س ب ب

KÖK HARFLER: س ب ب

ANLAM: 

سَبَّ : Bir kişiyi veya bir şeyi kesmek; o kişiyi yaralamak, topal etmek; onu kalçasından bıçaklamak; ona küfretmek, sövmek, yermek, kötülemek.

AÇIKLAMA:

سَبَبٌ : Kendisiyle hurma ağacına çıkılan veya tırmanılan ip. Çoğulu أَسْبَابٌ şeklinde gelir.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ : Eğer öyleyse sebepler içinde yükselsinler (38/10). Burada şu sözüne işaret edilmiştir:  أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ : Yoksa, üzerine çıkıp vahiy dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin (52/38).

“Başka bir şeye vasıl olmada, ulaşmada veya erişmede vasıta edinilen her şey” سَبَبٌ olarak adlandırılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي اْلأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا – فَأَتْبَعَ سَبَبًا : Biz onun için yeryüzünde güç ve saltanat hazırladık ve ona her şeyden bir sebep verdik. O da bir sebebi izledi (18/84-85). Bu şu anlamdadır: Yüce Allah her şeyle ilgili ona, kendileri vasıtasıyla başka şeylere vasıl olacağı, ulaşacağı veya erişeceği bir bilgi ve bir vesile veya vasıta verdi. O da bu sebeplerden birini takip etti. Şu sözünde de bu çerçevededir: وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ – أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّي لاظُنُّهُ كَاذِبًا : Firavun dedi ki: Ey Haman, sebeplere ulaşabilmem için bana yüksek bir kule yap! Göklerin sebeplerine ulaşırsam, Musa’nın tanrısına da ulaşırım. Ben onun yalancı biri olduğunu düşünüyorum (40/36-37). Yani “belki gökte meydana gelen vesilelere veya vasıtalara ve sebeplere erişirim de onların vasıtasıyla Musa’nın iddia ettiği şeyle ilgili bir bilgiye vasıl olurum, ulaşırım.”

Uzunluk yönüyle “ipe” benzetilerek, “sarık”, “başörtüsü, yaşmak” ve “uzun elbise ya da bez parçası” سَبَبٌ olarak adlandırılmıştır. Aynı şekilde “açık, belli yol” da سَبَبٌ kelimesi ile nitelenir. Bu da, سَبَبٌ kelimesinin bazen “ip” bazen de “uzun elbise ya da bez parçasına” benzetilmesi türündendir.

سَبٌّ : Acı verecek, dertlendirecek veya kederlendirecek şekilde kötü, çirkin söz söylemek veya sövmek. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَلاَ تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ : Allah’tan başka yalvardıkları tanrılarına sövmeyin ki, onlar da cahillikle ileri giderek Allah’a sövmesinler (6/108). Onların Yüce Allah’a sövmeleri Ona açık bir biçimde sövecekleri anlamında değildir. Aksine burada kastedilen onların Yüce Allah hakkında konuşmaya dalıp O’nu Kendisine layık olmayan bir biçimde anmaları ve mücadele, münakaşa yollu olarak bunu sürdürüp Yüce Allah’ı münezzeh olduğu şeylerle anlamayı artırıp çoğaltmalarıdır.

سِبٌّ : Acı verecek, dertlendirecek veya kederlendirecek şekilde kötü, çirkin söz söyleyen veya söven kişi.

سُبَّةٌ : Kendisine acı verecek, dertlendirecek veya kederlendirecek şekilde kötü, çirkin söz söylenen veya sövülen şey.

Ayrıca kinayeli olarak “makat” anlamında kullanılmıştır. Bununla adlandırılması سَوْأَةٌ kelimesiyle adlandırılmasına benzer.

