KÖK HARFLER: ر د د
ANLAM:
رَدَّ:
1: Bir şeyin veya birisinin geri gitmesine sebep olmak, geri döndürmek. Bir kişiyi veya şeyi geri çevirmek, reddetmek, engellemek veya bertaraf etmek.
2: Zulmetmek, tecavüz etmek.
AÇIKLAMA:
رَدٌّ : Bir nesneyi ya zatıyla ya da herhangi bir haliyle geri çevirmek, döndürmek. Fiil olarak “Onu ya zatıyla ya da herhangi bir haliyle geri çevirdi, döndürdü. Böylece o da ya zatıyla ya da herhangi bir haliyle geri çevrilmiş, dönmüş oldu” anlamında رَدَدْتُهُ فَارْتَدَّ şekillerinde kullanılır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ : O’nun azabı suçlu toplumdan geri çevrilmez (6/147).
- Yüce Allah’ı şu sözünde “zatıyla geri çevirme, döndürme” anlamındadır: وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ : Geri gönderilselerdi yine men’olundukları şeyi yapmaya dönerlerdi (6/28); ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ : Sonra onlar üzerinde size tekrar egemenlik verdik (17/6); رُدُّوهَا عَلَيَّ : Onları bana getirin (38/33); فَرَدَدْنَاهُ إِلَى أُمِّهِ : Böylece biz onu annesine geri döndürdük (28/13); يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلاَ نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا : Âh ne olurdu keşke biz (dünyaya) geri döndürülseydik de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasaydık (6/27).
- Şu sözünde ise “bir nesnenin önceden üzere bulunduğu hale geri çevrilmesi, döndürülmesi” anlamındadır: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَا إِنْ تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ : Ey iman edenler! Şâyet siz kâfirlere itâat ederseniz, onlar sizi, ökçeleriniz üstüne geri çevirirler/dininizden döndürürler (3/149).
Şu sözüne gelince: وَإِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ : Eğer Allah sana bir hayır dilese, O’nun keremini geri çevirecek yoktur (10/107). Yani “fazlını ne def edecek, uzaklaştıracak veya geri çevirecek ne de engelleyecek, mani olacak vardır”. Yüce Allah’ın şu sözünde de bu çerçeve dedir: عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ : Geri çevrilmez azâb (11/76). Yüce Allah’a geri çevrilme, döndürülme de bu çerçevededir: وَلَئِنْ رُدِدتُّ إِلَى رَبِّي لاجِدَنَّ خَيْرًا مِنْهَا مُنْقَلَبًا : Rabbime döndürülürsem de orada daha iyisini bulurum (18/36); ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ : Sonra görünmeyeni ve görüneni bilen Allah’a döndürüleceksiniz (62/8); ثُمَّ رُدُّوا إِلَى اللّهِ مَوْلاَهُمُ الْحَقِّ : Sonra gerçek Mevlaları olan Allah’a döndürülürler (6/62).
رَدٌّ ile رَجْعٌ kelimeleri aynı anlamdadır. Mesela: ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ : Sonra O’na döndürüleceksiniz (2/28).
Bazı kimseler şöyle demiştir: رَدٌّ kelimesi ile ilgili iki görüş vardır:
Birincisi: İnsanların Yüce Allah’ın مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَفِيهَا نُعِيدُكُمْ : Sizi o yerden yarattık, sizi tekrar ona döndüreceğiz (20/55) sözünde işaret edilen şeye geri çevrilmesi, döndürülmesidir.
İkincisi ise, ayetin devamındaki şu sözünde işaret edilen hayata geri çevrilmesi, döndürülmesidir: وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً أُخْرَى : Bir kez daha sizi ondan çıkartacağız (20/55).
