KÖK HARFLER: ر و د
ANLAM:
رَادَ : İleri geri gitmek; yerinde duramamak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
رَادَ (geniş zaman يَرُودُ mastar ismi رَوْدًا ve رِيَادًا): İleri geri gitti; yerinde duramıyordu.
رَادَ الشَّىْءَ : O şeyin peşinde koştu ya da o şeyi istedi.
اَرَادَ الشَّىْءَ : O şeyi istedi; o şeyi sevdi, ondan hoşlandı ya da onu diledi; o şeyi seçti; o şey ilgisini çekti; o şey ile dikkatli veya endişeli bir hale geldi.
اَرَدْتُ مِنْهُ كَذَا : Ondan böyle bir şey istedim.
اَرَادَ بِهِ كَذَا : Ona böyle bir şey yapmak istedi ya da niyetlendi.
اَرَادَهُ عَلَى الشَّىْءِ : Onu, o şeyi yapmaya teşvik etti.
رَاوَدَهُ : O şeyi istedi ya da o şeyi bekledi. Ona göz koydu.
رَاوَدَهُ عَنْ نَفْسِهِ : İsteği dışında onu mekruh bir şey yapmak hususunda kandırdı.
رَاوَدَهُ عَنِ الْاَمْرِ وَ عَلَى الْاَمْرِ : Tatlı söz veya hilelerle onu bir şeyden döndürmeye, bir şeyden çevirmeye veya bir şeye çevirmeye çabaladı.
اَرْوَدَ (mastar ismi اِرْوَادٌ ve رَوَيْدٌ ) : Usulca, aheste aheste veya yavaş bir biçimde davrandı ya da ilerledi.
اَرْوَدَهُ : Ona karşı usulca davrandı; ona bir zaman veya mühlet verdi; onu bir süre yalnız bıraktı.
رُوَيْدًا : Yavaş ol, acele etme. Mühlet ver. Bekle.
الرُّوَيْد kelimesi ismi tasgirdir. Yavaşça gidip geliş, azıcık mühlet tanıma manalarına gelir.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
رَاوَدَ | fiil-III | 8 | Çaba sarfetti, elde etmeye çalıştı | 12/61 | |
أَرَادَ | fiil-IV | 139 | İrade etti, istedi | 25/62 | Meçhul Muzari: يُرَادُ |
رُوَيْدٌ | isim | 1 | Yavaşça gidiş geliş, azıcık mühlet tanıma | 86/17 | |
Toplam | 148 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- رَادَ
- اِرْتَادَ > bu kök
- رَامَ
- رَاوَدَ (a)
- رَاوَدَ (b)
- أَرَادَ
- مُرَادٌ
Zıt Manada Kelimeler
- رَادَ
- رَاوَدَ (a)
- رَاوَدَ (b)
- أَرَادَ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir.
İrâde | إِرَادَة | İstek, arzu. Dilemek. |
|
Murâd | مُرَاد | İstenerek. Arzu, istek, dilek. |
|
Murîd | مُرِيد | 1: İrade eden, isteyen. 2: Tarikata girmiş olan. | Murîdân |
Rüveyde | رُوَيْدَة | İnce, hoş, nazik. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
رَاوَدَ : Fiil-III.
