KÖK HARFLER: خ ل ل
ANLAM:
خَلَّ : Fakir veya ihtiyaç halinde olmak. Bir şeyi delmek ya da o şey üzerinde bir delik açmak. Birine gerçek ve samimi bir dost olarak yaklaşmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
خَلَّ (geniş zamanlı يَخُلُّ mastar ismi خَلٌّ):
خَلَّ لَحْمُهُ : Cılız ve sıska bir hale geldi.
خَلَّ الشَّىْءَ : O şeyi deldi ya da o şey üzerinde bir delik açtı.
خَلَّ فِى دُعَائِهِ : Duasında bazı kişileri ve şeyleri ayırarak vurguladı.
خَلَّ fakirdi, ihtiyaç halindeydi, yoksuldu ya da o hale geldi, manasına da gelmektedir.
خَلَّهُ (mastar isimleri خُلَّةٌ ve خِلَالٌ ) : Ona bir dost, gerçek ve samimi bir dost olarak yaklaştı.
خُلَّةٌ : Gerçek, içten, nezih bir dostluk, aşk veya sevgi; dost (aynı zamanda خَلَّةٌ ve خِلَّةٌ); rahatlık, sükunet, sıkıntı veya güçlükten uzak olma; huzur; koşulların bolluğu; kekre veya ekşi.
هِىَ خُلَّتِى : O (kadın) benim dostum.
خِلَالٌ : İki şeyin arasındaki boşluk veya aralık; birinin bir elbiseyi tutturmak için kullandığı tahta bir mandal; bir kürdan; dostluk kurma veya arkadaş edinme; dostluklar, arkadaşlıklar (şu sözcüğün çoğul hali: خُلَّةٌ); çevresinde veya arasında.
خِلَالُ الدَّارِ : Evin sınırlarının veya duvarlarının etrafında bulunan.
خَلَل : Aralık, ara, gedik, yarık. (Çoğulu: خِلَال)
وَجَعَلَ جُسْنَا خِلَالَ بُيُوتِ الْحَىِّ : Kabile çadırlarının veya evlerinin etrafından veya aralarından veya ortasından geçip gittik.
خِلَالٌ : Uzun bir diken veya iğne manasına da gelmektedir.
خَلِيلٌ : Bir dost; gerçek veya samimi bir dost; özel veya hususi bir dost; sadık; dostluk veya aşk hususunda saf ve güvenilir olan kişi; fakir; yoksul, muhtaç; içten, dürüst veya samimi bir biçimde nasihat veren, akıl veren ya da hareket eden kişi.
اَلْخَلِيلُ kalp; karaciğer; mızrak, manalarına da gelmektedir. (Çoğul hali: اَلْاَخِلَّاءُ ve خُلَّانٌ)
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
خُلَّةٌ | isim | 9 | Samimi sadakat, dostluk, arkadaşlık | 2/254 | Çoğul: خِلَالٌ |
خَلِيلٌ | isim | 4 | Samimi, içten dost, sevgili | 25/28 | Çoğulu: أَخِلَّاءُ |
| Toplam | 13 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- خَالَلَ
- خَلَلٌ
- خَلِيلٌ
- خِلٌّ
- خُلَّةٌ
- اِخْتِلَالٌ
Zıt Manada Kelimeler
- خَالَلَ
- خَلَلٌ
- خَلِيلٌ
- خِلٌّ
- خُلَّةٌ
- اِخْتِلَالٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Halel | خَلَل |
İki şeyin aralığı. Boşluk. Açıklık. Bozukluk. Eksiklik. Başkası tarafından verilen zarar.
| Halel gelmek, çoğulu: Hilâl |
Halîl | خَلِيل | 1: Sadık, samimi, dost. 2: Zevc, koca. Nikahlı karı. Zevce. |
|
Hilâl | خِلَال | Aralar. Aralıklar. | Çoğulu: Ehille |
Hullet | خُلَّة | İçten, samimi sevgi. Dostluk. Muhabbet. Haslet. |
|
Halâl(et) | خَلَالَة | İki şeyin arası açık olmak. Dostluk. |
|
Tahlîl | تَخْلِيل | Sirkeleştirme. |
|
İhlâl | إِخْلَال | 1: Bozma, zarar verme. Sakatlama. 2: Yasa ve düzene uymama. |
|
Tahallül | تَخَلُّل | Ayrışma. Bozulmak. Ekşimek. |
|
İhtilâl | اِخْتِلَال | Kargaşalık, düzensizlik, karışıklık. Ayaklanma, devlete isyan. |
|
“Abdest alırken parmak aralarını hilallemek” şeklinde kullandığımız “hilallemek” fiili bu kökten gelmektedir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
خُلَّةٌ : İsim. Çoğulu: خِلَالٌ
2:254 | مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌ |
Diyanet Meali: | Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce … |
خِلَالٌ : İsim. Çoğul. Tekili: خُلَّةٌ
9:47 | وَلَأَوْضَعُوا خِلَالَكُمْ يَبْغُونَكُمُ الْفِتْنَةَ |
Diyanet Meali: | Ve sizi fitneye düşürmek için aranızda koşuşturacaklardı. |
14:31 | مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خِلَالٌ |
Diyanet Meali: | Hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce … |
17:5 | فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ |
Diyanet Meali: | Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. |
17:91 | أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْأَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْجِيرًا |
Diyanet Meali: | Yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça…* |
18:33 | وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا |
Diyanet Meali: | Bu iki bağın arasından bir de nehir fışkırtmıştık. |
24:43 | ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ |
Diyanet Meali: | Sonra, onları kaynaştırıp üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün. |
27:61 | أَمَّنْ جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا |
Diyanet Meali: | Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan mı? |
30:48 | وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ |
Diyanet Meali: | (Allah, onları dilediği gibi, bazen yayar) ve (bazen) yoğunlaştırır. Nihayet yağmurun onların arasından çıktığını görürsün. |
خَلِيلٌ : İsim. Çoğulu: أَخِلَّاءُ
4:125 | وَاتَّخَذَ اللَّهُ إِبْرَاهِيمَ خَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah, İbrahim’i dost edindi. |
17:73 | وَإِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَلِيلًا |
Diyanet Meali: | şte o zaman seni dost edinirlerdi. |
25:28 | يَا وَيْلَتَىٰ لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا |
Diyanet Meali: | “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!”* |
43:67 | الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ |
Diyanet Meali: | O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.* |