KÖK HARFLER: س م و
ANLAM:
سَمَا : Yüksek, azametli olmak. Yükselmek. Kademe olarak yüce ve yüksek olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
سَمَا (geniş zaman يَسْمُو mastar isim سَمُوٌّ): O kişi veya şey yüksekti, azametliydi veya o hale geldi, o şey yükseldi; kademe olarak yüce ve yüksekti ya da o hale geldi.
سَمَتْ هِمَّتُهُ اِلَى مَعَالِى الْاُمُورِ : Hırsı yüksek şeyleri amaçladı, yani ihtişam istedi.
هُمْ يَسْمُونَ عَلَى الْمِائَةِ : Yüzü aşıyorlardı.
سَمَا الْقَوْمُ : İnsanlar avlanmaya çıktı.
سَمَا (mastar isim سَمْوًا ):
سَمَّى الرَّجُلَ زَيْدًا اَوْ بِزَيْدٍ ya da سَمَا الرَّجُلُ زَيْدًا اَوْ بِزَيْدٍ : Onu Zeyd olarak adlandırdı ya da Zeyd diye çağırdı.
هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ : O (Allah) sizi Müslümanlar olarak adlandırdı.
سَمَّى اللّٰهُ عَلَى شَىْءٍ : “Bismillah” diyerek bir şey üzerine Allah’ın (c.c.) adını zikretti.
اِسْمٌ : Bir şeyin adı; bir şeye dair bilgiyi ileten bir işaret; bir kazayı ifade etmek veya ayırt etme amacıyla atfetmek için kullanılan bir sözcük. Küfe’lilerin bazısı şöyle düşünmektedir: اِسْمٌ şu sözcüktendir: اَلْوَسْمُ ve şu manaya gelmektedir: اَلْعَلَامَة , “vav” harfi atılmakta ve “hemze” onun yerine geçmektedir (çoğul hali اَسْمَاءٌ). Bir kimsenin ünü, şanı, şöhreti, manasına da gelmektedir.
ذَهَبَ اسْمُهُ فِى النَّاسِ : Ünü insanlar arasında yayıldı.
تَسْمِيَةٌ : İsimlendirmek, ad koymak.
سَمِىٌّ : Saygınlık, şan veya mükemmellik açısından üstünlük için rekabet eden veya yarışan; bir yalan veya dengi; bir başkasının adaşı.
مُسَمَّى (ismi meful). Belirli; belirgin; adında; bilinen.
هُوَ مِنْ مُسَمَّاتِ قَوْمِهِ : Halkı arasındaki insanların en iyilerinden biriydi.
سَمَاءٌ : Herhangi bir şeyin üst veya en üst kısmı; gök veya gökyüzü; bir kimsenin başını kapatan her tür örtü veya mahfaza; bir evin tavanı veya çatısı; bulutlar veya bir bulut; yağmur veya iyi bir yağmur; yağmura benzerliğinden ötürü ihsan; yağmurla ortaya çıktığı için otlar; bir atın sırtı. Çoğul hali şu şekildedir: سَمَاوَاتٌ fakat سَمَاءٌ çoğul olarak da kullanılmaktadır.
سَمَاءُ النَّعْلِ : Ayağın üzerine oturduğu ayak tabanının üst kısmı.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
سَمَّى | fiil-II | 8 | İsimlendirdi | 76/18 | Meçhul Muzari: يُسَمَّى |
سَمَاءٌ | isim | 310 | Gökyüzü, gök | 34/9 | Çoğul: سَمَاوَاتٌ |
اِسْمٌ | isim | 39 | İsim, ad | 55/78 | Çoğulu: أَسْمَاءٌ |
سَمِىٌّ | isim | 2 | Adaş, denk | 19/65 | |
تَسْمِيَةٌ | isim | 1 | İsimlendirmek | 53/27 | |
مُسَمًّى | isim | 21 | Muayyen, belirli | 29/53 | |
Toplam | 381 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- سَمَا (a)
- سَمَا (b)
- سُمُوٌّ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Semâ’ | سَمَاء | Gök, gökyüzü. | Çoğul: Semâvât |
Semâî (Semâvî) | سَمَائِى (سَمَاوِى) | Semaya mensup, sema ile ilgili. |
|
Semiyy | سَمِيّ | Aynı adı taşıyan, adları aynı olan, adaş. |
|
Sümüv | سُمُو | Yücelik. Yükseklik. |
|
İsm (İsim) | إِسْم | Ad, nam. |
|
Esmâ’ | أَسْمَاء | Adlar, isimler. |
|
Esâme | أَسَامَة | Askerlerin ve bilhassa Yeniçerilerin kaydı, ulüfe defteri. |
|
Tesmiye | تَسْمِيـة | İsimlendirme. Ad verme. |
|
Müsemmâ | مُسَمَّى | İsimlendirilen, ad verilmiş olan, bir ismi olan. |
|
İsmâ’ | إِسْمَاء | 1: İsim koymak. 2: Yükseltmek. |
|
Tesemmî | تَسَمِّى | Bir isimle isimlenme. |
|
Mütesemmî | مُتَسَمِّى | Bir isim ile isimlenen. |
|
Bismil | ——— | Boğazlanmış, kesilmiş. |
|
Besmele | بَسْمَلَة | “Bismillahirrahmanirrahim” sözü. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
سَمَّى : Fiil-II. Meçhul Muzari: يُسَمَّى
3:36 | وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ |
Diyanet Meali: | “Ona Meryem adını verdim.” |
7:71 | أَتُجَادِلُونَنِي فِي أَسْمَاءٍ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu birtakım isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz?” |
12:40 | مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) tapıyorsunuz.” |
13:33 | وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ قُلْ سَمُّوهُمْ |
Diyanet Meali: | “Hâlbuki onlar, Allah’a ortaklar koştular. De ki: “Onların isimlerini açıklayın.” |
22:78 | هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da müslüman diye isimlendirdi… |
53:23 | إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. |
53:27 | إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنْثَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar. * |
76:18 | عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir. * |
سَمَاءٌ : İsim. Çoğulu: سَمَاوَاتٌ
2:19 | أَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ |
Diyanet Meali: | Yahut onların durumu, gökten yoğun karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle sağanak hâlinde boşanan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. |
2:22 | الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً |
Diyanet Meali: | O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapandır. |
2:22 | وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. |
2:29 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ |
Diyanet Meali: | Sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. |
2:29 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ |
Diyanet Meali: | Sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. |
2:33 | قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, demedim mi?” dedi. |
2:59 | فَأَنْزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ |
Diyanet Meali: | Biz de haktan ayrılmaları sebebiyle, o zalimlere gökten bir azap indirdik. |
2:107 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. |
2:116 | وَقَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Allah, çocuk edindi” dediler. O, bundan uzaktır. Hayır! Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. |
2:117 | بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir. * |
2:144 | قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. |
2:164 | إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, … (elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır). |
2:164 | وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda … (elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır). |
2:164 | وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde (elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır). |
2:255 | لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. |
2:255 | وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا |
Diyanet Meali: | O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. |
2:284 | لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
3:5 | إِنَّ اللَّهَ لَا يَخْفَىٰ عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz. * |
3:29 | وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir.” |
3:83 | أَفَغَيْرَ دِينِ اللَّهِ يَبْغُونَ وَلَهُ أَسْلَمَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken … onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? |
