KÖK HARFLER: ن ب أ
ANLAM:
نَبَأَ : Haber vermek. Yükselmek ya da yüceltilmek.
AÇIKLAMA:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
نَبَّأَ | fiil-II | 46 | Haber verdi, bildirdi | 66/3 | Meçhulü: يُنَبَّأُ |
اَنْبَأَ | fiil-IV | 4 | Bildirdi, haber verdi | 2/31 | |
اِسْتَنْبَأَ | fiil-X | 1 | Bildirilmesini istedi | 10/53 | |
نَبَأٌ | isim | 29 | Haber, vakıa, hadise | 6/34 | Çoğul: أَنْبَاء |
نَبِىٌّ | isim | 75 | Peygamber | 8/67 | Çoğulu: أَنْبِيَاء |
نُبُوَّةٌ | isim | 5 | Nübüvvet, peygamberlik | 45/16 | |
Toplam | 160 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- نَبَّأَ
- نَبَأٌ
- خَبَرٌ > bak: خ ب ر
- نُبُوَّةٌ
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Nebe’ | نَبَأ | Haber. | Çoğulu: Enbâ’ |
Nâbî | نَابِى | Haber veren, haberci. |
|
Nebî | نَبِيّ | Haber getiren. Peygamber. | Çoğulu: Enbiyâ’, Nebiyyûn |
Nebevî | نَبَوِى | Peygamberle ilgili, peygambere ilişkin. |
|
Nübüvvet | نُبُوَّة | Peygamberlik, nebi olmak, nebilik. |
|
Enbiyâ’ | أَنْبِيَاء | Nebiler. Peygamberler. | Nebî’nin çoğulu |
Tenbie | تَنْبِئَة | Haber vermek. |
|
İnbâ’ | إِنْبَاء | Haber verme. İhbar eyleme. Tebliğ etme. |
|
Tenebbü’ | تَنَبُّؤ | Peygamberlik iddiasına kalkışma. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
نَبَّأَ : Fiil-II. Meçhulü: يُنَبَّأُ
3:15 | قُلْ أَؤُنَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذَٰلِكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?” |
3:49 | وَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ |
Diyanet Meali: | “Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm.” |
5:14 | وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللَّهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ |
Diyanet Meali: | Allah, ne yapmakta olduklarını onlara bildirecek! |
5:48 | إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir. |
5:60 | قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi?” |
5:105 | إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir. |
6:60 | ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra dönüşünüz yalnız O’nadır. Sonra O, işlemekte olduklarınızı size haber verecektir. |
6:108 | ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir. |
6:143 | نَبِّئُونِي بِعِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilerek haber verin.” |
6:159 | إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir. |
6:164 | ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir. |
9:64 | يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ أَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا فِي قُلُوبِهِمْ |
Diyanet Meali: | Münafıklar, kalplerinde olan şeyleri, yüzlerine karşı açıkça haber verecek bir sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler. |
9:94 | قُلْ لَا تَعْتَذِرُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللَّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Mazeret beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Çünkü Allah bize sizin durumunuzu bildirdi.” |
9:94 | ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra hepiniz, gaybı da görülen âlemi de bilene döndürüleceksiniz de yapmakta olduğunuz şeyleri size haber verecek.” |
9:105 | وَسَتُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” |
10:18 | قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!?” |
10:23 | ثُمَّ إِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonunda dönüşünüz bizedir. (Biz de) bütün yaptıklarınızı size haber vereceğiz. |
12:15 | وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِأَمْرِهِمْ هَٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ |
Diyanet Meali: | (Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman) biz de ona, “Andolsun, (senin Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik. |
12:36 | إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ |
Diyanet Meali: | “Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver.” |
12:37 | قَالَ لَا يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Yûsuf dedi ki: “Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm.” |
12:45 | وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَا أُنَبِّئُكُمْ بِتَأْوِيلِهِ |
Diyanet Meali: | Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zamandan sonra (Yûsuf’u) hatırladı ve, “Ben size onun yorumunu haber veririm…” dedi. |
13:33 | أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْأَرْضِ أَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِ |
Diyanet Meali: | “Yoksa siz (bununla) O’na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber vermiş olacaksınız, yoksa boş söz mü etmiş olacaksınız?” |
