KÖK HARFLER: ر ع ي
ANLAM:
رَعَى : (Hayvan) kendi başına otlamak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
xx
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
رَعَى | fiil-I | 2 | Korudu, riayet etti, gözetti, gütmek, otlattı | 57/27 |
رَاعَى | fiil-III | 2 | Gözetti, muhafaza etti | 4/46 |
رَاعٍ | isim | 2 | Koruyan, riayet eden, gözeten | 23/8 |
مَرْعَى | isim | 2 | Mera, otlak | 87/4 |
رِعَاءٌ | isim | 1 | Bir bakıcı veya koruyucu, papaz, çoban, yönetici, amir | 28/23 |
رِعَايَةٌ | isim | 1 | Korumak, riayet etmek (uymak), gözetmek | 57/27 |
| Toplam | 10 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- رَعَى (a)
- رَعَى (b)
- (رَعِيَّةٌ (ج
Zıt Manada Kelimeler
- رَعَى (a)
- رَعَى (b)
AÇIKLAMA:
HIFZ ile Rİ‘ÂYE kelimeleri arasındaki fark
( ح ف ظ – ر ع ي )
Hıfz’ın (korumanın) zıddı izâa (kaybetmek), ri’âye’nin (gözetmenin) zıddı ise ihmâl (boşlamak, önemsememek) kelimesidir. Bu nedenle çobanları olmayan evcil hayvanlar için hemel (kendi haline bırakılmış) denir. İhmâl (kendi haline bırakma), “kaybolmasına sebep olmak” demektir. Buna göre hıfz (koruma), “helâk olmaması için bir şeyden kötülükleri uzaklaştırmak”; ri’âye (gözetme) ise, “ondan kötülükleri uzaklaştıracak olan sebeplere sarılmak”tır. (Farklar Sözlüğü 299) Bknz: ( ح ف ظ )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Râî | رَاعِى | Çoban. | Râiyane |
Riâyet | رِعَايَة | 1: İyi karşılamak. Uymak, tabi olmak. |
|
Raiyye | رَعِيَّة | Vatandaş, uyruk, birey. | Çoğulu: Reâya |
Raiyyet | رَعِيَّة | Bir hükümdar idaresinde olanlar, birinin idaresine bağlı olanlar. Devletin idaresindeki umum insanlar. | Çoğul. |
Reâya | رَعَايَا | Bir hükümdarın yönetimi altındaki halk. | Tekili: Raiyye |
Mer’â | مَرْعَى | Otlak, çayırlık. |
|
İr’â’ | إِرْعَاء | Otlatma. |
|
Murâî | مُرَاعِى | Riayet eden. Bakıp gözeten. |
|
Terâî | تَرَاعِى | Çayıra çıkma. Otlama. |
|
Mer’i | مَرْعِى | Yürürlükte olan, geçerli. | Meriyyet |
Mer’i kelimesi “1. riayet edilen, gözetilen, 2. göz önüne alınan, geçerli, cari” anlamındadır, “gözetti, davar güttü” anlamındaki رَعَا fiilinden gelmektedir. Esasen “göz kulak olunan (davar, sürü)” anlamına gelen sözcük kullanımda “hukuki veya mantıki incelemede göz önüne alınan (olgu, kaziye)” anlamını kazanmıştır. (Nişanyan Sözlük)
Reâya kelimesi, “1. birinin gözetiminde olan davar, sürü, 2. hükümdarın gözetmekle mükellef olduğu halk” anlamındadır. Çoğuldur, tekili “raiyyet” kelimesidir.
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
رَعَى : Fiil-I.
20:54 | كُلُوا وَارْعَوْا أَنْعَامَكُمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِأُولِي النُّهَىٰ |
Diyanet Meali: | Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır.* |
57:27 | فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا |
Diyanet Meali: | Fakat ona da gereği gibi uymadılar. |
رَاعَى : Fiil-III.
2:104 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُوا |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! “Râ’inâ (bizi gözet)” demeyin, “unzurnâ (bize bak)” deyin ve dinleyin. |
4:46 | وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِأَلْسِنَتِهِمْ |
Diyanet Meali: | Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. |
رَاعُونَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: رَاعٍ
23:8 | وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ |
Diyanet Meali: | Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.* |
70:32 | وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ |
Diyanet Meali: | Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.* |
مَرْعَى : İsim.
79:31 | أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءَهَا وَمَرْعَاهَا |
Diyanet Meali: | Ondan suyunu ve merasını çıkardı. |
87:4 | وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَىٰ |
Diyanet Meali: | O, yeşil bitki örtüsünü çıkarandır. |
رِعَاءٌ : İsim. Masdar. Mufâale Bâbı (III. Bâb).
28:23 | قَالَ مَا خَطْبُكُمَا قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّىٰ يُصْدِرَ الرِّعَاءُ |
Diyanet Meali: | Mûsâ onlara, “(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?” dedi. Onlar, “Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız.” dediler. |
رِعَايَةٌ : İsim. Masdar.
57:27 | فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا فَآتَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ |
Diyanet Meali: | Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. |