KÖK HARFLER: ر أ ي
ANLAM:
رَأَى : Bir kişiyi veya şeyi görmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
رَأَى (geniş zaman يَرَى mastar ismi رَأْىٌ ve رُؤْيَةٌ):
رَاَيْتُهُ : O kişiyi veya şeyi gördüm.
رَاٰهُ : O kişiyi veya şeyi gözle ve de akılla gördü.
رُؤْيَةٌ Anlamları: (1) gözle görme; (2) zanla veya tahayyülle görme; (3) tefekkürle veya telakkiyle görme; (4) aklen veya zihnen görme veya bir şey hakkında fikir yürütme veya muhakeme etme.
رَأَى فِيهِ كَذَا : Onda böyle bir şey gördü ya da رَأَى مِنْهُ كَذَا : Ondan böyle bir şey deneyimledi.
اَرَى اَنَّ زَيْدًا مُنْطَلِقٌ : Zeyd’in çekip gittiğini sanıyorum ya da zannediyorum.
رَأَى فِى مَنَامِهِ رُؤْيًا : Gördü, yani uykusunda veya rüyasında gördüğünü tahayyül etti. Nitekim, رَأَى şu anlama gelmektedir: biliyordu ya da düşündü. İki belirtisiz nesneye sahip olduğunda muhakkak bilme vb. manalarına gelmektedir.
رَاَيْتُ زَيْدًا عَالِمًا : Zeyd’e öğretildiğini biliyordum, düşündüm veya sandım.
رَأَى فِى الْاَمْرِ رَاْيًا : Meseleye dair bir fikre vardı ya da sahipti.
رَاَيْتُ رَاْيَةً : Yere bir sancak diktim ya da yerleştirdim.
رَاَيْتُ الزَّيْدَ : Yaktım.
اَ لَمْ تَرَ اِلَى كَذَا : Böyle bir şey ile uyarılacağını görmedin mi? Bu ifade bir şeye şaşırma durumunda ve hitap edilen kişinin dikkatini çekmek için kullanılır.
رَاَيْتُهُ (mastar ismi مُرَئَاةٌ ve رِئَاءٌ): Yüz yüze geldim yani o kişi veya şeyi gördüm; ona karşı riyakarca veya gerçeği yansıtmayan bir biçimde davrandım; ona karşı olduğumdan farklı biriymiş gibi davrandım.
رَائَى : Gösteriş yaparak hareket etti.
رِئَاءٌ : Riyakarlık; gösteriş; insanlara gösteriş yapma.
فَعَلَ ذٰلِكَ رِئَاءً وَ سُمْعَةً : Diğerlerine o şeyi göstermek ve duyurmak adına o şeyi yaptı.
تَرَاءٰى : Görüştü, karşılaştı, gözüktü.
تَرَائُوا : Birbirlerini gördüler. ( تَرَائَيَا ikil).
فَلَمَّا تَرَاءَ الْجَمْعَانِ : Her biri diğerini görebilmek için iki grup veya ordu birbirini gördüğünde veya birbirine yaklaştığında ve yüz yüze geldiğinde.
اَرَيْتُهُ الشَّىْءَ : Onun o şeyi görmesini sağladım, yani o şeyi ona gösterdim.
اَرِنِى بِرَاْيِكَ : Fikrin ile bana öğüt ver veya akıl ver.
رَاَى (mastar ismi رَاَى): رُؤْيَا kelimesi gibi gözün görmesi; aklın görmesi, yani zihinsel algı, muhakeme; zeka; veya öngörü; inanç; işlerde kabiliyet; fikir.
بَادِىَ الرَّاْىِ : Düşünmeden, sadece dış görünüşe göre veya ilk düşünce veya fikri ile. مَا اَضَلَّ رَاْيَهُ : Onun fikri ne kadar da yanlıştır.
اَصْحَابُ الرَّاْىِ veya اَهْلُ الرَّاْىِ : Zeki insanlar.
رِئْىٌ : Suret, görüntü veya dış görünüş; suretin veya dış görünüşün güzelliği; gözün iyi durumda ve temiz esvaplı gördüğü.