15:49 | نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, (azabımın da elem dolu azap olduğunu) haber ver. * |
15:51 | وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ |
Diyanet Meali: | Onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver. * |
18:78 | سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا |
Diyanet Meali: | “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.” |
18:103 | قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan kimseleri size haber verelim mi?” * |
22:72 | قُلْ أَفَأُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَٰلِكُمُ النَّارُ وَعَدَهَا اللَّهُ الَّذِينَ كَفَرُوا |
Diyanet Meali: | De ki: “Şimdi size bu durumdan daha beterini haber vereyim mi: Ateş.. Allah, onu kâfirlere vaad etti.” |
24:64 | قَدْ يَعْلَمُ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ إِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا |
Diyanet Meali: | O, içinde bulunduğunuz durumu gerçekten bilir. Allah’a döndürülecekleri ve yaptıklarını Allah’ın onlara haber vereceği günü hatırla. |
26:221 | هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ |
Diyanet Meali: | Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? * |
29:8 | إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim. |
31:15 | ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.” |
31:23 | إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ فَنُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا |
Diyanet Meali: | Onların dönüşleri ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını haber veririz. |
34:7 | هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ إِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ اِنَّكُمْ لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ |
Diyanet Meali: | “Çürüyüp ufalandıktan sonra sizin yeniden diriltileceğinizi söyleyen bir adamı size gösterelim mi?” |
35:14 | وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ |
Diyanet Meali: | Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allah) gibi haber veremez. |
39:7 | ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. |
41:50 | فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz. |
53:36 | أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | Yoksa, Mûsâ’nın sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi? * |
54:28 | وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ |
Diyanet Meali: | “Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun.” * |
58:6 | يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا |
Diyanet Meali: | Allah’ın onları hep birden diriltip yaptıklarını kendilerine haber vereceği günü hatırla. |
58:7 | ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ |
Diyanet Meali: | Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir. |
62:8 | ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | “Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’a döndürüleceksiniz de, O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” |
64:7 | قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتُبْعَثُنَّ ثُمَّ لَتُنَبَّؤُنَّ بِمَا عَمِلْتُمْ |
Diyanet Meali: | De ki: “Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir.” |
66:3 | فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍ |
Diyanet Meali: | (Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti.) Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. |
66:3 | فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنْبَأَكَ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Peygamber, bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. |
66:3 | قَالَتْ مَنْ أَنْبَأَكَ هَٰذَا قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ |
Diyanet Meali: | “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi. |
75:13 | يُنَبَّأُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ |
Diyanet Meali: | O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir. * |
اَنْبَأَ : Fiil-IV.
2:31 | فَقَالَ أَنْبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. |
2:33 | قَالَ يَا آدَمُ أَنْبِئْهُمْ بِأَسْمَائِهِمْ |
Diyanet Meali: | Allah, şöyle dedi: “Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” |
2:33 | فَلَمَّا أَنْبَأَهُمْ بِأَسْمَائِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim … demedim mi?” dedi. |
66:3 | فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنْبَأَكَ هَٰذَا |
Diyanet Meali: | Peygamber, bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. |
اِسْتَنْبَأَ : Fiil-X.
