KÖK HARFLER: ح د ث
ANLAM:
حَدَثَ : Yeni ya da yakın zamanlı olmak, (bir şey) vücut bulmak, olmaya başlamak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَدَثَ (geniş zamanlı يَحْدُثُ mastar ismi حُدُوثًا ve حَدَاثَةً): O şey yeni ya da yakın zamanlıydı, o şey vücut buldu; o şey olmaya başladı; o şeyin bir başlangıcı vardı; meydana geldi; daha önce olmayan o şey henüz ve ilk kez var oldu. (قَدُمَ ile birlikte kullanıldığında şu şekilde yazılır: حَدُثَ):
اَخَذَنِى مَا قَدُمَ وَمَاحَدُثَ : Eski ve yeni fikirler ve kaygılar akla geldi.
اَحْدَثَهُ : Allah (c.c.) o şeyi var etti; o şeyi meydana getirdi; o şeyi oluşturdu; o şeyi yarattı. O şeyden konuştu.
اَحْدَثَ حَدَثًا : Yeni bir şey meydana getirdi.
تَحَدَّثَ اَوْ تَحَدَّثَ بِهِ : O şeyden konuştu, o şeyden bahsetti; o şeyi anlattı.
حَدَثٌ : Bir yenilik veya yeni şey; bir yenilik/buluş; daha önceden bilinmeyen bir şey.
مُحْدَثٌ : Yeni.
اَمْرٌ مُحْدَثٌ : Bir yenilik.
مُحْدَثَاتُ الْاُمُورِ : Yenilikler; yeni şeyler.
حَدِيثٌ : Küçük bir bilgi; haberler veya havadisler; bir haber veya anlatım; bir rivayet; bir bilgi; bir konuşma; Yüce Peygamberin (s.a.v) bir geleneği veya sözü ya da sadece bir söz; konuşulan veya anlatılan bir şey; bir haber veya konuşmanın konusu; yeni, yakın zamanlı; daha önce olmayan henüz ve ilk kez ortaya çıkan.
حَادِثٌ : Daha önce olmayan, ilk kez var edilmiş; meydana getirilmiş; oluşturulmuş; yaratılmış (çoğul hali: اَحَادِيثُ).
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
حَدَّثَ | fiil-II | 3 | Haber verdi, anlattı, ilan etti | 99/4 |
|
اَحْدَثَ | fiil-IV | 3 | İcat etti, meydana getirdi, yaptı | 18/70 |
|
مُحْدَثٌ | isim | 2 | İhdas edilen, yeni | 21/2 |
|
حَدِيثٌ | isim | 28 | Anlatılan söz, kelam | 66/3 | Çoğul: اَحَادِيثُ |
| Toplam | 36 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Benzer Manada Kelimeler
- حَدَثَ
- حَدَّثَ
- حَادَثَ
- حَدَثٌ
- وَاقِعَةٌ > bak: و ق ع
- حَادِثَةٌ > bu kök
- أُحْدُوثَةٌ
Zıt Manada Kelimeler
- حَدَثَ
- حَدَّثَ
- حَادَثَ
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hades | حَدَث | Yeni olmak. Eskiden olmayıp sonradan görülmek. Taze. | Çoğul: Ahdâs, Hadesât |
Hudûs | حُدُوث | Yeniden meydana gelme. Sonradan peyda olma. Yok iken vücuda gelme. |
|
Hadâset | حَدَاثَة | Gençlik. Yenilik. Tazelik. Yeniden oluş. Bir şeyin evveli, ibtidası. |
|
Hadîs | حَدِيث | 1: Hz. Muhammed’in söz ve davranışları. 2: Bu söz ve davranışları inceleyen bilim. | Çoğul: Ehâdîs |
Hâdise (Hâdis) | حَادِثَة | Vakıa, olay. Yeni bir şey, ilk defa olan. Haber. | Çoğul: Havâdis |
Tahdîs | تَحْدِيث | Söylemek. Anlatmak. Rivayet etmek. |
|
Muhaddis | مُحَدِّث | Hadis bilimiyle uğraşan kimse. |
|
Muhaddes | مُحَدَّث | Haber verilmiş. Tahdis olunmuş, şükranla bildirilmiş. Sadıkü’l hads olan kimse. |
|
Muhâdese | مُحَادَثَة | Konuşma. Birbirine hikaye söyleme. |
|
İhdâs | إِحْدَاث | 1: Ortaya çıkarma, meydana getirme. 2: Kurma. |
|
Muhdis | مُحْدِث | Hadiseye sebeb olan. İhdas eden. Yeni bir şey ortaya çıkaran. |
|
Muhdes | مُحْدَث | İhdas edilmiş. Sonradan meydana gelmiş, eskiden olmayan. |
|
Tehaddüs | تَحَدُّث | Görü. Sezgi. Ortaya çıkmak. |
|
Mütehaddis | مُتَحَدِّث | Meydana gelen, peyda olan, meydana çıkan. |
|
İstihdâs | اِسْتِحْدَاث | Bir şeyi sonradan ve yeniden elde etmek. |
|
Müstahdis | مُسْتَحْدِث | Yeni bir şey bulucu. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَدَّثَ : Fiil-II.
