KÖK HARFLER: ح م ل
ANLAM:
حَمَلَ : Bir şeyi sırtlanmak, taşımak, alıp götürmek.
AÇIKLAMA:
حَمْلٌ kelimesi bir çok nesne ile ilgili göz önünde bulundurulmuş olan tek bir anlama sahiptir. Bundan dolayı lafzı فَعَلَ sigasında eşitlenmiş ama kullanımlarının çoğunda temel alınan mastarlarında veya kaynaklarında ayırıma gidilmiştir.
- Bundan dolayı sırtta taşınan nesneler gibi, “dışta taşınan ağırlıklarla, yüklerle” ilgili حِمْلٌ kelimesi,
- “içte taşınan ağırlıklarla, yüklerle” ilgili ise حَمْلٌ kelimesi kullanılmıştır. Örneğin “karındaki yavru”, “bulutlardaki su” ve “ağaçtaki meyve” gibi ki bunlarda kadının حَمْلٌ’e (karnında çocuk taşımasına) benzetme yapılmıştır.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَى حِمْلِهَا لاَ يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ Eğer günâh yükü ağır bir kimse, yükünün sırtından alınmasını istese, en yakını bile yükünün en küçük bölümünü kendi sırtına almaz (35/18).
Fiil olarak “Bir ağırlığı, mesajı ya da mektubu, veziri, yükü, vebali ya da günahı yüklendim, taşıdım” anlamında حَمِلْتُ الثِّقَلَ وَالرِّسَالَةَ وَالوِزْرَ şekillerinde kullanılır. Bu fiilin Mastarı حَمْلٌ şeklinde gelir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالاً مَعَ أَثْقَالِهِمْ Hem kendi günâh yüklerini ve hem de bu yüklerin yanında başka birçok günâh yüklerini taşıyacaklar (29/13).
Yine şöyle buyurmuştur: وَمَا هُمْ بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍ Oysa onların, mü’minlerin omuzlarındaki hiçbir günâhı yüklenmeleri söz konusu değildir (29/12).
Yine şöyle buyurmuştur: وَلاَ عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لاَ أجِدُ مَا أحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ Bir de kendilerine binek hayvanı sağlayasın diye sana başvurduklarında: Size binek hayvanı bulamıyorum, deyince… (9/92).
Yine şöyle buyurmuştur: لِيَحْمِلُوا أوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ Kıyamet gününde günâhlarını eksiksiz yüklensinler diye (16/25).
Yine şöyle buyurmuştur: مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَاراً Kendilerine Tevrat yüklenildiği hâlde, onu hakkıyla taşımayanlar, sırtında kocaman kitaplar taşıyan eşek gibidir (62/5). Yani “kendilerine Tevrat’ı tahammül etme (حَمَّلَ), yani onun hakkını yerine getirme, ifa etme, verme gibi zor, meşakkatli bir iş, bir görev veya sorumluluk olarak teklif edilip, verilip veya yük edilip bunu yüklenmemiş olanların…”
Fiil olarak şöyle kullanılır:
حَمَّلْتُهُ كَذَا فَتَحَمَّلَهُ : Ona şöyle zor, meşakkatli bir işin hakkını yerine getirmeyi, ifa etmeyi, vermeyi bir görev veya sorumluluk olarak teklif ettim, verdim veya yükledim, o da bunu tekellüf etti, üstlendi veya yüklendi.
حَمَلْتُ عَلَى كَذَا فَتَحَمَّلَهُ وَاِحْتَمَلَهُ وَحَمَلَهُ : Onu şöyle bir şeyi veya işi yapmaya teşvik ettim, tahrik ettim, zorladım, kışkırttım, sevk ettim ya da ona bunu yaptırdım. O da onu üzerine aldı, üstlendi veya yüklendi, ona tahammül etti, katlandı, onu taşıdı, kaldırdı veya götürdü. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِياً Akan sel, yüzeyinde köpük taşır (13/17); حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ …sizi akıp giden (gemide) taşıdık (69/11).
Yine şöyle buyurmuştur: فَإِنْ تَوَلََّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ …yine dinlemezseniz artık onun üzerindeki ancak ona yükletilen, sizin üzerinize de size yükletilendir (24/Nûr 54).
