س ي ر

KÖK HARFLER: س ي ر

ANLAM: 

سَارَ : (Bir kişi veya şey) gitmek, dolanmak, seyahat etmek, yola çıkmak, göçüp gitmek, ayrılmak.

AÇIKLAMA:

سَيْرٌ : Bir arazinin içinden veya arzda geçip gitmek, ilerlemek, yürümek veya yolculuk etmek. “Bir arazinin içinden veya arzda geçip giden, ilerleyen, yürüyen veya yolculuk eden adam” anlamında رَجُلٌ سَائِرٌ ve رَجُلٌ سَيَّارٌ şekillerinde kullanılır.

سَيَّارَةٌ : Birlikte yolculuk eden insan toplulu. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَجَاءتْ سَيَّارَةٌ : Bir yolcu kafilesi geldi (12/19).

Fiil olarak “Geçip gittim, ilerledim, yürüdüm veya yolculuk ettim” anlamında سِرْتُ ve “Onunla birlikte geçip gittim, ilerledim, yürüdüm veya yolculuk ettim” anlamında سِرْتُ بِفُلانٍ ve “Onun geçip gitmesini, ilerlemesini, yürümesini veya yolculuk etmesini sağladım” anlamında سِرْتُهُ şeklinde ve teksirli olarak aynı anlamda سَيَّرْتُهُ şeklinde kullanılır.

Yüce Allah’ın şu sözünde birinci şekilde gelmiştir: قُلْ سِيرُوا فِي اْلأَرْضِ : De ki: Yeryüzünde dolaşın (6/11); أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي اْلأَرْضِ : Hiç yer yüzünde gezmediler mi (22/46); سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آَمِنِينَ : Oralarda geceleri ve gündüzleri güven içinde yürüyün (34/18).

Şu sözünde ikinci şekilde gelmiştir: وَسَارَ بِأَهْلِهِ : Ailesiyle birlikte yola çıktı (28/29). Üçüncü kısımdaki سِرْتُهُ kullanımı Kur’an’da zikredilmemiştir.

Şu sözünde ise dördüncü şekilde gelmiştir: وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ : Dağlar yürütülmüş (78/20); هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ : Sizi karada ve denizde yürüten O’dur (10/22).

Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: قُلْ سِيرُوا فِي اْلأَرْضِ : De ki: Yeryüzünde yürüyün (27/69). 

  1. Bunun “yeryüzünde bedenen yolculuk etmeye yönelik bir teşvik” olduğu söylenmiştir. 
  2. Bir görüşe göre “bir fikri, düşünceyi zihinde evirip çevirmeye, dolaştırmaya yahut üzerinde iyice düşünüp taşınmaya ve ahvalini gözetmeye yönelik bir teşviktir. Nitekim bir haberde rivayet edildiğine göre, evliyalar vasfedilirken şöyle demiştir: أَبْدَانُهُمْ فِي الأَرْضِ سَائِرَةٌ وَقُلُوبُهُمْ فِي الْمَلَكُوتِ جَائِلَةٌ (Onların bedenleri yeryüzünde kalpleri ise melekût aleminde dolaşır). 
  3. Bazıları ise bunu, “sevaba vasıl olmada, ulaşmada veya erişmede vasıta edinilen ibadette gayret, çaba gösterme, özenle, sebatla ya da ciddiyetle kendini ibadete verme” anlamına hamletmişlerdir. Allah Rasulünün (s.a.v.) سَافِرُوا تَغْنَمُوا (Yolculuk edin ki ganimete ulaşasınız) sözü de bu anlama hamledilmiştir.

تَسْيِيرٌ “geçip gitmesini, ilerlemesini, yürümesini veya yolculuk etmesini sağlama” iki türlü olur:

Birincisi: Geçip gidenin, ilerleyenin, yürüyenin vb kendi emri, seçimi ve iradesi ile olur. Mesela: هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ : Sizi karada ve denizde yürüten O’dur (10/22).

İkincisi: Zorla, cebren boyun eğdirme ve teshîr ile yani Yüce Yaratıcının belirli bir amaca ya da amaçlara doğru zorla boyun eğdirip sevk etmesi yoluyla olur. Mesela dağların belli bir amaç doğrultusunda zorla boyun eğdirilip sevk edilmesi gibi. Mesela: وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ : Dağlar yürütüldüğü zaman (81/3); وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ : Dağlar yürütülmüş (78/20).

سِيرَةٌ : İnsanın vs doğuştan ya da sonradan kazanılmış olsun, üzere bulunduğu halet, durum. “Filan kişinin güzel veya çirkin bir sireti, hareket, davranış tarzı var” anlamında فُلَانٌ لَهُ سِيرَةٌ حَسَنَةٌ ve فُلَانٌ لَهُ سِيرَةٌ قَبِيحَةٌ denir.

Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا اْلاُولَى : Biz onu (Musa’nın yılana dönüşen asasını) yine ilk siretine döndüreceğiz (20/21). Yani “o yılanı, daha önce üzere bulundu çubukluk haletine döndüreceğiz”. (Müfredât)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

سَارَ (geniş zaman يَسِيرُ mastar isim سَيْرٌ ve مَسِيرٌ ve مَسِيرَةٌ): O kişi veya şey gitti, dolandı, seyahat etti, yola çıktı, göçüp gitti ya da ayrıldı.

سَيْرٌ : Gitme; ayrılma; yolculuk.