3:109 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür. * |
3:129 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır. |
3:133 | وَسَارِعُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan (ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan) cennete koşun. |
3:180 | وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. |
3:189 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. * |
3:190 | إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِأُولِي الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. * |
3:191 | وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. |
4:126 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُحِيطًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır. * |
4:131 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ أَنِ اتَّقُوا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de “Allah’a karşı gelmekten sakının” diye tavsiye ettik. |
4:131 | وَإِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Eğer inkâr ederseniz, (bilin ki) göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
4:132 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter. * |
4:153 | يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. |
4:170 | وَإِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Eğer inkâr ederseniz bilin ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
4:171 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. |
5:17 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | “Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır.” |
5:18 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır. |
5:40 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. |
5:97 | ذَٰلِكَ لِتَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bunlar, göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın bildiğini (ve Allah’ın zaten her şeyi hakkıyla bilmekte olduğunu) bilmeniz içindir. |
5:112 | هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَنْ يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | “Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” |
5:114 | قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا أَنْزِلْ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Meryem oğlu İsa, “Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir…” dedi. |
5:120 | لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا فِيهِنَّ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve bunlardaki her şeyin hükümranlığı yalnızca Allah’ındır. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. * |
6:1 | الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ |
Diyanet Meali: | Hamd, gökleri ve yeri yaratan … Allah’a mahsustur. |
6:3 | وَهُوَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الْأَرْضِ يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهْرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki O, göklerde de Allah’tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. |
6:6 | وَأَرْسَلْنَا السَّمَاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَارًا وَجَعَلْنَا الْأَنْهَارَ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık. Topraklarından nehirler akıttık. |
6:12 | قُلْ لِمَنْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلْ لِلَّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?” “Allah’ındır” de. |
6:14 | قُلْ أَغَيْرَ اللَّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim.” |
6:35 | فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُمْ بِآيَةٍ |
Diyanet Meali: | (Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse); bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! |
6:73 | وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. |
6:75 | وَكَذَٰلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk… |
6:79 | إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ حَنِيفًا |
Diyanet Meali: | “Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm.” |
6:99 | وَهُوَ الَّذِي أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | O, gökten su indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkardık. |
6:101 | بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratandır. O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? |
6:125 | فَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ وَمَنْ يُرِدْ أَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. |
7:40 | إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. |
7:54 | إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır… |
7:96 | وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَىٰ آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. |
7:158 | إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim.” |
7:162 | فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَظْلِمُونَ |
Diyanet Meali: | Biz de zulmetmelerine karşılık üzerlerine gökten bir azab gönderdik. |
7:185 | أَوَلَمْ يَنْظُرُوا فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsız hükümranlık ve nizama … hiç bakmadılar mı? |
7:187 | ثَقُلَتْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا تَأْتِيكُمْ إِلَّا بَغْتَةً |
Diyanet Meali: | “O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” |
8:11 | إِذْ يُغَشِّيكُمُ النُّعَاسَ أَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً |
Diyanet Meali: | Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu. |
8:32 | إِنْ كَانَ هَٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | “Eğer şu (Kur’an) senin katından inmiş hak (kitap) ise hemen üzerimize gökten taş yağdır.” |
9:36 | فِي كِتَابِ اللَّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, (Allah katında ayların sayısı on ikidir). Bunlardan dördü haram aylardır. |
9:116 | إِنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’ındır. O, diriltir ve öldürür. |
10:3 | إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. |
10:6 | إِنَّ فِي اخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz gece ve gündüzün ard arda değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır. * |
10:18 | قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!?” |
10:24 | إِنَّمَا مَثَلُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hâli gibidir ki, (insanların ve hayvanların yedikleri) yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. |
10:31 | قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir?” |
10:55 | أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَلَا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ |
Diyanet Meali: | Bilesiniz ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Yine bilesiniz ki, Allah’ın va’di haktır. |
10:61 | وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun), hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz. |
