KÖK HARFLER: ج و ز
ANLAM:
جَازَ : Bir yeri geçip gitmek ve arkasında bırakmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
جَازَ (geniş zamanlı يَجُوزُ mastar isim جَوَازٌ ve مَجَازٌ):
جَازَ الْمَوْضِعَ اَوْ جَازَ الْمَكَانَ : O yeri geçip gitti ve arkasında bıraktı.
جَاوَزَ الْحَدَّ : Belirlenen haddi veya sınırı aştı ya da geçti; ölçüsüz veya aşırıydı ya da o hale geldi.
تَجَاوَزَ عَنْ ذَنْبِهِ : Onu bağışladı; günahını görmezden geldi ya da göz yumdu.
اَللّٰهُمَّ تَجَاوَزْ عَنِّى : Allah’ım beni bağışla.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
جَاوَزَ | fiil-III | 4 | Mesafe katetti, geçti | 18/62 |
تَجَاوَزَ | fiil-VI | 1 | Affetti | 46/16 |
| Toplam | 5 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- جَازَ (a)
- جَازَ (b)
- جَوَّزَ
- جَاوَزَ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Cevz | جَوْز | 1: Malı toplayıp kimseye hayır ve sadaka etmemek. 2: Her nesnenin ortası. Kabuklu meyve. |
|
Ceviz | جَوْز | Ceviz |
|
Cevâz | جَوَاز | İzin, müsaade. |
|
Câiz | جَائِز | Din, yasa, töre vb. bakımdan işlenmesinde, yapılmasında sakınca olmayan, yapılıp işlenmesine izin verilen. | Câiziyyet |
Câize | جَائِزَة | Yol yiyeceği, azık. Armağan, hediye. | Çoğul: Cevâiz |
Mecâz | مَجَاز | Yerinden ve haddinden tecvüz etmek. Hududunu aşmak. Bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan söz. | Mecâzî |
Tecvîz | تَجْوِيز | Yapılmasını uygun bulma, izin verme. |
|
Mücevvez | مُجَوَّز | Caiz görülüp izin verilmiş. |
|
Mücâveze | مُجَاوَزَة | Haddinden ileri geçmek. Normali aşmak. |
|
İcâzet | إِجَازَة | İzin, onay, onaylama. Diploma. Ruhsat. |
|
Mucîz | مُجِيز | *İzin ve icazet veren. |
|
Mücâz | مُجَاز | Caiz görülmüş, yapılabilir, uygun ve muvafık görülmüş. |
|
Tecâvüz | تَجَاوُز | Hücum etme, saldırma, saldırı, saldırış. |
|
Mütecâviz | مُتَجَاوِز | Saldırgan, saldırıcı, sataşkan. Haddi aşan. |
|
Tecevvüz | تَجَوُّز | Sözü mecaz olarak söyleme. Caiz olmayanı caiz görme. |
|
Mütecevviz | مُتَجَوِّز | Sözü mecazla söyliyen. Mecazlı konuşan. Caiz olmayanı caiz gören. |
|
İsticâze | اِسْتِجَازَة | İzin ve cevaz isteme. |
|
Cevz kelimesinin asli manalarından biri, “her nesnenin ortası”dır. Aynı zamanda kabuklu meyve anlamındadır. Ceviz kelimesi de bu nedenle bu yemişe isim olmuştur.
Koz kelimesi Farsçaya, Arapçada bu kökten gelen “ceviz” kelimesinden geçmiştir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
جَاوَزَ : Fiil-III.
2:249 | فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ |
Diyanet Meali: | Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. |
7:138 | وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتَوْا عَلَىٰ قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلَىٰ أَصْنَامٍ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait putlara tapan bir kavme rastladılar. |
10:90 | وَجَاوَزْنَا بِبَنِي إِسْرَائِيلَ الْبَحْرَ فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا |
Diyanet Meali: | İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. |
18:62 | فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَٰذَا نَصَبًا |
Diyanet Meali: | Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence, “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi. * |
تَجَاوَزَ : Fiil-VI.
46:16 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجَاوَزُ عَنْ سَيِّئَاتِهِمْ |
Diyanet Meali: | İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler (cennetlikler arasındadırlar). |