Bu düşünceyle aslında, her ikisi de lafzın genel anlam çerçevesine giren iki hale işaret edilmiştir.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: فَرَدُّوا أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ : Ellerini ağızlarına götürdüler (14/9). Bu ifade:
Bir görüşe göre, “öfkelerinden parmak uçlarını ısırdılar”,
Bir görüşe göre “elle ağza işaret ederek, onların susmalarını ima ettiler”,
Bir diğer görüşe göre ise, “ellerini peygamberlerin ağızlarına geri çevirip (götürüp) onları susturdular” anlamındadır. Onların bunu tekrar tekrar yaptıklarına dikkatleri çekmek için burada رَدٌّ kelimesi kullanılmıştır.
Şu sözüne gelince: وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ : Kitab ehlinin çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra içlerindeki çekememezlikten ötürü, sizi imanınızdan sonra küfre döndürmeyi arzu ederler (2/109). Yani, “küfür halinden ayrılmanızın ardından sizi tekrar küfür haline döndürmek isterler”. Yüce Allah’ın
şu sözünde de bu çerçeve dedir: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوَا إِنْ تُطِيعُوا فَرِيقًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ : Ey inananlar, Eğer Ehl-i kitaptan bir kısmına uyacak olursanız, imanınızdan sonra, sizi döndürüp kâfir yaparlar (3/100).
رِدَّةٌ ve اِرْتِدَادٌ : Gelinen yolda geri dönmek. Ancak رِدَّةٌ kelimesi yalnızca “küfür” anlamında kullanılır. اِرْتِدَادٌ kelimesi ise, “hem bu hususta hem de başka hususlarda” kullanılır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِم : Arkalarına (yine eski küfürlerine) dönenler… (47/25). Yine şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ : Ey inananlar, sizden kim dininden dönerse (5/54). Burada kastedilen, “İslamdan küfüre geri dönmedir”. Aynı şekilde Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ : Sizden kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse (2/217). Yine şöyle buyurmuştur: فَارْتَدَّا عَلَى آثَارِهِمَا قَصَصًا : Tekrar izlerini takip ederek geriye döndüler (18/64). Yine şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى : Kendilerine doğru yol belli olduktan sonra arkalarına (yine eski küfürlerine) dönenler (47/25). Yine şöyle buyurmuştur وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا : Ökçelerimiz üzerinde gerisin geriye mi dönelim? (6/71).
Şu sözüne gelince: وَلاَ تَرْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِكُمْ : Arkanıza dönmeyin (5/21). Yani “Bir işi, meseleyi tahkik edip gerçek ya da doğru olduğunu tespit ettikten ve hayırlı olduğunu öğrendikten sonra ondan geriye dönmeyin”.
Şu sözüne gelince: فَلَمَّا أَنْ جَاءَ الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَى وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا : Müjdeci gelip gömleği yüzünün üstüne bırakınca, gözü derhâl görür hâle geldi (12/96). Yani, “görme yetisi ona geri döndü”.
“Şöyle bir şeyle ilgili hüküm vermeyi filan kişiye tevdi ettim, bıraktım ya da havale ettim” anlamında رَدَدْتُ الْحُكْمَ فِي كَذَا إِلَى فُلاَنٍ denir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُولِي الأَمْرِ مِنْهُمْ : Onu Resûl’e ve içlerindeki sorumluluk sahiplerine götürmüş olsalardı… (4/83). Yine şöyle buyurmuştur: فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ : Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Elçiye götürün (4/59).
“Ona sözü geri döndürdü, onunla atıştı veya konuştu. Ona cevaben, söylediği sözü çürüterek, reddederek ya da kabul etmeyerek onunla tartıştı; onunla atıştı, ağız dalaşı yaptı.” anlamında رَادَّهُ فِي كَلاَمِهِ denir.
Bir hadiste şöyle denmiştir: البَيِّعَانِ يَتَرَادَّانِ. Yani “alışveriş yapan taraflardan her biri aldığını geri verir.”
رِدَّةُ اْلإِبِلِ : Develerin suya gidip gelmesi.
أَرَدَّتِ النَّاقَةُ : Yavrulamadan biraz önce dişi devenin memesine süt indi, geldi. Islak bir yerin üzerine çökmesinden dolayı dişi devenin memesi ve ferci şişti ya da çok su içmekten dolayı memesi ve ferci şişti.
