ذ ر ع

KÖK HARFLER: ذ ر ع

ANLAM: 

ذَرَعَ : Bir şeyi arşın ile (zirâ’ ile) ölçmek. Bir şeyi ön koluyla ölçmek.

Temel anlamı: kolun veya ön bacağın uzatılması veya yayılması; ayrıca: güç veya kudret, bir kimsenin gücünün veya kudretinin sınırı veya kapsamı.

AÇIKLAMA:

ذِرَاعٌ : Kol. Ayrıca ذِرَاعٌ kelimesiyle مَذْرُوعٌ yani “arşın ile ölçümü alınmış şey” ifade edilir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ : Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu! (69/32).

“Bir arşın elbise ya da bez parçası ve arazi” anlamında ذِرَاعٌ مِنَ الثَّوْبِ وَاْلأَرْضِ şeklinde kullanılır.

ذِرَاعُ اْلأَسَدِ : Zira’u’l-Esed: Bir yıldız adı. Aslanın koluna benzetilerek böyle adlandırılmıştır.

ذِرَاعُ اْلعَامِلِ : Kargının, mızrağın ön tarafı. Şöyle kullanılır:

“(1) O, benim tarafımdan hazırlandı, hazır; (2) sana yakın; (3) senin için mümkün, ikinizin arasında hiç bir engel yok ya da (4) onu senin için nakit olarak ödeyeceğim” anlamına gelen هَذَا عَلَى حَبْلِ ذِرَاعِكَ (O, senin ziraındaki damarın üzerinde) sözü senin هُوَ فيِ كَفِّكَ (O, senin elinde, avucunda) demene benzer.

“Şöyle bir şeyi ya da işi yapmaya ya da onun üstesinden gelmeye takatim, gücüm yetmedi veya takatim, gücüm, kuvvetim zayıf geldi ve onunla ilgili başıma nahoş bir şey gelmesinden kurtulacak, kaçacak bir yer bulamadım” anlamına gelen ضَاقَ بِكَذَا ذَرْعيِ sözü ise ضَاقَتْ بِهِ يَديِ sözüne benzer.

ذَرَعْتُهُ : Onun koluna vurdum.

ذَرَعْتُ : Kolu uzattım. “Deve yürürken, giderken ذِرَاعٌ’sını uzattı” anlamına gelen ذَرَعَ اْلبَعِيرُ فيِ سَيْرِهِ kullanımı buradan gelir.

فَرَسٌ ذَرِيعٌ ve فَرَسٌ ذَرْعٌ : Geniş adımlı at.

مُذَرَّعٌ : Beyaz kollu/bacaklı.

زِقٌّ ذِرَاعٌ : Bunun “büyük tulum” anlamında olduğu da söylenmiştir, “küçük tulum” anlamında olduğu da. Birinci görüşe göre “kolları gövdesinden ayrılmamış olup yerinde duran tulum” anlamına gelir, ikincisine göre ise, “kolları kesilip gövdesinden ayrılmış olan tulum” anlamına gelir.

ذَرَعَهُ اْلقَيْءُ : Kusma ya da kusmuk, onun iradesini geçti, farkına varmasından önce ağzına çıktı, geldi ve ona galebe çaldı, onu alt etti. Arapların şu kullanımında buna benzetme yapılmıştır:

ذَرَعَ اْلفَرَسُ : At öne geçti, takaddüm etti, üstün, galip geldi ya da önce geldi.

تَذَرَّعَتِ اْلمَرْأَةُ الخُوصَ : Kadın kendilerinden hasır yapmak için hurma yapraklarını yardı.

تَذَرَّعَ فيِ كَلاَمِهِ : Konuşmasında normal sınırı aştı, çok konuştu. Bu son kullanım Arapların سَفْسَفَ فيِ كَلاَمِهِ sözlerine benzer. Bunun aslı da “parmaklarla dokunmuş ya da örülmüş hurma yaprakları” anlamındaki سَفِيفُ اْلخُوصِ kullanımından gelir. (Müfredât)

DİĞER BAZI TÜREVLER:

ذَرَعَ (geniş zaman يَذْرَعُ mastar isim ذَرْعٌ):

ذَرَعَهُ : O şeyi şununla ölçtü: ذِرَاعٌ yani, arşın.

ذَرَعَهُ بِذِرَاعِهِ : O şeyi ön koluyla ölçtü.