10:53 | وَيَسْتَنْبِئُونَكَ أَحَقٌّ هُوَ قُلْ إِي وَرَبِّي إِنَّهُ لَحَقٌّ |
Diyanet Meali: | “O (azap) gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir.” |
نَبَأٌ : İsim. Çoğulu: أَنْبَاء
3:44 | ذَٰلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. |
5:27 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı… |
6:5 | فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Fakat alay ettikleri şeyin haberleri kendilerine ilerde gelecektir. |
6:34 | وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَإِ الْمُرْسَلِينَ |
Diyanet Meali: | Andolsun peygamberler ile ilgili haberlerin bir kısmı sana gelmiş bulunuyor. |
6:67 | لِكُلِّ نَبَإٍ مُسْتَقَرٌّ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | Her haberin gerçekleşeceği bir zamanı vardır. İleride bileceksiniz. * |
7:101 | تِلْكَ الْقُرَىٰ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَائِهَا |
Diyanet Meali: | İşte memleketler! Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. |
7:175 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِي آتَيْنَاهُ آيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا |
Diyanet Meali: | Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da (şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan) kimsenin haberini onlara anlat. |
9:70 | أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin … haberleri ulaşmadı mı? |
10:71 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ |
Diyanet Meali: | Nûh’un haberini onlara oku. Hani o, bir vakit kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Eğer benim konumum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim. |
11:49 | تِلْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. |
11:100 | ذَٰلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْقُرَىٰ نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Bunlar o memleketlerin haberlerinden bazılarıdır. Onları sana anlatıyoruz. Onlardan ayakta duranlar da var, yıkılıp gidenler de. * |
11:120 | وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. |
12:102 | ذَٰلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ |
Diyanet Meali: | İşte bu (kıssa), gayb haberlerindendir. Onu sana biz vahiy yolu ile bildiriyoruz. |
14:9 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ |
Diyanet Meali: | Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin haberi size gelmedi mi? |
18:13 | نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. |
20:99 | كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ |
Diyanet Meali: | (Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. |
26:6 | فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek. * |
26:69 | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ |
Diyanet Meali: | Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku. * |
27:22 | فَقَالَ أَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ |
Diyanet Meali: | Ve (Süleyman’a) şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.” |
28:3 | نَتْلُو عَلَيْكَ مِنْ نَبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ |
Diyanet Meali: | İman eden bir kavm için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız. * |
28:66 | فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْأَنْبَاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَاءَلُونَ |
Diyanet Meali: | O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır. Artık birbirlerine de soramazlar. * |
33:20 | وَإِنْ يَأْتِ الْأَحْزَابُ يَوَدُّوا لَوْ أَنَّهُمْ بَادُونَ فِي الْأَعْرَابِ يَسْأَلُونَ عَنْ أَنْبَائِكُمْ |
Diyanet Meali: | Düşman birlikleri (bir daha) gelecek olsa, isterler ki, (çölde) bedevilerin arasında bulunsunlar da size dair haberleri (gidip gelenlerden) sorsunlar. |
38:21 | وَهَلْ أَتَاكَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ |
Diyanet Meali: | Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi. * |
38:67 | قُلْ هُوَ نَبَأٌ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | De ki: “Bu Kur’an, büyük bir haberdir.” * |
38:88 | وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَأَهُ بَعْدَ حِينٍ |
Diyanet Meali: | “Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra mutlaka öğreneceksiniz.” * |
49:6 | إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا أَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ |
Diyanet Meali: | Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz. |
54:4 | وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنَ الْأَنْبَاءِ مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi. * |
64:5 | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُ فَذَاقُوا وَبَالَ أَمْرِهِمْ |
Diyanet Meali: | Daha önce inkâr edip de inkârlarının cezasını tadanların haberi size gelmedi mi? |
78:2 | عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ |
Diyanet Meali: | (Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri) büyük haberi (mi)? * |
نَبِىٌّ : İsim. Çoğulu: أَنْبِيَاء
2:61 | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ الْحَقِّ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. |
2:91 | قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ أَنْبِيَاءَ اللَّهِ مِنْ قَبْلُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?” |
2:136 | وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ |
Diyanet Meali: | (Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene) … bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene (iman ettik). Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.” |
2:177 | وَلَٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ |
Diyanet Meali: | Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin … (tutum ve davranışlarıdır). |
2:213 | كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ |
Diyanet Meali: | İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi. |
2:246 | إِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. |
2:247 | وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri onlara, “Allah, size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. |
2:248 | وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ إِنَّ آيَةَ مُلْكِهِ أَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ |
Diyanet Meali: | Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir.” |
3:21 | إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, Peygamberleri haksız yere öldürenler… |
