KÖK HARFLER: ر ج و
ANLAM:
رَجَا : Bir şeyi umut etmek; o şeyden korkuyor olmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
رَجَا (geniş zaman يَرْجُو mastar ismi رَجَاءٌ):
رَجَا الشَّىْءَ : O şeyi umut etti; o şeyden korkuyordu.
مَا رَجَوْتُكَ : Senden korkmadım.
رَجَاءٌ : Umut, (şu sözcüğün zıt anlamlısıdır: يَاْسٌ) özellikle halihazırda bir sebebi ortaya çıkan, mutluluk nedeni olan veya bir getirisi olması umulan bir olayın gerçekleşmesine dair umut; ya da olması muhtemel bir şey için duyulan yoğun istek. Nitekim مَرْجُوٌّ büyük umutlar bağlanan bir kişidir.
رَجًا : Yani en üstünden dibine kadar bir kuyunun veya bir göğün veya herhangi bir şeyin yanı ( اَرْجَاءٌ çoğul hali).
اَرْجَى : Te’hir etti. Geriye bıraktı.
مُرْجًى : Ertelenmiş, ötelenmiş, tehir edilmiş veya geciktirilmiş.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
رَجَا | fiil-I | 22 | Umdu, ümit etti, bekledi | 28/86 |
|
أَرْجَى | fiil-IV | 3 | Tehir etti, geriye bıraktı | 33/51 |
|
مَرْجُوٌّ | isim | 1 | Umulan, ümit edilen, beklenen | 11/62 |
|
مُرْجَوْنَ | isim | 1 | Tehir edilen, geriye bırakılan (çoğul) | 9/106 | Tekil: مُرْجًى |
أَرْجَائٌ | isim | 1 | Kenar, yan, uç (çoğul) | 69/17 | Tekil: رَجَا |
| Toplam | 28 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- رَجَا
- رَجَاءٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Recâ’ | رَجَاء | Emel, ümit. |
Ricâ | رِجَا | Dileyiş, dileme, dilek. |
Râcî | رَاجِى | Rica eden, ümid eden. |
Ercâ | أَرْجَى | Çok rica edilen. |
Mercû | مَرْجُوّ | Ümid edilen. |
Ercâ’ | أَرْجَاء | Taraflar, yönler, cihetler. |
Terciye | تَرْجِيَة | Ümitli olma, umma. |
Teraccî | تَرَجِّى | Ümid etme. |
Recai | رَجَائ | Ricacı. Ricayla ilgili. Dua ve yalvarmağa, ümide dair. |
|
|
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
رَجَا : Fiil-I.
2:218 | أُولَٰئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. |
4:104 | فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللَّهِ مَا لَا يَرْجُونَ |
Diyanet Meali: | Kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. |
4:104 | فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللَّهِ مَا لَا يَرْجُونَ |
Diyanet Meali: | Kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. |
10:7 | إِنَّ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olan kimseler.. |
10:11 | فَنَذَرُ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ |
Diyanet Meali: | İşte biz, bize kavuşmayı ummayanları, kendi azgınlıkları içinde bocalar hâlde bırakırız. |
10:15 | قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ |
Diyanet Meali: | (Öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir” dediler. |
17:28 | وَإِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلًا مَيْسُورًا |
Diyanet Meali: | Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz söyle.* |
17:57 | يَبْتَغُونَ إِلَىٰ رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ |
Diyanet Meali: | “Hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar. |
18:110 | فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا |
Diyanet Meali: | Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın.. |
24:60 | وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَاءِ اللَّاتِي لَا يَرْجُونَ نِكَاحًا |
Diyanet Meali: | Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınlar… |
25:21 | وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ |
Diyanet Meali: | Bize kavuşacaklarını ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi ya!” dediler. |
25:40 | أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا |
Diyanet Meali: | Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. |
28:86 | وَمَا كُنْتَ تَرْجُو أَنْ يُلْقَىٰ إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ |
Diyanet Meali: | Sen, bu kitabın sana verileceğini ummuyordun. Ancak o, Rabbinden bir rahmet olarak sana verildi. |
29:5 | مَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ |
Diyanet Meali: | Her kim Allah’a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. |
29:36 | فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ |
Diyanet Meali: | Şu’ayb, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin” dedi. |
33:21 | لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman kimseler için güzel bir örnek vardır. |
35:29 | وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَ |
Diyanet Meali: | Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. |
39:9 | يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ |
Diyanet Meali: | Ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak (itaat ve kulluk eden mi)? |
45:14 | قُلْ لِلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ أَيَّامَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | İnananlara söyle, Allah’ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar.. |
60:6 | لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. |
71:13 | مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا |
Diyanet Meali: | Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?’* |
78:27 | إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا |
Diyanet Meali: | Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.* |
أَرْجَى : Fiil-IV.
7:111 | قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَأَرْسِلْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle dediler: “Mûsâ’yı ve kardeşini (bir süre) beklet (haklarında bir işlem yapma) ve şehirlere toplayıcılar yolla.”* |
26:36 | قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ |
Diyanet Meali: | Dediler ki: “Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder.”* |
33:51 | تُرْجِي مَنْ تَشَاءُ مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَنْ تَشَاءُ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Bunlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. |
مَرْجُوٌّ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
11:62 | قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Onlar şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin.” |
مُرْجَوْنَ : İsim. İsm-i Mef’ûl. İf’âl Bâbı (IV. Bâb). Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: مُرْجًى
9:106 | وَآخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِأَمْرِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | (Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah’ın emrine bırakılmışlardır. |
أَرْجَائٌ : İsim. Çoğul. Tekili: رَجَا
69:17 | وَالْمَلَكُ عَلَىٰ أَرْجَائِهَا |
Diyanet Meali: | Melekler onun kıyılarındadır. |