10:66 | أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilesiniz ki göklerde kim var, yerde kim varsa, hep Allah’ındır. |
10:68 | سُبْحَانَهُ هُوَ الْغَنِيُّ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (“Allah, bir çocuk edindi” dediler). O, bundan uzaktır. O, her bakımdan sınırsız zengindir. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. |
10:101 | قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Göklerde ve yerde neler var, bir baksanıza.” |
11:7 | وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | O, (hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken) gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. |
11:44 | وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ أَقْلِعِي |
Diyanet Meali: | “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. |
11:52 | وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا |
Diyanet Meali: | “Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin.” |
11:107 | خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ |
Diyanet Meali: | Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. |
11:108 | خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ |
Diyanet Meali: | (Mutlu olanlara gelince), gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere (cennettedirler). |
11:123 | وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür. |
12:101 | فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَنْتَ وَلِيِّي فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | “Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin.” |
12:105 | وَكَأَيِّنْ مِنْ آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan (yüzlerini çevirerek) geçerler. |
13:2 | اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükseltendir. |
13:15 | وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez (kendileri de gölgeleri de sabah akşam) Allah’a boyun eğer. |
13:16 | قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. |
13:17 | أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا |
Diyanet Meali: | O, gökten su indirdi de dereler kendi ölçülerince dolup aktı. |
14:2 | اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. |
14:10 | أَفِي اللَّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var?” |
14:19 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattığını görmedin mi? |
14:24 | كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. |
14:32 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indirendir. |
14:32 | وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ |
Diyanet Meali: | Gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkarandır. |
14:38 | وَمَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | “Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” |
14:48 | يَوْمَ تُبَدَّلُ الْأَرْضُ غَيْرَ الْأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ |
Diyanet Meali: | O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür… |
15:14 | وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا مِنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ |
Diyanet Meali: | Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar…* |
15:16 | وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِرِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik. * |
15:22 | وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ |
Diyanet Meali: | Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. |
15:85 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. |
16:3 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ تَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden yücedir. * |
16:10 | هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً لَكُمْ مِنْهُ شَرَابٌ |
Diyanet Meali: | O, gökten sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır. |
16:49 | وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ دَابَّةٍ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde bulunan canlılar (ve melekler büyüklük taslamadan) Allah’a secde ederler (boyun eğerler). |
16:52 | وَلَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İtaat de daima O’na olmalıdır. |
16:65 | وَاللَّهُ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Allah, gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. |
16:73 | وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Allah’ı bırakıp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan (ve buna gücü de yetmeyen) şeylere tapıyorlar. |
16:77 | وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. |
16:79 | أَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ فِي جَوِّ السَّمَاءِ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Gökyüzünde Allah’ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. |
17:44 | تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ |
Diyanet Meali: | Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. |
17:55 | وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. |
17:92 | أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا |
Diyanet Meali: | “Yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe…” |
17:93 | أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَىٰ فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | “Yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça (sana asla inanmayacağız)”. |
17:95 | لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَسُولًا |
Diyanet Meali: | (De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı), elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.” |
17:99 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ قَادِرٌ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendileri gibilerini yaratmaya kadir olduğunu görmediler mi? |
17:102 | مَا أَنْزَلَ هَٰؤُلَاءِ إِلَّا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ بَصَائِرَ |
Diyanet Meali: | “(İyi biliyorsun ki), bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık deliller olarak indirmiştir.” |
18:14 | فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir.” dediler. |
18:26 | قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir.” |
18:40 | وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَانًا مِنَ السَّمَاءِ فَتُصْبِحَ صَعِيدًا زَلَقًا |
Diyanet Meali: | “Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak hâline geliverir.” |
18:45 | وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir… |
18:51 | مَا أَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَا خَلْقَ أَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. |
19:65 | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ |
Diyanet Meali: | (Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. |
19:90 | تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا |
Diyanet Meali: | (Rahman’a çocuk isnat etmelerinden dolayı) neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir! * |