3:39 | أَنَّ اللَّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَىٰ مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا |
Diyanet Meali: | “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve (salihlerden) bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler.” |
3:68 | إِنَّ أَوْلَى النَّاسِ بِإِبْرَاهِيمَ لَلَّذِينَ اتَّبَعُوهُ وَهَٰذَا النَّبِيُّ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed ve mü’minlerdir). |
3:80 | وَلَا يَأْمُرَكُمْ أَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلَائِكَةَ وَالنَّبِيِّينَ أَرْبَابًا |
Diyanet Meali: | Onun size, “Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin.” diye emretmesi de düşünülemez. |
3:81 | وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ |
Diyanet Meali: | Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, (elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz)” diye söz almıştı. |
3:84 | وَمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَالنَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | (De ki: “Allah’a, bize indirilene, …) Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene (inandık). |
3:112 | كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. |
3:146 | وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ |
Diyanet Meali: | Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar. |
3:161 | وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَغُلَّ |
Diyanet Meali: | Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. |
3:181 | سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız. |
4:69 | فَأُولَٰئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ |
Diyanet Meali: | (Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse), işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, (şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler). |
4:155 | فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِآيَاتِ اللَّهِ وَقَتْلِهِمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ |
Diyanet Meali: | Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden (ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden) dolayı (başlarına türlü belâlar verdik). |
4:163 | إِنَّا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ كَمَا أَوْحَيْنَا إِلَىٰ نُوحٍ وَالنَّبِيِّينَ مِنْ بَعْدِهِ |
Diyanet Meali: | Biz, Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. |
5:20 | اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنْبِيَاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا |
Diyanet Meali: | “Allah’ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani içinizden peygamberler çıkarmıştı. Sizi hükümdarlar kılmıştı…” |
5:44 | يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذِينَ أَسْلَمُوا لِلَّذِينَ هَادُوا |
Diyanet Meali: | (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. |
5:81 | وَلَوْ كَانُوا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالنَّبِيِّ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَا اتَّخَذُوهُمْ أَوْلِيَاءَ |
Diyanet Meali: | Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene (Kur’an’a) inanıyor olsalardı, onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. |
6:112 | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الْإِنْسِ وَالْجِنِّ |
Diyanet Meali: | İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. |
7:94 | وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا أَخَذْنَا أَهْلَهَا بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ |
Diyanet Meali: | Biz hiçbir memlekete bir peygamber göndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip, yalvarıp yakarsınlar diye) ora halkını yoksulluk ve sıkıntıya uğratmış olmayalım. |
7:157 | الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ |
Diyanet Meali: | Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. |
7:158 | فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَكَلِمَاتِهِ |
Diyanet Meali: | “O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin (ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız).” |
8:64 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللَّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olan mü’minlere Allah yeter. * |
8:65 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. |
8:67 | مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَكُونَ لَهُ أَسْرَىٰ حَتَّىٰ يُثْخِنَ فِي الْأَرْضِ |
Diyanet Meali: | Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz. |
8:70 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِمَنْ فِي أَيْدِيكُمْ مِنَ الْأَسْرَىٰ إِنْ يَعْلَمِ اللَّهُ فِي قُلُوبِكُمْ خَيْرًا يُؤْتِكُمْ خَيْرًا مِمَّا أُخِذَ مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere söyle: Eğer Allah, kalplerinizde (iman, ihlâs, iyi niyet gibi) bir hayır (olduğunu) bilirse, sizden alınan fidyeden daha hayırlısını size verir… |
9:61 | وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ |
Diyanet Meali: | Yine onlardan peygamberi inciten ve “O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır” diyen kimseler de vardır. |
9:73 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. |
9:113 | مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِكِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır, ne de mü’minlere. |
9:117 | لَقَدْ تَابَ اللَّهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ |
Diyanet Meali: | Andolsun Allah; Peygamber ile muhacirler ve ensarın tövbelerini kabul etmiştir. |
17:55 | وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَىٰ بَعْضٍ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا |
Diyanet Meali: | Andolsun, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik. |
19:30 | قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.” * |
19:41 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Kitap’ta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi. * |
19:49 | وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Ona İshak ile Yakub’u bağışladık ve her birini peygamber yaptık. |
19:51 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Kitap’ta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resûl, bir nebî idi. * |
19:53 | وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Rahmetimiz sonucu kardeşi Hârûn’u bir nebî olarak kendisine bahşettik. * |
