KÖK HARFLER: د ب ر
ANLAM:
دَبَرَ : Arkasından takip etmek; zaman, yer, mevki veya görev babında onu takip etmek.
AÇIKLAMA:
دُبُرُ الشَّيْءِ : “Bir nesnenin ön kısmı, tarafı” anlamına gelen قُبُلٌ kelimesinin zıddı, bir nesnenin arka, geri kısmı, tarafı veya peşi. Her ikisi de kinayeli olarak, belirli iki organla ilgili kullanırlar. دُبْرٌ şeklinde de دُبُرٌ şeklinde de kullanılır. Çoğulu أَدْبَارٌ şeklinde gelir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ O gün arkasını düşmana dönen kimse (8/16). Yine şöyle buyurmuştur: يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ Yüzlerine ve dübürlerine vuruyorlardı (8/50).
Yani “öne gelen yerlerine, taraflarına, önlerine ve arkaya gelen yerlerine, taraflarına, arkalarına…”
Şöyle buyurmuştur: فَلاَ تُوَلُّوهُمُ اْلأَدْبَارَ Onlara arkanızı dönmeyin (8/15). Burada
onlar “hezimete, bozguna uğramaktan, bozulup dağılmaktan nehyedilmektedir”.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ Gecenin bir kısmında ve secde arkalarında O’nu tesbih et (50/40). Yani “namazların sonlarında ya da bitişlerinde…” Tur suresi 49. ayeti وَإِدْبَارَ النُّجُومِ şeklinde ve وَأَدْبَارَ النُّجُومِ şeklinde okunmuştur. Buradaki إِدْبَارَ kelimesi, مَقْدَمَ الْحَاجِّ ve خُفُوقَ النَّجْمِ ifadelerinde olduğu gibi zarf yapılmış bir mastardır. أَدْبَارَ okunuşunda ise, çoğuldur.
دُبُرٌ kelimesinden bazen “failin arka, geri kısmı, tarafı” göz önünde bulundurularak bazen de “mef’ulün arka, geri kısmı, tarafı” göz önünde bulundurularak kelime türetilir.
a) Arapların şu kullanımları ilk noktadan hareketle türetilmiştir:
دَبَرَ فُلاَنٌ : Filan kişi ihtiyarladı.
أَمْسِ الدَّابِ : Geçen, mazi olan dün. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَاللَّيْلِ إِذْ أَدْبَرَ : Dönüp gitmekte olan geceye (74/33).
b) Arapların şu kullanımlarında ise, “mef’ulün arka, geri kısmı, tarafı” göz önünde bulundurulmuştur:
دَبَرَ السَّهْمُ الْهَدَفَ : Ok hedefin arkasına düştü.
دَبَرَ فُلاَنٌ اَلْقَوْمَ : Filan kişi kavmin, topluluğun gerisinde, arkasında kaldı.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: أَنَّ دَابِرَ هَؤُلاَء مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ Sabaha çıkarlarken arkaları/kökleri kesilmiş olacaktır! (15/66). Yine şöyle buyurmuştur: فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا Haksızlık eden milletin arkası kesildi (6/45).
دَابِرٌ kelimesi ya mekan ya zaman ya da mertebe itibariyle “sonra gelen ya da geride, arkada kalan” ve “takip eden, izleyen veya tâbi olan” için kullanılır.
أَدْبَرَ : Yüz, sırt çevirdi ve دُبُرٌ’ünü (arkasını veya arka, geri tarafını) döndürdü. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ Sonra sırt çevirdi ve büyüklük tasladı (74/23). Yine şöyle buyurmuştur: تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى Çağırır, sırtını dönüp gideni (70/17).
Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: لاَ تَقَاطَعوُا وَلاَ تَدَابَرُوا وَكُونُوا عِبَادَ اللهِ إِخْوَانًا (Birbirinizle aranızdaki münasebetleri kesmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeşler olun!). Buradaki تَدَابَرُوا fiilinin, “hiç kimse arkadaşını arkasına almasın, arkadaşının arkasından konuşmasın” anlamında olduğu söylenmiştir.