19:93 | إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَٰنِ عَبْدًا |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman’a kul olarak gelecektir. * |
20:4 | تَنْزِيلًا مِمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى |
Diyanet Meali: | (O) yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir. * |
20:6 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَىٰ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur. * |
20:53 | وَأَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْ نَبَاتٍ شَتَّىٰ |
Diyanet Meali: | “(Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan) ve size gökten yağmur indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık. |
21:4 | قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Peygamber, onlara dedi ki: “Rabbim yerdeki ve gökteki her sözü bilir.” |
21:16 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. * |
21:19 | وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. |
21:30 | أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı görmediler mi? |
21:32 | وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًا وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ |
Diyanet Meali: | Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah’ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler. * |
21:56 | قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الَّذِي فَطَرَهُنَّ |
Diyanet Meali: | İbrahim, dedi ki: “Hayır! Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir. O, bunları yaratandır.” |
21:104 | يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ |
Diyanet Meali: | Yazılı kâğıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. |
22:15 | فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ |
Diyanet Meali: | (Her kim ona Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa) hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi? |
22:18 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar … Allah’a secde etmektedir. |
22:31 | وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ |
Diyanet Meali: | Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor gibidir. |
22:63 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَتُصْبِحُ الْأَرْضُ مُخْضَرَّةً |
Diyanet Meali: | Allah’ın gökten yağmur indirdiği, böylece yeryüzünün yemyeşil olduğunu görmedin mi? |
22:64 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَإِنَّ اللَّهَ لَهُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Şüphesiz ki Allah elbette zengindir, elbette övgüye lâyıktır. * |
22:65 | وَيُمْسِكُ السَّمَاءَ أَنْ تَقَعَ عَلَى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ |
Diyanet Meali: | İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. |
22:70 | أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmez misin ki, kuşkusuz Allah gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. |
23:18 | وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. |
23:71 | وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. |
23:86 | قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” * |
24:35 | اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah, göklerin ve yerin nurudur. |
24:41 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerin Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? |
24:42 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır. * |
24:43 | وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ |
Diyanet Meali: | O, gökten, oradaki dağ (gibi bulut)lardan dolu indirir… |
24:64 | أَلَا إِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Bilmiş olun ki şüphesiz göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
25:2 | الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا |
Diyanet Meali: | O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. |
25:6 | قُلْ أَنْزَلَهُ الَّذِي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir.” |
25:25 | وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنْزِيلًا |
Diyanet Meali: | O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.* |
25:48 | وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا |
Diyanet Meali: | Gökten tertemiz bir su indirdik. |
25:59 | الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. |
25:61 | تَبَارَكَ الَّذِي جَعَلَ فِي السَّمَاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَاجًا |
Diyanet Meali: | Göğe burçlar yerleştiren, orada bir ışık kaynağı yaratanın şanı çok yücedir. |
26:4 | إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ |
Diyanet Meali: | Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar. * |
26:24 | قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” * |
26:187 | فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.” * |
27:25 | أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran Allah’a secde etmesinler diye (şeytan onları yoldan çıkarmış.)” |
27:60 | أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً |
Diyanet Meali: | Yahut gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indiren mi? |
27:60 | وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ |
Diyanet Meali: | Size gökten yağmur indirip, onunla, gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren (mi)? |
27:64 | أَمَّنْ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? |
27:65 | قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir.” |
27:75 | وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın. * |
27:87 | وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sûr’a üfürüleceği ve (Allah’ın dilediği kimselerden başka) göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. |
29:22 | وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Siz, yerde de gökte de (Allah’ı) âciz bırakacak değilsiniz. |
29:34 | إِنَّا مُنْزِلُونَ عَلَىٰ أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz, bu memleket halkı üzerine, (fasıklık ettiklerinden dolayı) gökten bir azap indireceğiz. |
29:44 | خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. |
29:52 | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir.” |
29:61 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. |
29:63 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. |
30:8 | مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Hem Allah, gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. |
30:18 | وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah’ı tespih edin. * |
30:22 | وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin (ve renklerinizin) farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:24 | وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا |
Diyanet Meali: | Gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi, (O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir). |
30:25 | وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ |
Diyanet Meali: | Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. |