Şöyle buyurmuştur: رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْراً كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklemiş olduğun gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü yükleme (2/286); وَحَمَلْنَاهُ عَلَى ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ (Nuh’u) da tahta ve çivilerle yapılmış bir gemi üzerinde taşıdık (54/13); ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْداً شَكُوراً Ey, Nuh ile beraber yüklediğimiz kimselerin zürriyeti! Hiç şüphesiz Nuh, şükür görevini yerine getiren bir kuldu (17/3); وَحُمِلَتِ اْلأرْضُ وَالْجِبَالُ O yer ve dağlar yükletilip… (69/14).
حَمَلَتِ الْمَرْأةُ : Kadın gebe kaldı. “Ağaç meyvesini çıkardı, meyve verdi” anlamındaki حَمَلَتِ الشَّجَرَةُ kullanımında da buna benzer. “Gebeliğe, karında taşınan yavruya ve ağacın meyvesine” حَمْلٌ denir. Bunun çoğulu أحْمَالٌ şeklinde gelir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: وَأُولاَتُ اْلأحْمَالِ أجَلُهُنَّ أنْ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmalarına kadardır (65/4); وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَى وَلاَ تَضَعُ إِلاَّ بِعِلْمِهِ Allah’ın bilgisi dışında hiçbir dişi yük yüklenmez/hamile kalmaz ve indirmez/doğum yapmaz (41/47); حَمَلَتْ حَمْلاً خَفِيفاً فَمَرَّتْ بِهِ …eşi hafif bir yük yüklendi, onu bir süre taşıdı (7/189);حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاً وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلاَثُونَ شَهْراً Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürer (46/Ahkâf 15).
Bunda temel anlam “sırtta taşımadır”. Fakat müsteâr olarak “gebe kalma” anlamında kullanılmıştır. Bunun delili de Arapların “deve gebe kaldı” anlamında kullandıkları وَسَقَتِ النَّاقَةُ tabiridir. Çünkü وَسْقٌ kelimesi de temelde “deve sırtında taşınan yük” anlamına gelir.
“Üzerine yük konan hayvana” حَمُولَةٌ denmiştir. Bu kullanımıyla قَتُوبَةٌ ve رَكُوبَةٌ kelimelerine benzer. “Yüklenen yüklere” de حَمُولَةٌ denmiştir.
حَمَلٌ : Yüklenilen veya taşınan şey (مَحْمُولٌ). “Bir yaşındaki kuzuya” bu ad tahsis edilmiştir. Bunun nedeni ya onun güçsüzlüğünden dolayı yüklenmesi veya taşınmasıdır, ya da annesinin kendisine gebe olduğu zamanın yakın oluşudur. Çoğulu أحْمَالٌ ve حُمْلاَنٌ şekillerinde gelir. Ayrıca bulutlar da buna benzetilmiş ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur: فَالْحَامِلاتِ وِقْراً Yükünü yüklenenlere (51/2).
حَمِيلٌ : Suyu bol bulutlar. Suyu taşıdığından dolayı böyle adlandırılmıştır.
حَمِيلٌ : Selin taşıdığı çer çöp, çalı çırpı, süprüntü ve köpük gibi şeyler. Garip, gurbette olan yabancı kişi. Bu adlandırılmada sele ve karında taşınan çocuğa benzetme yapılmıştır.
حَمِيلٌ : Kefil. Böyle adlandırılmasının nedeni asıl borca veya sorumluluğa sahip kişiyle birlikte bu borçu veya sorumluluğu taşımasıdır.
مِيرَاثُ الْحَمِيلِ : Nesebinden emin olunmayan ya da nesebi araştırılıp tespit edilmemiş kişinin mirası.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: حَمَّالَةَ الْحَطَبِ Odun hamalı olarak (111/4). Bu tabir “nemmâm olan, kovucu olan kişiden” kinayedir. Filan kişi söz getirip götürüyor, kovuculuk yapıyor” anlamında فُلاَنٌ يَحْمِلُ الْحَطَبَ الرَّطْبَ denmiştir. (Müfredât)
DİĞER BAZI TÜREVLER:
حَمَلَ (geniş zaman يَحْمِلُ mastar ismi حَمْلٌ ve حِمْلٌ ve حَمْلَانٌ).
حَمَلَهُ : O şeyi sırtlandı ya da taşıdı ya da alıp götürdü.
حَمَلَ الشَّىْءَ عَلَى ظَهْرِهِ : O şeyi sırtlandı, sırtında taşıdı.
حَمَلَتِ الْمَرْاَةُ : Kadın hamile kaldı.
حَمَلَهُ عَلَى الدَّابَّةِ : Onu hayvanın üzerine taşıdı ya da bindirdi.