سَارَ سَيْرًا شَدِيدًا : Şiddetli veya hızlı bir biçimde gitti.

تَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا : Dağlar hızlı bir biçimde yerinden hareket eder ya da geçip gider.

وَ سَارَ بِاَهْلِهِ : Ve ailesiyle yola çıktı (28:29).

سَيَّرَهُ : O kişinin veya şeyin gitmesini, seyahat etmesini, ayrılmasını, geçmesini, hareket etmesini veya geçip gitmesini sağladı.

سَيَّرَهُ مِنْ بَلَدِهِ : Onu memleketinden sürdü.

سَارَ فِى النَّاسِ : O şey insanlar arasında yaygın bir biçimde bilinmeye başladı.

سِيرَةٌ : Bir yol, rota, nizam, eylem biçimi veya tavrı, yaşam şekli vb; olma, durum, hal biçimi, (eş anlamlı طَرِيقَةٌ ). Eskilerin hikâyeleri. Askeri sefer.

هٰذَا فِى سِيرَةِ الْاَوَّلِينَ : Bu eskilerin hikayelerindedir.

سَيَّارَةٌ : Bir grup yolcu. Kervan. Araba.

قَوْمٌ سَيَّارَةٌ : Seyahat eden bir grup kişi.

اَلسَّيَّارَاتُ : Venüs, Mars, Jüpiter, Merkür ve Satürn.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


TürAdetAnlamÖrnek
سَارَfiil-I16Gezdi, gitti, dolaştı, yürüdü28/29
سَيَّرَfiil-II5Gezdirdi, dolaştırdı, yürüttü18/47Meçhulü: سُيِّرَ
سَيْرٌisim2Gezmek, dolaşmak, yürümek52/10
سِيرَةٌisim1Durum, halet, vaziyet20/21
سَيَّارَةٌisim3Gezici topluluk, kafile, kervan12/10

Toplam27


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Seyr (Seyir) سَيْر Yürüyüş.
Seyyâr سَيَّار Belli bir yeri olmayan, gezici, gezgin.
Seyyâre سَيَّارَة 1: Güneşin çevresinde dolaşan gezegen. 2: Kervan, kafile. Çoğul: Seyyârât
Seyrân سَيْرَان Gezme, gezinme.
Mesîre مَسِيرَة Gezinti yeri, gezilecek yer.
Sîret سِيرَة Halet, biçim. Çoğulu: Siyer
Siyer سِيَر Hz. Muhammed’in hayatını anlatan kitap. Tekili: Sîret
Tesyâr تَسْيَار Gönderme.
Tesyîr تَسْيِير Yürütme.
Müsâyere مُسَايَرَة Birine yol arkadaşı olma.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

سَارَ : Fiil-I. 

3:137قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ
Diyanet Meali:Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın.
6:11قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Diyanet Meali:De ki: “Yeryüzünde gezin dolaşın da (Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.” *
12:109أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ
Diyanet Meali:Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı?
16:36فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Diyanet Meali:Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.
22:46أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا
Diyanet Meali:Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? 
27:69قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ
Diyanet Meali:De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” *
28:29فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى الْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًا
Diyanet Meali:Mûsâ, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş görmüş.
29:20قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ
Diyanet Meali:De ki: “Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın.”
30:9أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً
Diyanet Meali:(Yine) onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler.
30:42قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلُ
Diyanet Meali:De ki: “Yeryüzünde dolaşın da önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın.”
34:18وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ
Diyanet Meali:Oralarda gidiş gelişi belirledik (seyahati kolaylaştırdık) ve onlara da şöyle dedik: “Oralarda gece gündüz güvenlik içinde dolaşın.”
35:44أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً
Diyanet Meali:Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler.
40:21أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَارًا فِى الْاَرْضِ
Diyanet Meali:Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü.
40:82أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ
Diyanet Meali:Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha çok(tu).
47:10أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ
Diyanet Meali:Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? Allah, onları yerle bir etmiştir.
52:10وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا
Diyanet Meali:Dağlar yürüdükçe yürür. *

سَيَّرَ : Fiil-II. Meçhulü: سُيِّرَ

10:22هُوَ الَّذِي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ
Diyanet Meali:O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaştırandır.
13:31وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ اَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتٰى
Diyanet Meali:Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu).
18:47وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً
Diyanet Meali:Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla.
78:20وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا
Diyanet Meali:Dağlar yürütülür, serap hâline gelir. *
81:3وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ
Diyanet Meali:Dağlar, yürütüldüğü zaman, *

سَيْرٌ : İsim.

34:18وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ
Diyanet Meali:Oralarda gidiş gelişi belirledik (seyahati kolaylaştırdık).
52:10وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا
Diyanet Meali:Dağlar yürüdükçe yürür. *

سِيرَةٌ : İsim.

20:21قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَىٰ
Diyanet Meali:Allah, şöyle dedi: “Tut onu. Korkma! Biz, onu yine eski durumuna döndüreceğiz.” *

سَيَّارَةٌ : İsim.

5:96أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ وَلِلسَّيَّارَةِ
Diyanet Meali:Sizin için de yolcular için de bir geçimlik olmak üzere deniz avı yapmak ve deniz ürünlerini yemek sizlere helâl kılındı.
12:10وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ
Diyanet Meali:“Onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın.”
12:19وَجَاءَتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ
Diyanet Meali:Bir kervan gelmiş, sucularını suya göndermişlerdi.