KÖK HARFLER: ح و ر
ANLAM:
حَارَ : Dönmek. Düşürtmek, indirmek, azaltmak. Bir şeyi değiştirmek, yeniden düzenlemek. (Hamuru oklava ile) açmak. (Elbiseyi) yıkamak ve onu beyazlatmak.
AÇIKLAMA:
حَوْرٌ : Ya bizatihi ya da fikirde tereddüt, gidip gelme.
Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: إِنَّهُ ظَنَّ أَنْ لَنْ يَحُورَ Asla dönmeyeceğini sanmıştı (84/). Yani “diriltilmeyeceğini…” Şu sözüne benzer: زَعَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أنْ لَنْ يُبْعَثُوا قُلْ بَلَى وَرَبِّي لَتُبْعَثُنَّ İnkar edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini sandılar. De ki: Hayır, Rabbime and olsun ki, mutlaka diriltileceksiniz (64/7).
حَارَ الْمَاءُ فِي الْغَدِيرِ : Su gölette tereddüt etti, gidip geldi veya dalgalandı.
حَارَ فِي أَمْرِهِ : İşinde, meselesinde tereddüt etti, hayret etti, şaştı veya şaşırdı (تَحَيَّرَ).
Buradan hareketle tereddüdünden, bir ileri bir geri gidip gelmesinden dolayı, “çıkrığın veya makaranın üzerinde aktığı, döndüğü çubuğa” مِحْوَرٌ (mihver) denmiştir. Bu bakış açısıyla “Su çeken develerin yürüyüşü veya yolculuğu asla kesilmez, bitmez” anlamında سَيْرُ السَّوَانِي أبَدًا لاَ يَنْقَطِعُ denilmiştir.
مَحَارَةُ اْلأُذُنِ : Kulağın içe bükülen, çukurlaşan dış tarafı, kulak konkası. Burada مَحَارَةُ الْمَاءِ’ye yani “suyun geri döndüğü, içinde gidip geldiği veya dalgalandığı yere” benzetme yapılmıştır. Çünkü suyun bir مَحَارَةٌ’de tereddüdü, gidip gelmesi veya dalgalanması gibi hava da orada sesle birlikte tereddüt eder, gidip gelir.
اَلْقَوْمُ فِي حَوْرٍ : Şu kavim, topluluk tekrar eksilmeye, azalmaya dönmekte.
نَعُوذُ بِاللهِ مِنَ اَلْحَوْرِ بَعْدَ الْكَوْرِ sözüne gelince bu “Bir işe gayretle veya etkili bir şekilde girdikten sonra tereddüte düşmekten, şaşmaktan” veya “bir haldeki, durumdaki fazlalıktan, bolluktan sonra ortaya çıkacak bir eksilmeden, azalmadan ve tereddütten, şaşmaktan Allah’a sığınırız.”
“Fazlalık, bolluk durumundan daha sonra bir noksanlık, eksiklik durumuna döndü” anlamında حَارَ بَعْدَ مَا كَارَ denmiştir.
مُحَاوَرَةٌ ve حِوَارٌ : Birine sözü geri döndürmek, biriyle atışmak veya konuşmak. “Sözü karşılıklı olarak birbirine döndürmek, birbiriyle atışmak, konuşmak veya cevaplaşmak” anlamındaki تَحَاوُرٌ kullanımı buradan gelir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا Allah sizin karşılıklı konuşmanızı dinleyendir (58/1).
كَلَّمْتُهُ فَمَا رَجَعَ اِلَيَّ حَوَارًا أَوْ حَوِيرًا أَوْ مَحْوَرَةً : Onunla konuştum ama bana bir cevap döndürmedi, vermedi.
مَا يَعِيشُ بِأَحْوَرَ : O kendisine geri döneceği, müracaat edeceği akıl ile yaşamıyor.
Yüce Allah’ın şu sözlerine gelince: حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِ O kadınlar ceylân gözlüdürler ve çadırlarının dışına hiç çıkmazlar (55/72); وَحُورٌ عِينٌ Onlara iri gözlü huriler sunulur (56/22). Bu ayetlerde geçen حُورٌ kelimesi أَحْوَرُ ve حَوْرَاءُ kelimelerinin çoğuludur.
حَوَر kelimesinin “gözün içinde siyahlığın arasında az bir beyazlık belirmesi” anlamında olduğu söylenmiştir. Fiil olarak اِحْوَرَّتْ عَيْنُهُ şeklinde kullanılır. Bu, gözün güzelliğinin son noktasıdır.