12:23 | وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الْأَبْوَابَ |
Diyanet Meali: | Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitledi… |
12:26 | قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَنْ نَفْسِي |
Diyanet Meali: | Yûsuf, “O, benden arzusunu elde etmek istedi” dedi. |
12:30 | وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَنْ نَفْسِهِ |
Diyanet Meali: | Şehirde birtakım kadınlar, “Aziz’in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş.” dediler. |
12:32 | وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِهِ فَاسْتَعْصَمَ |
Diyanet Meali: | “Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o, iffetinden dolayı bundan kaçındı.” |
12:51 | قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ إِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِهِ |
Diyanet Meali: | Kral, kadınlara, “Yûsuf’tan murad almak istediğiniz zaman derdiniz ne idi?” dedi. |
12:51 | أَنَا رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِهِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Ondan ben murad almak istedim. Şüphesiz Yûsuf doğru söyleyenlerdendir.” |
12:61 | قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَاعِلُونَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Onu babasından isteyeceğiz ve muhakkak bunu yaparız.” * |
54:37 | وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. |
أَرَادَ : Fiil-IV. Meçhul Muzari: يُرَادُ
2:26 | وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا |
Diyanet Meali: | Küfre saplananlar ise, “Allah, örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?” derler. |
2:108 | أَمْ تُرِيدُونَ أَنْ تَسْأَلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ |
Diyanet Meali: | Yoksa daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? |
2:185 | يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ |
Diyanet Meali: | Allah, size kolaylık diler. |
2:185 | وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ |
Diyanet Meali: | (Allah, size kolaylık diler), zorluk dilemez. |
2:228 | وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنْ أَرَادُوا إِصْلَاحًا |
Diyanet Meali: | Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. |
2:233 | وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ |
Diyanet Meali: | Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için- anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. |
2:233 | فَإِنْ أَرَادَا فِصَالًا عَنْ تَرَاضٍ مِنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا |
Diyanet Meali: | Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara günah yoktur. |
2:233 | وَإِنْ أَرَدْتُمْ أَنْ تَسْتَرْضِعُوا أَوْلَادَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer çocuklarınızı (bir sütanneye) emzirtmek isterseniz, (örfe uygun olarak vereceğiniz ücreti güzelce ödediğiniz takdirde) size bir günah yoktur. |
2:253 | وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin Allah dilediğini yapar. |
3:108 | تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. Allah, âlemlere hiç zulüm etmek istemez. * |
3:145 | وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. |
3:145 | وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. |
3:152 | مِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, (ahireti isteyenler de). |
3:152 | وَمِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الْآخِرَةَ |
Diyanet Meali: | (İçinizden dünyayı isteyenler de vardı), ahireti isteyenler de. |
3:176 | يُرِيدُ اللَّهُ أَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. |
4:20 | وَإِنْ أَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. |
4:26 | يُرِيدُ اللَّهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek (ve tövbelerinizi kabul etmek) istiyor. |
4:27 | وَاللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. |
4:27 | وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَنْ تَمِيلُوا مَيْلًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar. |
4:28 | يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْ وَخُلِقَ الْإِنْسَانُ ضَعِيفًا |
Diyanet Meali: | Allah, sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. * |
4:35 | إِنْ يُرِيدَا إِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللَّهُ بَيْنَهُمَا |
Diyanet Meali: | İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. |
4:44 | يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُرِيدُونَ أَنْ تَضِلُّوا السَّبِيلَ |
Diyanet Meali: | Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. |
4:60 | يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ |
Diyanet Meali: | Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. |
4:60 | وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا |
Diyanet Meali: | Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. |
4:62 | ثُمَّ جَاءُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا إِحْسَانًا وَتَوْفِيقًا |
Diyanet Meali: | Sonra da “Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik” diye Allah’a yemin ederek sana geldikleri zaman (hâlleri nasıl olur)? |
4:88 | أَتُرِيدُونَ أَنْ تَهْدُوا مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? |
4:91 | سَتَجِدُونَ آخَرِينَ يُرِيدُونَ أَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْ |
Diyanet Meali: | Diğer birtakım kimselerin de hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göreceksin. |
4:134 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللَّهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Kim dünya sevabı (nimeti) istiyorsa (bilsin ki), dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. |
4:144 | أَتُرِيدُونَ أَنْ تَجْعَلُوا لِلَّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Kendi aleyhinize Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? |
4:150 | وَيُرِيدُونَ أَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللَّهِ وَرُسُلِهِ |
Diyanet Meali: | Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler… |
4:150 | وَيُرِيدُونَ أَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا |
Diyanet Meali: | Ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler… |
5:1 | إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah istediği hükmü verir. |
