KÖK HARFLER: ن ص ب
ANLAM:
نَصَبَ : Bir şey dikmek, kurmak, yükseltmek. Bir işaret veya emare olarak bir taş dikmek. (Hastalık) acı vermek.
نَصِبَ : Yorgun, yorulmuş ya da bitkin olmak. Zorluk, sıkıntı, ıstırap çekmek. Çok yorulmak. Çalışmak, didinmek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
نَصِبَ | fiil-I | 2 | Yoruldu, bitkin düştü, işe sarıldı | 88/19 | Meçhulü: نُصِبَ |
نُصْبٌ | isim | 1 | Dert, hastalık, bela, bitkinlik verici husus | 38/41 |
|
نُصُبٌ | isim | 3 | Put, dikili taş, yol gösterici şey (levha, direk, tabela) | 70/43 | Çoğulu: أَنْصَابٌ |
نَصَبٌ | isim | 4 | Yorgunluk, bitkinlik | 15/48 |
|
نَصِيبٌ | isim | 21 | Nasip, hisse, pay | 2/202 |
|
نَاصِبَةٌ | isim | 1 | Yorgun, bitkin | 88/3 |
|
| Toplam | 32 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- نَصَبَ (a)
- نَصَبَ (b)
- نَصَبَ (c)
- نَصَّبَ
- اِنْتَصَبَ
- نَصَبٌ (a)
- كَبَدٌ > bak: ك ب د
- نَصَبٌ (b)
- نِصَابٌ (a)
- قِيمَةٌ > bak: ق و م
- سَهْمٌ > bak: س ه م
- حِصَّةٌ
- نِصَابٌ (b)
- أَصْلٌ > bak: أ ص ل
- عُنْصُرٌ
- مَحْتِدٌ
- أَرُومَةٌ
- نُصْبٌ
- نَصَّابٌ
- كَذُوبٌ > bak: ك ذ ب
- غَشَّاشٌ
- مَنْصِبٌ
- وَظِيفَةٌ
- رُتْبَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- نَصَبَ (a)
- نَصَبَ (b)
- نَصَبَ (c)
- نَصَّبَ
- اِنْتَصَبَ
- نَصَبٌ
- رَاحَةٌ > bak: ر و ح
- نَصَّابٌ
AÇIKLAMA:
NASÎB ile HAZZ kelimeleri arasındaki fark
( ح ظ ظ – ن ص ب )
Nasîb, hem arzu edilen, hem de arzu edilmeyen bir şey hakkında kullanılır. “Allah, onun nimet ya da azaptan nasibini tam olarak verdi, denilir. Oysa azap için hazz kelimesi kullanılmaz. Hazz’ın aslı, Allah’ın kuluna nasip ettiği hayırdır. Nasip ise, ister arzu edilen, ister arzu edilmeyen olsun, İnsana isabet eden hisse, paydır. (Farklar Sözlüğü 234) Bknz: ( ح ظ ظ )
NASÎB ile KIST kelimeleri arasındaki fark
( ق س ط – ن ص ب )
Nasîb’in, adaletli veya adaletsiz olarak, istihkaktan, yani hak edilenden eksik veya fazla olması caizdir. Bu nedenle “nasibi az olmak” veya “nasibi çok olmak” gibi ifadeler kullanılmaktadır. Kıst ise “adil hisse”dir. Kıst, paylaşımdan pay alanın, kendisine verilmesi gereken ve kendisi için zorunlu olan payıdır. (Farklar Sözlüğü 236) Bknz: ( ق س ط )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Nasb | نَصْب | Dikme. Bir rütbe alma. Bir memurluğa tayin edilme. |
|
Nusb | نُصْب | Şer. Bela, musibet. Put, sanem, heykel. Meşakkat, zahmet, elem. Zehir, ağu, ağı. | Çoğulu: Ensâb |
Nâsıb | نَاصِب | Diken. |
|
Nâsibe | نَاصِبَة | Diken, nasbeden. Yollara dikilen işaret taşı. Bir yere dikilen taş. Harfi üstün (e) okutan. Nasbeden. |
|
Nasâib | نَصَائِب | İşaret taşları. |
|
Nasîb | نَصِيب | Pay, hisse, kısmet. |
|
Nisâb | نِصَاب | Zekat ölçüsü, ölçü miktarı. | Nisâb miktarı |
Mansıb | مَنْصِب | Memurluk. |
|
Mansûb | مَنْصُوب | Nasbolunmuş, konmuş, dikilmiş. |
|
Munassab | مُنَصَّب | Birbirinin üzerine tertiplenmiş olan. Memur, görevli. |
|
Mütenassıb | مُتَنَصِّب | Dikilen. Ayakta dikilip duran. |
|
İntisâb | إِنْتِصَاب | Dikilip durma. |
|
Müntasıb | مُنْتَصِب | Direk gibi dikili duran. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
نَصِبَ : Fiil-I. Meçhulü: نُصِبَ
88:19 | وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ |
Diyanet Meali: | Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir! * |
94:7 | فَإِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ |
Diyanet Meali: | Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. * |
نُصْبٌ : İsim.
