س ف ر

KÖK HARFLER: س ف ر

ANLAM: 

سَفَرَ : Kitap yazmak. Yüzündeki örtüyü kaldırmak. (Güneş) yükselmek. (Sabah) ağarıp ışımak. Halklar arasında uzlaşma sağlamak. Muharebe gerilemek. Evi yok etmek. Bir seyahate çıkmak.

AÇIKLAMA:

سَفْرٌ : Bir nesneyi örten, kapatan örtüyü veya perdeyi açmak veya kaldırmak. Özellikle maddî konularda kullanılır. Mesela:

سَفَرَ الْعِمَامَةَ عَنِ الرَّأْسِ : Başından sarığı çıkardı.

سَفَرَ الخِمَارَ عَنِ الوَجْهِ : Yüzünden başörtüyü açtı veya kaldırdı.

سَفَرُ الْبَيْتِ : Evi veya odayı مِسْفَرٌ yani süpürge ile süpürmek. Bu, evden veya odadan سَفِيرٌ’i yani süpürülen tozu veya toprağı gidermekle, çıkarıp atmakla olur.

إِسْفَارٌ kelimesi ise özellikle “renkle” ilgili kullanılır. Mesela: وَالصُّبْحِ إِذَا أَسْفَرَ : Andolsun ağaran sabaha (74/34). Yani “… rengi ortalığı sarıp parladığında…”

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ : O gün bir takim yüzler aydınlıktır (80/38).

Allah Rasulünün (s.a.v.) أَسْفِرُوا بِالصُّبْحِ تُؤْجَرُوا “Sabah namazını gün ağarırken kılınız; mükafatlanırsınız” sözüne gelince buradaki اَسْفَرَ fiili Arapların, أَصْبَحْتُ fiiline benzer bir şekilde, “ufkun güneşin ilk ışıklarıyla kızardığı tan vaktine girdim” anlamında söyledikleri أَسْفَرْتُ kullanımından gelir.

سَفَرَ الرَّجُلُ : Adam yolculuğa çıktı. “Yolculuğa çıkan adama” سَافِرٌ denir. Bunun çoğulu سَفْرٌ şeklinde gelir.

Yolculuk etti veya yolculuğa çıktı” anlamındaki سَافَرَ fiili, “insanın o mekandan ayrılıp perdesini kaldırdığı (سَفَرَ عَنْهُ) ve mekanın da o kimseden ayrılıp perdesini kaldırdığı” göz önünde bulundurularak özellikle مُفَاعَلَةٌ vezninde getirilmiştir. 

سَفْرٌ lafzından “yolculuk yemeğinin” ve “bu yemeğin yeneceği zamanın”, “içine konduğu kabın” ismi olan سُفْرَةٌ kelimesi türetilmiştir.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَإِنْ كُنْتُمْ مَرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ : Eğer hastalanırsanız yahut yolculuk hâlinde bulunursanız (4/43).

سِفْرٌ : Hakikatlerin örtüsünü veya perdesini açan veya kaldıran kitap. Çoğulu أَسْفَارٌ şeklinde gelir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا : Kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir (62/Cuma 5).

Bu yerde özellikle أَسْفَارٌ kelimesinin kullanılmasının nedeni,-her ne kadar Tevrat’ın içindekilerin birer hakikat olduğu kesin, aşikar olsa da- cahil kişinin, onu taşıyan merkep gibi Tevrat’ın bu açıklığını, aşikarlığını neredeyse hiç ayırt edemeyeceğine veya idrak edemeyeceğine dikkatleri çekmektir.

Şu sözüne gelince: بِأَيْدِي سَفَرَةٍ – كِرَامٍ بَرَرَةٍ : Seferenin ellerinde. Değerli ve güvenilir seferenin (80/15-16). Buradaki سَفَرَةٍ Yüce Allah’ın sözünde vasfedilen meleklerdir: كِرَامًا كَاتِبِينَ : Değerli yazıcılar (82/11).

سَفَرَةٌ kelimesi سَافِرٌ kelimesinin çoğuludur. Bu bakımdan كَاتِبٌ ve كَتَبَةٌ kelimelerine benzer.

سَفِيرٌ : İnsanlar arasında aracılık edip aralarındaki ihtilafı, anlaşmazlığı veya düşmanlığı izale eden, ortadan kaldıran elçi. فَعِيلٌ vezninde فَاعِلٌ anlamındadır.

سِفَارَةٌ : Bu hususta elçilik etmek. Bu itibarla, “insanlara müphem, kapalı görünen hususların örtüsünü veya perdesini açıp ya da kaldırıp hakikati gösterme noktasında” resul, elçi, melekler ve kitaplar ortaktırlar.

“Süpürülen şey” anlamına gelen سَفِيرٌ kelimesi ise, فَعِيلٌ vezninde مَفْعُولٌ anlamındadır. (Müfredât)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

سَفَرَ (geniş zaman يَسْفُرُ mastar isim سَفْرٌ):

سَفَرَ الْكِتَابَ : Kitabı yazdı.

سَفَرَتْ عَنْ وَجْهِهَا : Yüzündeki örtüyü kaldırdı.