رُؤْيَا : Bir rüya, veya uykuda bir düş. Şu sözcükle eş anlamlıdır: حُلْمٌ veya رُؤْيَا iyi olan bir şeydir ve ikincisi ise zıttıdır.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
رَأَى | fiil-I | 267 | Gördü, zannetti, bildi, tanıdı, anladı, (الى) baktı | 105/1 | Meçhul Muzari: يُرَى |
رَاءٰى | fiil-III | 2 | Mürailik, riyakarlık yaptı, gösterişte bulundu | 107/6 | |
آرَى | fiil-IV | 44 | Gösterdi | 99/6 | Meçhul Muzari: يُؤْرَى |
تَرَاءٰى | fiil-VI | 2 | Görüştü, karşılaştı, gözüktü | 26/61 | |
رُؤْيَا | isim | 7 | Rüya | 48/27 | |
رَأْىٌ | isim | 2 | Görüş, görme, itikat | 11/27 | |
رِأْيٌ | isim | 1 | Görünüş, görüntü, gösteriş, manzara, güzel gözükme | 19/74 | |
رِئَاءٌ | isim | 3 | Mürailik, riyakarlık yapmak | 4/38 | |
Toplam | 328 |
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Re’y (Rây) | رَأْى | Düşünce, görüş, fikir. |
Rü’yet | رُؤْيَة | Görme. |
Rü’yâ | رُؤْيَا | Uykuda görülen misal-i alem. Düş. |
Riâ’ (Riyâ) | رِئَاء | Riya. |
Mer’i | مَرْئِى | Gözle görülen. |
Mir’ât | مِرْآة | Ayna. |
İrâe | إِرَائَة | Gösterme. |
Mürâî | مُرَائِى | İkiyüzlü kimse. |
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
رَأَى : Fiil-I. Meçhul Muzari: يُرَى
2:55 | وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً |
Diyanet Meali: | Hani siz, “Ey Mûsâ! Biz Allah’ı açıktan açığa görmedikçe sana asla inanmayız” demiştiniz. |
2:144 | قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. |
2:165 | وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu (ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu) bir bilselerdi! |
2:165 | وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُوا إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu (ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu) bir bilselerdi! |
2:166 | إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ |
Diyanet Meali: | Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır.* |
2:243 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ أُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِ |
Diyanet Meali: | Binlerce kişi oldukları hâlde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? |
2:246 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الْمَلَإِ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? |
2:258 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَاجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رَبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللَّهُ الْمُلْكَ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? |
3:13 | وَأُخْرَىٰ كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ |
Diyanet Meali: | Öteki ise kâfirdi. (Onları) göz bakışıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. |
3:23 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ إِلَىٰ كِتَابِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, (aralarında hüküm vermesi için) Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar (da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor). |
3:143 | فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ |
Diyanet Meali: | İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz. |
4:44 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar… |
4:49 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُزَكُّونَ أَنْفُسَهُمْ بَلِ اللَّهُ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah, dilediğini temize çıkarır… |
4:51 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ أُوتُوا نَصِيبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ |
Diyanet Meali: | Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar “cibt”e ve “tâğût”a inanıyorlar.. |
4:60 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. |
4:61 | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًا |
Diyanet Meali: | Münafıklara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygambere gelin” dendiği zaman, onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.* |
4:77 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ |
Diyanet Meali: | Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, (zekâtı verin)” denilenleri görmedin mi? |
5:52 | فَتَرَى الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فِيهِمْ |
Diyanet Meali: | İşte kalplerinde bir hastalık (nifak) bulunanların, (“Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek) onların arasında koşup durduklarını görürsün. |
5:62 | وَتَرَىٰ كَثِيرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَأَكْلِهِمُ السُّحْتَ |
Diyanet Meali: | Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta, haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. |
5:80 | تَرَىٰ كَثِيرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Onlardan birçoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. |
5:83 | وَإِذَا سَمِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرَىٰ أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Peygamber’e indirileni (Kur’an’ı) dinledikleri zaman hakkı tanımalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. |
6:6 | أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ |
Diyanet Meali: | Onlardan önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? |
6:25 | وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. |
6:27 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ |
Diyanet Meali: | Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek (de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak)” dedikleri vakit (hâllerini) bir görsen! |
6:30 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ قَالَ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Rab’lerinin huzurunda durduruldukları vakit (hâllerini) bir görsen! (Allah) diyecek ki: “Nasıl, şu (dirilmek) gerçek değil miymiş?” |
6:40 | قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ أَوْ أَتَتْكُمُ السَّاعَةُ أَغَيْرَ اللَّهِ تَدْعُونَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda) siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız?” |
6:46 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَخَذَ اللَّهُ سَمْعَكُمْ وَأَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلَىٰ قُلُوبِكُمْ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı ve gözlerinizi alır, kalplerinizi de mühürlerse, Allah’tan başka onu size (geri) getirecek ilâh kimmiş?” |
6:47 | قُلْ أَرَأَيْتَكُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُ اللَّهِ بَغْتَةً أَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse, zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek?”* |
6:68 | وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit (başka bir söze dalıncaya kadar) onlardan yüz çevir, uzaklaş. |
6:74 | أَتَتَّخِذُ أَصْنَامًا آلِهَةً إِنِّي أَرَاكَ وَقَوْمَكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.” |
6:76 | فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَىٰ كَوْكَبًا قَالَ هَٰذَا رَبِّي |
Diyanet Meali: | Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. |
6:77 | فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَٰذَا رَبِّي |
Diyanet Meali: | Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. |
6:78 | فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَٰذَا رَبِّي هَٰذَا أَكْبَرُ |
Diyanet Meali: | Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. |
6:93 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ |
Diyanet Meali: | Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı … zaman, hâllerini bir görsen! |
6:94 | وَمَا نَرَىٰ مَعَكُمْ شُفَعَاءَكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاءُ |
Diyanet Meali: | Hani hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? |
7:27 | إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Çünkü o (şeytan) ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. |
7:27 | إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Çünkü o (şeytan) ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. |
7:60 | قَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Kavminin ileri gelenleri, “Biz seni açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.* |