30:26 | وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde kim varsa yalnızca O’na âittir. Hepsi O’na boyun eğmektedirler. * |
30:27 | وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
30:48 | فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاءِ كَيْفَ يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Onlar da bulutları harekete geçirir. Allah, onları dilediği gibi, (bazen) yayar (ve bazen yoğunlaştırır). |
31:10 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. |
31:10 | وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ |
Diyanet Meali: | Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik. |
31:16 | فَتَكُنْ فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ |
Diyanet Meali: | “(Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa) ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir.” |
31:20 | أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini görmediniz mi? |
31:25 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah” derler. |
31:26 | لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz Allah, her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye lâyık olandır. * |
32:4 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. |
32:5 | يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. |
33:72 | إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. |
34:1 | الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Hamd, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisinin olan Allah’a mahsustur. |
34:2 | يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Allah, yere gireni, yerden çıkanı; gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. |
34:3 | لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile O’ndan gizli kalmaz.” |
34:9 | أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَىٰ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Onlar, önlerindeki ve arkalarındaki (kendilerini dört bir yandan kuşatan) göğe ve yere bakmadılar mı? |
34:9 | إِنْ نَشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Eğer dilersek onları yere geçirir veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. |
34:22 | لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değillerdir. |
34:24 | قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Size göklerden ve yerden kim rızık verir?” De ki: “Allah.” |
35:1 | الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا |
Diyanet Meali: | Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri (ikişer, üçer, dörder kanatlı) elçiler yapan Allah’a mahsustur. |
35:3 | هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? |
35:27 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً |
Diyanet Meali: | Görmüyor musun ki, Allah gökten su indirdi. |
35:38 | إِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. |
35:40 | مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ |
Diyanet Meali: | “Onlar yerden ne yaratmışlardır?” Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? |
35:41 | إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ أَنْ تَزُولَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye (kurduğu düzende) tutuyor. |
35:44 | وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki hiçbir şey, Allah’ı âciz bırakacak değildir. |
36:28 | وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ |
Diyanet Meali: | Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik. * |
36:81 | أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? |
37:5 | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ |
Diyanet Meali: | O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir. * |
37:6 | إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ |
Diyanet Meali: | Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık. * |
38:10 | أَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? |
38:27 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا |
Diyanet Meali: | Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. |
38:66 | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ |
Diyanet Meali: | “O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” * |
39:5 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. |
39:21 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onu yeryüzündeki kaynaklara ulaştırdı. |
39:38 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette, “Allah”, derler. |
39:44 | قُلْ لِلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur.” |
39:46 | قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’ım!” |
39:63 | لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. |
39:67 | وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir. |
39:68 | وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Sûr’a üflenir ve (Allah’ın dilediği kimseler dışında) göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. |
40:13 | هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ رِزْقًا |
Diyanet Meali: | O, size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. |
40:37 | أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا |
Diyanet Meali: | (Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara), göklerin yollarına (erişirim de) Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” |
40:57 | لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ |
Diyanet Meali: | Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. |
40:64 | اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً |
Diyanet Meali: | Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de binâ yapandır. |
41:11 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ وَهِيَ دُخَانٌ |
Diyanet Meali: | Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi. |
41:12 | فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَىٰ فِي كُلِّ سَمَاءٍ أَمْرَهَا |
Diyanet Meali: | Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. |
41:12 | فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَىٰ فِي كُلِّ سَمَاءٍ أَمْرَهَا |
Diyanet Meali: | Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. |
41:12 | وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا |
Diyanet Meali: | En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. |
42:4 | لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, yücedir, büyüktür. * |
42:5 | تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ |
Diyanet Meali: | Neredeyse gökler (O’nun azametinden) üstlerinden çatlayacaklar. |
42:11 | فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler yaratmıştır. |
42:12 | لَهُ مَقَالِيدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Dilediğine rızkı bol verir ve (dilediğine) kısar. |
42:29 | وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَثَّ فِيهِمَا مِنْ دَابَّةٍ |
Diyanet Meali: | Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, O’nun varlığının delillerindendir. |
42:49 | لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. |