İşaret parmağının سَبَّابَةٌ olarak adlandırılmasının nedeni, “zikredilen şekilde kötü, çirkin söz söylerken veya söverken kendisiyle işaret edilmesidir”. Aynı parmağın مُسَبِّحَةٌ olarak adlandırılmasının nedeni ise, “tesbih esnasında hareket ettirilmesidir”. (Müfredât)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

سَبَّ (geniş zaman يَسُبُّ mastar isim سَبٌّ):

سَبَّهُ : O kişiyi veya şeyi kesti; o kişiyi yaraladı ya da topal etti; onu kalçasından bıçakladı; ona küfretti, sövdü, yerdi ya da kötüledi.

سَبَّبَهُ : Ona bir hayli sövdü ya da onu yerdi.

سَابَّهُ (mastar isim سِبَابٌ): Onun tarafından yerilince onu yerdi, ona sövdü, küfretti ya da kötüledi.

سِبَابُ الْمُسْلِمِ فِسْقٌ : Yerme veya Müslüman’ın karşılıklı birbirini yermesi günahtır (Hadis-i şerif).

سَبَّبَ الْاَمْرَ : O şeye erişmek için bir yol, bir gidişat oluşturdu ya da belirledi ya da hazırladı.

سَبَّبَ اللّٰهُ لَكَ سَبَبَ الْخَيْرِ : Allah (c.c.), hayra erişmen için sana bir yol oluştursun.

سَبَّبَ لِلْمَاءِ مَجْرًى : Su için bir kanal açtı ya da hazırladı.

سَبَبٌ : Bir ip veya sicim; bir tahta kazık; bir kimsenin sayesinde başka bir şeye eriştiği, ulaştığı ya da erişim sağladığı her tür şey; geçit; yol; sayesinde bir şeye yol açılan bir neden, sebep, ilişki, bağlantı, bağ veya yol.

هٰذَا سَبَبُ هٰذَا : Bu, bu şeyin sebebidir; ( اَسْبَابٌ çoğul hali). Bu kelime, yaşam manasına da gelmektedir.

قَطَعَ اللّٰهُ بِهِ السَّبَبَ : Allah (c.c.), yaşamını kısaltsın.

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


TürAdetAnlamÖrnekAçıklama
سَبَّfiil-I2Sövdü6/108
سَبَبٌisim9Vesile, sebep, çare18/84Çoğulu: أَسْبَابٌ

Toplam11


BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Kök Harflerinin Yer Değişimi

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Sebb سَبّ Küfür, küfran. Sövüp saymak.
Sebbâb سَبَّاب Çok küfür eden. Küfürbaz.
Sebbâbe سَبَّابَة İşaret parmağı.
Sebeb سَبَب Vasıta. Alet. Çoğul: Esbâb
Sebebiyyet سَبَبِيَّة İcab ettirme, sebeb olma.
Müsebbib مُسَبِّب Sebep olan. 
Tesebbüb تَسَبُّب Sebeb olmak.
Mütesebbib مُتَسَبِّب Bir şeyin olmasına yol açan, sebep olan.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

سَبَّ : Fiil-I.

6:108وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ
Diyanet Meali:Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin.
6:108فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ
Diyanet Meali:Sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler.

سَبَبٌ : İsim. Çoğulu: أَسْبَابٌ

2:166إِذْ تَبَرَّأَ الَّذِينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذِينَ اتَّبَعُوا وَرَأَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْأَسْبَابُ
Diyanet Meali:Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır. *
18:84إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا
Diyanet Meali:Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. *
18:85فَأَتْبَعَ سَبَبًا
Diyanet Meali:O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. *
18:89ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
Diyanet Meali:Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. *
18:92ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
Diyanet Meali:Sonra yine bir yol tuttu. *
22:15فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ
Diyanet Meali:Hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?
38:10فَلْيَرْتَقُوا فِي الْأَسْبَابِ
Diyanet Meali:Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler (bakalım!)
40:36وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ
Diyanet Meali:Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, (göklerin yollarına) erişirim.*
40:37أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا
Diyanet Meali:“Göklerin yollarına (erişirim de) Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.”