حَمَلَ الْغَضَبَ : Kızgınlık gösterdi ya da ortaya koydu.
حَمَلَ عَلَى نَفْسِهِ فِى السَّيْرِ : Gücünün üstünde yürüyerek kendini yordu ya da tüketti.
حَمَلَ عَلَيْهِ فِى الْحَرْبِ : Kavgada ona saldırdı.
حَمَلَهُ عَلَى الْاَمْرِ : O şeyi yapması için onu teşvik etti.
حَمَلَ بِهِ : Ondan sorumlu oldu.
حَمَلَتِ الشَّجَرَةُ : Ağaç meyve çıkardı ya da verdi.
حَمَلَ الْقُرْاٰنَ : Yüce Kuran’ı zihnine işledi.
حَمَلَ الْعِلْمَ : İlim ve irfana dair şeyleri aktardı ve kağıda döktü.
حَمَلَ الْاَمَانَةَ : Emaneti üstlendi ya da kabul etti; o şeye sadık değildi.
حَمَّلَهُ ذَنْبًا : Ona bir suç isnat etti.
اِحْتَمَلَ الشَّىْءَ : O şeyi taşıdı ya da yaptı. Yüklendi.
حَمْلٌ (çoğul hali اَحْمَالٌ ve حُمُولٌ) : Karındaki yavru; bir ağacın meyvesi.
حِمْلٌ yük, külfet (çoğul hali اَحْمَالٌ ve حُمُولَةٌ).
حَمْلٌ ve حِمْلٌ eş anlamlıdır, fakat ilki bir karında veya bir ağacın başında olan bir şeyi ifade ederken, ikincisi sırta yüklenilen ya da sırtta ya da başta taşınan (bir ağırlık, veya yük) bir şeyi ifade etmektedir; ilki karındaki yavru ve bulutlardaki su ve ağaçtaki meyve gibi içte taşınan bir yükü ifade ederken, ikincisi sırtta taşınan şey gibi dışta taşınan bir yükü ifade etmektedir ya da meyve için kullanılırsa, ilki içte veya büyük ve çok olan bir meyveyi ifade ederken, ikincisi dışta olan ve çok olmayan bir meyveyi ifade etmektedir.
حَامِلٌ (çoğul hali حَامِلُونَ veya حَمَلَةٌ) : Taşıyan kişi.
حَمَلَةُ الْعَرْشِ : Arşı taşıyanlar veya yüklenenler.
حَمَلَةُ الْقُرْاٰنِ : Yüce Kuran’ı ezbere bilenler veya Yüce Kuran’ı akıllarında tutanlar.
حَامِلَةٌ (Müennes) Taşıyan kişi.
اِمْرَاَةٌ حَامِلٌ اَوْ حَامِلَةٌ : Hamile bir kadın.
حَمُولَةٌ : Yük taşıyanlar.
وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَ فَرْشًا : Hayvanlardan yük taşıyan ve (yünlerinden, tüylerinden) döşek yapılan (6:142). Sözcük hem tekil hem çoğuldur ve üstüne yük yüklenen bir deve veya develer; at veya atlar; eşek veya eşekler anlamına gelmektedir.
KUR’ÂN’DA GEÇEN TÜREVLERİ:
Aşağıdaki tabloda Kur’ân’da geçen ve bu kökten gelen kelime türevleri, bunların gramatik adlandırılışları, Kur’ân’da kaç kere geçmiş olduğu belirtilmiş ve örnek bir ayet için, sûre/âyet numarası verilmiştir.
