ن ك ر

KÖK HARFLER:  ن ك ر

ANLAM: 

نَكِرَ : Bir kimseyi bilmiyor olmak ya da tanıyamamak. Birisini yadırgamak, çekinmek.

AÇIKLAMA:

xx

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.

TürAdetAnlamÖrnekAçıklama
نَكِرَfiil-I1Yadırgadı, çekindi11/70Tam câmid mâzi fiil
نَكَّرَfiil-II1Şeklini değiştirdi, tanınmaz hale getirdi27/41
أَنْكَرَfiil-IV3Tanımadı, dehşete kapıldı, hoş görmedi16/83
نُكْرٌisim3Dehşetli, belalı18/74
نُكُرٌisim1Dehşetli, belalı54/6
أَنْكَرُisim1En çirkin31/19
نَكِيرٌisim5İnkar, çirkin karşılayarak vaziyetini değiştirme67/18
مُنْكِرٌisim3İnkarcı, inkar eden, tanımayan21/50
مُنْكِرَةٌisim1İnkarcı, inkar eden, tanımayan (müennes)16/22
مُنْكَرٌisim18Tanınmayan, bilinmeyen kimse, yadırganan, kendisinden çekinilen kişi31/17
Toplam37

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

AÇIKLAMA:

İNKÂR ile CAHD kelimeleri arasındaki fark 

( ج ح د – ن ك ر )

Cahd’ın anlamı daha dar kapsamlıdır. Cahd, “açık bir şeyin inkarı” anlamına gelir. Bir şeyi bilerek inkar etmek demektir. İnkar ise bilgi ile veya bilgisiz olabilir. (Farklar Sözlüğü 40) Bknz: ( ج ح د )

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Nükr نُكْر Zorluk, inkar.
Nekre (Nekire) نَكْرَة Belirsiz isim.
Nekîr نَكِير Mezarda ölüleri sorguya çekecek olan iki melekten birinin adı.
Nükkâr نُكَّار İnkar edenler. Harici mezhebinin kollarından biri.
Enker أنْكَر Çok kötü, çok nefret edilen. Menfur. Müstekreh.
Menkûr مَنْكُور İnkar olunmuş.
Münker مُنْكَر Allah’ın (C.C.) razı olmadığı şey.
Münkir مُنْكِر İnkar eden, kabul etmiyen, hakikatı tasdik etmiyen, dinsiz. Müennesi: Münkire
Tenkîr تَنْكِير Tanınmayacak bir hale koymak.
İnkâr إِنْكَار İrfanın zıddı. Bilmemek, tanımamak.  İnkâr etmek
Tenekkür تَنَكُّر Kendini bildirmeme. Tanınmıyacak kılığa girme.
Mütenekkir مُتَنَكِّر Bilinmeyecek, tanınmayacak surete giren. 
Tenâkür تَنَاكُر Bilmezlikten gelmek.
Müstenker مِسْتَنْكَر İnkar edilmiş.

Münker-nekîr melekleri: Sorgu melekleri.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

نَكِرَ : Fiil-I (Tam câmid mâzi fiil). 

11:70 فَلَمَّا رَأَىٰ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً
Diyanet Meali: Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu.

نَكَّرَ :  Fiil-II. 

27:41 قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا
Diyanet Meali: Süleyman, “Tahtını tanınmaz hâle getirin.” dedi.

أَنْكَرَ :  Fiil-IV.  

13:36 وَمِنَ الْأَحْزَابِ مَنْ يُنْكِرُ بَعْضَهُ
Diyanet Meali: Fakat (senin aleyhinde olan) gruplardan onun bir kısmını inkâr edenler de vardır.
16:83 يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللَّهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَأَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ
Diyanet Meali: Onlar, Allah’ın nimetini bilirler, sonra da inkâr ederler. Onların çoğu kâfirlerdir. *
40:81 وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنْكِرُونَ
Diyanet Meali: Allah, size âyetlerini gösteriyor. Allah’ın hangi âyetlerini inkâr edersiniz? *

نُكْرٌ :  İsim. Sıfat.  

