خ ل ل

KÖK HARFLER:  خ ل ل

ANLAM: 

خَلَّ : Fakir veya ihtiyaç halinde olmak. Bir şeyi delmek ya da o şey üzerinde bir delik açmak. Birine gerçek ve samimi bir dost olarak yaklaşmak.

AÇIKLAMA:

x

خَلَلٌ : İki şey arasındaki aralık veya açıklık. Çoğulu خِلاَلٌ şeklinde gelir. Mesela, خَلَلُ الدَّارِ (evin aralığı veya açıklığı), خَلَلُ السَّحَابِ (bulutların aralık veya açıklığı) ve خَلَلُ الرَّمَادِ (külün aralığı veya açıklığı) vs şekillerinde kullanılır. Yüce Allah bulutları vasf ederken şöyle buyurmuştur: فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلاَلِهِ Arkasından aralarından yağmur çıktığını görürsün (24/43); فَجَاسُوا خِلاَلَ الدِّيَارِ Bunlar evlerinizin köşe bucaklarını arayarak sizi yakalamaya giriştiler (17/5).

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَلأَوْضَعُوا خِلاَلَكُمْ Sizi birbirinize düşürmek için aranıza atılacaklar (9/47). Yani “kovuculuk yapmak ve fesat, bozgunculuk çıkarmak için ortanızda, aranızda koşuşturuyorlar, çaba ve gayret gösterirler”.

خِلاَلٌ : Dişlerin vs şeylerin arasına sokulup aralarındaki yiyecek vs türden artıklarını çıkarmada kullanılan odundan nesne. Şöyle kullanılır:

خَلَّ سِنَّهُ باِلْخِلاَلِ : Dişlerinin arasındaki yiyecek artıklarını خِلاَلٌ ile çıkardı.

خَلَّ ثَوْبَهُ باِلْخِلاَلِ : Elbisesini خِلاَلٌ ile tutturdu.

خَلَّ لِسَانَ الْفَيْصَلِ بِالْخِلَالِ : Yavru devenin anasını emmesine engel olmak için dilini yararak içine خِلاَلٌ denen iğneyi veya ağızlığı soktu.

خَلَّ الرَّمِيَّةَ بِالسَّهْمِ : Atış yapılan hayvanı okla delip geçti.

Bir hadiste şöyle geçer: خَلِّلُوا أصَابِعَكُمْ “parmaklarınızın arasını hilalleyin, aralıklarından su geçirin.”

اَلْخَلَلُ فِي الْأَمْرِ sözü “Bir işte, meselede zayıflık” anlamındadır ki اَلْوَهْنُ فِي الْأَمْرِ kullanımıyla eş anlamlıdır. İki nesne arasındaki aralığa veya açıklığa benzetme yapılarak böyle kullanılmıştır.

خَلَّ لَحْمُهُ : Onun etinde bir خَلَلٌ oluştu. Arıklama, zayıflama sonucunda böyle olur. Mastarı خَلٌّ ve خِلاَلٌ şekillerinde gelir.

خَلٌّ : Kumların içinde bulunan yol.

خَلٌّ : Sirke. Asitliğin, ekşiliğin onun aralığına girmesinden, işlemesinden dolayı böyle adlandırılmıştır.

خِلَّةٌ : Kılıç kınının kapladığı şey. Kının onun aralığında olması nedeniyle böyle adlandırılmıştır.

خَلَّةٌ : Nefse arız olan bozulma. Böyle adlandırılmasının nedeni ya nefsin bir nesneye karşı arzu duymasıdır ya da ona muhtaç olmasıdır. Bundan dolayı خَلَّةٌ kelimesi “hacet, fakirlik, muhtaçlık veya ihtiyaç” ve “haslet, adet, alışkanlık, hususiyet veya vasıf” olarak açıklanmıştır.

خُلَّةٌ : Sevgi, muhabbet. Böyle adlandırılmasının nedeni ya sevginin, muhabbetin nefse tahallül etmesi yani nefsin ortasına, merkezine girmiş veya nüfuz etmiş olmasıdır, ya sevginin, muhabbetin nefsi delip geçerek (خَلَّ) onun üzerine tıpkı okun atış yapılan hayvanda bıraktığı tesir, etki gibi bir tesir, etki bırakmasıdır ya da sevgiye, muhabbete aşırı ihtiyaç duymasıdır. Buradan hareketle fiil olarak خَالَلْتُهُ şeklinde kullanılır. Bu fiilin mastarı مُخَالَّةٌ ve خِلاَلٌ şekillerinde gelir. “Dosta; gerçek veya samimi bir dosta” خَلِيلٌ denir.

Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَاتَّخَذَ اللّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلاً Allah, İbrahim’i dost edinmişti (4/125). Şöyle denmiştir: “Yüce Allah’ın onu böyle adlandırmasının nedeni Hazreti İbrahim’in (a.s.) her halinde, durumunda Hazreti Musa’nın, إِنِّي لِمَا أَنْزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım, dedi (28/24) sözü ile kastettiği türden bir ihtiyaçla Yüce Allah’a muhtaç olmasıdır. Nitekim bu anlamda şöyle denmiştir: اَللَّهُمَّ أَغْنِنِي بِالاِفْتِقَارِ إِلَيْكَ وَلاَ تُفْقِرْنِي بِالاِسْتِغْنَاءِ عَنْكَ (Ey Allah’ım! Beni, sana muhtaç olmakla zengin ediver, senden müstağni olmakla da beni fakir etme.)

Şöyle denmiştir: Bilakis bu ad “sevgi, muhabbet” anlamındaki خُلَّةٌ kelimesinden türemiştir. خُلَّةٌ kelimesinin bu hususta kullanılması yine “sevgi, muhabbet” anlamındaki مَحَبَّةٌ kelimesinin bu hususta kullanılması gibidir.

Ebû’l-Kâsim el-Belhî ise, bunun خُلَّةٌ’den değil, خَلَّةٌ kelimesinden türediğini söylemiştir. Devamla şöyle demiştir: “Onu ‘sevgili’ anlamındaki حَبِيبٌ kelimesi ile mukayese edenler hata etmiştir. Çünkü Yüce Allah’ın bir kulunu sevmesi, ona muhabbet beslemesi caiz değildir. Çünkü Yüce Allah’ın onu sevmesi, ona muhabbet beslemesi övme şeklinde olur ve ona dostluk etmesi (خَالَّهُ) caiz değildir.”

Burada bir karıştırma yapmıştır. Çünkü خُلَّةٌ kelimesi, “sevginin, muhabbetin birinin nefsinin ortasına, merkezine girip veya nüfuz edip (تَخَلُّلٌ) onunla karışmasından” gelir. Bundan dolayı “İkimizin ruhu birbiriyle imtizaç etti, karıştı” anlamında تَمَازَجَ رُوحَانَا  denir. مَحَبَّةٌ kelimesi ise “sevgi, muhabbet ile kalbin habbesine erişmek” demektir. Arapların “Onun kalbinin habbesine dokundum veya vurdum” anlamına gelen حَبَبْتُهُ kullanımlarından gelir. Fakat مَحَبَّةٌ kelimesi Yüce Allah’la ilgili kullanıldığında, bundan maksat yalnızca “ihsandır”. خُلَّةٌ kelimesinde de aynı durum geçerlidir. Çünkü bu iki lafızdan biri için caiz olan diğeri içinde caizdir. Fakat خُبٌّ kelimesi ile kalbin habbesinin ve خُلَّةٌ kelimesi ile de “aralık veya açıklık” gibi bir anlamın kast edilmesine gelince, Yüce Allah kendisi ile ilgili böyle bir şeyin kast edilmiş olmasından münezzehtir.

Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: لاَ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ Ne alışverişin ne dostluğun olduğu… (2/254). Yani “kıyamet günü sevgi, muhabbet aracılığıyla ne bir haseneyi: hayırlı, güzel ameli satın almak ne de başka bir yerden getirmek mümkün olacaktır”. Burada Yüce Allah’ın şu sözüne işaret edilmektedir: وَأَنْ لَيْسَ لِلإِنْسَانِ إلاَّ مَا سَعَى İnsan ancak kendi çalışmasının karşılığını elde edebilir (53/39).

Şu sözüne gelince لاَ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خِلاَلٌ Ne alışverişin ne de dostluğun olduğu (14/31). Bir görüşe göre, buradaki خِلاَلٌ kelimesi خَالَلْتُ fiilinin mastarıdır. Başka bir görüşe göre ise, bu bir çoğuludur ve خَلِيلٌ ve أخِلَّةٌ ve خِلاَلٌ şekillerinde kullanılır. Anlamı da baştaki gibidir. (Müfredât)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

خَلَّ (geniş zaman يَخُلُّ mastar ismi  خَلٌّ):

خَلَّ لَحْمُهُ : Cılız ve sıska bir hale geldi.

خَلَّ الشَّىْءَ : O şeyi deldi ya da o şey üzerinde bir delik açtı.

خَلَّ فِى دُعَائِهِ : Duasında bazı kişileri ve şeyleri ayırarak vurguladı.

خَلَّ fakirdi, ihtiyaç halindeydi, yoksuldu ya da o hale geldi, manasına da gelmektedir.

خَلَّهُ (mastar isimleri خُلَّةٌ ve خِلَالٌ) : Ona bir dost, gerçek ve samimi bir dost olarak yaklaştı.