اِسْتَرَدَّ الْمَتَاعَ : Malı geri aldım veya yeniden sahibi oldum, kazandım ya da elde ettim. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
رَدَّ (geniş zaman يَرُدُّ mastar ismi رَدٌّ ve مَرَدٌّ):
رَدَّهُ : Onun geri gitmesine sebep oldu veya geri döndürdü; o kişiyi veya şeyi geri çevirdi, reddetti, engelledi veya bertaraf etti.
رَدَّهُ عَنِ الْاَمْرِ : O meseleden veya şeyden onu nezaketle geri döndürdü.
رَدَّ اِلَيْهِ جَوَابًا : Ona bir karşılık verdi.
رَدَّ عَلَيْهِ السَّلَامَ : Onun selamına karşılık verdi.
رَدَّ عَلَيْهِ الشَّىْءَ : O şeyi kabul etmedi, yani o şeyi reddetti.
رَدَّ عَلَيْهِ الشَّىْءَ اَوِ الْقَوْلَ : O şeyi veya söylemi tekrar etti.
رَدَّ اِلَيْهِ الْاَمْرَ : O meseleyi ona havale etti.
رَدَّ الْبَابَ : Kapıyı kapattı.
رَدَّ السَّائِلَ : Dilenciyi geri çevirdi.
رَدَدَ şu sözcükle eş anlamlıdır: رَدّ
اِرْتَدَّ : O kişi veya şey geri gitti veya geri döndü, vb. = اِرْتَدَدَ
اِرْتَدَّ عَنِ الْاِسْلَامِ : İslam’dan kafirliğe geri döndü.
تَرَدَّدَ : Sıkça veya tekrar tekrar geri geldi veya geri döndü.
مَرَدٌّ (ve رَدٌّ) mastar ismidir, geri döndürme; engelleme, eski haline döndürme, geri gitme, manalarına gelmektedir.
مَرْدُودٌ (ismi meful): Geri çevrilmiş, geri döndürülmüş bir şey veya kişi.
قَوْلٌ مَرْدُودٌ : Reddedilen veya tekzip edilen bir söylem.
رَدٌّ : Alındıktan sonra geri döndürülen bir şey; bir yanıt veya cevap; bayağı, kötü veya kabul görmeyen bir şey.
فِى لِسَانِهِ رَدٌّ : Dilinde telaffuz sorunu var.
اِرْتِدَادٌ : Din değiştirme.
مُرْتَدٌّ : Din değiştiren bir kimse; özellikle İslam’dan inançsızlığa geçen kimse.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
رَدَّ | fiil-I | 36 | İade etti, döndürdü, tevdi etti, reddetti | 33/25 | Meçhulü: رُدَّ Meçhul Muzari: يُرَدُّ |
تَرَدَّدَ | fiil-V | 1 | Gidip geldi, tereddüt etti | 9/45 | |
اِرْتَدَّ | fiil-VIII | 8 | Döndü, eski haline getirdi | 12/96 | |
رَادِّي | isim | 1 | İade eden, döndüren, reddeden | 16/71 | |
رَدٌّ | isim | 2 | İade etmek, döndürmek | 21/40 | |
مَرَدٌّ | isim | 6 | Red, geri çeviriş | 13/11 | |
رَادٌّ | isim | 3 | Döndüren | 10/107 | |
مَرْدُودٌ | isim | 2 | İade edilen, döndürülen, reddedilen | 79/10 | |
Toplam | 59 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Redd | رَدّ | Geri döndürmek, kabul etmemek. | Reddiye |
Râdd | رَادّ | Geri döndüren, reddeden, geri bırakan. |
|
Radde | رَادَّة | Derece, kerte. |
|
Merdûd | مَرْدُود | Reddedilmiş. |
|
Riddet | رِدَّة | İslam dininden dönme. |
|
Mürted | مُرْتَدّ | İrtidad eden. İslam dininden dönen. |
|
Tereddüd | تَرَدُّد | Kararsızlık. |
|
Mütereddid | مُتَرَدِّد | Kararsız, teredüdde kalan, karar veremeyen, cesaretsiz. |
|
İrtidâd | اِرْتِدَاد | Din değiştirmekle mürted olmak. İslamiyetten çıkarak dinsiz olmak. |
|
İstirdâd | اِسْتِرْدَاد | Geri alma, geri isteme. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
رَدَّ : Fiil-I. Meçhulü: رُدَّ Meçhul Muzari: يُرَدُّ
2:85 | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰ أَشَدِّ الْعَذَابِ |
Diyanet Meali: | Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. |
2:109 | وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden birçoğu, sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. |
2:217 | وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّىٰ يَرُدُّوكُمْ عَنْ دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُوا |
Diyanet Meali: | Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. |
3:100 | إِنْ تُطِيعُوا فَرِيقًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar. |
3:149 | إِنْ تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ |
Diyanet Meali: | Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler. |
4:47 | مِنْ قَبْلِ أَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَىٰ أَدْبَارِهَا |
Diyanet Meali: | Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden önce… (Yüzleri silip arkaya çevirerek enseler gibi dümdüz yapmadan önce…) |
4:59 | فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ |
Diyanet Meali: | Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, onu Allah ve Resûlüne arz edin. |
4:83 | وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَىٰ أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm) çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. |
4:86 | وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا |
Diyanet Meali: | Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. |
4:91 | كُلَّ مَا رُدُّوا إِلَى الْفِتْنَةِ أُرْكِسُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Bunlar küfre her döndürüldüklerinde ona atılırlar. |