اِسْتِدْبَارٌ : Bir nesnenin دُبُرٌ’ünü talep etmek, istemek veya araştırmak.
تَدَابَرَ الْقَوْمُ : Bir topluluğun fertleri birbirinden sırt, yüz çevirdi.
دِبَارٌ kelimesi “ona arkasından düşmanlık ettim” anlamına gelen دَابَرْتُهُ fiilinin mastarıdır.
تَدْبِيرٌ : İşlerin, meselelerin veya olayların دُبُرٌ’ünü (arkasını, gerisini veya sonucunu) düşünmek. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا : İşi düzenleyenlere yemin olsun ki (79/5). Yüce Allah فَالْمُدَبِّرَاتِ kelimesiyle “belirli işlerin tedbiriyle müvekkel olan, memur edilmiş, görevlendirilmiş melekleri” kastetmektedir.
تَدْبِيرٌ : Köleyi دُبُرٌ’den sonra, yani ölümünden sonra azat etmek.
دَبَارٌ : Bir kavmin, toplumun geride kalan en son kişisinin (دَابِرَةٌ) de hayatla bağını kesecek helak.
Cahiliye döneminde “çarşamba günü” دِبَارٌ olarak adlandırılmıştır. Arapların “uğursuz saymalarından” ötürü böyle adlandırıldığı söylenmiştir.
“Bükülmüş ip vs” ile ilgili kullanılan دَبِيرٌ kelimesi ise, medbûr (مَدْبُورٌ) yani “arkaya doğru bükülmüş tel” anlamına gelir. قَبِيل kelimesi de bunun tersi yönde “öne doğru bükülmüş tel” anlamına gelir.
رَجُلٌ مُقَابَلٌ مُدَابَرٌ : Her iki taraf yani ana baba tarafı itibariyle şerefli: soylu, asil adam.
شَاةٌ مُقَابَلَةٌ مُدَابَرَةٌ : Kulağı ön tarafından ve arka tarafından kesik koyun.
دَابِرَةُ الطَّائِرِ : Kuşun arka parmağı.
دَابِرَةُ الْحَافِرِ : Toynakta, bukağılığın etrafında (arka kısmında) bulunan şey.
دَبُورٌ : Batı rüzgarı.
دَبْرَةٌ kelimesi ise, “tarlayla” ilgili kullanılır, “bir evlek” demektir. Çoğulu دِبَارٌ şeklinde gelir.
دَبْرٌ : Eşek arısı veya sarıca, bal arısı vs türden silahları arkalarında bulunan böcek sürüsü, oğulu. Tekili دَبْرَةٌ şeklinde gelir.
دَبْرٌ : Sahibinden sonra, onun ardından kalacak çok mal. Bu kelime ikil ya da çoğul olarak kullanılmaz.
دَبِرَ الْبَعِيرُ : Deve yarasından, sırtındaki yağırdan dolayı دَبِرٌ haline geldi yani geride, arkada kaldı. Bu fiilin mastarı دَبَرٌ şeklinde gelir. Böyle olan deveye أَدْبَرُ veya دَبِرٌ denir.
دَبْرَةٌ kelimesi إِدْبَارٌ kökünden isimdir, “savaşta hezimet, bozgun” anlamına gelir. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
دَبَرَ (geniş zaman يَدْبُرُ ve يَدْبِرُ mastar isim دَبْرٌ ve دُبُورٌ):
دَبَرَهُ : Arkasından takip etti; zaman, yer, mevki veya görev babında onu takip etti.
جَاءَ يَدْبُرُهُمْ : Onları takip ederek arkalarından geldi.
دَبَرَ الْقَوْمُ : İnsanlar sırt çevirip çekip gitti ve geri dönmedi; yok oldular.
دَبَّرَ الْاَمْرَ اَوْ فِى الْاَمْرِ : İşin veya mevzunun sonunu veya sonucunu düşündü; üzerinde düşünerek veya dikkat göstererek işi yaptı ya da yerine getirdi; işi tasarladı ya da planladı; işi idare etti, yönetti, yürüttü ya da çevirdi; tedbir aldı.