7:66 | قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ |
Diyanet Meali: | Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler dediler ki: “Şüphesiz, biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz.” |
7:143 | قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَنْ تَرَانِي |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da, “Beni (dünyada) katiyen göremezsin…” dedi. |
7:143 | وَلَٰكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي |
Diyanet Meali: | “Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” |
7:146 | وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا |
Diyanet Meali: | (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. |
7:146 | وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. |
7:146 | وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen) yol edinirler. |
7:148 | أَلَمْ يَرَوْا أَنَّهُ لَا يُكَلِّمُهُمْ وَلَا يَهْدِيهِمْ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara hiçbir yol göstermediğini görmediler mi? |
7:149 | وَلَمَّا سُقِطَ فِي أَيْدِيهِمْ وَرَأَوْا أَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّوا قَالُوا لَئِنْ لَمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | İsrailoğulları (yaptıklarına) pişman olup, gerçekten sapmış olduklarını görünce, “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, mutlaka ziyana uğrayanlardan oluruz” dediler.* |
7:198 | وَتَرَاهُمْ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ |
Diyanet Meali: | Sen onların sana baktıklarını görürsün, hâlbuki onlar görmezler. |
8:48 | إِنِّي بَرِيءٌ مِنْكُمْ إِنِّي أَرَىٰ مَا لَا تَرَوْنَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ |
Diyanet Meali: | “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım.” |
8:48 | إِنِّي أَرَىٰ مَا لَا تَرَوْنَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ |
Diyanet Meali: | “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım.” |
8:50 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ يَتَوَفَّى الَّذِينَ كَفَرُوا الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura (ve “haydi tadın yangın azabını” diyerek) canlarını alırken bir görseydin. |
9:26 | وَأَنْزَلَ جُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Bir de sizin göremediğiniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi. |
9:40 | فَأَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا |
Diyanet Meali: | Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemişti. |
9:94 | وَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ |
Diyanet Meali: | Bundan böyle davranışlarınızı Allah da Resûlü de görecek. |
9:105 | وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, mü’minler de göreceklerdir.” |
9:126 | أَوَلَا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ |
Diyanet Meali: | Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belâya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. |
9:127 | هَلْ يَرَاكُمْ مِنْ أَحَدٍ ثُمَّ انْصَرَفُوا |
Diyanet Meali: | (Bir sûre indirildi mi), “Sizi bir kimse görüyor mu?” (diye birbirlerine göz ederler), sonra da sıvışıp giderler. |
10:50 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَتَاكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا أَوْ نَهَارًا مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Söyleyin bakalım, O’nun azabı size geceleyin veya gündüzün (ansızın) gelecek olsa, suçlular bunun hangisini acele isterler?!” (Bunların hiçbiri istenecek bir şey değildir.)* |
10:54 | وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar. Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir. |
10:59 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًا قُلْ آللَّهُ أَذِنَ لَكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, (yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz)?” |
10:88 | وَاشْدُدْ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | “(Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür) ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.” |
10:97 | وَلَوْ جَاءَتْهُمْ كُلُّ آيَةٍ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü gerçekleşmiş olanlar), kendilerine bütün mucizeler gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar (inanmazlar). |
11:27 | فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا |
Diyanet Meali: | Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz…” dediler. |
11:27 | وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ |
Diyanet Meali: | “İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz.” |
11:27 | وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ |
Diyanet Meali: | “Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz.” |
11:28 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِهِ |
Diyanet Meali: | Nûh dedi ki: “Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş (de siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayacak mıyız)?” |
11:29 | إِنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum.” |
11:63 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً |
Diyanet Meali: | Salih, dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet (peygamberlik) vermişse…” |
11:70 | فَلَمَّا رَأَىٰ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً |
Diyanet Meali: | Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. |
11:84 | إِنِّي أَرَاكُمْ بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُحِيطٍ |
Diyanet Meali: | “Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.” |
11:88 | قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!.” |
11:91 | قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda zayıf görüyoruz…” |
12:4 | يَا أَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı.” |
12:4 | رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ |
Diyanet Meali: | “Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı.” |
12:24 | وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلَا أَنْ رَأَىٰ بُرْهَانَ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı, Yûsuf da ona istek duyacaktı. |
12:28 | فَلَمَّا رَأَىٰ قَمِيصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّ |
Diyanet Meali: | Kadının kocası Yûsuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce, dedi ki: “Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır.” |
12:30 | إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz.” |
12:31 | فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | Kadınlar Yûsuf’u görünce, onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. “Hâşâ! Allah için, (bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir)” dediler. |
12:35 | ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَأَوُا الْآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّىٰ حِينٍ |
Diyanet Meali: | Sonra onlar, Yûsuf’un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri gördükten sonra yine de mutlaka onu bir süre zindana atmayı uygun buldular.* |
12:36 | قَالَ أَحَدُهُمَا إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا |
Diyanet Meali: | Biri, “Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm” dedi. |
12:36 | وَقَالَ الْآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا |
Diyanet Meali: | Diğeri, “Ben de rüyamda başımın üzerinde, (kuşların yediği) bir ekmek taşıdığımı gördüm.” dedi. |
12:36 | نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz.” |
12:43 | وَقَالَ الْمَلِكُ إِنِّي أَرَىٰ سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ |
Diyanet Meali: | Kral, “Ben rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini … görüyorum.” dedi. |
12:59 | أَلَا تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ وَأَنَا خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ |
Diyanet Meali: | “Görmüyor musunuz, ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafir ağırlayanların en iyisiyim.” |
12:78 | إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Şüphesiz biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz.” |