5:108 | أَوْ يَخَافُوا أَنْ تُرَدَّ أَيْمَانٌ بَعْدَ أَيْمَانِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bu usul, şahitliği lâyıkıyla yerine getirmeleri) ve yeminlerinden sonra başka yeminlere başvurulacağından endişe etmelerini (sağlamak için en uygun çaredir). |
6:27 | فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak” dedikleri (vakit hâllerini bir görsen)! |
6:28 | وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer çevrilselerdi, elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar. |
6:62 | ثُمَّ رُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Sonra hepsi, gerçek sahipleri Allah’a döndürülürler. |
6:71 | قُلْ أَنَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَىٰ أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’ı bırakıp da bize faydası olmayan, zararı da dokunmayan şeylere mi tapalım? Allah, bizi hidayete kavuşturduktan sonra gerisingeri (şirke) mi döndürülelim?” |
6:147 | وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Suçlu bir toplumdan O’nun azabı geri çevrilmez.” |
7:53 | فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَا أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ |
Diyanet Meali: | “Şimdi bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” |
9:94 | وَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ |
Diyanet Meali: | “Bundan böyle davranışlarınızı Allah da Resûlü de görecek. Sonra hepiniz, gaybı da görülen âlemi de bilene döndürüleceksiniz.” |
9:101 | سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ إِلَىٰ عَذَابٍ عَظِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onlara iki defa azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir. |
9:105 | وَسَتُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” |
10:30 | وَرُدُّوا إِلَى اللَّهِ مَوْلَاهُمُ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Hepsi de gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülecekler. |
12:65 | وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Yüklerini açıp zahire bedellerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. |
12:65 | قَالُوا يَا أَبَانَا مَا نَبْغِي هَٰذِهِ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ إِلَيْنَا |
Diyanet Meali: | “Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte ödediğimiz bedeller de bize geri verilmiş.” dediler. |
12:110 | جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara yardımımız geldi de, böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez. |
14:9 | جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّوا أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlara peygamberleri mucizeler getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına götürdüler. |
16:70 | وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَىٰ أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | İçinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır. |
17:6 | ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik. |
18:36 | وَلَئِنْ رُدِدْتُ إِلَىٰ رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِنْهَا مُنْقَلَبًا |
Diyanet Meali: | “Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.” |
18:87 | قَالَ أَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَىٰ رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُكْرًا |
Diyanet Meali: | Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. * |
22:5 | وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ إِلَىٰ أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْلَا يَعْلَمَ مِنْ بَعْدِ عِلْمٍ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. |
28:13 | فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ |
Diyanet Meali: | Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin diye onu anasına geri döndürdük. |
33:25 | وَرَدَّ اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِغَيْظِهِمْ لَمْ يَنَالُوا خَيْرًا |
Diyanet Meali: | Allah, inkâr edenleri, hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. |
38:33 | رُدُّوهَا عَلَيَّ فَطَفِقَ مَسْحًا بِالسُّوقِ وَالْأَعْنَاقِ |
Diyanet Meali: | “Onları bana geri getirin” (dedi. Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. * |
41:47 | إِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِ |
Diyanet Meali: | Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O’na havale edilir. |
62:8 | ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” |
95:5 | ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. * |
تَرَدَّدَ : Fiil-V.