ذَرَعَ فُلَانًا : Böyle birini ön koluyla arkasından boğazladı.

ذَرَعَهُ الْقَىْءُ : Kusmuk onu alt üst etti ve ağzına geldi.

ذَرْعٌ : Temel anlamı, kolun veya ön bacağın uzatılması veya yayılması; ذِرَاعٌ kelimesiyle belirtilene ek olarak güç veya kudret, bir kimsenin gücünün veya kudretinin sınırı veya kapsamıdır.

ضَاقَ بِالْاَمْرِ ذَرْعًا (bazen ise ذِرَاعًا): O şeyi yapamayacak veya tamamlayamayacak durumdaydı; kolunu o şeye uzattı ve o şeye yetişemedi, nitekim bu ifade, atasözü olarak bir işi başarmaya veya tamamlamaya gücü yetmeyen kişi için kullanılmaktadır.

وَ ضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا : Ve onlar yüzünden kendini aciz hissetti (11:77). 

مَالِى بِهِ ذَرْعٌ : O şeyi yapacak gücüm veya kudretim yok.

رَجُلٌ ضَعِيفُ الذَّرْعِ : Aciz kimse.

فُلَانٌ خَالِى الذَّرْعِ : Böyle birinin kalbinde kinden eser yoktur.

رَجُلٌ وَاسِعُ الذَّرْعِ : Yapı olarak liberal bir kimse.

ذَرْعٌ bir şeyin ölçüsü, manasına da gelmektedir.

ذِرَاعٌ : (bir kimsenin) Dirsekten parmak uçlarına kadar olan kısım; ön kol; ön ayaklar; bir kimsenin sayesinde ذِرَاعٌ uzunluğunu ölçtüğü alet (veya arşın), bu bir parça tahtadan veya demir bir çubuktan yapılmış (günümüzde uzunluğu 50 ila 70 santimetre arasında) olan bir ölçüm aletidir; boğaların ve ineklerin ve koyunların ön ayaklarının bir kısmı, ki şunun üzerindedir: كُرَاع (yani ظِلْفٌ : toynak).

ذِرَاعٌ bir mızrağın ön kısmı, manasına da gelmektedir.

بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ : İki ön ayağını girişe uzatıp yaymış (18:18).

KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ: 

Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.


Tür Adet Anlam Örnek
ذَرْعٌ isim 3 Mihtar, uzunluk, boy 69/32
ذِرَاعٌ isim 2 (Hayvanda) ön ayak, (insanda) dirsekten parmak uçlarına kadar olan kısım, arşın 69/32

Toplam 5

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: 

Mahreci Benzeyen Kökler

Benzer Manada Kelimeler

  • ذَرَعَ
    • مَشَى > bak: م ش ي
    • جَالَ
    • صَالَ
  • تَذَرَّعَ
  • ذَرْعٌ (a)
    • مَسَافَةٌ
  • ذَرْعٌ (b)
  • ذَرِيعٌ (a)
  • ذَرِيعٌ (b)
    • سَرِيعٌ > bak: س ر ع
    • فَاشٍ
  • ذَرِيعَةٌ
  • مُتَذَرِّعٌ
    • مُسْتَنِدٌ > bak: س ن د
    • مُتَحَجِّجٌ > bak: ح ج ج
    • مُحْتَجٌّ > bak: ح ج ج
    • مُتَعَلِّلٌ
  • ذِرَاعٌ

Zıt Manada Kelimeler

TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER: 

Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.

Zirâ’ ذِرَاع Dirsek ile orta parmak ucu arası. 
Zer’î ذَرْعِى Arşın ile ölçülen şey.
Zerî’ ذَرِيع Çabuk ve kolay olan.
Zerîa ذَرِيعَة Vesile, bahane, sebep; fırsat.
İzrâ’ إِذْرَاع Arşınlama.

ÂYETLER:

DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.

ذَرْعٌ : İsim. 

11:77 وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا
Diyanet Meali: Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı.
29:33 وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ
Diyanet Meali: Elçilerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Elçiler ona, “Korkma, üzülme.” dediler.
69:32 ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ
Diyanet Meali: “Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.”*

ذِرَاعٌ : İsim. 

18:18 وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ
Diyanet Meali: Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.)
69:32 ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ
Diyanet Meali: “Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.”*