سَفَرَتِ الشَّمْسُ : Güneş yükseldi.

سَفَرَ الصُّبْحُ : Sabah ağarıp ışıdı.

سَفَرْتُ بَيْنَ الْقَوْمِ (geniş zaman يَسْفُرُ ve يَسْفِرُ mastar isim سَفَارَةٌ): Halklar arasında uzlaşma sağladım.

سَفَرَتِ الْحَرْبُ : Muharebe geriledi.

سَفَرَ الْبَيْتَ : Evi yok etti.

سَفَرَ ve سَافَرَ (geniş zaman يَسْفُرُ ve يَسْفِرُ mastar isim سُفُورٌ ve سَفِرٌ): Bir seyahate çıktı.

مُسَافِرٌ : Seyahat eden bir kimse, yolcu.

اَسْفَرَتِ الشَّجَرَةُ : Renkleri değişmiş ve beyazlamış bir şekilde, rüzgar ağacın yapraklarını alıp götürdü.

اَسْفَرَ الصُّبْحُ : Sabah ağarıp ışıdı.

اَسْفَرَ الْوَجْهُ : Yüz güzelleşti ve mutlulukla parıldadı.

وَجْهٌ مُسْفِرٌ : Mutlulukla parıldayan bir yüz.

سَفَرٌ : Seyahat veya yolculuk; seyahat etme, sefer hali (çoğul hali: اَسْفَارٌ); sabah veya şafağın beyazlığı; sabah veya şafak.

سِفْرٌ : Bir kitap veya yazı; büyük veya geniş bir kitap; hakkı ortaya veya açığa çıkaran bir kitap. ( اَسْفَارٌ çoğul hali).

سَفَرَةٌ (tekil hali şu şekildedir: سَافِرٌ yani bir yazar; bir katip): Yazıcılar veya katipler (80:15).

اَلسُّفْرَةُ : Seyahat edenin yiyeceği.

سَفِيرٌ : Bir elçi; bir arabulucu; barış getiren bir resul; görevlendirilmiş bir vekil.

 سَفَارَةٌ : Sefaret. Bir سَفِيرٌ vazifesi.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


TürAdetAnlamÖrnekAçıklama
أَسْفَرَfiil-IV1Işıklandırdı, aydınlattı, ağarttı74/34
سَفَرٌisim7Sefer, mesafe katetmek9/42
أَسْفَارٌisim2Kitap, sefer (çoğul)62/5
سَفَرَةٌisim1Sefir, elçi, katip, yazıcı (çoğul)80/15Tekili: سَافِرٌ
مُسْفِرَةٌisim1Nurlu, parlak, aydın yüzlü80/38

Toplam12


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Sefer سَفَر 1: Yolculuk. 2: Muharebe. Çoğul: Esfâr
Seferî سَفَرِى Seferde olma hali.
Sâfir سَافِر Sefere çıkan. Elçi.
Safari ——— Toplu olarak ava çıkma.
Sofra ——— Masa, sini vb. şeylerin, yemek yemek üzere hazırlanmış durumu.
Sefîr سَفِير Elçi. Bir devletten diğer devlete bazı işler için gönderilen memur.
Sefâret سَفَارَة Sefirlik, elçilik.
Tesfîr تَسْفِير Yolcu etme, yola çıkarma, sefere gönderme.
Müsâferet مُسَافَرَة Misafirlik. Yolculuk.
Misâfir مُسَافِر Seferde olan. 

Seferber, seferberlik gibi kelimeler de “sefer” kelimesinden türetilmiştir.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

أَسْفَرَ : Fiil-IV. 

74:34وَالصُّبْحِ إِذَا أَسْفَرَ
Diyanet Meali:Aydınlandığında sabaha andolsun..*

سَفَرٌ : İsim.

2:184فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ
Diyanet Meali:Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar.
2:185وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ
Diyanet Meali:Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun.
2:283وَإِنْ كُنْتُمْ عَلَىٰ سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَقْبُوضَةٌ
Diyanet Meali:Eğer yolculukta olur da bir yazıcı bulamazsanız, o zaman alınmış rehinler yeterlidir.
4:43وَإِنْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ أَوْ لَامَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعٖيدًا طَيِّبًا 
Diyanet Meali:Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelin.
5:6وَإِنْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ أَوْ لَامَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعٖيدًا طَيِّبًا 
Diyanet Meali:Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin.
9:42لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَاتَّبَعُوكَ
Diyanet Meali:Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı.
18:62لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَٰذَا نَصَبًا
Diyanet Meali:“Bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük.”

أَسْفَارٌ : İsim.

34:19فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا وَظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ
Diyanet Meali:Onlar ise, “Ey Rabbimiz! Yolculuğumuzun konakları arasını uzaklaştır” dediler ve kendilerine zulmettiler.
62:5كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا
Diyanet Meali:Ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.

سَفَرَةٌ : İsim. Çoğul. Tekili: سَافِرٌ

80:15بِأَيْدِي سَفَرَةٍ
Diyanet Meali:Yazıcı meleklerin elindeki..*

مُسْفِرَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı. Müennes.

80:38وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ
Diyanet Meali:O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar.. *