KÖK HARFLER: و د د
ANLAM:
وَدَّ : Sevmek, muhabbet duymak, temenni etmek, arzu etmek, istemek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek Âyet | |
وَدَّ | fiil-I | 16 | Sevdi, muhabbet duydu, temenni etti, arzu etti | 2/109 |
وَادَّ | fiil-III | 1 | Arkadaş oldu, sevdi, dostluk kurdu | 58/22 |
مَوَدَّةٌ | isim | 8 | Sevgi ve merhamet, muhabbet, temenni | 4/73 |
وُدٌّ | isim | 1 | Muhabbet | 19/96 |
وَدٌّ | özel isim | 1 | Bir put adı | 71/23 |
وَدُودٌ | isim | 2 | Esmâ-i ilâhiye: Çok seven (veli kullarına bol bol ihsan ve ikramda bulunan, nimeti ve rızasıyla onları kuşatan) | 85/14 |
Toplam | 29 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- وَدَّ
- وُدٌّ
- وَدُودٌ (a)
- وَدُودٌ (b)
Zıt Manada Kelimeler
- وَدَّ
- وُدٌّ
- وَدُودٌ (a)
- وَدُودٌ (b)
AÇIKLAMA:
HUBB ile VİDD kelimeleri arasındaki fark, (HABÎB ile VEDÎD arasında)
( ح ب ب – و د د )
Hubb, hem tabiî eğilimin, hem de hikmetin gerektirdiği şeylerde olur. Vidd, sadece tabiî eğilim konusunda olur. “Namazı seviyorum” derken, hubb kelimesi kullanılır, vidd kelimesi kullanılmaz. (Farklar Sözlüğü 164) Bknz: ( ح ب ب )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Vedd | وَدّ | Dostluk, sevgi, muhabbet. |
Vidd | وِدّ | Dostluk, sevgi, muhabbet. |
Vüdd | وُدّ | Dostluk, sevgi, muhabbet. |
Vedâd | وَدَاد | Sevgi, dostluk. |
Vidâd | وِدَاد | Sevgi, dostluk. |
Vüdâd | وُدَاد | Sevgi, dostluk. |
Vedûd | وَدُود | Çok şefkatli. Kendisine çok sevgi beslenen. |
Tevâdd | تَوَادّ | Muhabbet etmek, sevmek. |
Mütevâdd | مُتَوَادّ | Birbirine sevgi gösteren. |
Teveddüd | تَوَدُّد | Tedricen kendini sevdirmek. Dostluk etmek. |
Müteveddid | مُتَوَدِّد | Sevgi ve muhabbet gösteren. Kendini sevdiren. |
Meveddet (Müveddet) | مَوَدَّة | Dostluk. Sevgi. Muhabbet. Muhabbet etmek. Sevmek. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
وَدَّ : Fiil-I.
2:96 | يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ |
Diyanet Meali: | Onların her biri bin yıl yaşamak ister. |
2:105 | مَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِكِينَ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْكُمْ مِنْ خَيْرٍ مِنْ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. |
2:109 | وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden birçoğu sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. |
2:266 | أَيَوَدُّ أَحَدُكُمْ أَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ |
Diyanet Meali: | Herhangi biriniz ister mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun… |
3:30 | وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُوءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | (Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde) kişi, kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. |
3:69 | وَدَّتْ طَائِفَةٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْ |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. |
3:118 | لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler!) Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. |
4:42 | يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّىٰ بِهِمُ الْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | O kıyamet günü, Allah’ı inkâr edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler.. |
4:89 | وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَاءً |
Diyanet Meali: | Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. |
4:102 | وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da (size ani bir baskın yapsalar). |
8:7 | وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. |
15:2 | رُبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir. * |
33:20 | وَإِنْ يَأْتِ الْأَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ أَنَّهُمْ بَادُونَ فِي الْأَعْرَابِ |
Diyanet Meali: | Düşman birlikleri (bir daha) gelecek olsa, isterler ki, (çölde) bedevilerin arasında bulunsunlar (da size dair haberleri gidip gelenlerden sorsunlar). |
60:2 | وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Şâyet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar), size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar ve inkâr etmenizi arzu ederler. |
68:9 | وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ |
Diyanet Meali: | İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar. * |
70:11 | يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ |
Diyanet Meali: | Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını … fidye olarak versin (de, kendisini kurtarsın). |
وَادَّ : Fiil-III.
58:22 | لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. |
مَوَدَّةٌ : İsim.
4:73 | لَيَقُولَنَّ كَأَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ مَعَهُمْ |
Diyanet Meali: | (Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de); sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım..” |
5:82 | وَلَتَجِدَنَّ أَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَىٰ |
Diyanet Meali: | Onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da “Biz hıristiyanlarız” diyenler olduğunu mutlaka görürsün. |
29:25 | وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | İbrahim, onlara dedi ki: “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz.” |
30:21 | وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً |
Diyanet Meali: | Aranızda bir sevgi ve merhamet var etti. |
42:23 | لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | “Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum.” |
60:1 | لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ |
Diyanet Meali: | (Ey İman edenler!) Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. |
60:1 | تُسِرُّونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنْتُمْ |
Diyanet Meali: | Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. |
60:7 | عَسَى اللَّهُ أَنْ يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذِينَ عَادَيْتُمْ مِنْهُمْ مَوَدَّةً |
Diyanet Meali: | Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. |
وُدٌّ : İsim.
19:96 | إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَٰنُ وُدًّا |
Diyanet Meali: | İnanıp salih ameller işleyenler için Rahmân, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır. * |
وَدٌّ : Özel isim.
71:23 | وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا |
Diyanet Meali: | “Şöyle dediler: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd’i, Süvâ’ı, … hiç bırakmayın.” |
وَدُودٌ : İsim.
85:14 | وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ |
Diyanet Meali: | O, çok bağışlayandır, çok sevendir. * |
11:90 | وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ |
Diyanet Meali: | “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.” * |