi). |
3:137 | قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا |
Diyanet Meali: | Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da (yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu) bir görün. |
3:143 | وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz… |
3:144 | وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ |
Diyanet Meali: | Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. |
3:164 | وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan), onlara kitab ve hikmeti öğreten (bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur). Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
3:183 | قُلْ قَدْ جَاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذِي قُلْتُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benden önce size nice peygamberler, açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi.” |
3:184 | فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık delilleri … getiren peygamberler de yalanlanmıştı. |
3:186 | وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا أَذًى كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. |
4:26 | يُرِيدُ اللَّهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek (ve tövbelerinizi kabul etmek) istiyor. |
4:47 | آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا |
Diyanet Meali: | (Ey kendilerine kitap verilenler!) Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden, (yahut cumartesi halkını lânetlediğimiz gibi onları lânetlemeden), yanınızda bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. |
4:60 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? |
4:94 | كَذَٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُوا |
Diyanet Meali: | Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. |
4:131 | وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ |
Diyanet Meali: | Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de (“Allah’a karşı gelmekten sakının” diye) tavsiye ettik. |
4:136 | آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي أَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. |
4:162 | وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | Ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. |
4:164 | وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler (gönderdik). Anlatmadığımız (nice) peygamberler de (gönderdik). |
5:5 | وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | (Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla), daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, (mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir). |
5:34 | إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ قَبْلِ أَنْ تَقْدِرُوا عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. |
5:57 | لَا تَتَّخِذُوا الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَكُمْ هُزُوًا وَلَعِبًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ |
Diyanet Meali: | Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve öteki kâfirleri dost edinmeyin. |
5:59 | إِلَّا أَنْ آمَنَّا بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Ey kitap ehli!) Sadece Allah’a, bize indirilene ve daha önce indirilmiş olan (ilâhî kitap)lara inandığımızdan … ötürü (bizden hoşlanmıyorsunuz).” |
5:75 | مَا الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu Mesih, sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti. |
5:77 | وَلَا تَتَّبِعُوا أَهْوَاءَ قَوْمٍ قَدْ ضَلُّوا مِنْ قَبْلُ وَأَضَلُّوا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | “Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış … bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.” |
5:102 | قَدْ سَأَلَهَا قَوْمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ثُمَّ أَصْبَحُوا بِهَا كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kâfir oldu. * |
6:6 | أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde (size vermediğimiz) imkân ve iktidarı onlara vermiştik. |
6:10 | وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Andolsun, senden önce de birçok peygamber alaya alınmıştı. |
6:28 | بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Hayır, (bu yakınmaları) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de ondan). |
6:34 | وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, senden önce de birçok Peygamberler yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına (ve eziyet edilmelerine) karşı sabretmişlerdi. |
6:42 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَاءِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, senden önce birtakım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, (yalvarsınlar da tövbe etsinler diye) onları şiddetli yoksulluk (ve darlıklarla) yakaladık. |
6:84 | وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ كُلًّا هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Biz ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik. Hepsini hidayete erdirdik. Daha önce Nûh’u da hidayete erdirmiştik. |
6:148 | كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتَّىٰ ذَاقُوا بَأْسَنَا |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. |
6:156 | أَنْ تَقُولُوا إِنَّمَا أُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلَىٰ طَائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَا |
Diyanet Meali: | “Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. (Biz onların okumalarından habersiz idik)” demeyesiniz diye (bu Kur’an’ı indirdik). |
6:158 | لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | (Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün), daha önce iman etmemiş (veya imanında bir hayır kazanmamış olan) bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez. |
7:38 | قَالَ ادْخُلُوا فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ فِي النَّارِ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle der: “Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları ile birlikte ateşe girin.” |
7:53 | يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | (Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün), önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler.” |
7:101 | فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Fakat onlar daha önce yalanladıklarına inanacak değillerdi. |
7:129 | قَالُوا أُوذِينَا مِنْ قَبْلِ أَنْ تَأْتِيَنَا وَمِنْ بَعْدِ مَا جِئْتَنَا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de bize işkence edildi, geldikten sonra da.” |
7:155 | قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ أَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَإِيَّايَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helâk ederdin.” |
7:173 | أَوْ تَقُولُوا إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِنْ بَعْدِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz…” dememeniz içindir. |
8:52 | كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bunların durumu tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr etmişlerdi… |
8:54 | كَدَأْبِ آلِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Bunların durumu, tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlamışlardı… |
8:71 | وَإِنْ يُرِيدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللَّهَ مِنْ قَبْلُ فَأَمْكَنَ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer sana hainlik etmek isterlerse, (bil ki) onlar daha önce Allah’a da hainlik etmişlerdi de Allah onlara karşı (sana) imkân vermişti. |