5:6 | مَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ |
Diyanet Meali: | Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. |
5:6 | وَلَٰكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | Fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. |
5:17 | قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ أَنْ يُهْلِكَ الْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Şâyet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir?” |
5:29 | إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ |
Diyanet Meali: | “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın.” |
5:37 | يُرِيدُونَ أَنْ يَخْرُجُوا مِنَ النَّارِ وَمَا هُمْ بِخَارِجِينَ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkabilecek değillerdir. |
5:41 | وَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | Allah, kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın. |
5:41 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemeyi istemediği kimselerdir. |
5:49 | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُصِيبَهُمْ بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor. |
5:91 | إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ |
Diyanet Meali: | Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. |
5:113 | قَالُوا نُرِيدُ أَنْ نَأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا |
Diyanet Meali: | Onlar, “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz yatışsın.” demişlerdi. |
6:52 | وَلَا تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ |
Diyanet Meali: | Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri yanından kovma. |
6:125 | فَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ |
Diyanet Meali: | Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. |
6:125 | وَمَنْ يُرِدْ أَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا |
Diyanet Meali: | Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü (göğe çıkıyormuşçasına) daraltır, sıkar. |
7:110 | يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizi yerinizden çıkarmak istiyor.” Firavun, ileri gelenlere, “Öyle ise siz ne düşünüyorsunuz?” dedi. * |
8:7 | وَيُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, sözleriyle hakkı meydana çıkarmak ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. |
8:62 | وَإِنْ يُرِيدُوا أَنْ يَخْدَعُوكَ فَإِنَّ حَسْبَكَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | Eğer seni aldatmak isterlerse bilmiş ol ki sana yetecek Allah’tır. |
8:67 | تُرِيدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَا وَاللَّهُ يُرِيدُ الْآخِرَةَ |
Diyanet Meali: | Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. |
8:67 | تُرِيدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَا وَاللَّهُ يُرِيدُ الْآخِرَةَ |
Diyanet Meali: | Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. |
8:71 | وَإِنْ يُرِيدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللَّهَ مِنْ قَبْلُ فَأَمْكَنَ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer sana hainlik etmek isterlerse, (bil ki) onlar daha önce Allah’a da hainlik etmişlerdi de Allah onlara karşı (sana) imkân vermişti. |
9:32 | يُرِيدُونَ أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. |
9:46 | وَلَوْ أَرَادُوا الْخُرُوجَ لَأَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلَٰكِنْ كَرِهَ اللَّهُ انْبِعَاثَهُمْ |
Diyanet Meali: | Onlar eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi. |
9:55 | إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Allah, bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi (ve canlarının kâfir olarak çıkmasını) istiyor. |
9:85 | إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Allah, bunlarla ancak, dünyada kendilerine azap etmeyi (ve canlarının kâfir olarak çıkmasını) istiyor. |
9:107 | وَلَيَحْلِفُنَّ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا الْحُسْنَىٰ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ |
Diyanet Meali: | Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kasdımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar. |
10:107 | وَإِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَادَّ لِفَضْلِهِ |
Diyanet Meali: | Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. |
11:15 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا |
Diyanet Meali: | Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. |
11:34 | وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدْتُ أَنْ أَنْصَحَ لَكُمْ إِنْ كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يُغْوِيَكُمْ |
Diyanet Meali: | Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez. |
11:34 | وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدْتُ أَنْ أَنْصَحَ لَكُمْ إِنْ كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يُغْوِيَكُمْ |
Diyanet Meali: | Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez. |
11:79 | قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Onlar, “İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun” dediler. * |
11:88 | وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ |
Diyanet Meali: | Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. |
11:88 | إِنْ أُرِيدُ إِلَّا الْإِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُ وَمَا تَوْفِيقِي إِلَّا بِاللَّهِ |
Diyanet Meali: | Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. |
11:107 | إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır. |
12:25 | قَالَتْ مَا جَزَاءُ مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوءًا إِلَّا أَنْ يُسْجَنَ |
Diyanet Meali: | Kadın dedi ki: “Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak (veya can yakıcı bir azap)tır.” |
13:11 | وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُ |
Diyanet Meali: | Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. |
14:10 | تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا |
Diyanet Meali: | Bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. |
16:40 | إِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece, ona, “ol” dememizdir. O da hemen oluverir. * |