13:2 | اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükseltendir… |
13:41 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا |
Diyanet Meali: | Onlar, bizim yeryüzüne (kudretimizle) gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmediler mi? |
14:19 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? |
14:24 | أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz, kökü sağlam, dalları göğe yükselen) güzel bir ağaç gibidir. |
14:28 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ بَدَّلُوا نِعْمَتَ اللَّهِ كُفْرًا |
Diyanet Meali: | Allah’ın nimetini küfre değişenleri … görmedin mi? |
14:49 | وَتَرَى الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّنِينَ فِي الْأَصْفَادِ |
Diyanet Meali: | O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün.* |
16:14 | وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir. |
16:48 | أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَىٰ مَا خَلَقَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Allah’ın yarattığı şeyleri görmüyorlar mı? |
16:79 | أَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ فِي جَوِّ السَّمَاءِ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Gökyüzünde Allah’ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. |
16:85 | وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ |
Diyanet Meali: | O zalimler, azabı gördükleri zaman artık onlardan azap hafifletilmez… |
16:86 | وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ أَشْرَكُوا شُرَكَاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ شُرَكَاؤُنَا |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşanlar, ortaklarını gördüklerinde diyecekler ki: “Rabbimiz! Bunlar, (seni bırakıp kendilerine tapmış olduğumuz) ortaklarımızdır.” |
17:62 | قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَٰذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.”* |
17:99 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendileri gibilerini yaratmaya kadir olduğunu görmediler mi? |
18:17 | وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | (Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, (batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini) görürdün. |
18:39 | إِنْ تَرَنِ أَنَا أَقَلَّ مِنْكَ مَالًا وَوَلَدًا |
Diyanet Meali: | “Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan…” |
18:47 | وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً |
Diyanet Meali: | Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. |
18:49 | وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ |
Diyanet Meali: | Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. |
18:53 | وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا |
Diyanet Meali: | Suçlular (o gün) ateşi görünce, onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar… |
18:63 | قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّي نَسِيتُ الْحُوتَ |
Diyanet Meali: | Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum…” dedi. |
19:26 | فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا |
Diyanet Meali: | “İnsanlardan birini görecek olursan, ‘Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım…’ de.” |
19:75 | حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ |
Diyanet Meali: | “Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde (kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler).” |
19:77 | أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi inkâr edip “Bana elbette mal ve evlat verilecek!” diyen kimseyi gördün mü?* |
19:83 | أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا |
Diyanet Meali: | Kâfirlerin başına, onları durmadan (günaha ve azgınlığa) tahrik eden şeytanları gönderdiğimizi görmedin mi?* |
20:10 | إِذْ رَأَىٰ نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا |
Diyanet Meali: | Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum).” demişti. |
20:46 | قَالَ لَا تَخَافَا إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm.”* |
20:89 | أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا |
Diyanet Meali: | Onlar bu heykelin, sözlerine karşılık vermediğini, kendilerinden hiçbir zararı uzaklaştıramayacağını ve onlara hiçbir fayda sağlayamayacağını görmezler mi?* |
20:92 | قَالَ يَا هَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا |
Diyanet Meali: | Mûsâ, (Tûr’dan dönünce) şöyle dedi: “Ey Hârûn! Saptıklarını gördüğün zaman (bana uymana) ne engel oldu?”* |
20:107 | لَا تَرَىٰ فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا |
Diyanet Meali: | “Orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremeyeceksin.”* |
21:30 | أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı … görmediler mi? |
21:36 | وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler seni gördükleri zaman ancak alaya alırlar. |
21:44 | أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا |
Diyanet Meali: | Ama, artık görmüyorlar mı ki, biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz? |
22:2 | يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ |
Diyanet Meali: | Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer… |
22:2 | وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَىٰ |
Diyanet Meali: | İnsanları sarhoş görürsün… |
22:5 | وَتَرَى الْأَرْضَ هَامِدَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır… |
22:18 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar … Allah’a secde etmektedir. |
22:63 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَتُصْبِحُ الْأَرْضُ مُخْضَرَّةً |
Diyanet Meali: | Allah’ın gökten yağmur indirdiği, böylece yeryüzünün yemyeşil olduğunu görmedin mi? |
22:65 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. |
24:40 | ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا |
Diyanet Meali: | Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. |
24:41 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra (kanat çırparak uçan) kuşların Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? |
24:43 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا |
Diyanet Meali: | Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp üst üste yığar. |
24:43 | ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ |
Diyanet Meali: | Sonra, onları (kaynaştırıp) üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün. |
25:12 | إِذَا رَأَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا |
Diyanet Meali: | Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.* |
25:21 | لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا |
Diyanet Meali: | “Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik ya!” |
25:22 | يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. |
25:40 | أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا |
Diyanet Meali: | Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. |
25:41 | وَإِذَا رَأَوْكَ إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا |
Diyanet Meali: | Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu?” (derler.)* |
25:42 | وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler. |
25:43 | أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?* |
25:45 | أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا |
Diyanet Meali: | Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. |
26:7 | أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ |
Diyanet Meali: | Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik.* |
26:75 | قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ |
Diyanet Meali: | İbrahim, şöyle dedi: “Sizin (ve geçmiş atalarınızın) taptığı şeyleri gördünüz mü?”* |
26:201 | لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ |
Diyanet Meali: | Onlar, elem dolu azabı görmedikçe, ona inanmazlar.* |
26:205 | أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak…* |
26:218 | الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ |
Diyanet Meali: | Namaza kalktığında, seni (ve secde edenler arasında dolaşmanı) gören…* |
26:225 | أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ |
Diyanet Meali: | Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar.* |
27:10 | وَأَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ |
Diyanet Meali: | “Değneğini at.” (Mûsâ değneğini attı.) Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. |
27:20 | وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ |
Diyanet Meali: | Süleyman, kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?”* |
27:40 | فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي |
Diyanet Meali: | Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.” |
27:44 | فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَا |
Diyanet Meali: | Köşkü görünce onu (zeminini) derin bir su sandı ve eteklerini topladı. |
27:86 | أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا |
Diyanet Meali: | Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. |
27:88 | وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ |
Diyanet Meali: | Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. |
28:31 | فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ |
Diyanet Meali: | Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. |
28:64 | فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَرَأَوُا الْعَذَابَ |
Diyanet Meali: | (Onlara, “Haydi ortaklarınızı çağırın!” denir.) Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. Azabı görürler. |
28:71 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı…” |
28:72 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı…” |
29:19 | أَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللَّهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? |
29:67 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ |
Diyanet Meali: | Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını saygın ve güvenlikli bir yer kıldığımızı görmediler mi? |
30:37 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, rızkı dilediğine bol verdiğini ve (dilediğine) kıstığını görmediler mi? |
30:48 | وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ |
Diyanet Meali: | (Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları harekete geçirir. Allah, onları dilediği gibi, bazen yayar) ve (bazen) yoğunlaştırır. Nihayet yağmurun onların arasından çıktığını görürsün. |
30:51 | وَلَئِنْ أَرْسَلْنَا رِيحًا فَرَأَوْهُ مُصْفَرًّا لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِهِ يَكْفُرُونَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer (ekinlerine zararlı) bir rüzgâr göndersek de o ekini sararmış görseler, ardından mutlaka nankörlük etmeye başlarlar.* |
31:10 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. |
31:20 | أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini … görmediniz mi? |
31:29 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi ki, Allah, geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine sokuyor. |
31:31 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَتِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi ki, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah, bunu âyetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. |
32:12 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُءُوسِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Suçlular, Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, (“Rabbimiz! Gördük ve işittik. Artık şimdi bizi dünyaya döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız” dedikleri) vakit, (onları) bir görsen! |
32:27 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ |
Diyanet Meali: | Görmediler mi ki, biz yağmuru kupkuru yere gönderip (onunla hayvanlarının ve kendilerinin yiyeceği ekinler çıkarırız). |
33:9 | إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا |
Diyanet Meali: | Hani (düşman) ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. |
33:19 | فَإِذَا جَاءَ الْخَوْفُ رَأَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | Korku geldiğinde ise, (üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri dönerek) sana baktıklarını görürsün. |
33:22 | وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَٰذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ |
Diyanet Meali: | Mü’minler, düşman birliklerini görünce, “İşte bu, Allah’ın ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir…” dediler. |
34:6 | وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّ |
Diyanet Meali: | Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilen Kur’an’ın gerçek olduğunu … görürler. |
34:9 | أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَىٰ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? |
34:31 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Zalimler, Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman hâllerini bir görsen! |
34:33 | وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ وَجَعَلْنَا الْأَغْلَالَ فِي أَعْنَاقِ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Azabı görünce de içten içe pişmanlık duyarlar. Biz de inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar geçiririz. |
34:51 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ فَزِعُوا فَلَا فَوْتَ وَأُخِذُوا مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ |
Diyanet Meali: | Sen onları, dehşetli bir korkuya kapılıp da kaçıp kurtulamayacakları ve yakın bir yerden yakalanacakları zaman bir görsen!* |
35:8 | أَفَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ فَرَآهُ حَسَنًا |
Diyanet Meali: | Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, (ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır)? |
35:12 | وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. |
35:27 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا |
Diyanet Meali: | Görmüyor musun ki, Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü renkte ürünler çıkardık. |
35:40 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ شُرَكَاءَكُمُ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? |
36:31 | أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ |
Diyanet Meali: | Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?* |
36:71 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا |
Diyanet Meali: | Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık… |
36:77 | أَوَلَمْ يَرَ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ |
Diyanet Meali: | İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.* |
37:14 | وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ |
Diyanet Meali: | Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.* |
37:55 | فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاءِ الْجَحِيمِ |
Diyanet Meali: | Kendisi de bakar ve onu cehennemin ortasında görür.* |
37:102 | يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَىٰ فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرَىٰ |
Diyanet Meali: | “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” |
37:102 | إِنِّي أَرَىٰ فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرَىٰ |
Diyanet Meali: | “Ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” |
38:62 | وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرَىٰ رِجَالًا كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْأَشْرَارِ |
Diyanet Meali: | Yine şöyle derler: “Dünyada kendilerini kötü saydığımız adamları acaba neden göremiyoruz?”* |
39:21 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onu yeryüzündeki kaynaklara ulaştırdı. |
39:21 | ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا |
Diyanet Meali: | (Sonra onunla renkleri çeşit çeşit ekinler çıkarıyor.) Sonra ekinler kuruyor da onları sapsarı kesilmiş görüyorsun. Sonra da Allah onları kurumuş çer çöp hâline getirir. |
39:38 | قُلْ أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Peki söyleyin bakalım? Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi?” |
39:58 | أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | Yahut azabı gördüğünde, “Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam” demesin.* |
39:60 | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ |
Diyanet Meali: | Kıyamet günü Allah’a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. |
39:75 | وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş’ın etrafını kuşatmış hâlde görürsün. |
40:29 | قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَىٰ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Ben size ancak kendi görüşümü bildiriyorum (ve sizi ancak doğru yola götürüyorum)” dedi. |
40:69 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّىٰ يُصْرَفُونَ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar?* |
40:84 | فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ |
Diyanet Meali: | Azabımızı gördükleri zaman, “Yalnız Allah’a inandık; (O’na ortak koşmakta olduğumuz şeyleri inkâr ettik)” dediler. |
40:85 | فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا |
Diyanet Meali: | Fakat azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. |
41:15 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً |
Diyanet Meali: | Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? |
41:39 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً |
Diyanet Meali: | Allah’ın varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün… |
41:52 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِهِ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ فِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz? Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim olabilir?”* |
42:22 | تَرَى الظَّالِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْ |
Diyanet Meali: | Sen, zalimlerin yaptıkları şeyler tepelerine inerken bu yüzden korku ile titrediklerini göreceksin. |
42:44 | وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَىٰ مَرَدٍّ مِنْ سَبِيلٍ |
Diyanet Meali: | Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “Dünyaya dönmek için bir yol var mı?” dediklerini görürsün. |
42:44 | وَتَرَى الظَّالِمِينَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ إِلَىٰ مَرَدٍّ مِنْ سَبِيلٍ |
Diyanet Meali: | Azabı gördüklerinde zâlimlerin, “Dünyaya dönmek için bir yol var mı?” dediklerini görürsün. |
42:45 | وَتَرَاهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِعِينَ مِنَ الذُّلِّ |
Diyanet Meali: | Ateşe sunulurken onların zilletten başlarını öne eğmiş, (göz ucuyla gizli gizli baktıklarını) görürsün. |
45:23 | أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı (ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği) kimseyi gördün mü? |
45:28 | وَتَرَىٰ كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَىٰ إِلَىٰ كِتَابِهَا |
Diyanet Meali: | O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. |
46:4 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yeryüzünden neyi yaratmışlardır?” |
46:10 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَكَفَرْتُمْ بِهِ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَىٰ مِثْلِهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ne dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini (Tevrat’ta görerek) şahitlik edip inandığı hâlde, (siz yine de büyüklük taslamışsanız haksızlık etmiş olmaz mısınız?).” |
46:23 | وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.” |
46:24 | فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَٰذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا |
Diyanet Meali: | O azabı vadilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. |
46:25 | تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ |
Diyanet Meali: | “O, Rabbimin emriyle her şeyi yerle bir eder.” Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. |
46:33 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَىٰ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? |
46:35 | كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍ |
Diyanet Meali: | Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. |
47:20 | رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ |
Diyanet Meali: | (Fakat hükmü apaçık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince); kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına girmiş kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. |
48:29 | تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا |
Diyanet Meali: | Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. |
52:44 | وَإِنْ يَرَوْا كِسْفًا مِنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ |
Diyanet Meali: | Gökten düşmekte olan parçalar görseler, “Bunlar, üst üste yığılmış bulutlardır” derler.* |
53:11 | مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ |
Diyanet Meali: | Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.* |
53:12 | أَفَتُمَارُونَهُ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ |
Diyanet Meali: | (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?* |
53:13 | وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.* |
53:18 | لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.* |
53:19 | أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّىٰ |
Diyanet Meali: | Lât ve Uzza’ya ne dersiniz?* |
53:33 | أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّىٰ |
Diyanet Meali: | Şimdi yüz çevireni gördün mü?* |
53:35 | أَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰ |
Diyanet Meali: | Gayb’ın ilmi kendi yanında da o gerçeği mi görüyor?* |
53:40 | وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.* |
54:2 | وَإِنْ يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ |
Diyanet Meali: | Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir sihirdir” derler.* |
56:58 | أَفَرَأَيْتُمْ مَا تُمْنُونَ |
Diyanet Meali: | Attığınız o meniye ne dersiniz?!* |
56:63 | أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ |
Diyanet Meali: | Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!* |
56:68 | أَفَرَأَيْتُمُ الْمَاءَ الَّذِي تَشْرَبُونَ |
Diyanet Meali: | İçtiğiniz suya ne dersiniz?!* |
56:71 | أَفَرَأَيْتُمُ النَّارَ الَّتِي تُورُونَ |
Diyanet Meali: | Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!* |
57:12 | يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَىٰ نُورُهُمْ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ |
Diyanet Meali: | Mü’min erkeklerle mü’min kadınların nurlarının, önlerinde (ve sağlarında) koştuğunu göreceğin gün… |
57:20 | ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا |
Diyanet Meali: | Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. |
58:7 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? |
58:8 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَىٰ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ |
Diyanet Meali: | Gizlice konuşmaktan menedilip de, menedildikleri şeyi işleyen (ve günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları) görmedin mi? |
58:14 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مَا هُمْ مِنْكُمْ وَلَا مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmez misin? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. |
59:11 | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِإِخْوَانِهِمُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ أُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | Kitap ehlinden o inkâr eden kardeşlerine, “Yemin ederiz ki, siz (Medine’den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız…” diyerek münafıklık yapanlara bakmaz mısın? |
59:21 | لَوْ أَنْزَلْنَا هَٰذَا الْقُرْآنَ عَلَىٰ جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. |
62:11 | وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا |
Diyanet Meali: | (Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. |
63:4 | وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ |
Diyanet Meali: | Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. |
63:5 | لَوَّوْا رُءُوسَهُمْ وَرَأَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ |
Diyanet Meali: | (O münafıklara, “Gelin, Allah’ın Resûlü sizin için bağışlama dilesin” denildiği zaman) başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün. |
67:3 | مَا تَرَىٰ فِي خَلْقِ الرَّحْمَٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍ |
Diyanet Meali: | Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. |
67:3 | فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَىٰ مِنْ فُطُورٍ |
Diyanet Meali: | Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? |
67:19 | أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ |
Diyanet Meali: | Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? |
67:27 | فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | Onu (azabı) yakından gördükleri zaman inkâr edenlerin yüzleri kötüleşir. |
67:28 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِيَ اللَّهُ وَمَنْ مَعِيَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَنْ يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Söyleyin bakalım: Diyelim ki Allah beni ve beraberimdekileri helâk etti, yahut bize acıdı. Peki, ya inkârcıları elem dolu bir azaptan kim koruyacak?”* |
67:30 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْتِيكُمْ بِمَاءٍ مَعِينٍ |
Diyanet Meali: | De ki: “Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?”* |
68:26 | فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ |
Diyanet Meali: | Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler.* |
69:7 | فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ |
Diyanet Meali: | Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün. |
69:8 | فَهَلْ تَرَىٰ لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ |
Diyanet Meali: | Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?* |
70:6 | إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.* |
70:7 | وَنَرَاهُ قَرِيبًا |
Diyanet Meali: | Biz ise onu yakın görüyoruz.* |
71:15 | أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا |
Diyanet Meali: | Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?* |
72:24 | حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ أَضْعَفُ نَاصِرًا وَأَقَلُّ عَدَدًا |
Diyanet Meali: | Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler.* |
76:13 | مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا |
Diyanet Meali: | Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk.* |
76:19 | إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَنْثُورًا |
Diyanet Meali: | Gördüğünde onları saçılmış inciler sanırsın. |
76:20 | وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ |
Diyanet Meali: | Orada, görünce (sonsuz nimetler ve büyük bir mülk, hükümranlık görürsün). |
76:20 | رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا |
Diyanet Meali: | (Orada, görünce sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. |
79:36 | وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِمَنْ يَرَىٰ |
Diyanet Meali: | Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.* |
79:46 | كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا |
Diyanet Meali: | Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.* |
81:23 | وَلَقَدْ رَآهُ بِالْأُفُقِ الْمُبِينِ |
Diyanet Meali: | Andolsun o, Cebrâil’i apaçık ufukta gördü.* |
83:32 | وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَضَالُّونَ |
Diyanet Meali: | Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir” diyorlardı.* |
89:6 | أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e ne yaptığını görmedin mi?* |
90:7 | أَيَحْسَبُ أَنْ لَمْ يَرَهُ أَحَدٌ |
Diyanet Meali: | Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?* |
96:7 | أَنْ رَآهُ اسْتَغْنَىٰ |
Diyanet Meali: | (Hayır, insan) kendini yeterli gördüğü için (mutlaka azgınlık eder).* |
96:9 | أَرَأَيْتَ الَّذِي يَنْهَىٰ |
Diyanet Meali: | Sen, (namaz kıldığında kulu bundan) engelleyeni gördün mü?* |
96:11 | أَرَأَيْتَ إِنْ كَانَ عَلَى الْهُدَىٰ |
Diyanet Meali: | Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise…* |
96:13 | أَرَأَيْتَ إِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ |
Diyanet Meali: | Ne dersin engelleyen, Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse!?* |
96:14 | أَلَمْ يَعْلَمْ بِأَنَّ اللَّهَ يَرَىٰ |
Diyanet Meali: | O Allah’ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?* |
99:7 | فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ |
Diyanet Meali: | Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir.* |
99:8 | وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ |
Diyanet Meali: | Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.* |
102:6 | لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz.* |
102:7 | ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ |
Diyanet Meali: | Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz.* |
105:1 | أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ |
Diyanet Meali: | Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?* |
107:1 | أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ |
Diyanet Meali: | Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı!* |
110:2 | وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا |
Diyanet Meali: | Ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde…* |
رَاءٰى : Fiil-III.
4:142 | يُرَاءُونَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللَّهَ إِلَّا قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar. |
107:6 | الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.* |
آرَى : Fiil-IV. Meçhul Muzari: يُؤْرَى
2:73 | كَذَٰلِكَ يُحْيِي اللَّهُ الْمَوْتَىٰ وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir. |
2:128 | وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَا إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ |
Diyanet Meali: | “Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” |
2:167 | كَذَٰلِكَ يُرِيهِمُ اللَّهُ أَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. |
2:260 | وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَىٰ |
Diyanet Meali: | Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. |
3:152 | وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا أَرَاكُمْ مَا تُحِبُّونَ |
Diyanet Meali: | Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, (za’f gösterdiniz. Peygamber’in verdiği emir konusunda tartıştınız) ve emre karşı geldiniz. |
4:105 | إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. |
4:153 | فَقَدْ سَأَلُوا مُوسَىٰ أَكْبَرَ مِنْ ذَٰلِكَ فَقَالُوا أَرِنَا اللَّهَ جَهْرَةً |
Diyanet Meali: | Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. |
5:31 | يَبْحَثُ فِي الْأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْءَةَ أَخِيهِ |
Diyanet Meali: | (Nihayet Allah), ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen (bir karga gönderdi). |
6:75 | وَكَذَٰلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk (ki kesin ilme erenlerden olsun). |
7:27 | يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْآتِهِمَا |
Diyanet Meali: | Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak (ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın). |
7:143 | قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. |
7:145 | وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِأَحْسَنِهَا سَأُرِيكُمْ دَارَ الْفَاسِقِينَ |
Diyanet Meali: | “(Şimdi onları kuvvetle tut), kavmine de emret. Onları en güzeliyle alsınlar (uygulasınlar). Yakında size fasıkların yurdunu göstereceğim.” |
8:43 | إِذْ يُرِيكَهُمُ اللَّهُ فِي مَنَامِكَ قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Hani Allah sana onları uykunda az gösteriyordu. |
8:43 | وَلَوْ أَرَاكَهُمْ كَثِيرًا لَفَشِلْتُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer sana onları çok gösterseydi elbette gevşerdiniz. |
8:44 | وَإِذْ يُرِيكُمُوهُمْ إِذِ الْتَقَيْتُمْ فِي أَعْيُنِكُمْ قَلِيلًا |
Diyanet Meali: | Hani karşılaştığınız zaman onları gözlerinize az gösteriyordu… |
10:46 | وَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ |
Diyanet Meali: | Onları tehdit ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) seni vefat ettirsek de sonunda onların dönüşü bizedir. |
13:12 | هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ |
Diyanet Meali: | O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir.* |