9:45 | وَارْتَابَتْ قُلُوبُهُمْ فَهُمْ فِي رَيْبِهِمْ يَتَرَدَّدُونَ |
Diyanet Meali: | Kalpleri şüpheye düşüp kendileri de o şüphelerinin içinde bocalayan kimseler (senden izin isterler). |
اِرْتَدَّ : Fiil-VIII.
2:217 | وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُولَٰئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. |
5:21 | وَلَا تَرْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Sakın ardınıza dönmeyin. Yoksa ziyana uğrayanlar olursunuz.” |
5:54 | مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللَّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ |
Diyanet Meali: | Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. |
12:96 | فَلَمَّا أَنْ جَاءَ الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَىٰ وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Müjdeci gelip gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. |
14:43 | مُهْطِعِينَ مُقْنِعِي رُءُوسِهِمْ لَا يَرْتَدُّ إِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ |
Diyanet Meali: | O gün başlarını dikerek (çağırıldıkları yere doğru) koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez. |
18:64 | قَالَ ذَٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ فَارْتَدَّا عَلَىٰ آثَارِهِمَا قَصَصًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler. * |
27:40 | أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ |
Diyanet Meali: | “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm.” |
47:25 | إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisingeri dönenleri, şeytan aldatıp peşinden sürüklemiştir. |
رَادِّي : İsim.
16:71 | فَمَا الَّذِينَ فُضِّلُوا بِرَادِّي رِزْقِهِمْ عَلَىٰ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ |
Diyanet Meali: | (Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı). Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler (ki rızıkta hep eşit olsunlar). |
رَدٌّ : İsim.
2:228 | وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا |
Diyanet Meali: | Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. |
21:40 | فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ |
Diyanet Meali: | Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek, ne de kendilerine göz açtırılacak. |
مَرَدٌّ : İsim.
13:11 | وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُ |
Diyanet Meali: | Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. |
19:76 | وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا |
Diyanet Meali: | Kalıcı salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ile de. |
30:43 | فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru dine çevir. |
40:43 | وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Kuşkusuz dönüşümüz Allah’adır. Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir.” |
42:44 | وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَىٰ مَرَدٍّ مِنْ سَبِيلٍ |
Diyanet Meali: | Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “Dünyaya dönmek için bir yol var mı?” dediklerini görürsün. |
42:47 | اسْتَجِيبُوا لِرَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’tan, geri çevrilmesi imkânsız olan bir gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. |
رَادٌّ : İsim. İsm-i Fâil.
10:107 | وَإِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَادَّ لِفَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. |
28:7 | إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.” |
28:85 | إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَىٰ مَعَادٍ |
Diyanet Meali: | Kur’an’ı sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. |
مَرْدُودٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
11:76 | وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir.” |
79:10 | يَقُولُونَ أَإِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِ |
Diyanet Meali: | Şöyle derler: “Biz gerçekten gerisin geriye eski hâlimize mi döndürüleceğiz?” * |