17:16 | وَإِذَا أَرَدْنَا أَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً أَمَرْنَا مُتْرَفِيهَا فَفَسَقُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. |
17:18 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاءُ لِمَنْ نُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. |
17:18 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاءُ لِمَنْ نُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Kim bu geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. |
17:19 | وَمَنْ أَرَادَ الْآخِرَةَ وَسَعَىٰ لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا |
Diyanet Meali: | Kim de mü’min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir. * |
17:103 | فَأَرَادَ أَنْ يَسْتَفِزَّهُمْ مِنَ الْأَرْضِ فَأَغْرَقْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine Firavun (işkence etmek ve öldürmek suretiyle) o yerden onların kökünü kazımak istedi. Biz de onu ve beraberindekileri hep birden suda boğduk. * |
18:28 | وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ |
Diyanet Meali: | Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte sabret. |
18:28 | وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. |
18:77 | فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ |
Diyanet Meali: | Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. |
18:79 | أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَأَرَدْتُ أَنْ أَعِيبَهَا |
Diyanet Meali: | “O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim…” |
18:81 | فَأَرَدْنَا أَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا |
Diyanet Meali: | “Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.” * |
18:82 | فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنْزَهُمَا |
Diyanet Meali: | “Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve definelerini çıkarmalarını istedi.” |
20:63 | يُرِيدَانِ أَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا |
Diyanet Meali: | “(Şüphesiz bu ikisi), sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak isteyen (birer sihirbazdırlar).” |
20:86 | أَمْ أَرَدْتُمْ أَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُمْ مَوْعِدِي |
Diyanet Meali: | “Yoksa üzerinize Rabbinizden bir gazap inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze uymadınız (ve buzağıya taptınız)?” |
21:17 | لَوْ أَرَدْنَا أَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا إِنْ كُنَّا فَاعِلِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık. * |
21:70 | وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ |
Diyanet Meali: | Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düşürdük. * |
22:14 | إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah, dilediğini yapar. |
22:16 | وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَأَنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir. * |
22:22 | كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ أُعِيدُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Her ne zaman cehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler. |
22:25 | وَمَنْ يُرِدْ فِيهِ بِإِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ |
Diyanet Meali: | Kim de orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona elem dolu bir azaptan tattıracağız. |
23:24 | مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ |
Diyanet Meali: | “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor.” |
24:33 | وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا |
Diyanet Meali: | (Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için) iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. |
25:62 | وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يَذَّكَّرَ |
Diyanet Meali: | O, öğüt almak isteyen (ve çok şükredici olmayı dileyen) kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir. |
25:62 | أَوْ أَرَادَ شُكُورًا |
Diyanet Meali: | (O, öğüt almak isteyen) ve çok şükredici olmayı dileyen (kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir). |
26:35 | يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ |
Diyanet Meali: | “Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” * |
28:5 | وَنُرِيدُ أَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım. |
28:19 | فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَنْ يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَا قَالَ يَا مُوسَىٰ أَتُرِيدُ أَنْ تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam, “Ey Mûsâ! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun.” dedi. |
28:19 | أَتُرِيدُ أَنْ تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ |
Diyanet Meali: | “Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun.” |
28:19 | إِنْ تُرِيدُ إِلَّا أَنْ تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | “Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun.” |
28:19 | وَمَا تُرِيدُ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ |
Diyanet Meali: | “Arabuluculardan olmak istemiyorsun” |
28:27 | قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنْكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, “Ben, (sekiz yıl bana çalışmana karşılık), şu iki kızımdan birisini sana nikâhlamak istiyorum.” dedi. |
28:27 | وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | “Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın.” |
28:79 | قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ |
Diyanet Meali: | Dünya hayatını arzu edenler, “Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı.” dediler. |
28:83 | نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا |
Diyanet Meali: | (İşte ahiret yurdu.) Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. |
30:38 | ذَٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذِينَ يُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. |
30:39 | وَمَا آتَيْتُمْ مِنْ زَكَاةٍ تُرِيدُونَ وَجْهَ اللَّهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ |
Diyanet Meali: | Ama Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekât verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır. |
32:20 | كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا أُعِيدُوا فِيهَا |
Diyanet Meali: | Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya döndürülürler. |
