KÖK HARFLER: و ص ل
ANLAM:
وَصَلَ:
- Bir şeyi başka bir şeyle birleştirmek ya da bağlamak. İki şeyi bir araya getirmek.
- Bir şeye veya kimseye ulaşmak, varmak.
- İyilik etmek, güzel davranmak, alâka ve irtibat kurmak
- Bağlı olmak, mensup olmak.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | Açıklama | |
وَصَلَ | fiil-I | 10 | İyilik etti, irtibat kurdu, ulaştı, vardı | 28/35 | Meçhul Muzari: يُوصَلُ |
وَصَّلَ | fiil-II | 1 | Arka arkaya yaptı | 28/51 | |
وَصِيلَةٌ | isim | 1 | Biri dişi biri erkek şeklinde ikiz doğan davarın dişisi | 5/103 | |
Toplam | 12 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- وَصَلَ (a)
- وَصَلَ (b)
- وَصَلَ (c)
- وَصَلَ (d)
- صِلَةٌ (a)
- آصِرَةٌ > bak: أ ص ر
- صِلَةٌ (b)
- عُرْوَةٌ > bak: ع ر و
- مُتَّصِلٌ
- مُسْتَمِرٌّ > bak: م ر ر
- مُتَوَاصِلٌ > bu kök
Zıt Manada Kelimeler
- وَصَلَ (a)
- وَصَلَ (b)
- وَصَلَ (c)
- وَصَلَ (d)
- مُتَّصِلٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Vasl | وَصْل | Aşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak. Birleştirmek, ulaştırmak. Ulama, ekleme. |
|
Visâl | وِصَال | Sevgiliye kavuşma. |
|
Vasîl | وَصِيل | Birinden asla ayrılmaz kimse. |
|
Vâsıl | وَاصِل | Erişen, ulaşan, kavuşan. Hakk’a vasıl olan. |
|
Vusûl | وُصُول | Ulaşma, varma. |
|
Vuslat | وُصْلَة | Ulaşma. |
|
Muvâsala | مُوَاصَلَة | Vasıl olmak. Erişmek. Ulaşmak. | Muvâsalat |
Îsâl | إِيصَال | Ulaştırmak, vasıl etmek. Yetiştirmek. |
|
Tevassul | تَوَصُّل | Ulaşma, kavuşma. |
|
Tevâsul | تَوَاصُل | Birbirine ulaşma. |
|
İttisâl | اِتِّصَال | Ulaşmak. Bitişmek. |
|
Muttasıl | مُتَّصِل | Bitişik. Aralıksız. Fasılasız. Hiç durmadan. İttisal eden, ulaşan, kavuşan. |
|
Sıla | صِلَة |
Kavuşma hasreti, bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma.
| Çoğulu: Sılât |
Muslin | ——— | Sık dokunmuş, parlak, ince, yumuşak bir tür kumaş. |
|
Dâu’s-sıla: دَاءُ الصِّلَة : Sıla hastalığı, sıla hasreti.
Muslin kelimesi, Fransızca mousseline “tülbend” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük İtalyanca mussolina “1. Musullu, Musul’dan gelen, 2. Orta Doğu kökenli ince pamuklu kumaş, tülbend” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük “Irak’ta bir kent, Musul” özel adından türetilmiştir. Bu sözcük Arapçada aynı anlama gelen المَوْصِل özel adından alıntıdır ve bu kelime, bu kökten gelen mevsil, “yol çatı, kavşak” sözcüğünden türetilmiştir.
Mussolini soyadı genel kabul gören anlatıma göre “muslin ticaretiyle uğraşan” demek ise de, aslen “Musullu” anlamına gelme ihtimali güçlüdür. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
وَصَلَ : Fiil-I. Meçhul muzari: يُوصَلُ
2:27 | وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. |
4:90 | إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ |
Diyanet Meali: | Ancak sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar başka. |
6:136 | فَمَا كَانَ لِشُرَكَائِهِمْ فَلَا يَصِلُ إِلَى اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Ortakları için olan Allah’ınkine eklenmiyor. |
6:136 | وَمَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَىٰ شُرَكَائِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah için olan ise ortaklarınkine ekleniyor.. |
11:70 | فَلَمَّا رَأَىٰ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً |
Diyanet Meali: | Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. |
11:81 | قَالُوا يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُوا إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Konukları şöyle dedi: “Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar.” |
13:21 | وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen (ve kötü hesaptan korkan)lardır. |
13:21 | وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır. * |
13:25 | وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ أُولَٰئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır. |
28:35 | وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا |
Diyanet Meali: | Allah, “Size bir iktidar vereceğiz de size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar.” dedi. |
وَصَّلَ : Fiil-II.
28:51 | وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü (Kur’an âyetlerini) onlara peş peşe ulaştırdık. * |
وَصِيلَةٌ : Özel isim.
5:103 | مَا جَعَلَ اللَّهُ مِنْ بَحِيرَةٍ وَلَا سَائِبَةٍ وَلَا وَصِيلَةٍ وَلَا حَامٍ |
Diyanet Meali: | Allah, ne “Bahîre”, ne “Sâibe”, ne “Vasîle”, ne de “Hâm” diye bir şey meşru kılmamıştır. |