KÖK HARFLER: أ ث م
ANLAM:
أَثِمَ : Günaha ya da suça kapılmak; günah ya da suç işlemek; yasal olmayan birşey yapmak.
AÇIKLAMA:
xx
DİĞER BAZI TÜREVLER:
اَثِمَ (geniş zamanlı يَاْثَمُ mastar ismi مَاْثَمٌ ve اَثَامٌ ve اِثْمٌ ) : Günaha ya da suça kapıldı; günah ya da suç işledi; yasal olmayan bir şey yaptı.
اِثْمٌ (çoğul اٰثَامٌ) : Bir günah ya da suç, bir kusur, bir kabahat, kişinin cezalandırılmayı hakettiği bir itaatsizlik eylemi; bir kişiyi iyilikten alıkoyan şey, gayrikanuni amel.
اٰثِمٌ (eylem eki) : Günah işleyen; günahkâr.
اَثِمَةٌ : Dişi deve; yavaş ya da ağır hareket eden; yorgun, bitkin veya bezgin.
اَثِيمٌ : Büyük ve müzmin/inatçı bir günahkar ya da yalancı.
تَاْثِيمٌ : Günah, suç, kusur. Şununla eşanlamlı: اِثْم
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
إِثْمٌ | isim | 35 | Günah, suç, kusur | 2/173 |
أَثِيمٌ | isim | 7 | Günah işleyen (mübalağalı) | 2/276 |
أَثَامٌ | isim | 1 | Günah ya da suçun karşılığı, tazmin | 25/68 |
آثِمٌ | isim | 3 | Günah işleyen | 2/283 |
تَأْثِيمٌ | isim | 2 | Günah, suç, kusur | 52/23 |
| Toplam | 48 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- أَثِمَ
- إِثْمٌ
Zıt Manada Kelimeler
- أَثِمَ
- إِثْمٌ
AÇIKLAMA:
İSM ile HATÎ’E kelimeleri arasındaki fark
( أ ث م – خ ط أ )
Hatî’e (kusur/hata), kasıtsız olabilir. Oysa ism (günah), ancak kasden ve bile bile işlenir. (Farklar Sözlüğü 343) Bknz: ( خ ط أ )
İSM ve ZENB ve CÜRM ve HÛB ve VİZR kelimeleri arasındaki fark
( أ ث م – ذ ن ب – ج ر م – ح و ب – و ز ر )
Dildeki asıl anlamı itibarıyla ism, “taksîr” (eksik/kusurlu yapmak) anlamına gelir. Biri kusur işlediğinde esime (eksik yaptı) denilir. Bundan dolayı hamr’a (içkiye), ism denilmiştir; çünkü o, içen kimsenin aklını alıp götürdüğü için, ona eksiklik meydana getirir.
Zenb, “kulun ardından gittiği çirkin bir fiil”dir. Takip etme manası ön plandadır. Kelimenin asıl manasının “kuyruk” olması, bu peşinden gitme eylemine isim olmayı gerektirmiştir. Ayrıca kuyruk sahibinde bulunan en rezil uzuvdur. Bu yüzden kelime rezil işlere de isim olmuştur.
Cürm, kişinin vacib olan şey ile bağını kesen şeydir. Çünkü kelimenin aslında “kesmek” manası vardır.
Hûb, “bir şeyin men edilmiş olduğunu” ifade eder. Arapça kökü, “zecr” (men etme) anlamındadır. Bundan dolayı erkek develeri kovmak için, “havb, havb!” ifadesi kullanılır.
Vizr, “sahibine ağır gelen yük” anlamını ifade eder. Asıl anlamı, sikâl (ağırlık)tır. (Farklar Sözlüğü 343) Bknz: ( ذ ن ب – ج ر م – ح و ب – و ز ر )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelere günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
İsm | إِثْم | Günah, suç, cürüm. | Çoğul: Âsâm |
Âsim | آثِم | Günahlı, kabahatli. |
|
Esîm | أَثِيم | Günahkar, günah işlemiş, kabahatlı, cürümlü, suçlu, yalancı kişi. |
|
Me’sûm | مَأْثُوم | Günahlı, suçlu, maznun. |
|
Me’sem | مَأْثَم | Günah. Kabahat, suç. | Çoğul: Meâsim |
İsâm | إِثَام | Günaha sokmak, günaha sokulmak. Ceza, bir suçun gerektirdiği netice. |
|
Esâm | أَثَام | Günah. Günah için olan ceza. |
|
Te’sîm | تَأْثِيم | “Günah işledin” demek. Bir kimsenin günahkar olduğunu söylemek. |
|
Îsâm | إِيثَام | Günaha sokmak, günaha sokulmak. |
|
Teessüm | تَأَثُّم | Günahtan sakınma. |
|
İsti’sâm | اِسْتِأْثَام | Günahtan arınma. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
إِثْمٌ : İsim.