يُدَبِّرُ الْاَمْرَ : O (Allah) işi yönetir (13:2).
تَدَبَّرَهُ اَوْ تَدَبَّرَ فِيهِ : Bir şeyi düşündü, o şey üzerinde derin derin düşündü; o şeyi kavramak için veya kavrayana kadar durmadan düşündü ya da inceledi, çalıştı.
تَدَبُّرٌ : Bir şeyi düşünmek veya üzerinde derin derin düşünmek ve onu anlamaya çalışmayı ifade etmektedir; şu sözcüklerle eş anlamlıdır: تَفَهُّمٌ ve تَفَكُّرٌ
مُدَبِّرٌ : Her tür işi, ancak genellikle önem arz eden işleri yöneten, düzenleyen ya da çeviren kişi.
اَدْبَرَ عَنْهُ (mastar isim اِدْبَارٌ) : Ona sırt çevirdi ya da ona yüz çevirdi.
اَدْبَرَهُ : Onu ardında bıraktı.
اِدْبَارٌ : Çekilmek veya gerilemek veya geri gitmek.
اِدْبَارُ النُّجُومِ : Ve yıldızlar battığında, yıldızlar dönüp gittiğinde.
مُدْبِرٌ : Geri dönen.
اَرْضٌ مُدْبِرَةٌ : Genel veya bütünsel olarak değil üzerine kısmen yağmur düşmüş bir toprak.
دُبُرٌ ve دُبْرٌ (çoğul hali اَدْبَارٌ) : Anlamları: (1) Sırt; (eş anlamlısı ظَهْرٌ ) (2) sırt veya arka kısım (şu sözcüğün zıttı: قُبُلٌ ); arka taraf; (3) arka; (4) kalça; (5) but;(6) anüs; (7) herhangi bir şeyin arka veya son kısmı veya kısımları.
وَلَّى دُبُرَهُ : Sırtını döndü; kaçtı.
دَابِرٌ (ismi fail) : Arkadan takip eden; bir toplumdan geriye kalan son şey; bir toplumun sonunda gelen kişi (veya kişiler); arkadan gelen veya başkasını takip eden kişi; herhangi bir şeyin sonuncusu; kök, menşe, soy, vb. (eş anlamlısı اَصْلٌ).
قَطَعَ اللّٰهُ دَابِرَهُمْ : Allah (c.c.) onların sonunu getirsin ya da kökünü kessin.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
دَبَّرَ | fiil-II | 4 | Tedbir aldı, idare etti | 10/3 |
|
أَدْبَرَ | fiil-IV | 4 | Yüz çevirip arkasına dönerek gitti | 79/22 |
|
تَدَبَّرَ | fiil-V | 4 | Sonunu düşündü, teemmül etti | 38/29 |
|
دَابِرٌ | isim | 4 | Arka, arkada olan | 15/66 |
|
دُبُرٌ | isim | 18 | Arka, geri | 54/45 | Çoğulu: أَدْبَارٌ |
مُدَبِّرَةٌ | isim | 1 | Tedbir alan, idare eden | 79/5 | |
إِدْبَارٌ | isim | 1 | 1: Yüz çevirip, arkasına dönerek gitmek. 2: Gitmeye (kaybolmaya, gözükmemeye başlamak.) | 52/49 |
|
مُدْبِرٌ | isim | 8 | Arkasını dönüp giden | 28/31 |
|
| Toplam | 44 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- دَبَرَ
- دَبَّرَ
- هَيَّأَ > bak: ه ي أ
- رَتَّبَ
- نَظَّمَ
- أَدْبَرَ
- دَابِرٌ
Zıt Manada Kelimeler
- دَبَرَ
- دَبَّرَ
- أَفْسَدَ > bak: ف س د
- قَوَّضَ
- شَوَّشَ
- أَرْبَكَ
- أَدْبَرَ
AÇIKLAMA:
TAKDÎR ile TEDBÎR kelimeleri arasındaki fark
( ق د ر – د ب ر )
Tedbîr, akıbeti sağlam, düzgün olacak şekilde işi kıvamında yapmaktır. Kelime dübr (arka) kelimesinden gelmektedir. Her şeyin sonu, onun dübürüdür. “Falan kişi işini tedbirli yapar” ifadesi, o kişinin, işin sonunun düzgün olmasını gözettiği anlamına gelir. Takdir ise, “işin kendisinden sağlamlık meydana gelecek kadar düzgün yapılmasıdır ve “akıbet” (sonuç) anlamını içermez. (Farklar Sözlüğü 278) Bknz: ( ق د ر )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Dübür (Dübr) | دُبُر | Kıç, makat. Bir işin nihayeti, sonu. |
|
Tedbîr | تَدْبِير |
Bir şeyi sağlayacak veya önleyecek yol, önlem.