33:13 | يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍ إِنْ يُرِيدُونَ إِلَّا فِرَارًا |
Diyanet Meali: | “Evlerimiz açık (korumasız)” diyerek (Peygamberden izin istiyorlardı). Oysa evleri açık (korumasız) değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı. |
33:17 | قُلْ مَنْ ذَا الَّذِي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللَّهِ إِنْ أَرَادَ بِكُمْ سُوءًا |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer Allah size bir kötülük dilese, sizi Allah’tan koruyacak kimdir?” |
33:17 | أَوْ أَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً |
Diyanet Meali: | “Yahut size bir rahmet dilese, (buna engel olacak kimdir)?” |
33:28 | إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ |
Diyanet Meali: | “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim…” |
33:29 | وَإِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | “Eğer Allah’ı, Resûlünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” * |
33:33 | إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek istiyor. |
33:50 | إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَنْ يَسْتَنْكِحَهَا خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, (mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan), Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği (herhangi bir mü’min kadını da sana helâl kıldık.) |
34:43 | مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ |
Diyanet Meali: | “Bu sadece, atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden sizi alıkoymak isteyen bir adamdır.” |
35:10 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْعِزَّةَ فَلِلَّهِ الْعِزَّةُ جَمِيعًا |
Diyanet Meali: | Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. |
36:23 | إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا |
Diyanet Meali: | “Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz.” |
36:82 | إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ |
Diyanet Meali: | Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir. * |
37:86 | أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ |
Diyanet Meali: | “Allah’ı bırakıp da birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?” * |
37:98 | فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık. * |
38:6 | أَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلَىٰ آلِهَتِكُمْ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ |
Diyanet Meali: | “Gidin, ilâhlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir.” |
39:4 | لَوْ أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَاصْطَفَىٰ مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. |
39:38 | إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ |
Diyanet Meali: | “Eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi?” |
39:38 | أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ |
Diyanet Meali: | “Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O’nun rahmetini engelleyebilirler mi?” |
40:31 | وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ |
Diyanet Meali: | “Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.” |
42:20 | مَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ |
Diyanet Meali: | Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. |
42:20 | وَمَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ نَصِيبٍ |
Diyanet Meali: | Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur. |
48:11 | قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah, sizin bir zarara uğramanızı dilerse, (yahut bir yarar elde etmenizi dilerse), O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter?” |
48:11 | أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا |
Diyanet Meali: | (De ki: “Allah, sizin bir zarara uğramanızı dilerse), yahut bir yarar elde etmenizi dilerse, (O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter)? Hayır, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” |
48:15 | يُرِيدُونَ أَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Onlar Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. |
51:57 | مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ |
Diyanet Meali: | Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. |
51:57 | وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ |
Diyanet Meali: | Bana yedirmelerini de istemiyorum. |
52:42 | أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ |
Diyanet Meali: | Yoksa, bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl, inkâr edenler tuzağa düşecek olanlardır. * |
53:29 | فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Öyle ise bizim zikrimizden (Kur’an’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir. * |
61:8 | يُرِيدُونَ لِيُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. |
72:10 | وَأَنَّا لَا نَدْرِي أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَنْ فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًا |
Diyanet Meali: | “Hakikaten biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?” * |
72:10 | أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَنْ فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًا |
Diyanet Meali: | “(Hakikaten biz bilmiyoruz), yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?” |
74:31 | مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا |
Diyanet Meali: | “Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi?” |
74:52 | بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُؤْتَىٰ صُحُفًا مُنَشَّرَةً |
Diyanet Meali: | Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor. * |
75:5 | بَلْ يُرِيدُ الْإِنْسَانُ لِيَفْجُرَ أَمَامَهُ |
Diyanet Meali: | Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister. * |
76:9 | إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا |
Diyanet Meali: | (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” * |
85:16 | فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ |
Diyanet Meali: | Dilediğini mutlaka yapandır. * |
رُوَيْدٌ : İsim.
86:17 | فَمَهِّلِ الْكَافِرِينَ أَمْهِلْهُمْ رُوَيْدًا |
Diyanet Meali: | Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı! * |