42:53 | صِرَاطِ اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun); göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna. |
43:9 | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka, “Onları mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı” diyeceklerdir. * |
43:11 | وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ |
Diyanet Meali: | O, gökten bir ölçüye göre yağmur indirendir. |
43:82 | سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah, onların nitelendirmelerinden uzaktır. * |
43:84 | وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَٰهٌ |
Diyanet Meali: | O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. |
43:85 | وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! |
44:7 | رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer kesin olarak inanıyorsanız, (Rabbinden); göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden (bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz). * |
44:10 | فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ |
Diyanet Meali: | Göğün açık bir duman getireceği günü bekle. * |
44:29 | فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ |
Diyanet Meali: | Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi. * |
44:38 | وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık. * |
45:3 | إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِلْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) nice deliller vardır. * |
45:5 | وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ رِزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır. * |
45:13 | وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِنْهُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. |
45:22 | وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ |
Diyanet Meali: | Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. |
45:27 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. |
45:36 | فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.* |
45:37 | وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde ululuk O’na aittir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. * |
46:3 | مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak yarattık. |
46:4 | مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin), yeryüzünden neyi yaratmışlardır? Yoksa göklerin yaratılışında onların bir ortaklığı mı var?” |
46:33 | أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَىٰ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? |
48:4 | وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
48:7 | وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. |
48:14 | وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. |
49:16 | قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir.” |
49:18 | إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. * |
50:6 | أَفَلَمْ يَنْظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا |
Diyanet Meali: | Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! |
50:9 | وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُبَارَكًا فَأَنْبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ |
Diyanet Meali: | Gökten de bereketli bir su indirip onunla bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler) bitirdik. * |
50:38 | وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. |
51:7 | وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ |
Diyanet Meali: | Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki…* |
51:22 | وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ |
Diyanet Meali: | Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır. * |
51:23 | فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ |
Diyanet Meali: | Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size va’dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir. * |
51:47 | وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ |
Diyanet Meali: | Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter. * |
52:9 | يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاءُ مَوْرًا |
Diyanet Meali: | O gün gök şiddetle sallanıp çalkalanır. * |
52:36 | أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بَلْ لَا يُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa, gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar kesin olarak inanmıyorlar.* |
52:44 | وَإِنْ يَرَوْا كِسْفًا مِنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ |
Diyanet Meali: | Gökten düşmekte olan parçalar görseler, “Bunlar, üst üste yığılmış bulutlardır” derler. * |
53:26 | وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; (dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah’ın izin vermesi dışında), bir işe yaramaz. |
53:31 | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. |
54:11 | فَفَتَحْنَا أَبْوَابَ السَّمَاءِ بِمَاءٍ مُنْهَمِرٍ |
Diyanet Meali: | Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık. * |
55:7 | وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ |
Diyanet Meali: | Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. * |
55:29 | يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ |
Diyanet Meali: | Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O’ndan isterler. O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır. * |
55:33 | إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ تَنْفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانْفُذُوا |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. |
55:37 | فَإِذَا انْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِ |
Diyanet Meali: | Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?) * |
57:1 | سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. * |
57:2 | لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يُحْيِي وَيُمِيتُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca O’nundur. Diriltir, öldürür. |
57:4 | هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ |
Diyanet Meali: | O, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratandır. |
57:4 | يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. |
57:5 | لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ |
Diyanet Meali: | Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür. * |
57:10 | وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. |
57:21 | سَابِقُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan cennete yarışırcasına koşun. |
58:7 | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? |
59:1 | سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. * |
59:24 | يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. |
61:1 | سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. * |
62:1 | يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes, (mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah’ı tespih eder. |
63:7 | وَلِلَّهِ خَزَائِنُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. |
