KÖK HARFLER: ي م ن
ANLAM:
يَمِنَ / يَمَنَ : Sağ yandan gelmek. Talihli, şanslı, feyizli olmak. (Allah c.c.) bir kimseyi kutsal kılmak, onu kutsamak.
AÇIKLAMA:
Yemîn kelimesi, “sağ el” demektir. Bu kavram aynı zamanda “bereket ve saadet” için de kullanılır. Öteden beri insanlar hayır ve bereketi “sağ” ile, kötülük ve uğursuzluğu “sol” ile ifade etmişlerdir.
And içme, sözleşme olayına “yemin” denmesinin nedeni de, bu sırada kişilerin sağ ellerini kullanmalarından dolayıdır. (Müfredât)
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için sûre/âyet numarası verilmiştir.
Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama | |
يَمِينٌ | isim | 65 | Sağ el, sağ taraf, saadet, uğur | 34/15 | Çoğulu: أَيْمَانٌ |
أَيْمَنُ | isim | 3 | Sağ | 28/30 | |
مَيْمَنَةٌ | isim | 3 | Bereket, saadet, uğur | 90/18 | |
Toplam | 71 |
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- يُمْنٌ
- يَمَانِيٌّ
- مُهَنَّدٌ
- سَيْفٌ
- يُمْنَةٌ (a)
- يَمِينٌ > bu kök
- يُمْنَةٌ (b)
- بُرْدَة > bak: ب ر د
- يَمِينٌ (a)
- يَمِينٌ (b)
- يَمِينٌ (c)
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Yemîn | يَمِين | Kasem. Ahidleşmek. Mübarek. Sağ taraf, sağ el. | Çoğulu: Eymân |
Eymen | أَيْمَن | En meymenetli. En uğurlu. Sağ taraf. |
|
Meymûn | مَيْمُون | Uğurlu, bereketli, kutlu. | Çoğulu: Meyâmîn |
Meymenet | مَيْمَنَة | İyi nitelik, uğur, hayır, bereket. Uğurluluk, kutluluk. Sağ kol, sağ taraf. | Çoğulu: Meyâmin |
Müyemmen | مُيَمَّن | Bereketli, yümünlü. |
|
Teyemmün | تَيَمُّن | Uğur sayma. Bir şeyle teberrük eylemek. Bir şeyi mesut ve uğurlu saymak. |
|
Müteyemmin | مُتَيَمِّن | Bereketli, mübarek sayan. |
|
Teyâmün | تَيَامُن | Her nesneyi sağından tutmak ve sağından başlamak. |
|
Müsteymin | مُسْتَيْمِن | Mübarek sayan. Birinin yeminini isteyen. |
|
Yemen | اَلْيَمَن | 1: Sağ, sağ taraf. 2: Mutluluk. 3: Yemen. |
|
Yemeni | يَمَنِى | Kalıpla basılıp elle boyanan, kadınların başlarına bağladıkları tülbent. |
|
Maymun | مَيْمُون | Dört ayaklı, iki ayağı üzerinde de yürüyebilen, ormanda toplu olarak yaşayan, kuyruklu hayvan. |
|
Yümnî | يُمْنِي | Erkek ismi: Uğurlu. |
|
AÇIKLAMA:
Meymenet kelimesi, “uğur, kutluluk” anlamındadır. “Sağ el” anlamındaki “yemîn” kelimesinden türetilmiştir. “Meymenetsiz” kavramı da bunun tersini ifade eder. (Nişanyan Sözlük)
Yemeni kelimesi, “Yemen’e ait” anlamındadır.
