KÖK HARFLER: ج ل و
ANLAM:
جَلَا : (Bir bilgi veya bir şey veya bir durum veya bir hadise) açık olmak veya gösterilmiş olmak veya ifşa edilmiş olmak ya da o hale gelmek.
AÇIKLAMA:
Bu kökün asıl anlamı “ortaya çıkmak, bâriz olmak, görünmek”tir. (Mekâyıs 220) Bu anlamdan hareketle “parlamak, aydınlanmak, açılmak” manaları gelişmiştir. Başta bir kısım saçın dökülmesi durumunda bu kelime kullanılır. Ayrıca bu kelime kökünde “topluluğun bir yerden ayrılması, sürgün edilmesi” anlamı da vardır. Herhalde böylece o yer onların gitmesi ile boşalacak ve bâriz olacak, ortaya çıkacaktır.
Cila kelimesi, “parlayarak ortaya çıkan, göze çarpar hale gelen” manasını taşır.
Cilve kelimesi, “gelinin duvağını açarak yüzünü göstermesi” anlamına dayanır.
Tecelli kelimesi “meydana çıkmak” anlamındadır.
DİĞER BAZI TÜREVLER:
جَلَا (geniş zamanlı يَجْلُو mastar isim جَلَاءٌ): O (bilgi veya şey veya bir durum veya bir hadise) açıktı, gösterilmişti, ifşa edilmişti ya da o hale geldi.
جَلَا الشَّىْءُ : O şey yükseldi.
جَلَا عَنْ بَلَدِهِ : O kişi kasabasından göç etti; dağıldı ya da yayıldı; kasabasından kovuldu ve kaçtı.
جَلَا الْاَمْرَ : Durumu açıklığa kavuşturdu.
جَلَا الرَّجُلَ عَنْ بَلَدِهِ : Adamı kasabasından defetti.
جَلَا عَنْهُ الْهَمَّ : Adamın kederini aldı.
جَلَا السَّيْفَ : Kılıcı cilaladı ya da parlattı.
اَجْلَاهُ عَنْ بَلَدِهِ : Onu kasabadan defetti.
جَلَاءٌ : Sürgün; aşikar bir durum, bir kabul ya da itiraf.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
جَلَّى | fiil-II | 2 | Keşfetti, izhar etti | 91/3 |
تَجَلَّى | fiil-V | 2 | Tecelli etti, göründü, açığa çıktı | 92/2 |
جَلَاءٌ | isim | 1 | Sürgün, çıkış | 59/3 |
| Toplam | 5 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- جَلَا (a)
- جَلَا (b)
- فَسَّرَ > bak: ف س ر
- بَيَّنَ > bak: ب ي ن
- أَبَانَ > bak: ب ي ن
- أَظْهَرَ > bak: ظ ه ر
- أَبْدَى > bak: ب د و
- أَوْضَحَ
- وَضُحَ
- اِتَّضَحَ
- جَلَّى(a)
- جَلَّى(b)
- تَجَلَّي
- جَلِيٌّ
- حَقِيقِيٌّ > bak: ح ق ق
- بَيِّنٌ > bak: ب ي ن
- صَحِيحٌ
- وَاضِحٌ
- جَلِيَّة
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Cila’ | جِلَاء | 1: Bir şeyi parlatmak için kullanılan kimyasal bileşik. 2: Parlaklık. 3: Gereksiz süs, gösteriş. |
|
Celâ’ | جَلَاء | Parlak, ruşen. Zahir, açık. |
|
Cilve | جِلْوَة | 1: Hoşa gitmek için yapılan davranış, kırıtma, naz. 2: Görünme, ortaya çıkma, tecelli. |
|
Celvet | جَلْوَة | 1: Yerini yurdunu terk etmek. 2. Tasavvufta, kulun, Allah’ın sıfatlarıyla halvetten çıkışına ve fena fillah’da fani oluşuna denilir. |
|
Celî | جَلِي | 1: Açık, aşikâr. 2: Parlak, cilalı. |
|
Eclâ | أَجْلَي | Pek aşikar, pek belli. Pek parlak, ziyade güzel. |
|
Mücellâ | مُجَلَّي | Parlatılmış, parlak. |
|
Mücellî | مُجَلِّي | *Cilalı. Cila veren. Açıp temizleyici. |
|
Tecellî | تَجَلِّي | Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma. | Tecelliyât |
Tecliye | تَجْلِيَة | Cilalama, cila verme. |
|
İclâ | إِجْلَاء | Sürme, nefyetme, sürgün etme. Evinden barkından ayırma. |
|
Müclâ’ | مُجْلَاء | Sürgün edilmiş, sürülmüş. İcla olunmuş. |
|
Mütecellî | مُتَجَلِّي | Tecelli eden, meydana çıkan, görünen. Parlak. |
|
İncilâ | اِنْجِلَاء | 1: Parlama, cilalama. 2: Görünme, belli olma. 3: Parlaklık, ışık. |
|
Müncelî | مُنْجَلِي | Parlayan, meydana çıkıp görünen. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
جَلَّى : Fiil-II.
7:187 | قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ رَبِّي لَا يُجَلِّيهَا لِوَقْتِهَا إِلَّا هُوَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. |
91:3 | وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا |
Diyanet Meali: | Onu ortaya çıkardığında gündüze andolsun…* |
تَجَلَّى : Fiil-V.
7:143 | فَلَمَّا تَجَلَّىٰ رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَىٰ صَعِقًا |
Diyanet Meali: | Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. |
92:2 | وَالنَّهَارِ إِذَا تَجَلَّىٰ |
Diyanet Meali: | Açılıp aydınlandığı zaman gündüze andolsun. * |
جَلَآءٌ : İsim.
59:3 | وَلَوْلَا أَنْ كَتَبَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ الْجَلَاءَ لَعَذَّبَهُمْ فِي الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Eğer Allah, onlar hakkında sürülmeye hükmetmemiş olsaydı, muhakkak kendilerine dünyada azap edecekti. |