9:30 | يُضَاهِئُونَ قَوْلَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. |
9:48 | لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْأُمُورَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü türlü işler çevirmişlerdi. |
9:50 | وَإِنْ تُصِبْكَ مُصِيبَةٌ يَقُولُوا قَدْ أَخَذْنَا أَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Eğer başına bir musîbet gelirse, “Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler. |
9:69 | كَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ كَانُوا أَشَدَّ مِنْكُمْ قُوَّةً وَأَكْثَرَ أَمْوَالًا وَاَوْلَادًا |
Diyanet Meali: | (Ey münafıklar!), siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı. |
9:69 | فَاسْتَمْتَعْتُمْ بِخَلَاقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ بِخَلَاقِهِمْ |
Diyanet Meali: | Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız. |
9:70 | أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin … haberleri ulaşmadı mı? |
9:107 | وَإِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | (Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için) ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye (bir mescit yapanlar vardır). |
10:13 | وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا |
Diyanet Meali: | Andolsun, sizden önceki nice nesilleri (peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri hâlde yalanlayıp) zulmettikleri vakit helâk ettik. |
10:16 | فَقَدْ لَبِثْتُ فِيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben sizin aranızda bundan (Kur’an’ın inişinden) önce (kırk yıllık) bir ömür yaşadım. Hiç düşünmüyor musunuz?” |
10:39 | كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Kendilerinden öncekiler de (peygamberleri ve onlara indirilen kitapları) böyle yalanlamışlardı. Bak, o zalimlerin sonu nasıl oldu. |
10:74 | فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. |
10:94 | فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَءُونَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | (Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen), senden önce Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyanlara sor. |
10:102 | فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ إِلَّا مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar sadece, kendilerinden önce gelip geçenlerin başlarına gelen (azap dolu) günlerin benzerini mi bekliyorlar? |
11:17 | وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً |
Diyanet Meali: | (Bu delili Rabbinden) bir şahit (Kur’an) ve bir de ondan (Kur’an’dan) önce bir önder ve bir rahmet olarak (indirilmiş olan) Mûsâ’nın kitabı (Tevrat) desteklemektedir. |
11:49 | مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَا أَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. |
11:78 | وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ |
Diyanet Meali: | Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. |
11:109 | مَا يَعْبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعْبُدُ آبَاؤُهُمْ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Onlar sadece, daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. |
11:116 | فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! |
12:3 | وَإِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki daha önce sen bunlardan habersiz idin. |
12:6 | كَمَا أَتَمَّهَا عَلَىٰ أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ |
Diyanet Meali: | “Ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi (sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır).” |
12:64 | قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلَّا كَمَا أَمِنْتُكُمْ عَلَىٰ أَخِيهِ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Yakub onlara, “Onun hakkında size ancak, daha önce kardeşi hakkında güvendiğim kadar güvenebilirim!” dedi. |
12:77 | قَالُوا إِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ أَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Eğer o çalmışsa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı.” |
12:80 | اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ أَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ فِي يُوسُفَ |
Diyanet Meali: | “Babanızın Allah adına sizden söz aldığını, daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz?” |
12:100 | وَقَالَ يَا أَبَتِ هَٰذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi.” |
12:109 | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى |
Diyanet Meali: | Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. |
12:109 | أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
13:6 | وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمُ الْمَثُلَاتُ |
Diyanet Meali: | Oysa onlardan önce ibret alınacak birçok azap gelip geçmiştir. |
13:30 | كَذَٰلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهَا أُمَمٌ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik… |
13:32 | وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Andolsun, senden önce de nice peygamberler alaya alındı da ben inkâr edenlere bir süre (mühlet) verdim… |
13:38 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً |
Diyanet Meali: | Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. |
13:42 | وَقَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلِلَّهِ الْمَكْرُ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Bütün tuzaklar Allah’a aittir. |
14:9 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin … haberi size gelmedi mi? |
14:22 | إِنِّي كَفَرْتُ بِمَا أَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | (İş bitirilince şeytan da diyecek ki:) … Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim…” |
14:31 | مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خِلَالٌ |
Diyanet Meali: | Hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce (kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar). |
14:44 | أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ |
Diyanet Meali: | “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?” |
15:10 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik. * |
15:27 | وَالْجَانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ |
Diyanet Meali: | Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık. * |
16:26 | قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللَّهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah’ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı… |
16:33 | كَذَٰلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi… |
16:35 | كَذَٰلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلَّا الْبَلَاغُ |
Diyanet Meali: | Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere düşen sadece apaçık bir tebliğdir. |
16:43 | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. |
16:63 | تَاللَّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’a andolsun, senden önceki ümmetlere peygamberler gönderdik. Fakat şeytan onlara işlerini güzel gösterdi. |
16:118 | وَعَلَى الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا مَا قَصَصْنَا عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Daha önce sana anlattıklarımızı yahudi olanlara da haram kılmıştık. |
