KÖK HARFLER: ح ض ر
ANLAM:
حَضَرَ : Varmak, gelmek, hazır olmak, bulunmak; önce gaip olup sonra gelmek.
AÇIKLAMA:
حَضَرٌ kelimesi بَدْوٌ kelimesinin karşıtıdır.
حَضَارَةٌ ve حِضَارَةٌ : Şehirde, yerleşik hayatta (حَضَرٌ) olmak, bulunmak. Bu yönüyle بَدَاوَةٌ ve بِدَاوَةٌ kullanımlarına benzer. Sonradan حَضَرٌ kelimesi, “bir yer, bir insanın ya da başka bir şeyin yanına gelmek, ulaşmak ya da orada hazır bulunmak” anlamında bir isim haline gelmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أحَدَكُمُ الْمَوْتُ Birinize ölüm geldiği vakit… üzerinize yazıldı (2/180). Bu sözü şu sözüne benzer: حَتَّىَ إِذَا جَاءَ أحَدَكُمُ الْمَوْتُ Sonunda birinize ölüm gelince… (6/61); وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ Eğer miras bölüşümü sırasında hazır bulunursa… (4/8) .
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَأُحْضِرَتِ اْلأنْفُسُ الشُّحَّ Nefisler cimriliğe, bencilliğe eğilimlidirler, hazırlana gelmiştir (4/128); عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا أحْضَرَتْ Her nefis ne getirdiğini öğrenecektir (81/14); وَأعُوذُ بِكَ رَبِّ أنْ يَحْضُرُونِ Onların yanımda olmalarından, huzuruma gelmelerinden d sana sığınırım, ya Rabbi (23/98). Burada kinayeli olarak kullanılmıştır, aslında “cinlerin bana gelmelerinden…” demek istenir. Bu yönüyle kinayeli olarak “mecnun olan kimseye” ve “ölümün kendisine geldiği kimseye” مُحْتَضَرٌ denmiştir. Yüce Allah’ın şu sözlerinin dikkatleri çektiği husus da budur: وَنَحْنُ أقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ Biz ona şah damarından daha yakınız (50/16); يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ Rabbinin bazı ayetleri geldiği gün (6/158).
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَراً O gün herkes yapmış olduğu her iyiliği karşısında bulur (3/Âl-i İmrân 30). Yani “O gün herkes iyilik olarak yaptıklarını, sanki yanında hazır duruyormuş gibi müşahede edilir ve gözle görülür şekilde bulur”.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَاسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ Onlara deniz kıyısındaki kasabanın halkının yaptığını sor (7/163). Yani “denizin yakınlarında bulunan…” Şu sözüne gelince: تِجَارَةً حَاضِرَةً Peşin bir alış-veriş (2/282). Yani “peşin parayla yapılan…” Şu sözüne gelince: وَإِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ Hepsi toplandığı zaman huzurumuza getirileceklerdir (36/32); أُوْلَئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ Onlar azabın içine getirileceklerdir (34/38); وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ Onlara suyun deve ile aralarında bölüştürüldüğünü, her içme zamanı geldiğinde suyunun hazır olması gerektiğini bildir (54/28). Yani “suda hakkı olanlar, suyun yanında hazır bulunsun”.
حُضْرٌ kelimesinin kullanımı ise, “kendisinden koşması talep edildiğinde, istendiğinde atın hazır ettiği, getirdiği güce, enerjiye” tahsis edilmiştir. Fiil olarak أحْضَرَ الْفَرَسُ şeklinde kullanılır.
اِسْتَحْضَرْتُ الْفَرَسَ : Onun yanında bulundurduğu, yanında olan حُضْرٌ u ondan istedim.
حَاضَرْتُهُ : Onunla bir hüccet, kanıt ya da delil hakkında veya hüccetle, kanıtla ya da delil ile mücadele ve münakaşa ettim ve ona üstün geldim. Bu fiilin mastarı محُاَضَرَةٌ ve حِضَارٌ şekillerinde gelir. Bu kullanım ya “hazır bulunma, gelme” anlamındaki حُضُورٌ mastarından gelir. Bu durumda bununla sanki “taraflardan her birinin kendi hüccetini, kanıtını vs getirdiği” söylenmek istenir. Ya da حُضْرٌ mastarından gelir. Bu durumda senin “Onunla koştum ya da onunla yarıştım” anlamında جَارَيْتُهُ demene benzer.