18:74 قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُكْرًا
Diyanet Meali: Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.
18:87 أَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَىٰ رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُكْرًا
Diyanet Meali: (Zülkarneyn) “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” (dedi).
65:8 فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُكْرًا
Diyanet Meali: Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik ve görülmedik bir azaba çarptırdık.

نُكُرٌ : İsim. Sıfat.  

54:6 فَتَوَلَّ عَنْهُمْ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ إِلَىٰ شَيْءٍ نُكُرٍ
Diyanet Meali: O hâlde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil’in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün… *

أَنْكَرُ : İsim. 

31:19 وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ إِنَّ أَنْكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ
Diyanet Meali: “Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, şüphesiz eşeklerin sesidir!”

نَكِيرٌ :  İsim. 

22:44 فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
Diyanet Meali: Nihayet o inkârcılara mühlet verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Beni inkâr etmek nasılmış, (gördüler).
34:45 وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا آتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
Diyanet Meali: Hâlbuki bunlar onlara verdiğimiz şeylerin onda birine bile ulaşamamışlardır. Elçilerimi yalanladılar. Peki, beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!
35:26 ثُمَّ أَخَذْتُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
Diyanet Meali: Sonra ben inkâr edenleri yakaladım. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu! *
42:47 مَا لَكُمْ مِنْ مَلْجَإٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَكِيرٍ
Diyanet Meali: O gün sizin için ne sığınacak bir yer vardır, ne de (günahlarınızı) inkâr edebilirsiniz!
67:18 وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
Diyanet Meali: Andolsun, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!? *

مُنْكِرُونَ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: مُنْكِرٌ Müennesi: مُنْكِرَةٌ

12:58 وَجَاءَ إِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ
Diyanet Meali: (Derken) Yûsuf’un kardeşleri çıkageldiler ve yanına girdiler. Yûsuf onları tanıdı, onlar ise Yûsuf’u tanımıyorlardı. *
21:50 وَهَٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ أَنْزَلْنَاهُ أَفَأَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ
Diyanet Meali: İşte bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz mübarek bir öğüttür. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz? *
23:69 أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ
Diyanet Meali: Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkâr ediyorlar? *

مُنْكِرَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Müennes.

16:22 فَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ
Diyanet Meali: Ahirete inanmayanların kalpleri bunu inkâr etmekte, kendileri de büyüklük taslamaktadırlar.

مُنْكَرٌ: İsim. İsm-i Mef’ûl. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). 

3:104 وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ
Diyanet Meali: Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun.
3:110 تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ
Diyanet Meali: İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.
3:114 وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ
Diyanet Meali: İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler…
5:79 كَانُوا لَا يَتَنَاهَوْنَ عَنْ مُنْكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
Diyanet Meali: İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü! *
7:157 يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ
Diyanet Meali: O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl kılar.
9:67 يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ أَيْدِيَهُمْ
Diyanet Meali: Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar.
9:71 يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ
Diyanet Meali: İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar..
9:112 الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ
Diyanet Meali: İyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar…
15:62 قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
Diyanet Meali: (Lût onlara) “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi. *
16:90 وَيَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ
Diyanet Meali: Hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.
22:41 أَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِ
Diyanet Meali: Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar.
22:72 تَعْرِفُ فِي وُجُوهِ الَّذِينَ كَفَرُوا الْمُنْكَرَ
Diyanet Meali: (Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman) o kâfirlerin yüz ifadelerinden inkârlarını anlarsın.
24:21 وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ
Diyanet Meali: Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayâsızlığı ve kötülüğü emreder.
29:29 أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ
Diyanet Meali: “Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?”
29:45 إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ
Diyanet Meali: Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor.
31:17 يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ
Diyanet Meali: “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy.”
51:25 إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
Diyanet Meali: Hani onlar, İbrahim’in yanına varmışlar ve “Selâm olsun sana!” demişlerdi. O da “Size de selâm olsun.” demiş,  “Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler” (diye düşünmüştü). *
58:2 وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا
Diyanet Meali: Şüphesiz onlar (zıhar yaparlarken) hoş karşılanmayan ve yalan bir söz söylüyorlar.