17:107 | إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.” |
19:7 | يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.” * |
19:9 | وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | “Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.” |
19:67 | أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi? * |
20:90 | وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Hârûn onlara daha önce şöyle demişti: “Ey kavmim! Siz bununla yalnızca imtihan edildiniz.” |
20:114 | وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يُقْضَىٰ إِلَيْكَ وَحْيُهُ |
Diyanet Meali: | Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme. |
20:115 | وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَىٰ آدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, bundan önce biz Âdem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık. * |
20:134 | وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | Eğer biz onları o Kur’an’dan önce bir azap ile helâk etseydik mutlaka, “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin…” derlerdi. |
20:134 | فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَذِلَّ وَنَخْزَىٰ |
Diyanet Meali: | “(Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de) alçalıp rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık.” |
21:25 | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, (“Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye) vahyetmişizdir. |
21:34 | وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَ |
Diyanet Meali: | Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. |
21:41 | وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, senden önce de birçok peygamberle alay edildi. |
21:51 | وَلَقَدْ آتَيْنَا إِبْرَاهِيمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِهِ عَالِمِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, daha önce de İbrahim’e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk. * |
21:76 | وَنُوحًا إِذْ نَادَىٰ مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Nûh’u da hatırla. Hani o daha önce dua etmişti de biz onun duasını kabul etmiştik. |
22:52 | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّىٰ أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ |
Diyanet Meali: | Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. |
22:78 | هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da müslüman diye isimlendirdi. |
23:83 | لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَٰذَا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. |
24:34 | وَمَثَلًا مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | (Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler), sizden önce gelip geçenlerden bir misal (ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik). |
24:55 | لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere), kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, (onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur). |
24:58 | مِنْ قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهِيرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاءِ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar, köleleriniz ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa); sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman sizden izin istesinler). |
24:59 | فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Çocuklarınız erginlik çağına geldiklerinde), kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. |
27:42 | وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik.” |
27:68 | لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik.” |
28:12 | وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Biz, daha önce onun, süt analarının sütünü emmemesini sağladık. |
28:46 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | (Fakat Rabbinden bir rahmet olarak), senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri sana bildiriyoruz). |
28:48 | أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Onlar daha önce Mûsâ’ya verilen (mucize)leri inkâr etmemişler miydi? |
28:52 | الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِهِ هُمْ بِهِ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an’dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar. * |
28:53 | إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık.” |
28:78 | أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِنْ قَبْلِهِ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً |
Diyanet Meali: | O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli (ve daha çok mal biriktirmiş) kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? |
29:3 | وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. |
29:18 | وَإِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | “Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı.” |
29:48 | وَمَا كُنْتَ تَتْلُو مِنْ قَبْلِهِ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ |
Diyanet Meali: | Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. |
30:4 | لِلَّهِ الْأَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُ |
Diyanet Meali: | Önce de, sonra da emir Allah’ındır. |
30:9 | أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Yine) onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
30:42 | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yeryüzünde dolaşın da önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın.” |
30:43 | فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru dine çevir. |
30:47 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. |
30:49 | وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa onlar daha önce kendilerine yağmur yağdırılmadan evvel kesin bir ümitsizliğe kapılmışlardı. * |
30:49 | وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa onlar daha önce kendilerine yağmur yağdırılmadan evvel kesin bir ümitsizliğe kapılmışlardı. * |
32:3 | لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | (Hayır o), kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye (Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir). |
32:26 | أَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yurtlarında gezip dolaştıkları nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onlar için yol gösterici olmadı mı? |
33:15 | وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, onlar, daha önce geri dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. |
33:38 | سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ قَدَرًا مَقْدُورًا |
Diyanet Meali: | Daha önce gelip geçen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın emri, kesinleşmiş bir hükümdür. |
33:49 | ثُمَّ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَا لَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp), sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. |
33:62 | سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا |
Diyanet Meali: | Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın. * |
34:45 | وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Hâlbuki bunlar onlara verdiğimiz şeylerin onda birine bile ulaşamamışlardır. |
34:53 | وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | Oysa daha önce onu inkâr etmişlerdi ve uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı. * |