حَضِيرَةٌ : Kendilerini gazvenin, savaşın hazır ettiği, bir yere ya da bir araya getirdiği insan topluluğu. Ayrıca “suyun yanında hazır bulunma, suyun yanına gelme” de bununla ifade edilmiştir.
مَحْضَرٌ kelimesi حَضَرَ fiilinin mastarı olarak da kullanılır, “hazır bulunulacak, gelinecek yer” anlamında da. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَضَرَ (geniş zaman يَحْضُرُ mastar ismi حُضُورٌ ve حِضَارَةٌ ve حَضَارَةٌ): Vardı ya da geldi, hazır oldu, bulundu; önce gaipti sonra geldi.
حَضَرَ وَقْتُ الصَّلٰوةِ : Namaz vakti geldi.
حَضَرَ الْمَجْلِسَ : Toplantıda bulundu.
حَضَرَ دَرْسًا : Bir derse katıldı.
حَضَرَهُ الْمَوْتُ : Ölüm ona gelip çattı.
حَضَرَهُ الْهَمُّ : Kaygılandı.
حَضَرَ şu manaya da gelmektedir: Şehirlerde yaşadı ya da ikamet etti (mastar ismi حِضَارَةٌ).
اَحْضَرَهُ : O şeyi hazır etti ya da hazırladı.
حَاضَرَ الْجَوَابَ : Hazır cevaplık yaptı.
حَاضَرَهُ بِحَقِّهِ : Hakkına dair onunla tartıştı ve onu altetti.
حَاضِرٌ : Ortamda bulunan bir adam.
هُوَ مِنْ حَاضِرِى الْمَلِكِ : O, kralın huzurunda bulunanlardan biri.
اَلصَّلٰوةُ حَاضِرَةٌ : Namaz vakti geldi.
حَاضِرٌ : Bir yerde veya bir şehirde veya suya yakın kalan ya da konaklayan bir adam (şu sözcüğün zıt anlamlısı: بَادٍ ; büyük bir kabile veya insan topluluğu).
حَاضِرُ طَىٍّ : Büyük Tayy kabilesi.
حَاضِرَةٌ (şu sözcüğün dişil hali: حَاضِرٌ).
تِجَارَةٌ حَاضِرَةٌ : Peşin ticaret (2:282).
مُحْضَرٌ : Hazır bulunan.
مُحْضَرُونَ ve مُحْضَرِينَ (şu sözcüğün çoğul halleri: مُحْضَرٌ ) : Hazır bulunan.
مُحْتَضَرٌ : Cinlerin hakimiyeti altına girmiş bir adam; katılınacak şey veya yer.
مَحْضَرٌ : Toplanma yeri veya insanların hazır bulunduğu yer.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
حَضَرَ | fiil-I | 7 | Hazır oldu, bulundu | 5/106 | |
أَحْضَرَ | fiil-IV | 3 | Hazırladı, bulundurdu | 81/14 | Meçhulü: أُحْضِرَ |
حَاضِر | isim | 2 | Hazır olan, bulunan | 18/49 | |
حَاضِرَةُ … | isim | 2 | …ın kenarı, …ın yakını | 7/163 | |
مُحْضَرٌ | isim | 10 | Hazırlanmış, bulundurulmuş | 3/30 | |
مُحْتَضَرٌ | isim | 1 | Hazırlanan, hazırlanmış, huzura getirilmiş | 54/28 | |
Toplam | 25 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَضَرَ
- حَضَّرَ
- حَاضِرٌ
- حُضُورٌ
- حَضَارَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- حَضَرَ
- حَضَّرَ
- تَرَدَّدَ > bak: ر د د
- أَهْمَلَ
- تَقَاعَسَ
- حَاضِرٌ
- حُضُورٌ
- حَضَارَةٌ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hâzır | حَاضِر | 1: Bir iş yapmak için gereken her şeyi tamamlamış olan, amade, müheyya. 2: Belli bir işe yarayacak, kullanılacak bir duruma getirilmiş. 3: Huzurda olan, göz önünde olan. Amade ve müheyya olan. Gaib olmayan. | Çoğul: Hâzırûn |
Hâzıra | حَاضِرَة | Şehirli, medeni. |
|
Hazar | حَضَر |
1: Sabit meskeni olanların oturdukları memleket.