38:41 | إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ |
Diyanet Meali: | Hani o, Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve az(ap dokundurdu” diye seslenmişti. |
نُصُبٌ : İsim. Çoğulu: أَنْصَابٌ
5:3 | وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ |
Diyanet Meali: | Allah’tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; … yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar (size haram kılındı). |
5:90 | إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْأَنْصَابُ وَالْأَزْلَامُ رِجْسٌ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak birer pisliktir. |
70:43 | كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ |
Diyanet Meali: | Dikili putlara akın akın gidercesine… |
نَصَبٌ : İsim.
9:120 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ لَا يُصِيبُهُمْ ظَمَأٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, … gibi hiçbir olay yoktur ki (karşılığında kendilerine iyi bir amelin sevabı yazılmış olmasın). |
15:48 | لَا يَمَسُّهُمْ فِيهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَجِينَ |
Diyanet Meali: | Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir. * |
18:62 | آتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَٰذَا نَصَبًا |
Diyanet Meali: | “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük.” |
35:35 | لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ |
Diyanet Meali: | “Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada usanç da gelmez.” |
نَصِيبٌ : İsim.
2:202 | أُولَٰئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ |
Diyanet Meali: | İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir. * |
3:23 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ إِلَىٰ كِتَابِ اللَّهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar… |
4:7 | لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ |
Diyanet Meali: | Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. |
4:7 | وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ |
Diyanet Meali: | Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. |
4:7 | مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ نَصِيبًا مَفْرُوضًا |
Diyanet Meali: | (Allah), bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse (olarak belirlemiştir). |
4:32 | لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا |
Diyanet Meali: | Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. |
4:32 | وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَ |
Diyanet Meali: | Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. |
4:33 | وَالَّذِينَ عَقَدَتْ أَيْمَانُكُمْ فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ |
Diyanet Meali: | Yeminlerinizin bağladığı (ahitleştiğiniz) kimselere de kendi hisselerini verin. |
4:44 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar.. |
4:51 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar “cibt”e ve “tâğût”a inanıyorlar. |
4:53 | أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَإِذًا لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيرًا |
Diyanet Meali: | Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile vermezler. * |
4:85 | مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصِيبٌ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. |
4:118 | وَقَالَ لَأَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَصِيبًا مَفْرُوضًا |
Diyanet Meali: | (Şeytan) “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi. |
4:141 | وَإِنْ كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ قَالُوا أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Şayet kâfirlerin (zaferden) bir payı olursa, “Size üstünlük sağlayıp (sizi mü’minlerden korumadık mı?)” derler. |
6:136 | وَجَعَلُوا لِلَّهِ مِمَّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْأَنْعَامِ نَصِيبًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan O’na bir pay ayırdılar.. |
7:37 | أُولَٰئِكَ يَنَالُهُمْ نَصِيبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِ |
Diyanet Meali: | İşte onlara kitaptan (kendileri için yazılmış ömür ve rızıklardan) payları erişir. |
11:109 | وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz onlara (azaptan) paylarını eksiksiz olarak tastamam vereceğiz. |
16:56 | وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَصِيبًا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (mahiyetini) bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. |
28:77
| وَلَا تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | “Dünyadan da nasibini unutma.” |
40:47 | فَهَلْ أَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَصِيبًا مِنَ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Şimdi şu ateşin bir kısmını üzerimizden kaldırabilir misiniz?” |
42:20 | وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ نَصِيبٍ |
Diyanet Meali: | Fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur. |
نَاصِبَةٌ : İsim. İsm-i Fâil.
88:3 | عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ |
Diyanet Meali: | Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır. * |