13:40 | وَإِنْ مَا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ |
Diyanet Meali: | Onlara va’dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da senin görevin sadece tebliğ etmektir. |
17:1 | إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا |
Diyanet Meali: | Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan) çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya (götüren Allah’ın şanı yücedir). |
17:60 | وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤْيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Sana gösterdiğimiz o rüyayı … sırf insanları sınamak için vesile yaptık. |
20:23 | لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى |
Diyanet Meali: | “Sana büyük mucizelerimizden birini daha göstermemiz için (elini koynuna sok…)” |
20:56 | وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ آيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti.- |
21:37 | خُلِقَ الْإِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ |
Diyanet Meali: | İnsan çok aceleci (tez canlı) yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin.* |
23:93 | قُلْ رَبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, (beni o zalim milletin içinde bulundurma).”* |
23:95 | وَإِنَّا عَلَىٰ أَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ |
Diyanet Meali: | Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter.* |
27:93 | وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا |
Diyanet Meali: | De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız.” |
28:6 | وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ |
Diyanet Meali: | Ve onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim. |
30:24 | وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا |
Diyanet Meali: | Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi … O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
31:11 | هَٰذَا خَلْقُ اللَّهِ فَأَرُونِي مَاذَا خَلَقَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ |
Diyanet Meali: | İşte Allah’ın yarattıkları! Haydi, Allah’ı bırakıp da taptıklarınızın yarattığını bana gösterin! |
31:31 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَتِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi ki, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah, bunu âyetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. |
34:27 | قُلْ أَرُونِيَ الَّذِينَ أَلْحَقْتُمْ بِهِ شُرَكَاءَ كَلَّا |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’a ortak tuttuklarınızı bana gösterin! Hayır! (Hiçbir şey Allah’a ortak olamaz.)” |
35:40 | أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ |
Diyanet Meali: | “(Allah’ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü?) Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?” Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? |
40:13 | هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ رِزْقًا |
Diyanet Meali: | O, size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. |
40:29 | قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَىٰ وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ |
Diyanet Meali: | Firavun, “Ben size ancak kendi görüşümü bildiriyorum ve sizi ancak doğru yola götürüyorum” dedi. |
40:77 | فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ |
Diyanet Meali: | Onları tehdit ettiğimiz azâbın bir kısmını sana göstersek de (ya da göstermeden önce) seni vefât ettirsek de, sonunda onlar bize döndürüleceklerdir. |
40:81 | وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنْكِرُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, size âyetlerini gösteriyor. Allah’ın hangi âyetlerini inkâr edersiniz?* |
41:29 | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا اللَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ |
Diyanet Meali: | (Ateşe giren) inkârcılar şöyle derler: “Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster…” |
41:53 | سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنْفُسِهِمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ |
Diyanet Meali: | Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. |
43:42 | أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ |
Diyanet Meali: | Yahut da, onlara yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter.* |
43:48 | وَمَا نُرِيهِمْ مِنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا |
Diyanet Meali: | Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. |
46:4 | قُلْ أَرَأَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yeryüzünden neyi yaratmışlardır?” |
47:30 | وَلَوْ نَشَاءُ لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِسِيمَاهُمْ |
Diyanet Meali: | Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. |
79:20 | فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَىٰ |
Diyanet Meali: | Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi.* |
99:6 | يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ |
Diyanet Meali: | O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır.* |
تَرَاءٰى : Fiil-VI.
8:48 | فَلَمَّا تَرَاءَتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ |
Diyanet Meali: | Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisingeriye döndü. |
26:61 | فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ |
Diyanet Meali: | İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler.* |
رُؤْيَا : İsim.
12:5 | لَا تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَىٰ إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا |
Diyanet Meali: | “Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar.” |
12:43 | يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي رُؤْيَايَ إِنْ كُنْتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, rüyamı bana yorumlayın.” |
12:43 | يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي رُؤْيَايَ إِنْ كُنْتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, rüyamı bana yorumlayın.” |
12:100 | وَقَالَ يَا أَبَتِ هَٰذَا تَأْوِيلُ رُؤْيَايَ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَعَلَهَا رَبِّي حَقًّا |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi.” |
17:60 | وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤْيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ |
Diyanet Meali: | Sana gösterdiğimiz o rüyayı … sırf insanları sınamak için vesile yaptık. |
37:105 | قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ |
Diyanet Meali: | “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”* |
48:27 | لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. |
رَأْىٌ : İsim.
3:13 | فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَأُخْرَىٰ كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ |
Diyanet Meali: | Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu. Öteki ise kâfirdi. (Onları) göz bakışıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. |
11:27 | وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ |
Diyanet Meali: | “(Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz.) İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz.” |
رِأْيٌ : İsim.
19:74 | وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا |
Diyanet Meali: | Biz onlardan önce, mal-mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helâk ettik.* |
رِئَاءٌ : İsim.
2:264 | لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْأَذَىٰ كَالَّذِي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَاءَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | (Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde) insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. |
4:38 | وَالَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ رِئَاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآخِرِ |
Diyanet Meali: | Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. |
8:47 | وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بَطَرًا وَرِئَاءَ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak (ve halkı Allah yolundan alıkoymak) için yurtlarından çıkanlar (Mekke müşrikleri) gibi olmayın. |