KÖK HARFLER: ذ م م
ANLAM:
ذَمَّ : Birisini suçlamak, onda kusur bulmak, onu tenkit etmek.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
ذَمَّ (geniş zaman يَذُمُّ mastar isim ذَمٌّ ve مَذَمَّةٌ):
ذَمَّهُ : Onu suçladı, onda kusur buldu veya onu tenkit etti.
ذُمٌّ : Yerilmişti.
اَذَمَّ : Suçlanması veya kusur bulunması gereken bir şey yaptı ya da söyledi.
اَذَمَّهُ : Ona himaye veya korunma sağladı.
اَذَمَّ لَهُ اَوْ عَلَيْهِ : Onun lehinde veya aleyhinde bir söz, bir güvence, emniyet veya güvenliğe nail oldu.
ذِمَّةٌ : Bir akit, bir anlaşma, bir sözleşme, bir taahhüt veya bir senet; birinin uğruna suçlanması gereken ihlaline dair bir hak veya hakkaniyet; ihlal edilemez bir hak; hayatın veya malın emniyeti, güvenliği veya bir söz, bir himaye, emniyet veya korunma güvencesi; garanti.
اَنْتَ فِى ذِمَّةِ اللّٰهِ : Sen, Allah’ın (c.c.) himayesindesin.
فِى ذِمَّتِى كَذَا : Böyle bir şeyden sorumluyum.
مَذْمُومٌ : Suçlanmış, kusur bulunmuş; tenkit edilmiş, kınanmış veya yerilmiş.
مُذَمَّمٌ : Suçlanan bir kimse.
اَهْلُ الذِّمَّةِ : İfade, Müslüman bir devletin bir anlaşma yaptığı ve ödedikleri haraç karşılığında devletin, onların emniyeti ve özgürlüğünden sorumlu olduğu gayri Müslimler için kullanılmıştır.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
ذِمَّةٌ | isim | 2 | Ah, anlaşma, zimmet | 9/8 |
مَذْمُومٌ | isim | 3 | Ayıplanmış, zemmedilmiş | 68/49 |
| Toplam | 5 |
|
|
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Zemm | ذَمّ | Kötülemek. Yermek. Ayıplamak. | Zemm etmek |
Zımmî | ذِمِّى | Anlaşma ile İslam diyarında yaşaması kabul edilmiş, hayatı hıfzedilen gayri müslim. |
|
Zemîme | ذَمِيمَة | Zemme müstehak olan. |
|
Zimmet | ذِمَّة | Himayeyi temin eden ittifak. |
|
Mezmûm | مَذْمُوم | Zemmolunmuş. Makbul olmayarak ayıplanmış. Kötü. |
|
Tezmîm | تَذْمِيم | Zemmetmek. |
|
Müzemmem | مُذَمَّم | Aşağılık. |
|
İzmâm | إِذْمَام | Birini kötülenecek bir durumda bulma. Bir kimseden söz alma. |
|
Tezemmüm | تَذَمُّم | Ahdü eman etmek. Arlanmak. |
|
İstizmâm | اِسْتِذْمَام | Zemmetme, yerme, tenkid etme. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
ذِمَّةٌ : İsim.
9:8 | كَيْفَ وَإِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا فِيكُمْ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً |
Diyanet Meali: | Onların bir ahdi nasıl olabilir ki! Eğer onlar size üstün gelselerdi, sizin hakkınızda ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirlerdi. |
9:10 | لَا يَرْقُبُونَ فِي مُؤْمِنٍ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَ |
Diyanet Meali: | Bir mü’min hakkında ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirler. İşte onlar taşkınlık yapanların ta kendileridir.* |
مَذْمُومٌ : İsim. İsm-i Mef’ûl.
17:18 | ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلَاهَا مَذْمُومًا مَدْحُورًا |
Diyanet Meali: | Sonra da cehennemi ona mekân yaparız. O, buraya kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer. |
17:22 | لَا تَجْعَلْ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُومًا مَخْذُولًا |
Diyanet Meali: | Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak kalırsın.* |
68:49 | لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ |
Diyanet Meali: | Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı.* |