34:54 | وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِمْ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzuladıkları arasına bir engel konmuştur. |
35:4 | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, senden önce de nice peygamberler yalancı sayılmıştır. |
35:25 | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. |
35:44 | أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
38:3 | كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ حِينَ مَنَاصٍ |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar da feryat ettiler, ama artık kurtuluş zamanı değildi. * |
39:8 | ثُمَّ إِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُو إِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur… |
39:25 | كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan öncekiler de yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi. * |
39:50 | قَدْ قَالَهَا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ |
Diyanet Meali: | Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti ama kazandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamamıştı. * |
39:54 | وَأَنِيبُوا إِلَىٰ رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O’na teslim olun. |
39:55 | وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً |
Diyanet Meali: | (Farkında olmadan) azap size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun… |
39:65 | وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi… |
40:21 | فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Onlar yeryüzünde dolaşıp), kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bak(madılar mı)? |
40:34 | وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ |
Diyanet Meali: | Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti de, (onun size getirdikleri hakkında) şüphe edip durmuştunuz. |
40:67 | ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّىٰ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | O, sizi topraktan, sonra az bir sudan, sonra “alaka”dan yaratan, sonra sizi çocuk olarak çıkaran, sonra olgunluk çağına ulaşmanız), sonra da ihtiyarlamanız için (sizi yaşatandır). İçinizden önceden ölenler de vardır.. |
40:74 | قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُو مِنْ قَبْلُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Onlar da, “(Yüzüstü bırakıp) bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz, (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. |
40:78 | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var… |
40:82 | فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Onlar yeryüzünde dolaşıp), kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bak(madılar mı)? |
41:25 | وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ |
Diyanet Meali: | Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. |
41:43 | مَا يُقَالُ لَكَ إِلَّا مَا قَدْ قِيلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَ |
Diyanet Meali: | Sana ancak, senden önceki peygamberlere söylenenler söylenmektedir. |
41:48 | وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَحِيصٍ |
Diyanet Meali: | Daha önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır. Kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır. * |
42:3 | كَذَٰلِكَ يُوحِي إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder. * |
42:47 | اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’tan, geri çevrilmesi imkânsız olan bir gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. |
43:21 | أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِنْ قَبْلِهِ فَهُمْ بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar? * |
43:23 | وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا |
Diyanet Meali: | İşte böyle, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki, oranın şımarık zenginleri, (“Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz”) demiş olmasınlar. |
43:45 | وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا |
Diyanet Meali: | Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor… |
44:37 | أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmi ile onlardan öncekiler mi? |
46:4 | ائْتُونِي بِكِتَابٍ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِنْ عِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!” |
46:12 | وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً |
Diyanet Meali: | Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı da vardı. |
46:17 | أَتَعِدَانِنِي أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْلِي |
Diyanet Meali: | “Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit ediyorsunuz?” |
46:18 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ |
Diyanet Meali: | İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azabın) gerçekleştiği kimselerdir. |
47:10 | اَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? |
48:15 | قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذَٰلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Siz bizimle asla gelmeyeceksiniz. Allah, önceden böyle buyurmuştur.” |
48:16 | وَإِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا |
Diyanet Meali: | “Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, Allah sizi elem dolu bir azaba uğratır.” |
48:23 | سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. * |
51:46 | وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Bunlardan önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler. * |
51:52 | كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ |
Diyanet Meali: | İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, “O bir büyücüdür” yahut “bir delidir” demiş olmasınlar. * |
52:28 | إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ |
Diyanet Meali: | “Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Şüphesiz O, iyilik edendir, çok merhametlidir.” * |
53:52 | وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ |
Diyanet Meali: | Daha önce de Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi. * |
57:10 | لَا يَسْتَوِي مِنْكُمْ مَنْ أَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ |
Diyanet Meali: | İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. |
57:16 | وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Daha önce kendilerine kitap verilip de, (üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar) gibi olmasınlar. |
57:22 | مَا أَصَابَ مِنْ مُصِيبَةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي أَنْفُسِكُمْ إِلَّا فِي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَبْرَأَهَا |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. |
58:3 | ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَتَمَاسَّا |
Diyanet Meali: | (Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp) sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler. |
58:4 | فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَتَمَاسَّا |
Diyanet Meali: | Kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ard arda iki ay oruç tutmalıdır. |
58:5 | كُبِتُوا كَمَا كُبِتَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Allah’a ve Resûlüne düşmanlık edenler), kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. |
59:9 | وَالَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. |