2: Barış ve güven.
|
|
Hazret | حَضْرَة | 1: Yüce kabul edilen kimselerin adlarının başına saygı, övme, yüceltme amacıyla getirilen unvan. 2: Hazır bulunan. Ön. |
|
Huzûr | حُضُور | 1: Dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık. 2: Ön, yan, kat, makam. 3: Hazır olmak. Mevcud bulunmak. |
|
Mahzar | مَحْضَر | 1: Yüksek makamlı bir kimsenin yanı, huzuru. 2: Yüksek bir makama sunulmak için yazılan çok imzalı dilekçe. 3: Mahkeme sicil defteri. | Çoğul: Mahâzır |
Tahzîr | تَحْضِير | Hazırlama. |
|
Muhâzara | مُحَاضَرَة | Hatırda tutulan şeyler. Tarihi ve edebi fıkra ve hikayeler anlatma. Konferans verme. |
|
İhzâr | إِحْضَار | Hazırlama, hazır etme. | Çoğul: İhzârât |
Muhzır | مُحْضِر | İlgililerin mahkemede bulunmalarını sağlayan görevli. |
|
Tahazzur | تَحَضُّر | Hazır bulunma. Hazır olma. |
|
Mütehazzır | مُتَحَضِّر | Huzurda bulunan, hazır olan. |
|
İhtizâr | اِحْتِضَار | Huzura çıkmak. Hazır olmak. |
|
Muhtazar | مُحْتَضَر | Hazırlanmış. Ölüme hazır. |
|
İstihzâr | اِسْتِحْضَار | Hazırlama. Hazır etme. Huzura davet etme. Huzura gelme. |
|
Müstahzar | مُسْتَحْضَر | Kullanıma hazır duruma getirilmiş, hazırlanmış. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَضَرَ : Fiil-I.
2:133 | أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ |
Diyanet Meali: | Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken hazır mı bulunuyordunuz? |
2:180 | كُتِبَ عَلَيْكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ إِنْ تَرَكَ خَيْرًا الْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْأَقْرَبِينَ |
Diyanet Meali: | Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunmasısize farz kılındı. |
4:8 | وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin. |
4:18 | حَتَّىٰ إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الْآنَ |
Diyanet Meali: | Kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler… |
5:106 | شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. |
23:98 | وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” * |
46:29 | فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا |
Diyanet Meali: | Onlar, onun huzuruna gelince birbirlerine, “Susun!” dediler. |
أَحْضَرَ : Fiil-IV. Meçhulü: أُحْضِرَ
4:128 | وَالصُّلْحُ خَيْرٌ وَأُحْضِرَتِ الْأَنْفُسُ الشُّحَّ |
Diyanet Meali: | Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. |
19:68 | ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا |
Diyanet Meali: | Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz. |
81:14 | عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا أَحْضَرَتْ |
Diyanet Meali: | Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir. * |
حَاضِرٌ : İsim. İsm-i Fâil.
2:196 | ذَٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ أَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ |
Diyanet Meali: | Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. |
18:49 | وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا |
Diyanet Meali: | Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. |
حَاضِرَةٌ : İsim. İsm-i Fâil. Müennes.
2:282 | إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ |
Diyanet Meali: | Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa.. |
7:163 | وَاسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. |
مُحْضَرٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
3:30 | يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَرًا |
Diyanet Meali: | Herkesin yaptığı iyiliği (ve yaptığı kötülüğü) hazır bulacağı günde.. |
28:61 | ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ |
Diyanet Meali: | Sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek kimse (gibi midir)? |
30:16 | وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاءِ الْآخِرَةِ فَأُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edip âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içine atılacaklardır. * |
34:38 | وَالَّذِينَ يَسْعَوْنَ فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışanlar var ya, işte onlar azap için hazır bulundurulacaklar. * |
36:32 | وَإِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır. * |
36:53 | إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır. * |
36:75 | لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, ilâhlar için (hizmete) hazır asker oldukları hâlde, ilâhlar onlara yardım edemezler. * |
37:57 | وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ |
Diyanet Meali: | “Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum.” * |
37:127 | فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar. * |
37:158 | وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ |
Diyanet Meali: | Oysa cinler de kendilerinin Allah’ın huzuruna getirileceklerini bilirler. |
مُحْتَضَرٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl. İfti’âl Bâbı (VIII. Bâb).
54:28 | وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ |
Diyanet Meali: | “Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun.” * |