| Çoğul: Tedbîrât |
Müdebbir | مُدَبِّر | Evvelden düşünüp işleri ona göre ayarlayan. Her şeyin evvelden tedbirini yapan ve gören. İlmi ile her şeyin akıbetini ihata edip ona göre hikmetle iş yapan Allah. | Çoğul: Müdebbirât |
Müdebber | مُدَبَّر | Tedbir alınmış, düşünce ile hareket edilmiş. |
|
İdbâr | إِدْبَار | Geriye gitmek. Geri dönmek. |
|
Müdbir | مُدْبِر | Ardına dönen. Talihsiz, düşkün. |
|
Tedebbür | تَدَبُّر | Bir şeyin sonunu düşünmek, tefekkür etmek. |
|
Mütedebbir | مُتَدَبِّر | İleriyi gören, tedbirli ve ölçülü hareket eden. |
|
İstidbâr | اِسْتِدْبَار | Yüz çevirmek. Arka dönmek. |
|
Müstedbir | مُسْتٓدْبِر | Yüz çeviren, arkasını döndüren. |
|
Mendebur (Mine’d-dübür) | مِنَ الدُّبُر | Sümsük, sünepe, pis, iğrenç. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
دَبَّرَ : Fiil-II.
10:3 | ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ |
Diyanet Meali: | Sonra da Arş’a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan (Allah)dır. |
10:31 | وَمَنْ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | “İşleri kim yürütüyor?” “Allah” diyecekler. |
13:2 | يُدَبِّرُ الْأَمْرَ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ |
Diyanet Meali: | O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız. |
32:5 |
يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْض
|
Diyanet Meali: | Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. |
أَدْبَرَ : Fiil-IV.
70:17 | تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ |
Diyanet Meali: | O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni kendine çağırır.* |
74:23 | ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ |
Diyanet Meali: | Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı.* |
74:33 | وَاللَّيْلِ إِذْ أَدْبَرَ |
Diyanet Meali: | Çekilip gittiğinde geceye…* |
79:22 | ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ |
Diyanet Meali: | Sonra sırt dönüp koşarak gitti.* |
تَدَبَّرَ : Fiil-V.
4:82 | أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ |
Diyanet Meali: | Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? |
23:68 | أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ |
Diyanet Meali: | Onlar bu sözü (Kur’an’ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?* |
38:29 | كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ |
Diyanet Meali: | Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.* |
47:24 | أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَىٰ قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا |
Diyanet Meali: | Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?* |
دَابِرٌ : İsim.