2:76 | أَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَاجُّوكُمْ بِهِ عِنْدَ رَبِّكُمْ |
Diyanet Meali: | “Rabbinizin huzurunda delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın (Tevrat’ta) size bildirdiklerini onlara söylüyorsunuz?” |
93:11 | وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ |
Diyanet Meali: | “Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.” * |
99:4 | يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا |
Diyanet Meali: | İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. * |
أَحْدَثَ : Fiil-IV.
18:70 | فَلَا تَسْأَلْنِي عَنْ شَيْءٍ حَتَّىٰ أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا |
Diyanet Meali: | Ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın. |
20:113 | وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا |
Diyanet Meali: | Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık. |
65:1 | لَا تَدْرِي لَعَلَّ اللَّهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذَٰلِكَ أَمْرًا |
Diyanet Meali: | Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır. |
مُحْدَثٌ : İsim. İsm-i Mef’û. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
21:2 | مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ |
Diyanet Meali: | Rab’lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak dinlemesinler. * |
26:5 | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ |
Diyanet Meali: | Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler. * |
حَدِيثٌ : İsim. Çoğulu: أَحَادِيثُ
4:42 | يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّىٰ بِهِمُ الْأَرْضُ وَلَا يَكْتُمُونَ اللَّهَ حَدِيثًا |
Diyanet Meali: | O kıyamet günü, Allah’ı inkâr edip Peygamber’e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah’tan hiçbir söz gizleyemezler. |
4:78 | فَمَالِ هَٰؤُلَاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا |
Diyanet Meali: | Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! |
4:87 | وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ حَدِيثًا |
Diyanet Meali: | Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan? |
4:140 | فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ |
Diyanet Meali: | Başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın. |
6:68 | فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ |
Diyanet Meali: | Başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. |
7:185 | فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Peki, bundan sonra artık hangi söze inanacaklar? |
12:6 | وَكَذَٰلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek. |
12:21 | وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. |
12:101 | رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ |
Diyanet Meali: | Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. |
12:111 | مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَىٰ وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ |
Diyanet Meali: | Kur’an, uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden.. |
18:6 | فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلَىٰ آثَارِهِمْ إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا |
Diyanet Meali: | Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin! * |
20:9 | وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Mûsâ’nın haberi sana ulaştı mı? * |
23:44 | فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ |
Diyanet Meali: | Biz de onları birbiri ardından helâk ettik ve onları birer ibretli hikâye yaptık. |
31:6 | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ |
Diyanet Meali: | İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. |
33:53 | فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ |
Diyanet Meali: | Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. |
34:19 | فَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ |
Diyanet Meali: | Biz de onları ibret kıssalarına çevirdik ve kendilerini darmadağın ettik. |
39:23 | اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَ |
Diyanet Meali: | Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. |
45:6 | فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar? |
51:24 | هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? * |
52:34 | فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | Eğer doğru söyleyenler iseler, haydi onun gibi bir söz getirsinler! * |
53:59 | أَفَمِنْ هَٰذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ |
Diyanet Meali: | Şimdi siz bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz? * |
56:81 | أَفَبِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَنْتُمْ مُدْهِنُونَ |
Diyanet Meali: | Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz? * |
66:3 | وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَىٰ بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا |
Diyanet Meali: | Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. |
68:44 | فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. |
77:50 | فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar? * |
79:15 | هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Mûsâ’nın haberi sana geldi mi? * |
85:17 | هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ |
Diyanet Meali: | Orduların haberi sana geldi mi? * |
88:1 | هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ |
Diyanet Meali: | Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi? * |