KÖK HARFLER: و ج د
ANLAM:
وَجَدَ / وَجِدَ : Bulmak; almak. Zengin olmak.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
وَجَدَ | fiil-I | 106 | Buldu, bildi | 18/86 | Meçhulü: وُجِدَ |
وُجْدٌ | isim | 1 | Bulmak | 65/6 | |
Toplam | 107 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- وَجَدَ (a)
- وَجَدَ (b)
- وَجَدَ (c)
- وَجَدَ (d)
- وُجْدَانٌ (a)
- وُجْدَانٌ (b)
- عَاطِفَةٌ > bak: ع ط ف
- وَجْدٌ (a)
- وَجْدٌ (b)
Zıt Manada Kelimeler
- وَجَدَ (a)
- وَجَدَ (b)
- وَثِقَ > bak: و ث ق
- تَأَكَّدَ
- وَجَدَ (c)
- وَجَدَ (d)
- وَجْدٌ (a)
- وَجْدٌ (b)
- وُجْدَانٌ
- وُجُودٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Vecd | وَجْد | Kendinden geçme. |
Vücûd | وُجُود | Bulunma, var olma. |
Vicdân | وِجْدَان | Bulma. Duyma. |
Mevcûd | مَوْجُود | Var olan. |
Îcâd | إِيجَاد | Buluş. |
Mûcid | مُوجِد | Bulan. |
Teveccüd | تَوَجُّد | Coşma, vecde gelme. |
Müteveccid | مُتَوَجِّد | Vecde gelen. |
Tevâcüd | تَوَاجُد | Vecd içinde olabilmek için gayret sarfetme. |
Mütevâcid | مُتَوَاجِد | Sahte ve yapma olarak vecde gelen. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
وَجَدَ : Fiil-I. Meçhulü: وُجِدَ
2:96 | وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَىٰ حَيَاةٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan daha düşkün olduklarını görürsün. |
2:110 | وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. |
2:196 | فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ |
Diyanet Meali: | Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere tam on gün) oruç tutar. |
2:283 | وَإِنْ كُنْتُمْ عَلَىٰ سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَقْبُوضَةٌ |
Diyanet Meali: | Eğer yolculukta olur da bir yazıcı bulamazsanız, o zaman alınmış rehinler yeterlidir. |
3:30 | يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَرًا |
Diyanet Meali: | Herkesin yaptığı iyiliği (ve yaptığı kötülüğü) hazır bulacağı günde… |
3:37 | كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقًا |
Diyanet Meali: | Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. |
4:43 | أَوْ لَامَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا |
Diyanet Meali: | Ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin). |
4:52 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ وَمَنْ يَلْعَنِ اللَّهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın lânet ettiği kimselerdir. Allah, kime lânet ederse, artık ona asla bir yardımcı bulamazsın. * |
4:64 | وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı. |
4:65 | ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا |
Diyanet Meali: | (Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp), sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe (iman etmiş olmazlar). |
4:82 | وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللَّهِ لَوَجَدُوا فِيهِ اخْتِلَافًا كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. |
4:88 | وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah kimi saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu bulamazsın. |
4:89 | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. |
4:91 | سَتَجِدُونَ آخَرِينَ يُرِيدُونَ أَنْ يَأْمَنُوكُمْ |
Diyanet Meali: | Diğer birtakım kimselerin de hem sizden emin olmak, (hem de kavimlerinden emin olmak) istediklerini göreceksin. |
4:92 | فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ard arda oruç tutması gerekir. |
4:100 | وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً |
Diyanet Meali: | Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. |
4:110 | وَمَنْ يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللَّهَ يَجِدِ اللَّهَ غَفُورًا رَحِيمًا |
Diyanet Meali: | Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur. * |
4:121 | أُولَٰئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا |
Diyanet Meali: | İşte onların barınağı cehennemdir. Ondan bir kaçış yolu bulamazlar. * |
4:123 | مَنْ يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir. |
4:143 | وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah, kimi saptırırsa ona asla bir çıkar yol bulamazsın. |
4:145 | إِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِي الدَّرْكِ الْأَسْفَلِ مِنَ النَّارِ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın. * |
4:173 | فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | (Allah’a kulluk etmekten çekinenlere ve büyüklük taslayanlara gelince; Allah) onları elem dolu bir azaba uğratacaktır ve onlar kendilerine Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardır. |
5:6 | أَوْ لَامَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا |
Diyanet Meali: | Veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. |
5:82 | لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. |
5:82 | وَلَتَجِدَنَّ أَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَىٰ |
Diyanet Meali: | Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da “Biz hıristiyanlarız” diyenler olduğunu mutlaka görürsün. |
5:89 | فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ ذَٰلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ |
Diyanet Meali: | Kim (bu imkânı) bulamazsa, onun keffareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffareti budur. |
5:104 | قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا |
Diyanet Meali: | “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. |
6:145 | قُلْ لَا أَجِدُ فِي مَا أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ إِلَّا أَنْ يَكُونَ مَيْتَةً أَوْ دَمًا مَسْفُوحًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Bana vahyolunan Kur’an’da bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan …dan başka, haram kılınmış bir şey bulamıyorum.” |
7:17 | وَلَا تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” |
7:28 | وَإِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَا آبَاءَنَا وَاللَّهُ أَمَرَنَا بِهَا |
Diyanet Meali: | Çirkin bir iş işledikleri vakit, “Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti” derler. |
7:44 | وَنَادَىٰ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا |
Diyanet Meali: | Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk.” diye seslenirler. |
7:44 | فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا |
Diyanet Meali: | “Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” |
7:102 | وَمَا وَجَدْنَا لِأَكْثَرِهِمْ مِنْ عَهْدٍ |
Diyanet Meali: | Biz onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulmadık. |
7:102 | وَإِنْ وَجَدْنَا أَكْثَرَهُمْ لَفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | Ama gerçekten onların çoklarını yoldan çıkmış kimseler bulduk. |
7:157 | الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ |
Diyanet Meali: | Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. |
9:5 | فَإِذَا انْسَلَخَ الْأَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِكِينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ |
Diyanet Meali: | Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün… |
9:57 | لَوْ يَجِدُونَ مَلْجَأً أَوْ مَغَارَاتٍ أَوْ مُدَّخَلًا لَوَلَّوْا إِلَيْهِ وَهُمْ يَجْمَحُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer sığınacak bir yer veya (gizlenecek) mağaralar yahut girilecek bir delik bulsalardı, hemen koşarak oraya kaçarlardı. * |
9:79 | وَالَّذِينَ لَا يَجِدُونَ إِلَّا جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْ سَخِرَ اللَّهُ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Sadakalar hususunda gönüllü bağışta bulunan mü’minlerle), güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya; işte Allah asıl onları maskaraya çevirmiştir. |
9:91 | وَلَا عَلَى الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ مَا يُنْفِقُونَ حَرَجٌ إِذَا نَصَحُوا لِلَّهِ وَرَسُولِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve Resûlüne karşı sadık ve samimi oldukları takdirde, (güçsüzlere, hastalara ve seferde) harcayacakları bir şey bulamayanlara (sefere katılmadıkları için) bir günah yoktur. |
9:92 | وَلَا عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَا أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerini bindirip (cepheye) sevk edesin diye sana geldikleri zaman, senin, “Sizi bindirebileceğim bir şey bulamıyorum” dediğin; (bu uğurda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş döke döke geri dönen) kimselere de bir sorumluluk yoktur. |
9:92 | تَوَلَّوْا وَأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلَّا يَجِدُوا مَا يُنْفِقُونَ |
Diyanet Meali: | Bu uğurda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş döke döke geri dönen (kimselere de bir sorumluluk yoktur). |
9:123 | قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا فِيكُمْ غِلْظَةً |
Diyanet Meali: | Kâfirlerden (öncelikle) yakınınızda olanlarla savaşın ve sizde bir sertlik bulsunlar. |
10:78 | قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan döndüresin de (yeryüzünde hâkimiyet ikinizin eline geçsin) diye mi bize geldin? |
12:65 | وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Yüklerini açıp zahire bedellerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. |
12:75 | قَالُوا جَزَاؤُهُ مَنْ وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ |
Diyanet Meali: | Onlar da: “Cezası, su kabı kimin yükünde bulunursa, o kimsenin kendisi(nin alıkonması) onun cezasıdır.” dediler. |
12:79 | قَالَ مَعَاذَ اللَّهِ أَنْ نَأْخُذَ إِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُ |
Diyanet Meali: | Yûsuf, “Malımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını tutmaktan Allah’a sığınırız.” dedi. |
12:94 | وَلَمَّا فَصَلَتِ الْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ |
Diyanet Meali: | Kervan (Mısır’dan) ayrılınca babaları, “(Bana bunak demezseniz), şüphesiz ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum” dedi. |
17:68 | ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | (Peki, karada sizi yere geçirmesinden, yahut üzerinize taşlar savuran kasırga göndermesinden), sonra da kendinize bir vekil bulamamaktan (güvende misiniz)? |
17:69 | فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا |
Diyanet Meali: | (Yahut sizi tekrar denize döndürüp üstünüze, kasıp kavuran bir fırtına yollayarak) nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmasından, sonra da bize karşı kendiniz için arka çıkacak bir yardımcı bulamama (durumun)dan (güvende misiniz)? |
17:75 | ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın. |
17:77 | سُنَّةَ مَنْ قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلًا |
Diyanet Meali: | Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun böyledir. Bizim kanunumuzda hiçbir değişme bulamazsın. * |
17:86 | ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ بِهِ عَلَيْنَا وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Sonra bu konuda bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın. |
17:97 | وَمَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِهِ |
Diyanet Meali: | Allah, kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. |
18:17 | وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا |
Diyanet Meali: | Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. |
18:27 | وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِهِ مُلْتَحَدًا |
Diyanet Meali: | O’ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın. |
18:36 | وَلَئِنْ رُدِدْتُ إِلَىٰ رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِنْهَا مُنْقَلَبًا |
Diyanet Meali: | “Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.” |
18:49 | وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا |
Diyanet Meali: | Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. |
18:53 | فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا |
Diyanet Meali: | (Suçlular o gün ateşi görünce), onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır. |
18:58 | بَلْ لَهُمْ مَوْعِدٌ لَنْ يَجِدُوا مِنْ دُونِهِ مَوْئِلًا |
Diyanet Meali: | Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar. |
18:65 | فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا |
Diyanet Meali: | Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiştik. |
18:69 | قَالَ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi. * |
18:77 | فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ |
Diyanet Meali: | Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. |
18:86 | حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ |
Diyanet Meali: | Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. |
18:86 | وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًا |
Diyanet Meali: | (Güneşin battığı yere varınca), onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. |
18:90 | وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًا |
Diyanet Meali: | (Güneşin doğduğu yere ulaşınca), onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. |
18:93 | وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًا لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا |
Diyanet Meali: | (İki dağ arasına ulaşınca), bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. |
20:10 | لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى |
Diyanet Meali: | (Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” (demişti). |
20:115 | وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَىٰ آدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, bundan önce biz Âdem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık. * |
21:53 | قَالُوا وَجَدْنَا آبَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ |
Diyanet Meali: | Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk” dediler. * |
24:28 | فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّىٰ يُؤْذَنَ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer evde kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. |
24:33 | وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّىٰ يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. |
24:39 | حَتَّىٰ إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır). Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz. (Tıpkı bunun gibi kâfir de hesap günü amellerinden bir şey bulamaz). Ancak Allah’ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam görür. |
24:39 | حَتَّىٰ إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenlere gelince; onların amelleri ıssız bir çöldeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır). Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz. (Tıpkı bunun gibi kâfir de hesap günü amellerinden bir şey bulamaz). Ancak Allah’ı yanında bulur da Allah onun hesabını tastamam görür. |
26:74 | قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler. * |
27:23 | إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | “Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş bir kadın gördüm.” |
27:24 | وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm.” |
28:15 | فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَٰذَا مِنْ شِيعَتِهِ وَهَٰذَا مِنْ عَدُوِّهِ |
Diyanet Meali: | (Mûsâ, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi). Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. |
28:23 | وَلَمَّا وَرَدَ مَاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَ |
Diyanet Meali: | Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. |
28:23 | وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ |
Diyanet Meali: | Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. |
28:27 | وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | (Şu’ayb, “Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birisini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan, o da senden olur). Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşallah beni salih kimselerden bulacaksın” (dedi). |
31:21 | قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا |
Diyanet Meali: | “Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. |
33:17 | وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerine Allah’tan başka hiçbir dost ve hiçbir yardımcı bulamazlar. |
33:62 | سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا |
Diyanet Meali: | Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın. * |
33:65 | خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır. * |
35:43 | فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ الْأَوَّلِينَ فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَبْدِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. |
35:43 | وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَحْوِيلًا |
Diyanet Meali: | Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın. |
37:102 | افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ |
Diyanet Meali: | “(Babacığım), emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” |
38:44 | إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ |
Diyanet Meali: | Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi. |
43:22 | بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır! Onlar sadece, “Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk ve biz onların izlerinden gitmekteyiz” dediler. * |
43:23 | إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz.” |
43:24 | قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ |
Diyanet Meali: | (Gönderilen uyarıcı,) “Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” dedi. |
48:22 | ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا |
Diyanet Meali: | (İnkâr edenler sizinle savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçarlar), sonra da ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilirlerdi. |
48:23 | سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. * |
51:36 | فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ |
Diyanet Meali: | Zaten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık. * |
58:4 | فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَتَمَاسَّا |
Diyanet Meali: | Kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ard arda iki ay oruç tutmalıdır. |
58:12 | ذَٰلِكَ خَيْرٌ لَكُمْ وَأَطْهَرُ فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şâyet (sadaka verecek bir şey) bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. |
58:22 | لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ |
Diyanet Meali: | Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, (babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile), Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. |
59:9 | وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّا أُوتُوا |
Diyanet Meali: | Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. |
71:25 | أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَنْصَارًا |
Diyanet Meali: | (Hataları, küfür ve isyanları yüzünden) suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah’tan başka yardımcılar bulamadılar. |
72:8 | وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا |
Diyanet Meali: | “Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.” * |
72:9 | فَمَنْ يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا رَصَدًا |
Diyanet Meali: | “Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.” |
72:22 | قُلْ إِنِّي لَنْ يُجِيرَنِي مِنَ اللَّهِ أَحَدٌ وَلَنْ أَجِدَ مِنْ دُونِهِ مُلْتَحَدًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Gerçekten beni Allah’a karşı hiç kimse asla koruyamaz ve yine asla O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam.” * |
73:20 | وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا |
Diyanet Meali: | Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik (ve daha büyük mükâfat) olarak bulursunuz. |
93:6 | أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَىٰ |
Diyanet Meali: | Seni yetim bulup da barındırmadı mı? * |
93:7 | وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَىٰ |
Diyanet Meali: | Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? * |
93:8 | وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَىٰ |
Diyanet Meali: | Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi? * |
وُجْدٌ : İsim.
65:6 | أَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنْتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ وَلَا تُضَارُّوهُنَّ |
Diyanet Meali: | Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. (Onları sıkıntıya sokmak için) kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. |