59:15 | كَمَثَلِ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَرِيبًا ذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Onların durumu), kendilerinden az öncekilerin (Mekkeli müşriklerin) durumu gibidir. Onlar (Bedir’de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. |
62:2 | وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. |
63:10 | وَأَنْفِقُوا مِنْ مَا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ |
Diyanet Meali: | Herhangi birinize ölüm gelip de, (“Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden) önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. |
64:5 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ فَذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | Daha önce inkâr edip de inkârlarının cezasını tadanların haberi size gelmedi mi? |
67:18 | وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!? * |
71:1 | أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye… |
4:159 | وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ |
Diyanet Meali: | Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. |
7:123 | قَالَ فِرْعَوْنُ آمَنْتُمْ بِهِ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha!” dedi. “ |
10:91 | آلْآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ |
Diyanet Meali: | Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun. * |
11:62 | قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin.” |
12:37 | قَالَ لَا يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَنْ يَأْتِيَكُمَا |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm.” |
12:76 | فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاءِ أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَاءِ أَخِيهِ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. |
13:6 | وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ |
Diyanet Meali: | Bir de senden, iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorlar. |
17:58 | وَإِنْ مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edeceğiz… |
17:77 | سُنَّةَ مَنْ قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا |
Diyanet Meali: | Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun böyledir. |
18:109 | لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي |
Diyanet Meali: | “Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.” |
19:23 | قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَٰذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا |
Diyanet Meali: | “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi. |
19:74 | وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce, mal mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helâk ettik. * |
19:98 | وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ أَحَدٍ |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor musun? |
20:71 | قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Demek, ben size izin vermeden önce ona (Mûsâ’ya) inandınız ha!” |
20:128 | أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ |
Diyanet Meali: | Yurtlarında dolaşıp durdukları, kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi? |
20:130 | فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ |
Diyanet Meali: | O hâlde, onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan (ve batışından) önce Rabbini hamd ile tespih et. |
20:130 | وَقَبْلَ غُرُوبِهَا |
Diyanet Meali: | Ve batışından önce… |
21:6 | مَا آمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا أَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi de şimdi bunlar mı iman edecekler? * |
21:7 | وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber gönderdik. |
21:24 | قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي |
Diyanet Meali: | De ki: “Haydi getirin delilinizi! İşte benimle beraber olanların kitabı ve işte benden öncekilerin kitabı (Hiçbirinde birden fazla ilâh olduğuna dair hiçbir delil yok).” |
22:42 | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Eğer seni yalanlarlarsa bil ki, onlardan önce Nûh, Âd ve Semûd kavimleri de (peygamberlerini) yalanlamışlardı * |
25:20 | وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ |
Diyanet Meali: | Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerlerdi. |
26:49 | قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür.” dedi. |
27:38 | قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَنْ يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?” * |
27:39 | قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ |
Diyanet Meali: | Cinlerden bir ifrit, “Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm” dedi. |
27:40 | أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ |
Diyanet Meali: | “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm.” |
27:46 | قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ |
Diyanet Meali: | Salih, onlara “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz?” dedi. |
34:44 | وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذِيرٍ |
Diyanet Meali: | Onlara senden önce hiçbir uyarıcı da göndermedik. |
36:31 | أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi? * |
37:71 | وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı. * |
38:12 | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun Peygamberleri yalanlamışlardı. * |
38:16 | وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Müşrikler (alay ederek) şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce payımızı hemen ver!” * |
40:5 | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce Nûh’un kavmi ve onlardan sonra gelen topluluklar da yalanlamıştı. |
44:17 | وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlardan önce Firavun kavmini sınamıştık. Onlara değerli bir peygamber (Mûsâ) gelmişti. * |
50:12 | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi de yalanlamıştı. * |
50:36 | وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik. |
50:39 | فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ |
Diyanet Meali: | O hâlde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, (batışından önce de) Rabbini hamd ederek tespih et. |
50:39 | وَقَبْلَ الْغُرُوبِ |
Diyanet Meali: | Batışından önce de… |
51:16 | آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar), Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak (cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar). Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. * |
52:26 | قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ |
Diyanet Meali: | Derler ki: “Şüphesiz daha önce biz, ailemiz içinde yaşarken (Allah’a isyandan) korkardık.” * |
54:9 | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp “Bu bir delidir” dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu. * |
55:56 | فِيهِنَّ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ |
Diyanet Meali: | Oralarda bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş dilberler vardır. Onlara eşlerinden önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. * |
55:74 | لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ |
Diyanet Meali: | Onlara, eşlerinden önce ne bir insan ne bir cin dokunmuştur. * |
56:45 | إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi. * |
69:9 | وَجَاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ |
Diyanet Meali: | Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler. * |