6:45 | فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
Diyanet Meali: | Böylece zulmeden o toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.* |
7:72 | وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَمَا كَانُوا مُؤْمِنِينَ |
Diyanet Meali: | Âyetlerimizi yalanlayan ve iman etmemiş olanların ise kökünü kestik. |
8:7 | وَيُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ |
Diyanet Meali: | Oysa Allah, sözleriyle hakkı meydana çıkarmak ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. |
15:66 | وَقَضَيْنَا إِلَيْهِ ذَٰلِكَ الْأَمْرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰؤُلَاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِحِينَ |
Diyanet Meali: | Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: “Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak.”* |
دُبُرٌ : İsim. Çoğulu: أَدْبَارٌ
3:111 | وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez. |
4:47 | مِنْ قَبْلِ أَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَىٰ أَدْبَارِهَا |
Diyanet Meali: | Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden önce… |
5:21 | وَلَا تَرْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ |
Diyanet Meali: | “Sakın ardınıza dönmeyin. Yoksa ziyana uğrayanlar olursunuz.” |
8:15 | إِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْأَدْبَارَ |
Diyanet Meali: | Savaş düzeninde iken kâfirlerle karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönmeyin (savaştan kaçmayın). |
8:16 | وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ إِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزًا إِلَىٰ فِئَةٍ فَقَدْ بَاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | -Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme, ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariç- böyle bir günde her kim onlara arkasını dönerse mutlaka o, Allah’ın gazabına uğramış olur. |
8:50 | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ يَتَوَفَّى الَّذِينَ كَفَرُوا الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura canlarını alırken bir görseydin. |
12:25 | وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِنْ دُبُرٍ |
Diyanet Meali: | İkisi de kapıya koştular. Kadın, Yûsuf’un gömleğini arkadan yırttı. |
12:27 | وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِقِينَ |
Diyanet Meali: | “Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir.”* |
12:28 | فَلَمَّا رَأَىٰ قَمِيصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kadının kocası Yûsuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce, dedi ki: “Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür.”* |
15:65 | فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَاتَّبِعْ أَدْبَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | “Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git.” |
17:46 | وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا |
Diyanet Meali: | Kur’an’da (ibadete lâyık ilâh olarak) sadece Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar. |
33:15 | وَلَقَدْ كَانُوا عَاهَدُوا اللَّهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّونَ الْأَدْبَارَ |
Diyanet Meali: | Andolsun ki, onlar, daha önce geri dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. |
47:25 | إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَىٰ لَهُمْ |
Diyanet Meali: | Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisingeri dönenleri, şeytan aldatıp peşinden sürüklemiş, ve kendilerini boş ümitlere düşürmüştür.* |
47:27 | فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ |
Diyanet Meali: | Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken hâlleri nasıl olacak?* |
48:22 | وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ |
Diyanet Meali: | İnkâr edenler sizinle savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı. |
50:40 | وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ |
Diyanet Meali: | Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu tespih et.* |
54:45 | سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ |
Diyanet Meali: | O topluluk yakında (Bedir’de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.* |
59:12 | وَلَئِنْ نَصَرُوهُمْ لَيُوَلُّنَّ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ |
Diyanet Meali: | Yardım edecek olsalar bile andolsun mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez. |
مُدَبِّرَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. Tef’îl Bâbı (II. Bâb). Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: مُدَبِّرَةٌ
79:5 | فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا |
Diyanet Meali: | Nihayet işi çekip çevirenlere (ki, mutlaka tekrar diriltileceksiniz).* |
إِدْبَارٌ : İsim. Masdar. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
52:49 | وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ |
Diyanet Meali: | Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışı sırasında O’nu tespih et.* |
مُدْبِرٌ : İsim. İsm-i Fâil. İf’âl Bâbı (IV. Bâb).
9:25 | وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِرِينَ |
Diyanet Meali: | Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisingeriye dönüp kaçmıştınız. |
21:57 | وَتَاللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصْنَامَكُمْ بَعْدَ أَنْ تُوَلُّوا مُدْبِرِينَ |
Diyanet Meali: | Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım. |
27:10 | فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ |
Diyanet Meali: | Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. |
27:80 | إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın. Arkalarına dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.* |
28:31 | فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ |
Diyanet Meali: | Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. |
30:52 | فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri zaman çağrıyı sağırlara da işittiremezsin.* |
37:90 | فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ |
Diyanet Meali: | Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.* |
40:33 | يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ |
Diyanet Meali: | Arkanıza dönüp kaçmaya çalışacağınız gün sizi, Allah’(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. |