2:85 | وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًا مِنْكُمْ مِنْ دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِمْ بِالْإِثْمِ |
Diyanet Meali: | (Ama siz), içinizden bir kesime karşı kötülük ve (zulümde) yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran (kimselersiniz). |
2:173 | فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. |
2:181 | فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَمَا سَمِعَهُ فَإِنَّمَا إِثْمُهُ عَلَى الَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُ |
Diyanet Meali: | Her kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı ancak onu değiştirenlerin boynunadır. |
2:182 | فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Vasiyet edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden korkan bir kimse, (tarafların) aralarını düzeltirse ona hiçbir günah yoktur. |
2:182 | فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفًا أَوْ إِثْمًا فَأَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Vasiyet edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden korkan bir kimse, (tarafların) aralarını düzeltirse ona hiçbir günah yoktur. |
2:188 | لِتَأْكُلُوا فَرِيقًا مِنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالْإِثْمِ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ |
Diyanet Meali: | İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için (onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin). |
2:203 | فَمَنْ تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Kim iki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona günah yoktur. |
2:203 | وَمَنْ تَأَخَّرَ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقَىٰ وَاتَّقُوا اللَّهَ |
Diyanet Meali: | Kim geri kalırsa, ona da günah yoktur. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının. |
2:206 | وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللَّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ |
Diyanet Meali: | Ona “Allah’tan kork” denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. |
2:219 | قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَا |
Diyanet Meali: | De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” |
2:219 | قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَإِثْمُهُمَا أَكْبَرُ |
Diyanet Meali: | De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları (yararlarından) büyüktür.” |
3:178 | إِنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ لِيَزْدَادُوا إِثْمًا وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ |
Diyanet Meali: | Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. |
4:20 | فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız? |
4:48 | وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدِ افْتَرَىٰ إِثْمًا عَظِيمًا |
Diyanet Meali: | Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. |
4:50 | انْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَكَفَىٰ بِهِ إِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Bak, Allah’a karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter. * |
4:111 | وَمَنْ يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَىٰ نَفْسِهِ |
Diyanet Meali: | Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. |
4:112 | وَمَنْ يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا |
Diyanet Meali: | Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa… |
4:112 | فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | …şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur. |
5:2 | وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ |
Diyanet Meali: | yilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. |
5:3 | فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِإِثْمٍ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ |
Diyanet Meali: | Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. |
5:29 | إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ |
Diyanet Meali: | “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenesin..” |
5:29 | إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ |
Diyanet Meali: | “Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenesin..” |
5:62 | وَتَرَىٰ كَثِيرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِي الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ |
Diyanet Meali: | Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. |
5:63 | لَوْلَا يَنْهَاهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْأَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمُ الْإِثْمَ |
Diyanet Meali: | Bunları, din adamları ve bilginler günah söz söylemekten sakındırsalardı ya! |
5:107 | فَإِنْ عُثِرَ عَلَىٰ أَنَّهُمَا اسْتَحَقَّا إِثْمًا فَآخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا |
Diyanet Meali: | (Eğer sonradan) o iki kişinin günaha girdikleri (yalan söyledikleri) anlaşılırsa, o zaman, başka iki adam, onların yerine geçer |
6:120 | وَذَرُوا ظَاهِرَ الْإِثْمِ وَبَاطِنَهُ |
Diyanet Meali: | Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. |
6:120 | إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الْإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ |
Diyanet Meali: | Çünkü günah kazananlar yaptıkları karşılığında cezalandırılacaklardır. |
7:33 | قُلْ إِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّيَ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَالْإِثْمَ |
Diyanet Meali: | De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı haram kılmıştır.” |
24:11 | لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ |
Diyanet Meali: |
Onlardan her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. |
33:58 | بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | (Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları) işlemedikleri şeyler yüzünden (incitenler), bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir. |
42:37 | وَالَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُوا |
Diyanet Meali: | Büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman (bağışlayanlar)… içindir. |
49:12 | اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ |
Diyanet Meali: | Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. |
53:32 | الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ |
Diyanet Meali: | Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. |
58:8 | وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ |
Diyanet Meali: | Günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanlar… |
58:9 | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْإِثْمِ |
Diyanet Meali: | Ey iman edenler! Siz baş başa gizlice konuştuğunuz zaman, günah, (düşmanlık ve peygambere isyanı) konuşmayın. |
أَثِيمٌ : İsim. Sıfat.
2:276 | يَمْحَقُ اللَّهُ الرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ |
Diyanet Meali: | Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez.* |
4:107 | إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا أَثِيمًا |
Diyanet Meali: | Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı sevmez. |
26:222 | تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onlar, her günahkâr yalancıya inerler.* |
44:44 | طَعَامُ الْأَثِيمِ |
Diyanet Meali: | Günahkârların yemeğidir.* |
45:7 | وَيْلٌ لِكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ |
Diyanet Meali: | Her günahkâr yalancının vay hâline!* |
68:12 | مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ |
Diyanet Meali: | İyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış..* |
83:12 | وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ |
Diyanet Meali: | Onu, ancak her azgın, günahkâr kimse inkâr eder. * |
أَثَامٌ : İsim. Masdar.
25:68 | وَلَا يَزْنُونَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ يَلْقَ أَثَامًا |
Diyanet Meali: | … zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar. |
آثِمٌ : İsim. İsm-i Fâil.
2:283 | وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَ وَمَنْ يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ |
Diyanet Meali: | Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. |
5:106 | وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللَّهِ إِنَّا إِذًا لَمِنَ الْآثِمِينَ |
Diyanet Meali: | “Allah için yaptığımız şahitliği gizlemeyiz. Gizlediğimiz takdirde, şüphesiz günahkârlardan oluruz.” |
76:24 | فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا |
Diyanet Meali: | O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme. * |
تَأْثِيمٌ : İsim. Masdar. Tef’îl Bâbı (II. Bâb).
52:23 | يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ |
Diyanet Meali: | Orada, (içilince) boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar. * |
56:25 | لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا |
Diyanet Meali: | Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. * |