19:54 | إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | (Kitap’ta İsmail’i de an). Şüphesiz o, sözünde duran bir kimse idi. Bir resûl, bir nebî idi. |
19:56 | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا |
Diyanet Meali: | Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz o, doğru sözlü bir kimse, bir nebî idi. * |
19:58 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ مِنْ ذُرِّيَّةِ آدَمَ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar, Âdem’in … soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. |
22:52 | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّىٰ أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ |
Diyanet Meali: | Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. |
25:31 | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ |
Diyanet Meali: | Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. |
33:1 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Allah’a karşı gelmekten sakın. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. |
33:6 | النَّبِيُّ أَوْلَىٰ بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ |
Diyanet Meali: | Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. |
33:7 | وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنْكَ وَمِنْ نُوحٍ |
Diyanet Meali: | Hani biz peygamberlerden sağlam söz almıştık. Senden, Nûh’tan… |
33:13 | وَيَسْتَأْذِنُ فَرِيقٌ مِنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ إِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ |
Diyanet Meali: | Onlardan bir başka grup da, “Evlerimiz açık (korumasız)” diyerek Peygamberden izin istiyorlardı. |
33:28 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a vereyim ve sizi (güzelce) bırakayım.” |
33:30 | يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber’in hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir. |
33:32 | يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِنَ النِّسَاءِ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. |
33:38 | مَا كَانَ عَلَى النَّبِيِّ مِنْ حَرَجٍ فِيمَا فَرَضَ اللَّهُ لَهُ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, kendisine farz kıldığı şeyleri yerine getirmesi konusunda peygambere bir darlık yoktur. |
33:40 | وَلَٰكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ |
Diyanet Meali: | Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. |
33:45 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak gönderdik. |
33:50 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini … helâl kıldık. |
33:50 | وَامْرَأَةً مُؤْمِنَةً إِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ |
Diyanet Meali: | (Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere), mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, (Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği) herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) |
33:50 | إِنْ أَرَادَ النَّبِيُّ أَنْ يَسْتَنْكِحَهَا خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, (mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan), Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği (herhangi bir mü’min kadını da sana helâl kıldık.) |
33:53 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ اِلٰى طَعَامٍ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın (ve yemeğin pişmesini beklemeksizin, vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin. |
33:53 | إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنْكُمْ |
Diyanet Meali: | Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. |
33:56 | إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. |
33:59 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابِيبِهِنَّ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. |
37:112 | وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَاقَ نَبِيًّا مِنَ الصَّالِحِينَ |
Diyanet Meali: | Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik. * |
39:69 | وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاءِ |
Diyanet Meali: | Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir. |
43:6 | وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki daha önceki toplumlara da nice peygamberler göndermiştik. * |
43:7 | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ |
Diyanet Meali: | (Onlar da) kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı * |
49:2 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. |
60:12 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Mü’min kadınlar, sana biat etmek üzere geldikleri zaman, (biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile). |
65:1 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ |
Diyanet Meali: | Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde, onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik hâlinde) boşayın. |
66:1 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ |
Diyanet Meali: | Ey peygamber! (Eşlerinin rızasını arayarak), Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? |
66:3 | وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَىٰ بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا |
Diyanet Meali: | Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. |
66:8 | يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ |
Diyanet Meali: | Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde (Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar). |
66:9 | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ |
Diyanet Meali: | Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. |
نُبُوَّةٌ : İsim.
3:79 | مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُؤْتِيَهُ اللَّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لِي مِنْ دُونِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun” demesi düşünülemez. |
6:89 | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ |
Diyanet Meali: | Onlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. |
29:27 | وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Ona (İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab verdik. |
45:16 | وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ |
Diyanet Meali: | Andolsun biz, İsrailoğullarına kitap, hükümranlık ve peygamberlik verdik. |
57:26 | وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ |
Diyanet Meali: | Peygamberliği ve kitabı onların soylarına da verdik. |