64:1 | يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih eder. Mülk yalnızca O’nundur, hamd de O’na mahsustur. |
64:3 | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ |
Diyanet Meali: | Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. |
64:4 | يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ |
Diyanet Meali: | Göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. |
65:12 | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَمِنَ الْأَرْضِ مِثْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. |
67:3 | الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا |
Diyanet Meali: | O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. |
67:5 | وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık. |
67:16 | أَأَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ |
Diyanet Meali: | Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz? (O zaman) bir de bakarsınız yeryüzü şiddetle çalkalanıyor. * |
67:17 | أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا |
Diyanet Meali: | Yahut göktekinin, üzerinize taş yağdıran rüzgâr göndermeyeceğinden mi emin oldunuz? |
69:16 | وَانْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ |
Diyanet Meali: | Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. * |
70:8 | يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ |
Diyanet Meali: | Göğün, erimiş maden gibi olacağı günü hatırla. * |
71:11 | يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا |
Diyanet Meali: | (Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. * |
71:15 | أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا |
Diyanet Meali: | Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır? * |
72:8 | وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا |
Diyanet Meali: | “Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.” * |
73:18 | السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا |
Diyanet Meali: | O günle gök (bile) yarılır, Allah’ın va’di gerçekleşir. * |
77:9 | وَإِذَا السَّمَاءُ فُرِجَتْ |
Diyanet Meali: | Gök yarıldığı zaman…* |
78:19 | وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا |
Diyanet Meali: | Gök açılır ve kapı kapı olur. * |
78:37 | رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمَٰنِ |
Diyanet Meali: | (Bunlar kendilerine; Rabbinden), göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan (bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir). |
79:27 | أَأَنْتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاءُ بَنَاهَا |
Diyanet Meali: | (Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur. * |
81:11 | وَإِذَا السَّمَاءُ كُشِطَتْ |
Diyanet Meali: | Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman…* |
82:1 | إِذَا السَّمَاءُ انْفَطَرَتْ |
Diyanet Meali: | Gök yarıldığı zaman…* |
84:1 | إِذَا السَّمَاءُ انْشَقَّتْ |
Diyanet Meali: | Gök yarıldığı zaman…* |
85:1 | وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ |
Diyanet Meali: | Burçlarla dolu göğe andolsun…* |
85:9 | الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ |
Diyanet Meali: | (Onlar mü’minlere ancak); göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan (mutlak güç sahibi ve övülmeye lâyık Allah’a iman ettikleri için kızıyorlardı). Allah, her şeye şahittir. |
86:1 | وَالسَّمَاءِ وَالطَّارِقِ |
Diyanet Meali: | Göğe ve târıka andolsun. * |
86:11 | وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الرَّجْعِ |
Diyanet Meali: | Yağmurlu göğe andolsun…* |
88:18 | وَإِلَى السَّمَاءِ كَيْفَ رُفِعَتْ |
Diyanet Meali: | Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir! * |
91:5 | وَالسَّمَاءِ وَمَا بَنَاهَا |
Diyanet Meali: | Göğe ve onu bina edene andolsun…* |
اِسْمٌ : İsim. Çoğulu: أَسْمَاءٌ
1:1 | بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ |
Diyanet Meali: | Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. * |
2:31 | وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere gösterdi. |
2:31 | فَقَالَ أَنْبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. |
2:33 | قَالَ يَا آدَمُ أَنْبِئْهُمْ بِأَسْمَائِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” |
2:33 | فَلَمَّا أَنْبَأَهُمْ بِأَسْمَائِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim demedim mi?” dedi. |
2:114 | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak edenden kim daha zalimdir. |
3:45 | إِنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِنْهُ اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ |
Diyanet Meali: | “Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir.” |
5:4 | فَكُلُوا مِمَّا أَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | “Onların sizin için tuttuklarından yiyin. Onu (av için) salarken üzerine Allah’ın adını anın (besmele çekin).” |
6:118 | فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Artık, âyetlerine inanan kimseler iseniz üzerine Allah’ın ismi anılarak kesilmiş hayvanlardan yiyin. * |
6:119 | وَمَا لَكُمْ أَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Allah, (yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken), üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir. |
6:121 | وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ |
Diyanet Meali: | Üzerine Allah adı anılmayan (hayvan)lardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır. |
6:138 | وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَأَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاءً عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | “(Şunlar da) sırtları (binilmesi ve yük yüklemesi) haram edilmiş hayvanlardır.” Bir kısım hayvanları da keserken üzerlerine Allah’ın adını anmazlar. (Bütün bunları) Allah’a iftira ederek yaparlar. |
7:71 | أَتُجَادِلُونَنِي فِي أَسْمَاءٍ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | “(Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği), yalnızca sizin ve babalarınızın uydurduğu birtakım isimler (düzmece tanrılar) hakkında mı benimle tartışıyorsunuz?” |
7:180 | وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ فَادْعُوهُ بِهَا |
Diyanet Meali: | En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin. |
7:180 | وَذَرُوا الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَائِهِ |
Diyanet Meali: | Ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. |
11:41 | وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللَّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا |
Diyanet Meali: | (Nûh), “Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır.” dedi. |
12:40 | مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) tapıyorsunuz.” |
17:110 | أَيًّا مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | “(Rabbinizi ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın.) Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” |