خُلَّةٌ : Gerçek, içten, nezih bir dostluk, aşk veya sevgi; dost (aynı zamanda خَلَّةٌ ve خِلَّةٌ); rahatlık, sükunet, sıkıntı veya güçlükten uzak olma; huzur; koşulların bolluğu; kekre veya ekşi.

هِىَ خُلَّتِى : O (kadın) benim dostum.

خِلَالٌ : İki şeyin arasındaki boşluk veya aralık; birinin bir elbiseyi tutturmak için kullandığı tahta bir mandal; bir kürdan; dostluk kurma veya arkadaş edinme; dostluklar, arkadaşlıklar (şu sözcüğün çoğul hali: خُلَّةٌ); çevresinde veya arasında.

خِلَالُ الدَّارِ : Evin sınırlarının veya duvarlarının etrafında bulunan.

خَلَل : Aralık, ara, gedik, yarık. (Çoğulu: خِلَال)  

وَجَعَلَ جُسْنَا خِلَالَ بُيُوتِ الْحَىِّ : Kabile çadırlarının veya evlerinin etrafından veya aralarından veya ortasından geçip gittik.

خِلَالٌ : Uzun bir diken veya iğne manasına da gelmektedir.

خَلِيلٌ : Bir dost; gerçek veya samimi bir dost; özel veya hususi bir dost; sadık; dostluk veya aşk hususunda saf ve güvenilir olan kişi; fakir; yoksul, muhtaç; içten, dürüst veya samimi bir biçimde nasihat veren, akıl veren ya da hareket eden kişi.

اَلْخَلِيلُ kalp; karaciğer; mızrak, manalarına da gelmektedir. (Çoğul hali: اَلْاَخِلَّاءُ ve خُلَّانٌ)

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek Açıklama
خُلَّةٌ isim 9 Samimi sadakat, dostluk, arkadaşlık 2/254 Çoğul: خِلَالٌ
خَلِيلٌ isim 4 Samimi, içten dost, sevgili 25/28 Çoğulu: أَخِلَّاءُ

Toplam 13


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Halel خَلَل İki şeyin aralığı. Boşluk. Açıklık. Bozukluk. Eksiklik. Başkası tarafından verilen zarar.
Halel gelmek, çoğulu: Hilâl
Halîl خَلِيل 1: Sadık, samimi, dost. 2: Zevc, koca. Nikahlı karı. Zevce.
Hilâl خِلَال Aralar. Aralıklar. Çoğulu: Ehille
Hullet خُلَّة İçten, samimi sevgi. Dostluk. Muhabbet. Haslet.
Halâl(et) خَلَالَة İki şeyin arası açık olmak. Dostluk.
Tahlîl تَخْلِيل Sirkeleştirme.
İhlâl إِخْلَال 1: Bozma, zarar verme. Sakatlama. 2: Yasa ve düzene uymama.
Tahallül تَخَلُّل  Ayrışma. Bozulmak. Ekşimek.
İhtilâl اِخْتِلَال Kargaşalık, düzensizlik, karışıklık. Ayaklanma, devlete isyan. 

“Abdest alırken parmak aralarını hilallemek” şeklinde kullandığımız “hilallemek” fiili bu kökten gelmektedir.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

خُلَّةٌ : İsim. Çoğulu: خِلَالٌ

2:254 مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌ
Diyanet Meali: Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce …

خِلَالٌ : İsim. Çoğul. Tekili: خُلَّةٌ

9:47 وَلَأَوْضَعُوا خِلَالَكُمْ يَبْغُونَكُمُ الْفِتْنَةَ
Diyanet Meali: Ve sizi fitneye düşürmek için aranızda koşuşturacaklardı. 
14:31 مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خِلَالٌ
Diyanet Meali: Hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce …
17:5 فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ
Diyanet Meali: Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. 
17:91 أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْأَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْجِيرًا
Diyanet Meali: Yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça…*
18:33 وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا
Diyanet Meali: Bu iki bağın arasından bir de nehir fışkırtmıştık.
24:43 ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ
Diyanet Meali: Sonra, onları kaynaştırıp üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün.
27:61 أَمَّنْ جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا
Diyanet Meali: Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan mı?
30:48 وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ
Diyanet Meali: (Allah, onları dilediği gibi, bazen yayar) ve (bazen) yoğunlaştırır.  Nihayet yağmurun onların arasından çıktığını görürsün. 

خَلِيلٌ : İsim. Çoğulu: أَخِلَّاءُ

4:125 وَاتَّخَذَ اللَّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلًا
Diyanet Meali: Allah, İbrahim’i dost edindi.
17:73 وَإِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَلِيلًا
Diyanet Meali: şte o zaman seni dost edinirlerdi.
25:28 يَا وَيْلَتَىٰ لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا
Diyanet Meali: “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!”*
43:67 الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ
Diyanet Meali: O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.*