“Şu nesneyi beyazlattım ve yuvarlaklaştırdım” anlamında حَوَّرْتُ الشَّيْءَ denmiştir
“Beyaz ekmek” anlamına gelen اَلْخُبْزُ الْحُوَّارَى kullanımı buradan gelir.
حَوَارِيوُّنَ : Hazreti İsa’nın (a.s.) yardımcıları, havariler.
- Bir görüşe göre bunlar “çırpıcıydılar, çamaşırcıydılar”.
- Bir görüşe göre ise “avcıydılar”.
- Âlimlerden biri şöyle demiştir: “Bunlara حَوَارِيوُّنَ adının verilmesinin nedeni dini ve sahip oldukları ilmi, bilgiyi kendilerine anlatıp bu suretle insanların nefislerini arındırıp temizlemeleridir. Yüce Allah’ın şu sözünde işaret edilen de budur: إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيراً (Ey Peygamberin ev halkı) şüphesiz Allah sizden pisliği giderip sizi tertemiz yapmak ister (33/33). Bunun devamında şöyle denmiştir: “Havarilerin çamaşırcı, çırpıcı olduklarının söylenmesinde amaç bir temsili getirmek ve benzetme yapmaktır. Bununla aslında genel insanlar, halk arasında yaygın olan bu meslekte usta olup hakâiki, hakikatleri bir mütehassıs olarak, hususi olarak bilmeyen kimseler tasavvur edilmiştir. Yine şöyle denmiştir: Onlar avcıydı, çünkü insanların nefislerini hayretten, şaşkınlıktan avlarlar ve onları hakka götürürlerdi, yöneltirlerdi.”
Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: اَلزُّبَيْرُ ابْنُ عَمَّتِي وَحَوَارِيَّ. “Zübeyir benim halamın oğlu ve havarimdir.”
Allah Rasulünün (s.a.v.) şu sözüne gelince: لِكُلِّ نَبِيٍّ حَوَارِيٌّ وَحَوَارِيَّ الزُّبَيْرُ “Her
peygamberin bir havarisi vardır, benim havarim de Zübeyir’dir.” Burada yardım etme yönüyle onlara benzetme yapılmıştır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: مَنْ أَنْصَارِي إِلَى اللَّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنْصَارُ اللَّهِ Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir? (dediğinde), Havarilerin: Allah yolunun yardımcıları biziz, demeleri gibi (61/14). (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَارَ (geniş zaman يَحُورُ mastar ismi حَوْرٌ):
حَارَ الثَّوْبَ : Elbiseyi yıkadı ve onu beyazlattı.
حَارَ اِلَى الشَّىْءِ : Bir şeye geri döndü.
حَارَ عَلَيْهِ : O kişiden geri çekildi.
حَارَ : Ruhunu teslim etti ya da öldü; o kişi veya şey bir durumdan diğerine geçti; şaşırmış ve doğru yolunu göremez bir durumdaydı ya da o hale geldi.
حَوَرَتِ الْعَيْنُ اَوْ اِحْوَرَّتْ : Göz şu sözcükle karakterize edilmişti ya da o hale geldi: حَوَرٌ yani göz akının yoğun beyazlığı ve karalığının yoğun karalığı ve kişinin açık tenli oluşu; beyazlık; kırmızı cilt.
اَحْوَرُ : Gözleri şu özellikle tanımlanan bir insan: حَوَر (dişil hali حَوْرَاءُ ve çoğul hali : حُورٌ).
اَحْوَرُ : kusursuz ve muntazam bir zekâ anlamına da gelmektedir.
حَاوَرَهُ (mastar ismi مُحَاوَرَةٌ) : O kişiyle bir diyaloğu veya konuşması veya görüşmesi oldu, özellikle şaşaa veya ihtişam veya benzeri hususlarda.
تَحَاوَرُوا : Birbirleriyle çekiştiler (mastar ismi: تَحَاوُرٌ).
حُورُ الْعِينِ : Ahu misali gözleri olan kadınlar.