| Tür | Adet | Anlam | Örnek | Açıklama |
حَمَلَ | fiil-I | 41 | Yüklendi, taşıdı, gebe kaldı, meyve verdi, hücum etti | 36/41 | Meçhulü: حُمِلَ Meçhul Muzari: يُحْمَلُ |
حَمَّلَ | fiil-II | 5 | Yükledi | 2/286 | Meçhulü: حُمِّلَ |
اِحْتَمَلَ | fiil-VIII | 3 | Yüklendi, taşıdı | 13/17 |
|
حَمْلٌ | isim | 7 | Hissi ağırlıklar | 65/4 |
|
حَامِلٌ | isim | 2 | Yüklenen | 29/12 | Müennes: حَامِلَةٌ |
حَمَّالَةٌ | isim | 1 | Hamal | 111/4 |
|
حِمْلٌ | isim | 3 | Yük | 20/101 |
|
أَحْمَالٌ | isim | 1 | Yük (rahimdeki bebek) (çoğul) | 65/4 | Tekili: حَمْلٌ |
حَمُولَةٌ | isim | 1 | Yük hayvanı | 6/142 |
|
| Toplam | 64 |
|
|
|
BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR:
Kök Harflerinin Yer Değişimi
Benzer Manada Kelimeler
- حَمَلَ
- نَاءَ > bak: ن و أ
- تَجَشَّمَ
- اِضْطَلَعَ
- (نَهَضَ (بِ
- اِحْتَمَلَ
- حَمْلَةٌ
- غَارَةٌ > bak: غ و ر
- اِجْتِيَاحٌ
- هُجُومٌ
- حِمْلٌ
Zıt Manada Kelimeler
- حَمَلَ
- حَمْلَةٌ
- حِمْلٌ
AÇIKLAMA:
TEKLÎF ile TAHMÎL kelimeleri arasındaki fark
( ك ل ف – ح م ل )
Tahmîl sadece “ağırlığı olan” şeyler için kullanılır. Bu sebeple Yüce Allah, velâ tahmil ‘aleynâ ısran… (bize ağır bir yük yükleme) (Bakara/286) buyurmaktadır. Ayette geçen ısr, “sikâl” (ağırlık) anlamına gelir. Teklîf ise, bazen ağırlığı olmayan şeyler için de kullanılır, istiğfâr gibi. Kellefellahu’l istiğfâre (Allah onu istiğfarla yükümlü tuttu) denilir ki, bu anlamda hamelehu (ona yükledi) ifadesi kullanılmaz. (Farklar Sözlüğü 316) Bknz: ( ك ل ف )
TÜRKÇEYE GEÇEN KELİMELER:
Aşağıdaki tabloda bu kökten Türkçeye geçmiş olan kelimeler, bunların Arapça yazılışları, Türkçe anlamları verilmiştir. Bu kelimelerin bazılarına günümüz Türkçesinde pek rastlanmaz. Daha çok Osmanlıca metinlerde görülmektedir.
Haml | حَمْل | Yük. Sırtına yük alıp getirmek. Anne karnındaki çocuk. Gebelik. | Çoğul: Ahmâl |
Himl | حِمْل |
Yük. Taşınan ağırlık.
| Çoğul: Ahmâl |
Hamel | حَمَل | Koç burcu. Kuzu. |
|
Hâmil | حَامِل | 1: (Hamile) Yüklü, yüklenmiş. 2: Çek, bono, poliçe, hisse senedi, tahvil vb. her türlü değerli kâğıdı yasalara uygun olarak elinde bulunduran kişi. 4: Sahip olan. | Çoğul: Hamele, Havâmil |
Hâmile | حَامِلَة | Gebe. Yüklü. |
|
Himâl | حِمَال | Yük getirmek, yük taşımak. |
|
Hamîl | حَمِيل | Kefil. Üstünde taşıyan. Başka yerden getirilen oğlan. |
|
Hamûle | حَمُولَة | 1: Yük. 2: Kâğıt dolgu maddesi. |
|
Hamle | حَمْلَة | 1: İleri atılma, atılım, saldırış. Atak. 2: Yüklenme |
|
Himâle | حِمَالٓة | Kılıç kayışı. | Çoğul: Hamâil |
Mahmil | مَحْمِل | Harameyn’e hacı kafilesi ile birlikte gönderilen hediyeler. Mahfe. Deve üzerine konulan sepet. Sürre. | Çoğul: Mehâmil |
Mahmel | مَحْمَل | Üzerine yük konulan şey. Taşıt, taşınma şekli. |
|
Mahmûl | مَحْمُول | 1: Yüklü, dolu, 2: Yükletilmiş. 3: Yüklem. |
|
Mahmûle | مَحْمُولٓة | Yük. |
|
Tahmîl | تَحْمِيل | Yükleme. |
|
Hammâl | حَمَّال | Bir ücret karşılığında eliyle veya sırtıyla yük taşıyan adam. |
|
İhmâl | إِحْمَال | Yükletilmek. |
|
Tahammül | تَحَمُّل | 1: Nesne, güçlü, zorlayıcı dış etkenlere karşı koyabilme, dayanma. 2: İnsanın kötü, güç durumlara karşı koyabilme gücü, kaldırma, katlanma. |
|
Mütehammil | مُتَحَمِّل | Dayanıklı görünümlü. Tahammül eden, katlanıp sabır ile kabul eden. Dayanabilen, kaldırabilen. |
|
İhtimâl | اِحْتِمَال | 1: Bir şeyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olasılık 2: Belki, ola ki. |
|
Muhtemel | مُحْتَمَل | İhtimal dâhilinde olan, beklenen, beklenir, umulur, olası, olasılı, mümkün. |
|
İstihmâl | اِسْتِحْمَال | Havale etme, havale edilme. Yükleme, yükletme. |
|
ÂYETLER:
DİKKAT! İncelediğimiz kökten gelen kelimeleri, Kur’an-ı Kerim’deki yerlerinde, yakın çevresindeki kelimelerle ilişkilerini gösterecek şekilde listeliyoruz. Uzun ayetlerin sadece bir bölümünü ele aldık. Bazı ayetlerin sadece bir kısmını gördüğümüz için, ayetler hakkında yanlış bir hüküm verilmemesi gerekir. Tamamını ele aldığımız ayetlerin meallerinin sonuna bir yıldız (*) işareti konmuştur.