Yemen ülkesi gün doğumuna oranla sağ tarafta, Arabistan’ın güneyinde olduğu için bu ismi almıştır. “Yemîn” kelimesi sağ tarafı ifade eder. (Nişanyan Sözlük)
Maymun kelimesi, bu kökten türetilmiş olabilir ancak bu kesin değildir. Bu kelime, “Mutlu, mesut” anlamında ism-i mef’ul kalıbında bir kelimedir. (Nişanyan Sözlük)
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
يَمِينٌ : İsim. Çoğulu: أَيْمَانٌ
2:224 | وَلَا تَجْعَلُوا اللَّهَ عُرْضَةً لِأَيْمَانِكُمْ أَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا |
Diyanet Meali: | İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, (insanlar arasını ıslah etmemek) yolundaki yeminlerinize Allah’ı siper yapmayın. |
2:225 | لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, sizi kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz… |
3:77 | إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلًا أُولَٰئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. |
4:3 | فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ |
Diyanet Meali: | Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. |
4:24 | وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ |
Diyanet Meali: | (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size haram kılındı). |
4:25 | فَمِنْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ |
Diyanet Meali: | (Sizden kimin, hür mü’min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse) sahip olduğunuz mü’min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. |
4:33 | وَالَّذِينَ عَقَدَتْ أَيْمَانُكُمْ فَآتُوهُمْ نَصِيبَهُمْ |
Diyanet Meali: | Yeminlerinizin bağladığı (ahitleştiğiniz) kimselere de kendi hisselerini verin. |
4:36 | وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ |
Diyanet Meali: | (Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya), yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere (iyilik edin). |
5:53 | أَهَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ إِنَّهُمْ لَمَعَكُمْ |
Diyanet Meali: | “Sizinle beraber olduklarına dair var güçleriyle Allah’a yemin edenler şunlar mı?” |
5:89 | لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. |
5:89 | وَلَٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْأَيْمَانَ |
Diyanet Meali: | Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. |
5:89 | فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ ذَٰلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ |
Diyanet Meali: | Kim (bu imkânı) bulamazsa, onun keffareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffareti budur. |
5:89 | وَاحْفَظُوا أَيْمَانَكُمْ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ |
Diyanet Meali: | Yeminlerinizi tutun. Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor (ki şükredesiniz). |
5:108 | أَوْ يَخَافُوا أَنْ تُرَدَّ أَيْمَانٌ بَعْدَ أَيْمَانِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bu usul, şahitliği lâyıkıyla yerine getirmeleri ve) yeminlerinden sonra başka yeminlere başvurulacağından endişe etmelerini (sağlamak için en uygun çaredir). |
5:108 | أَوْ يَخَافُوا أَنْ تُرَدَّ أَيْمَانٌ بَعْدَ أَيْمَانِهِمْ |
Diyanet Meali: | (Bu usul, şahitliği lâyıkıyla yerine getirmeleri ve) yeminlerinden sonra başka yeminlere başvurulacağından endişe etmelerini (sağlamak için en uygun çaredir). |
6:109 | وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَتْهُمْ آيَةٌ لَيُؤْمِنُنَّ بِهَا |
Diyanet Meali: | Eğer kendilerine (başka) bir mucize gelirse, mutlaka ona inanacaklarına dair en güçlü yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. |
7:17 | ثُمَّ لَآتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَائِلِهِمْ |
Diyanet Meali: | “Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım…” |
9:12 | وَإِنْ نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَطَعَنُوا فِي دِينِكُمْ فَقَاتِلُوا أَئِمَّةَ الْكُفْرِ |
Diyanet Meali: | Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa, küfrün elebaşlarıyla savaşın. |
9:12 | فَقَاتِلُوا أَئِمَّةَ الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَا أَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ |
Diyanet Meali: | (Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa), küfrün elebaşlarıyla savaşın. Çünkü onlar yeminlerine riayet etmeyen kimselerdir. Umulur ki, vazgeçerler. |
9:13 | أَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ |
Diyanet Meali: | Yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan (ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan) bir kavimle savaşmaz mısınız? |
16:38 | وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَا يَبْعَثُ اللَّهُ مَنْ يَمُوتُ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Allah, ölen bir kimseyi diriltmez” diye var güçleriyle Allah’a yemin ettiler. |
16:48 | يَتَفَيَّأُ ظِلَالُهُ عَنِ الْيَمِينِ وَالشَّمَائِلِ سُجَّدًا لِلَّهِ وَهُمْ دَاخِرُونَ |
Diyanet Meali: | Onların gölgeleri Allah’a secde ederek ve tevazu ile boyun eğerek sağa ve sola dönmektedir. |
16:71 | فَمَا الَّذِينَ فُضِّلُوا بِرَادِّي رِزْقِهِمْ عَلَىٰ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ |
Diyanet Meali: | (Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı.) Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki (rızıkta hep eşit olsunlar). |
16:91 | وَلَا تَنْقُضُوا الْأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا |
Diyanet Meali: | Pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. |
16:92 | تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ أَنْ تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرْبَىٰ مِنْ أُمَّةٍ |
Diyanet Meali: | Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, (ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın). |
16:94 | وَلَا تَتَّخِذُوا أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا |
Diyanet Meali: | Yeminlerinizi aranızda hile ve fesat sebebi yapmayın. Sonra sağlamca bastıktan sonra ayak(larınız) kayar… |
17:71 | فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُولَٰئِكَ يَقْرَءُونَ كِتَابَهُمْ |
Diyanet Meali: | (O gün) her kime kitabı sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar… |
18:17 | وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | (Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, (batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini) görürdün. |
18:18 | وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ |
Diyanet Meali: | Uykuda oldukları hâlde, sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. |
20:17 | وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَا مُوسَىٰ |
Diyanet Meali: | “Şu sağ elindeki nedir ey Mûsâ?” * |
20:69 | وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا |
Diyanet Meali: | “Sağ elindekini (değneğini) at ki, onların yaptıklarını yutsun.” |
23:6 | إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. * |
24:31 | أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ |
Diyanet Meali: | Zinetlerini, … yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, … başkalarına göstermesinler. |
24:33 | وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ |
Diyanet Meali: | Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, (eğer onlarda bir hayır görürseniz) onlarla mükâtebe yapın. |
24:53 | وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ أَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّ |
Diyanet Meali: | Münâfıklar, sen kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka savaşa çıkacaklarına dair en ağır bir şekilde Allah’a yemin ettiler. |
24:58 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) … sizden izin istesinler. |
29:48 | وَمَا كُنْتَ تَتْلُو مِنْ قَبْلِهِ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ |
Diyanet Meali: | Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. |
30:28 | هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَاءَ فِي مَا رَزَقْنَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan (ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz) ortaklarınız var mı? |
33:50 | وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَيْكَ |
Diyanet Meali: | (Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini), Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları … (sana helâl kıldık). |
33:50 | قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ فِي أَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ |
Diyanet Meali: | Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. |
33:52 | وَلَا أَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ أَزْوَاجٍ وَلَوْ أَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ إِلَّا مَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ |
Diyanet Meali: | (Bundan sonra), güzellikleri hoşuna gitse bile (başka kadınlarla evlenmek), eşlerini boşayıp başka eşler almak (sana helâl değildir). Ancak sahip olduğun cariyeler başka. |
33:55 | وَلَا أَبْنَاءِ أَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ |
Diyanet Meali: | (Peygamberin hanımlarına, babalarından, oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından), kız kardeşlerinin oğullarından, mü’min kadınlardan ve sahip oldukları cariyelerden ötürü (bir günah yoktur). |
34:15 | لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ جَنَّتَانِ عَنْ يَمِينٍ وَشِمَالٍ |
Diyanet Meali: | Andolsun, Sebe’ halkı için kendi yurtlarında bir ibret vardı: Biri sağda biri solda iki bahçe bulunuyordu. |
35:42 | وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ |
Diyanet Meali: | Müşrikler, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair en güçlü şekilde Allah’a yemin etmişlerdi. |
37:28 | قَالُوا إِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.” * |
37:93 | فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Derken üzerlerine yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi. * |
39:67 | وَالسَّمَاوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ |
Diyanet Meali: | Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir. |
50:17 | إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ |
Diyanet Meali: | Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir. * |
56:27 | وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Sağdakiler, (ne mutlu o sağdakilere)! |
56:27 | مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | (Sağdakiler), ne mutlu o sağdakilere! |
56:38 | لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Bütün bunlar sağdakiler içindir. * |
56:90 | وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Eğer o sağdakilerden ise…* |
56:91 | فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | “Ey sağdaki! Sana selam olsun!” * |
57:12 | يَسْعَىٰ نُورُهُمْ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ |
Diyanet Meali: | Nurları, önlerinde ve sağlarında koşar… |
58:16 | اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Onlar yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah’ın dininden alıkoydular. |
63:2 | اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Yeminlerini kalkan yaptılar da insanları Allah’ın yolundan çevirdiler. |
66:2 | قَدْ فَرَضَ اللَّهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ وَاللَّهُ مَوْلَاكُمْ |
Diyanet Meali: | Allah (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmayı (ve kefaret ödemeyi) size meşru kılmıştır. Allah, sizin yardımcınızdır. |
66:8 | نُورُهُمْ يَسْعَىٰ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ |
Diyanet Meali: | Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. |
68:39 | أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ |
Diyanet Meali: | Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız? * |
69:19 | فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ |
Diyanet Meali: | İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: “Gelin, kitabımı okuyun!” * |
69:45 | لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Mutlaka onu kudretimizle yakalardık. * |
70:30 | إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ |
Diyanet Meali: | Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar. * |
70:37 | عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ |
Diyanet Meali: | Sağdan soldan gruplar hâlinde…* |
74:39 | إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ |
Diyanet Meali: | Ancak ahiret mutluluğuna eren kimseler başka. * |
84:7 | فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ |
Diyanet Meali: | Kime kitabı sağından verilirse…* |
أَيْمَنُ : İsim. Sıfat.
19:52 | وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا |
Diyanet Meali: | Ona, Tûr dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık. * |
20:80 | قَدْ أَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ |
Diyanet Meali: | “Sizi düşmanınızdan kurtardık, size Tûr’un sağ yanını va’dettik…” |
28:30 | فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ |
Diyanet Meali: | Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki (ağaçtan) şöyle seslenildi… |
مَيْمَنَةٌ : İsim.
56:8 | فَأَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ |
Diyanet Meali: | Sağdakiler, (ne mutlu o sağdakilere)! |
56:8 | مَا أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ |
Diyanet Meali: | Sağdakiler, (ne mutlu o sağdakilere)! |
90:18 | أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ |
Diyanet Meali: | İşte bunlar sağdakilerdir. * |