19:7 | يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.” * |
20:8 | اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur.* |
22:28 | لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ |
Diyanet Meali: | Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve (Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine) belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. |
22:34 | وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَىٰ مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ |
Diyanet Meali: | Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. |
22:36 | فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ |
Diyanet Meali: | Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. |
22:40 | وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. |
24:36 | فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde… |
27:30 | إِنَّهُ مِنْ سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ |
Diyanet Meali: | “Mektup, Süleyman’dan gelmiştir. O, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ diye başlamaktadır.” |
49:11 | وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ |
Diyanet Meali: | Birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! |
53:23 | إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. |
55:78 | تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ |
Diyanet Meali: | Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı yücedir. * |
56:74 | فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt). * |
56:96 | فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et. * |
59:24 | هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ |
Diyanet Meali: | O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. |
61:6 | وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ |
Diyanet Meali: | “Benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği peygamberiyim).” |
69:52 | فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | O hâlde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et. * |
73:8 | وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلًا |
Diyanet Meali: | Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel. * |
76:25 | وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا |
Diyanet Meali: | Sabah akşam Rabbinin adını an. * |
87:1 | سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى |
Diyanet Meali: | Yüce Rabbinin adını tespih et. * |
87:15 | وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّىٰ |
Diyanet Meali: | Ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse…* |
96:1 | اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ |
Diyanet Meali: | Yaratan Rabbinin adıyla oku! * |
سَمِىٌّ : İsim.
19:7 | يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا |
Diyanet Meali: | (Allah, şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.” * |
19:65 | فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا |
Diyanet Meali: | Şu hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? |
تَسْمِيَةٌ : İsim. Mastar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
53:27 | إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنْثَىٰ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar. * |
مُسَمًّى : İsim. İsim. İsm-i Mef’ûl. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
11:3 | ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye (ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın. |
13:2 | وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. |
14:10 | يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | “(Hâlbuki) O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi belli bir zamana kadar ertelemek için sizi (imana) çağırıyor.” |
16:61 | مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | (Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı), yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. |
22:5 | وَنُقِرُّ فِي الْأَرْحَامِ مَا نَشَاءُ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. |
22:33 | لَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ثُمَّ مَحِلُّهَا إِلَى الْبَيْتِ الْعَتِيقِ |
Diyanet Meali: | Sizin için onlarda belli bir zamana kadar birtakım yararlar vardır. Sonra da kurbanlık olarak varacakları yer Beyt-i Atik (Kâbe)’dir. * |
29:53 | وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ |
Diyanet Meali: | Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. (Hikmet gereği) belirlenmiş bir süre olmasaydı, azap onlara mutlaka gelirdi. |
30:8 | مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Hem Allah, gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yaratmıştır. |
31:29 | وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri (kendi yörüngesinde) belli bir zamana kadar akar gider. |
35:13 | وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Güneşi ve Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir. |
35:45 | مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | (Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı), yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. |
39:5 | وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. |
39:42 | فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | (Allah, ölen insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır.) Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. |
40:67 | وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ |
Diyanet Meali: | Allah bunları, belli bir zamana erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar. |
42:14 | وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer (azabın) belli bir süreye kadar (ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. |
46:3 | مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yarattık. |
2:282 | إِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ |
Diyanet Meali: | Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. |
6:2 | هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ طِينٍ ثُمَّ قَضَىٰ أَجَلًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى عِنْدَهُ |
Diyanet Meali: | O öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin etmiştir. (Kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel de O’nun katındadır. |
6:60 | وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَىٰ أَجَلٌ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Ve gündüzün kazandıklarınızı bilen, sonra da belirlenmiş eceliniz tamamlanıncaya kadar gündüzleri sizi tekrar diriltendir (uyandırandır). |
20:129 | وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَامًا وَأَجَلٌ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | Rabbin tarafından daha önce söylenmiş bir hüküm ve belirlenmiş bir süre olmasaydı, onlar da hemen cezalandırılırlardı. * |
71:4 | يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى |
Diyanet Meali: | “Sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin.” |