حَمَلَ : Fiil-I. Meçhulü: حُمِلَ Meçhul Muzari: يُحْمَلُ
2:248 | وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ آلُ مُوسَىٰ وَآلُ هَارُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلَائِكَةُ |
Diyanet Meali: | “(Onda) … Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır.” |
2:286 | رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.” |
2:286 | رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.” |
6:31 | وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَىٰ ظُهُورِهِمْ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ |
Diyanet Meali: | Bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek, (“Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!” diyecekler). Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür! |
6:146 | وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا |
Diyanet Meali: | Sığır ve koyunların ise, sırtlarında (veya bağırsaklarında) bulunanlar, (ya da kemiklerine karışanlar) dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. |
7:176 | فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ |
Diyanet Meali: | Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. |
7:189 | فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ |
Diyanet Meali: | (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. |
9:92 | وَلَا عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَا أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerini bindirip (cepheye) sevk edesin diye sana geldikleri zaman, senin, “Sizi bindirebileceğim bir şey bulamıyorum” dediğin kimselere de bir sorumluluk yoktur. |
9:92 | وَلَا عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَا أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ |
Diyanet Meali: | Kendilerini bindirip (cepheye) sevk edesin diye sana geldikleri zaman, senin, “Sizi bindirebileceğim bir şey bulamıyorum” dediğin kimselere de bir sorumluluk yoktur. |
11:40 | قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ |
Diyanet Meali: | Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de (kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki) âilen (ile iman edenleri) ona yükle.” |
12:36 | وَقَالَ الْآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا |
Diyanet Meali: | Diğeri, “Ben de rüyamda başımın üzerinde, (kuşların yediği) bir ekmek taşıdığımı gördüm.” dedi. |
13:8 | اللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنْثَىٰ وَمَا تَغِيضُ الْأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ |
Diyanet Meali: | Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. |
16:7 | وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَىٰ بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ الْأَنْفُسِ |
Diyanet Meali: | Onlar ağırlıklarınızı, sizin ancak zorlukla varabileceğiniz beldelere taşırlar. |
16:25 | لِيَحْمِلُوا أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ |
Diyanet Meali: | Böylece kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak yüklenirler. |
17:3 | ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا |
Diyanet Meali: | Ey kendilerini Nûh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin çocukları! Gerçek şu ki, o çok şükreden bir kuldu. * |
17:70 | وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ |
Diyanet Meali: | Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. |
19:22 | فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا |
Diyanet Meali: | Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi. * |
19:27 | فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا |
Diyanet Meali: | Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!” * |
19:58 | وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ |
Diyanet Meali: | (İşte bunlar, Âdem’in) ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un (ve doğru yola iletip seçtiklerimizin) soyundan (kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir). |
20:100 | مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا |
Diyanet Meali: | Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir. * |
20:111 | وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا |
Diyanet Meali: | Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır. * |
23:22 | وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız. * |
29:12 | اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ |
Diyanet Meali: | “Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim.” |
29:13 | وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَعَ أَثْقَالِهِمْ |
Diyanet Meali: | Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. |
29:60 | وَكَأَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ |
Diyanet Meali: | Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. |
31:14 | وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَىٰ وَهْنٍ |
Diyanet Meali: | İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. |
33:72 | إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا |
Diyanet Meali: | Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler. |
33:72 | فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ |
Diyanet Meali: | Onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. |
35:11 | ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ |
Diyanet Meali: | Sonra sizi (erkekli dişili) eşler yaptı. Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır, ne de doğurur. |
35:18 | وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. |
36:41 | وَآيَةٌ لَهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ |
Diyanet Meali: | Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir. * |
40:7 | الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ |
Diyanet Meali: | Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler. |