حَوَارِىٌّ (çoğul hali: حَوَارِيُّونَ): Bir çamaşırcı; sınandıktan sonra kötülükten veya yanlıştan uzak durmayı öğrenmiş kişi; saf kişiliğe sahip bir kişi; saf bir şey; dürüst bir şekilde nasihat veren ve davranan biri; gerçek ve samimi bir arkadaş ya da yardımcı; seçkin bir havari veya kutsal bir Peygamberin arkadaşı; bir ilişki.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek |
حَارَ | fiil-I | 1 | Döndü | 84/14 |
حَاوَرَ | fiil-III | 2 | Muhavere etti, konuştu | 18/34 |
حُورٌ | isim | 4 | Gözdeki siyah ve beyaz kısımların çok beyaz ve çok siyah olması | 56/22 |
تَحَاوُرٌ | isim | 1 | Karşılıklı konuşma | 58/1 |
حَوَارِيٌّ | isim | 5 | Seçilmiş halis kimse, Havari | 61/14 |
| Toplam | 13 |
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Mahreci Benzeyen Kökler
Benzer Manada Kelimeler
- حَارَ
- تَحَيَّرَ > bu kök
- اِحْتَارَ > bu kök
- اِرْتَبَكَ
- حَاوَرَ
- حِوَارٌ (a)
- حِوَارٌ (b)
Zıt Manada Kelimeler
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Hûr (Hûrî) | حُور | Ahu gözlüler. |
|
Havârî | حَوَارِيّ | 1: Yardımcı. 2: Bağlı olduğu önderinin düşünce ve inançlarını yayan kimse. 3: Hz. İsa’nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle görevlendirdiği on iki yardımcısından her biri. | Çoğul: Havâriyyûn |
Mihver | مِحْوَر | 1: Eksen. 2: Konuşulan, yazılan, tartışılan veya düşünülen bir konunun en önemli noktası. | Çoğul: Mehâvir |
Tahvîr | تَحْوِير | Rücu ettirmek, döndürmek. |
|
Muhâvere | مُحَاوَرَة | 1: İki kişi arasında karşılıklı olarak yapılan konuşma. 2: Söyleşme. |
|
Tehâvür | تَحَاوُر | * Söyleşme. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَارَ : Fiil-I.
84:14 | إِنَّهُ ظَنَّ أَنْ لَنْ يَحُورَ |
Diyanet Meali: | Çünkü o hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanırdı. * |
حَاوَرَ : Fiil-III.
18:34 | فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَنَا أَكْثَرُ مِنْكَ مَالًا وَأَعَزُّ نَفَرًا |
Diyanet Meali: | Arkadaşıyla konuşurken ona dedi ki: “Benim malım seninkinden daha çok. Adamlardan yana da senden daha üstünüm.” |
18:37 | قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ |
Diyanet Meali: | Arkadaşı, ona cevap vererek dedi ki: “Seni topraktan yaratan Allah’ı inkâr mı ediyorsun?” |
حُورٌ : İsim.
44:54 | كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ |
Diyanet Meali: | İşte böyle. Ayrıca onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirmişizdir. * |
52:20 | مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ |
Diyanet Meali: | “Sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak (afiyetle yiyin için” denir). Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir. * |
55:72 | حُورٌ مَقْصُورَاتٌ فِي الْخِيَامِ |
Diyanet Meali: | Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir. * |
56:22 | وَحُورٌ عِينٌ |
Diyanet Meali: | İri gözlü huriler...* |
تَحَاوُرٌ : İsim. Masdar. Tefâ’ul Bâbı (VI. Bâb)
58:1 | وَتَشْتَكِي إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا |
Diyanet Meali: | (Allah, kocası hakkında seninle tartışan) ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. |
حَوَارِيُّونَ : İsim. Kurallı Erkek Çoğul. Tekili: حَوَارِيٌّ
3:52 | قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنْصَارُ اللَّهِ آمَنَّا بِاللَّهِ |
Diyanet Meali: | Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik.” dediler. |
5:111 | وَإِذْ أَوْحَيْتُ إِلَى الْحَوَارِيِّينَ أَنْ آمِنُوا بِي وَبِرَسُولِي قَالُوا آمَنَّا |
Diyanet Meali: | Hani bir de, “Bana ve Peygamberime iman edin” diye havarilere ilham etmiştim. Onlar da “İman ettik” demişlerdi. |
5:112 | إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَنْ يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَائِدَةً مِنَ السَّمَاءِ |
Diyanet Meali: | Hani havariler de, “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. |
61:14 | قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيِّينَ مَنْ أَنْصَارِي إِلَى اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Nasıl ki Meryem oğlu İsa da havarilere, “Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?” demişti. |
61:14 | قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنْصَارُ اللَّهِ |
Diyanet Meali: | Havariler de, “Biz Allah’ın yardımcılarıyız” demişlerdi. |