40:80 | وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ |
Diyanet Meali: | Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara kendileri üzerinden ulaşasınız diye onları yaratmıştır. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız. |
41:47 | وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ أَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ |
Diyanet Meali: | Meyveler tomurcuklarından ancak O’nun bilgisi altında çıkar, dişi ancak O’nun bilgisi altında hamile kalır ve doğurur. |
46:15 | وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا |
Diyanet Meali: | Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. |
54:13 | وَحَمَلْنَاهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلْوَاحٍ وَدُسُرٍ |
Diyanet Meali: | Biz Nûh’u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik. * |
62:5 | مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا |
Diyanet Meali: | Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. |
62:5 | مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا |
Diyanet Meali: | Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. |
69:11 | إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ |
Diyanet Meali: | Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık. * |
69:14 | وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً |
Diyanet Meali: | Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca…* |
69:17 | وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ |
Diyanet Meali: | O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. |
حَمَّلَ : Fiil-II. Meçhulü: حُمِّلَ
2:286 | رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِ |
Diyanet Meali: | “Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme!” |
20:87 | وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِنْ زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا |
Diyanet Meali: | “Fakat biz Mısır halkının mücevheratından yüklü miktarlarda takınmıştık. İşte onları ateşe attık.” |
24:54 | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ |
Diyanet Meali: | Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen görevin sorumluluğu ancak ona aittir. |
24:54 | وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا |
Diyanet Meali: | Size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. |
62:5 | مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا |
Diyanet Meali: | Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. |
اِحْتَمَلَ : Fiil-VIII.
4:112 | وَمَنْ يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur. * |
13:17 | فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًا |
Diyanet Meali: | (O, gökten su indirdi de) dereler kendi ölçülerince dolup aktı ve sel üste çıkan köpüğü aldı götürdü. |
33:58 | وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا |
Diyanet Meali: | Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir. * |
حَمْلٌ : İsim.
7:189 | فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ |
Diyanet Meali: | (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. |
22:2 | تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا |
Diyanet Meali: | (Onu göreceğiniz gün), her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. |
22:2 | تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا |
Diyanet Meali: | (Onu göreceğiniz gün), her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. |
46:15 | وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا |
Diyanet Meali: | Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. |
65:4 | وَأُولَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَنْ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. |
65:6 | وَإِنْ كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّىٰ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. |
65:6 | وَإِنْ كُنَّ أُولَاتِ حَمْلٍ فَأَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتَّىٰ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. |
حَامِلِينَ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Erkek Çoğul. Nasb / Cerr Hali. Tekili: حَامِلٌ
29:12 | وَمَا هُمْ بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍ |
Diyanet Meali: | Hâlbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. |
حَامِلَاتٌ : İsim. İsm-i Fâil. Kurallı Bayan Çoğul. Tekili: حَامِلَةٌ Müzekkeri: حَامِلٌ
51:2 | فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا |
Diyanet Meali: | Ağırlık taşıyanlara…* |
حَمَّالَةٌ : İsim. Mübalağalı İsm-i Fâil.
111:4 | وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ |
Diyanet Meali: | Odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir). * |
حِمْلٌ : İsim
12:72 | قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَاءَ بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ وَأَنَا بِهِ زَعِيمٌ |
Diyanet Meali: | Onlar, “Hükümdar’ın su kabını yitirdik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Ben buna kefilim” dediler. * |
20:101 | خَالِدِينَ فِيهِ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا |
Diyanet Meali: | Onlar o günahın cezası içinde ebediyen kalacaklardır. Sûra üfürüleceği gün, bu ağır yük onlar için ne kötü bir yüktür! * |
35:18 | وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ |
Diyanet Meali: | Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. |
أَحْمَالٌ : İsim. Çoğul. Tekili: حَمْلٌ
65:4 | وَأُولَاتُ الْأَحْمَالِ أَجَلُهُنَّ أَنْ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّ |
Diyanet Meali: | Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. |
حَمُولَةٌ : İsim.
6:142 | وَمِنَ الْأَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًا كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ |
Diyanet Meali: | (Yine O), hayvanlardan da irili ufaklı (var edendir). Allah’ın size rızık olarak verdiğinden yiyin… |